
HZ. İSA ALLAH'IN OĞLU DEĞİLDİR,
ALLAH'IN PEYGAMBERİDİR
evhid
inancını insanlara tebliğ etmiş olan tüm peygamberler, üstün
ahlakları ve samimi imanlarıyla çok mübarek kimselerdir. Allah
Nahl Suresi'nde elçilerini yaşadıkları toplumda tevhid inancını
tebliğ etmeleri için görevlendirdiğini şöyle bildirmektedir:
Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk
edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir
elçi gönderdik… (Nahl Suresi, 36)
Ancak peygamberlerin ardından tevhid inancı zaman içerisinde
insanlar tarafından tahrif edilerek değiştirilmiştir. Her
bozulma ve dejenerasyonun sonucunda Allah toplumlara ayetlerini
okuyacak ve onları ahiret gününe karşı uyaracak yeni bir elçi
göndermiş, insanları yeniden tevhid inancında birleştirmiştir.
Hz. İsa da Hz. Musa'nın getirdiği vahyin tahrif edilmesinin
ardından, insanları Allah'ın birliğine çağırmak, O'ndan başka
ilah olmadığını tebliğ etmek için gönderilmiştir. O, Hz. Musa'nın
getirdiği hak dini dejenere edip bozan İsrailoğullarını, bağnaz
geleneklerinden uzaklaşıp, batıl inanışlarını terk etmeye
ve sadece Allah'a teslim olmaya çağırmıştır. Ayetlerde Hz.
İsa'nın İsrailoğullarına tebliği şu şekilde bildirilir:
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size
bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin
bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının
ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim,
sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru
yol budur." (Zuhruf Suresi, 63-64)
"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram
kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden
bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin.
Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir.
Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur."
(Al-i İmran Suresi, 50-51)
Hz. İsa tebliğ görevini yerine getirmeye başladığında Hz.
Musa'nın hükümlerinden uzaklaşan Yahudi din önderleri kendi
yorumlarıyla, yeni haram ve helaller oluşturmuş, şekilci ve
bağnaz bir din meydana getirmişlerdi. Öyle ki, Allah'ın Resulü
Hz. İsa insanları iman etmeye ve batıl geleneklerini terk
etmeye çağırdığında ona alaycı sözlerle ve düşmanca bir tutumla
karşılık verdiler:
Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince,
senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla
gülüyorlar. Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı,
yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye
(örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir
kavimdir. (Zuhruf Suresi, 57-58)
Ancak artan engellere rağmen, özellikle de fakir halkın arasında
Hz. İsa'ya inananların sayısı hızla artmıştır. Hz. İsa'yı
ve tebliğini engellemek için Roma İmparatorluğu'nun zalim
yöneticileriyle bazı Yahudi din adamları tuzak kurmuşlar ve
en sonunda da Hz. İsa'yı çarmıha gererek öldürmeye karar vermişlerdir.
Rabbimiz'in onların bu girişimlerine verdiği karşılık Kuran'da
şöyle haber verilir:
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular.
Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların
en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54)
Rabbimiz Hz. İbrahim'i ateşten kurtardığı gibi Hz. İsa'yı
da düşmanlarının tuzağından kurtarmıştır. Onu öldürmek isteyenlerin
sinsi tuzaklarını bozmuş ve bu kutlu insana zarar vermelerini
engellemiştir. Ayetlerde bu gerçek şu şekilde bildirilir:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih
İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara
böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu
asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten
onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler.
Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri
yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)
Ayetlerde bildirilen gerçek çok açıktır. Yahudilerin kışkırtmalarıyla
Hz. İsa'yı öldürmeye çalışanlar bunda başarılı olamamışlardır.
Kuran'ın diğer ayetlerinde de haber verildiği gibi Hz. İsa
ölmemiştir ve Allah Katı'nda diridir. Allah'ın Kuran'da Hz.
İsa'ya kurulan tuzakların bozulduğunu bildirmiş olması da,
Hz. İsa'nın Allah Katı'nda diri olduğunun önemli delillerinden
biridir. Kurulan tuzak Hz. İsa'yı öldürmektir, bu tuzağı ise
Rabbimiz bozmuştur. Hz. İsa'yı öldürdüklerini öne sürenlerin
bu konudaki iddiaları sadece bir zandan ibarettir. Onlar
Hz. İsa'yı çarmıha gerdiklerini zannederken, gerçekten bir
başka kişiyi çarmıha germişlerdir. (Hz. İsa'nın hayatı
ve Allah Katı'na alınışı ile ilgili detaylı bilgi için Bkz:
Hz.
İsa Ölmedi, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık, Mart 2004)
Ancak Hz. İsa'nın Allah Katı'na alınışının ardından Hıristiyanlık
zaman içinde üçleme inancıyla dejenerasyona uğramıştır. Hz.
İsa'nın getirdiği muvahhid dinin özelliklerini, onun dünyada
bulunduğu sürece yaşadıklarının bir kısmını ve Allah Katı'na
alınışını, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) aracılığıyla tüm
insanlara gönderilen ve kıyamete kadar geçerli olan Kuran'dan
öğrenebiliriz. Unutulmamalıdır ki Kuran, içindeki sözlerin
değiştirilmesinin (Allah'ın dilemesi dışında) mümkün olmadığı
hak bir kitaptır. Allah Kuran'ın bu özelliğini; "Rabbinin
sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır.
O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir,
bilendir." (En'am Suresi, 115) ayetiyle bildirmektedir.
Kuran'da Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu değil, (Allah'ı tenzih
ederiz) Allah'ın peygamberi olduğuyla ilgili birçok açıklama
yer almaktadır. Bu açıklamalardan bazıları şöyledir:
Yüce Rabbimiz çocuk edinmemiştir
Üçleme inancının en temel mantığı Hz. İsa'nın "Allah'ın oğlu"
olduğu yönündeki iddiadır. Allah'ın sıfatları onların bu iddialarını
tamamen geçersiz kılmaktadır. Alemlerin Rabbi olan Allah insanların
bilgisizce ortaya attıkları bu gibi benzetmelerden çok uzaktır,
O her türlü kusur ve eksiklikten münezzehtir. Kuran ayetlerinde
bu gerçek şu şekilde haber verilir:
Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil.
O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol"
der, o da hemen oluverir. (Meryem Suresi, 35)
"Allah çocuk edindi" dediler. O, (bundan)
yücedir; O, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve
yerde ne varsa O'nundur. Kendinizde buna ilişkin bir delil
de yoktur. Allah'a karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
(Yunus Suresi, 68)
Rabbimiz'in birşeyi var etmesi için ona "Ol" demesi yeterlidir.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Tüm varlıklar O'nun
mülkü, O'nun yarattıklarıdır. Her şey O'nun emrine boyun eğmiştir,
O'nun sonsuz güç ve kudretine teslim olmuştur:
…Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese
de, istemese de- O'na teslim olmuştur… (Al-i İmran Suresi,
83)
Allah, tüm sebeplerden münezzehtir, çünkü meydana gelen tüm
olayları ve bu olayların oluşma sebeplerini de yaratan Kendisi'dir.
Dünya üzerindeki herşey belli sebeplere bağlı olarak gelişir.
Doğum, büyüme, öğrenme ya da yaşlanma; zaman, mekan gibi belli
sebeplere bağlı olarak gerçekleşir. İnsanlar zamana ve mekana
bağımlı olarak yaşamaktadırlar. Oysa Rabbimiz zamandan ve
mekandan münezzehtir, zamanı da mekanı da Kendisi yaratmıştır.
Babalık, oğulluk, çocuk edinme gibi insan hayatına dair durumları
da Rabbimiz var etmiştir. Dolayısıyla "Allah çocuk
edindi" (Allah'ı tenzih ederiz.) diyenler Rabbimiz'in
benzersiz sıfatlarını unutmakta ve kendi sınırlı anlayışları
doğrultusunda düşünmektedirler. Oysa bu söyledikleri Allah
Katı'nda çok büyük bir yalandır. Kehf Suresi'nde şöyle bildirilir:
(Bu Kur'an) "Allah çocuk edindi" diyenleri
uyarıp-korkutur. Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının
hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar
da) büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar. (Kehf
Suresi, 4-5)
Rabbimiz bir diğer ayette ise "Eğer
Allah, çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini
elbette seçerdi. O, Yücedir; O, bir olan, kahredici olan Allah'tır."
(Zümer Suresi, 4) şeklinde buyurmaktadır. Bu ayetle sonsuz
güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'in herşeyi dilediği şekilde
var edebileceği haber verilmektedir. Allah'ın üçleme inancını
savunan ve asılsız yakıştırmalarda bulunan insanlara verdiği
cevap, diğer ayetlerde şu şekilde vurgulanmaktadır:
Dediler ki: "Allah oğul edindi." O,
(bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde
her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir.
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O,
bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der,
o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 116-117)
"Rahman çocuk edinmiştir" dediler. Andolsun,
siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz. Neredeyse
bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak
ve dağlar yıkılıp göçüverecekti. Rahman adına çocuk öne
sürdüklerinden (ötürü bunlar olacaktı.) Rahman (olan Allah)a
çocuk edinmek yaraşmaz. Göklerde ve yerde olan (herkesin
ve herşeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak
gelecektir. Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları
sayı olarak saymış bulunmaktadır. Ve onların hepsi, kıyamet
günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem
Suresi, 88-95)
Ayetlerde de belirtildiği gibi bu yakıştırma "çok çirkin
bir cesarettir". Göklerde ve yerde olan herşeyin sahibi olan
Rabbimiz bu yakıştırmalardan uzaktır.
Üçleme inancını savunanlar Hz. İsa'nın Allah ile aynı yetkilere
sahip olduğu yönünde çok çarpık bir açıklama daha yaparlar.
Oysa Rabbimiz Kuran'da yer alan; "...
O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen
vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan
Suresi, 2) ayetiyle bu iddiaların geçersizliğini açıklamaktadır.
Çünkü O, tüm kainatın mutlak hakimidir, hiçbir ortağa ya da
yardımcıya ihtiyacı yoktur. İsra Suresi'nde şu şekilde bildirilir:
Ve de ki: "Övgü (hamd), çocuk edinmeyen,
mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya
da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır." Ve O'nu tekbir edebildikçe
tekbir et. (İsra Suresi, 111)
Allah Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e, bu iddia ile ortaya
çıkan kişilere şöyle söylemesini vahyetmiştir:
"De ki: "Eğer Rahman'ın çocuğu olsaydı,
ona tapanların ilki ben olurdum." (Zuhruf Suresi, 81)
Ayette haber verilen bu cevap üçleme savunucularına büyük
bir yanılgı içinde olduklarını göstermektedir. Yukarıdaki
ayetin devamında Allah şöyle bildirir:
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan
Allah), onların nitelendirdiklerinden yücedir. Artık onları
bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya
dursunlar. Göklerde İlah ve yerde İlah O'dur. O, hüküm ve
hikmet sahibidir, bilendir. (Zuhruf Suresi, 82-84)
Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığı gibi Allah bu çirkin
iddiaları üreten kişilerin Allah'ın kadrini gerektiği gibi
takdir etmekten yoksun olmalarına dikkat çekmektedir. Onları,
ahiretin varlığından habersiz gaflete dalıp oyalanan insanlar
olarak tanıtmıştır.
Gökte ve yerde ne varsa Allah'ındır,
tüm varlıklar O'na muhtaçtır
Daha öncede belirttiğimiz gibi, üçleme inancında Hz. İsa
yaratılmamış ve Allah ile eşit yetkilere sahip bir güç olarak
tarif edilir. (Allah'ı tenzih ederiz) Oysa bu yanlış düşünce
şekli, Rabbimiz'in peygamberlere vahyettiği tevhid inancının
tümüyle karşısında yer alan çirkin bir iftiradır. Bakara Suresi'nde
şu şekilde bildirilir:
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir,
kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde
ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katı'nda
şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini
bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden
hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün
gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması
O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi,
255)
Rabbimiz tek hak ve hüküm sahibidir. Tüm kainat, göklerde
ve yerde bulunan canlı - cansız herşey; tüm insanlar, hayvanlar,
bitkiler, eşyalar Allah'a aittir. Hepsini yaratan alemlerin
Rabbi olan Allah'tır. Herşey O'nun emri ile hareket eder ve
o dilediği sürece varlığını sürdürebilir. Tüm canlı varlıkları
besleyen, onlara gökten ve yerden rızık veren, yeri yeşerten,
geceyi karartan, Güneş'i parlak bir ışık kılan, mevsimleri
var eden Allah'tır. Dünyanın yaratılışından itibaren yaşamış
olan tüm insanları yaratan da Allah'tır. İstisnasız her insan
varlığını Allah'a borçludur ve herşeyiyle O'na muhtaçtır.
Allah'ın seçip insanların Kendisi'ne iman etmeleri için elçilik
görevini verdiği peygamberleri de Allah'ın yarattığı kullardır.
Tüm peygamberler O'nun emri ile hareket eden mübarek insanlardır.
Hz. İsa da aynı bu elçiler gibi Allah'ın yarattığı bir kuldur.
O'nun seçkin, onurlu ve saygın kıldığı (Al-i İmran Suresi,
45) değerli bir elçisidir. Nitekim Allah Hz. İsa için şöyle
buyurmaktadır:
Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece
sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser
kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa
ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda
toplayacaktır. (Nisa Suresi, 172)

Ayette de bildirildiği gibi Hz. İsa Allah'a kulluk görevini
yerine getirmekten derin haz duyan, Rabbimiz'e teslim olmuş
çok samimi bir insandır. Onun sözde ilahlık iddiasında bulunduğu
yönündeki tüm açıklamalar sonradan üretilmiş birer hezeyandır.
Yüce Rabbimiz tüm varlıklar üzerinde mutlak hakimiyete sahiptir.
O'nun dışındaki herşey, var olmak ve varlığını devam ettirebilmek
için Rabbimiz'e muhtaçtır.
Allah kainatı yokluktan yaratmıştır. Dünyadaki tüm canlılar
doğar ve ölürler, herşeyin bir ömrü, sayılı günü vardır. Kainatta,
yok olmayacak hiçbir eşya ya da ölümsüz kalacak hiçbir canlı
mevcut değildir. Oysa Kuran'da bildirildiği gibi Allah evveldir,
ahirdir. (Hadid Suresi, 3) Yani başlangıcı olmadığı gibi sonu
da yoktur. Allah, sonsuzluğun sahibi, zamanın ve mekanın üstünde
olandır. O, herşeyden önce de vardır, sonra da olacaktır.
Kainatın, canlıların, gezegenlerin, galaksilerin ve evrenin
henüz yaratılmadığı, zamanın henüz var olmadığı anda yalnızca
Allah vardı. Herşey yok olduktan sonra baki kalacak olan da
O'dur. Ömrü ve zamanı yaratan Allah, maddeye ait tüm özelliklerden
müstağnidir.
Allah, bu kavramları yaratan ve insanların zamana ve mekana
tabi olarak yaşamasını uygun görendir. İnsan hiçbir zaman
bir gün sonra, hatta bir saat sonra neler yaşayacağını bilemez.
O ise bir işe hükmettiği zaman bir gün sonra, yıllar sonra
ve kıyamete kadar o işin neyle sonuçlanacağına hakimdir. Dolayısıyla
verdiği hüküm her zaman en doğru, en iyi ve en hikmetli olandır.
Kainattaki bütün varlıkların bir sonu vardır. Bir insan doğar,
yaşar ve dünyadaki sınırlı ömrünün sonunda kaçınılmaz bir
gerçek olan ölümle karşılaşır. İnsanların ölümü gibi, bitkiler
ve hayvanlar aleminin yok oluşu da kaçınılmazdır. Onlar da
doğduktan bir süre sonra birer birer ölürler. Canlı olan herşey
hayatını tüketip toprağın altına girecektir. Ancak Rabbimiz
baki olan, her zaman mutlak varlığını sürdürecek olandır.
Sonsuzluk yalnızca O'na aittir.
İnsan acizdir, hayatı boyunca sürekli ilgiye ve bakıma muhtaçtır.
Hayatının büyük bir bölümü kendi bedenine bakmakla, onu temiz
tutmakla, beslenmesini ve uykusunu düzenlemekle geçer. Canlı
cansız tüm kainatın yaratıcısı olan Allah ise Hayy'dır. Daima
diridir, her an herşeye hakimdir, herşeyi bilir, herşeye güç
yetirir, O'nu uyku ve uyuklama tutmaz, her türlü acizlikten
de münezzehtir. O, yarattıklarına çeşitli acizlikler vermiş
ve bu eksiklikleri fark edip yalnızca Kendisi'ne yönelerek
kulluk etmelerini, herşeyi Kendisi'nden istemelerini emretmiştir.
İnsana düşen de, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini,
tek bir saniye bile hayatını devam ettiremeyeceğini bilerek
Rabbimize yönelip dönmektir. Allah Kendisi'nden başka hiçbir
ilah olmadığını Kuran ayetlerindeki hikmetli örneklerle bizlere
şu şekilde haber vermektedir:
Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun
yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar
ve yorgunluk duymazlar. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın
tesbih ederler. Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler
de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler? Eğer her ikisinde
(gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette,
ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların
nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir. O, yaptıklarından
sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler. Yoksa O'ndan başka
ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı
getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitab'ı)
ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı
bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi,
19-24)
Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak
onlar gerçekten yalancıdırlar. Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir
ve O'nunla birlikte hiçbir İlah yoktur; eğer olsaydı, her
bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların)
bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden
yücedir. Gaybı ve müşahede edilebileni bilendir; onların
ortak koştuklarından yücedir. (Mü'minun Suresi, 90-92)
Hz. İsa, Rabbimiz'e O'nun tüm bu sıfatlarıyla gönülden iman
eden samimi bir insandır. O Allah'ın sonsuz güç sahibi olduğuna
iman etmiş, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamıştır. Kuran'da Hz.
İsa'nın Allah'ın kulu olduğu şöyle bildirilmektedir:
(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın
kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber
kıldı." (Meryem Suresi, 30)
Başka bir ayette ise Hz. İsa'nın ölümlü olduğu, her insan
gibi öldükten sonra ahirette yeniden diriltileceği bildirilmiştir:
"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim
gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem
Suresi, 33)
Onu Allah yaratmış, kendisine dünya üzerinde tevhid inancını
anlatması için süre vermiştir. Sonrasında, ona tuzak kuranların
sinsi planlarını boşa çıkararak Hz. İsa'yı Kendi Katı'na almıştır.
Hz. İsa Allah'ın kendisi için belirlediği vakit geldiğinde
yeniden dünyaya gelecek ve Allah'ın emrettiği şekilde elçilik
görevini tamamlayacaktır. Onun tüm kaderini; hayatı boyunca
karşılaştığı her olayı yaratan, belirleyen ve zamanı geldiğinde
tüm bunları gerçekleştiren Allah'tır. Gösterdiği tüm mucizeleri
yaratan Allah'tır. Hz. İsa bunları kendisinden değil, Allah'ın
kendisine olan rahmeti ile gerçekleştirmiştir. Hz. İsa, dünya
hayatı süresince Allah'a olan güçlü imanını ifade etmiş ve
insanları Allah'ın dosdoğru yoluna çağırmıştır. Meryem Suresi'nde
Hz. İsa'nın insanları Allah'a iman etmeye çağrısı şöyle bildirilir:
Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin
de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.
(Meryem Suresi, 36)
Hz. Yahya'nın doğumu da Allah'tan bir
mucizedir
Üçleme inancının sözde dayanaklarından biri de Hz. İsa'nın
hayatındaki mucizelerdir. Gerçekten de Rabbimiz Hz. İsa'ya
olağanüstü mucizeler vererek lütufta bulunmuştur. Bu kutlu
insanın doğumundan Allah Katı'na alınışına kadar geçen zaman
hep mucizelerle doludur. Bunlardan biri de Hz. İsa'nın babasız
bir şekilde dünyaya gelmesidir. Hz. İsa'nın doğumu gerçekten
de Rabbimiz'den çok büyük bir mucizedir. Cebrail'in Hz. Meryem'e
"düzgün bir insan" şeklinde görünmesi ve ona Allah'tan bir
mucize göstermesi Kuran ayetlerinde detaylı olarak tarif edilir.
Hz. Meryem kendisine hiçbir insan dokunmadığı halde, Allah'ın
dilemesiyle Hz. İsa'ya hamile kalmıştır. Onun hamileliği dünyadaki
tüm sebeplerden bağımsız olarak, mucizevi bir şekilde gerçekleşmiştir:
O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir?
Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir
kadın) değilken" dedi. "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi
ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Biz'den
bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup
bitmişti. Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız
bir yere çekildi. (Meryem Suresi, 20-22)
Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığı gibi Hz. İsa, bilinen
sebeplerin dışında bir yaratılışla; babasız olarak dünyaya
gelmiştir. Allah, o doğmadan önce, birçok özelliğini ve onu
insanlar için bir rahmet olarak gönderdiğini melekleri aracılığıyla
annesi Hz. Meryem'e bildirmiştir.
Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen)
bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek
için (buradayım)... Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir
rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)."… (Meryem Suresi,
18-21)
İşte bu mucizevi yaratılış üçleme inancının sözde delillerinden
birini teşkil eder. Hz. İsa'nın doğumundaki olağanüstülük
apaçık bir gerçektir. Ancak Kuran'da Hz. Yahya'nın da yine
mucizevi bir şekilde dünyaya geldiği haber verilir. Ayetlerde
kendisine bir mirasçı vermesi için Allah'a dua eden Hz. Zekeriya'nın
duaları şu şekilde bildirilir:
(Bu,) Rabbinin, kulu Zekeriya'ya rahmetinin
zikridir. Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman; Demişti
ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık
aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu
ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım,
benim karım da bir kısır (kadın)dır. Artık bana Kendi Katı'ndan
bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına
da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan)
kıl." (Meryem Suresi, 2-6)
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim,
bana Katı'ndan tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen,
duaları işitensin" dedi. (Al-i İmran Suresi, 38)
Ayetlerde de bildirildiği gibi normal şartlar dahilinde Hz.
Zekeriya'nın çocuk sahibi olması mümkün değildir. Ama o kendisine
bir yardımcı ve mirasçı vermesi için Rabbimiz'e samimi bir
kalple dua etmiştir. Rabbimiz'in, bu kıymetli insanın duasına
verdiği karşılık ayetlerde şu şekilde bildirilir:
(Allah buyurdu:) "Ey Zekeriya, şüphesiz
Biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz
bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız." (Meryem Suresi,
7)
O mihrapta namaz kılarken, melekler ona
seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan
bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden
bir peygamberdir." (Al-i İmran Suresi, 39)
Rabbimiz
Hz. Zekeriya'yı ismi Yahya olan bir çocukla müjdelemiştir.
Bu da Hz. İsa'nın doğumu gibi mucizevi bir durumdur. Çünkü
hem yaşları itibariyle hem de sağlık nedenleriyle Hz. Zekeriya
ve eşinin çocuk sahibi olmaları mümkün görünmemektedir. Nitekim
Hz. Zekeriya da bu müjdeyi duyduğunda "...Rabbim,
karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir?
Ben de yaşlılığın son basamağındayım." (Meryem Suresi,
8) şeklinde bir karşılık vermiştir. Ancak tüm kainatı yoktan
var eden Rabbimiz herşeye güç yetirendir, O, sonsuz kudretiyle,
dilediği herşeyi "Ol" demesiyle yaratma gücüne sahibidir.
Ayetlerde şu şekilde haber verilir:
(Ona gelen melek:) "İşte böyle" dedi. "Rabbin
dedi ki: Bu Benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey
değil iken, seni yaratmıştım." (Meryem Suresi, 9)
Dedi ki: "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık
ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?"
"Böyledir" dedi, "Allah dilediğini yapar." (Al-i İmran Suresi,
40)
İncil'de de Hz. Yahya'nın doğumuyla ilgili benzer bir anlatım
yer almaktadır:
Bu sırada, Rab'bin bir meleği buhur sunağının sağında dikilip
Zekeriya'ya göründü. Zekeriya onu görünce şaşırdı, korkuya
kapıldı. Melek ona, "Korkma, Zekeriya" dedi, "Duan kabul
edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak,
onun adını Yahya koyacaksın. Sevinip coşacaksın.
Birçokları da onun doğumuna sevinecek. O, Rab'bin gözünde
büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin
rahmindeyken Kutsal Ruh'la dolacak. İsrailoğullarından birçoğunu,
Tanrılar'ı Rab'be döndürecek. Babaların yüreklerini çocuklarına
döndürmek, söz dinlemeyenleri, doğru kişilerin anlayışına
yöneltmek ve Rab için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere,
İlyas'ın ruhu ve gücüyle Rab'bin önünden gidecektir." Zekeriya
meleğe, "Bundan nasıl emin olabilirim?" dedi. "Çünkü ben
yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi." (Luka, 1/11-18)
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin)
yaratandır. O, bir işin olmasına karar veririse, ona
yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.
(Bakara Suresi, 117) |
Rabbimiz Hz. Zekeriya'ya Kendi Katı'ndan bir mucizeyle Hz.
Yahya'yı armağan etmiş, bu mübarek insana çocuk yaşında itaati
sevdirmiş, hikmet, sevgi duyarlılığı ve temizlik vermiştir.
Ayetlerde Hz. Yahya için şu şekilde buyurulmaktadır:
... O, çok takva sahibi biriydi. Ana ve
babasına itaatkardı ve isyan eden bir zorba değildi. Ona
selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı
gün de. (Meryem Suresi, 13-15)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. Yahya'nın doğumu büyük bir
mucizedir. Allah dünyevi sebeplerden bağımsız olarak Hz. Zekeriya'ya
bir oğul armağan etmiş, duasını kabul ederek ona Hz. Yahya'yı
mirasçı kılmıştır. Bu müjdeyi Hz. Meryem'e olduğu gibi Hz.
Zekeriya'ya da bir melek aracılığıyla bildirmiştir. Hz. Zekeriya'nın
hanımının hamile kalmasını gerektiren şartlar mevcut değildir.
Dolayısıyla Hz. Meryem'in Hz. İsa'yı dünyaya getirişiyle Hz.
Yahya'nın durumu arasında büyük bir benzerlik vardır. Bu durum,
üçleme inancının sözde dayanaklarından birinin daha geçersizliğini
ortaya koymaktadır.
Hz. Adem'in topraktan yaratılışı
Hz. Yahya'nın ve Hz. Adem'in dünyaya gelişinin de olağanüstü
oluşu, Hz. İsa'nın mucizevi bir şekilde dünyaya gelmesinin,
üçleme inancının temel dayanaklarından biri olarak kullanılmasını
imkansız kılan delillerdendir. Kuran ayetlerinde, Hz. Adem'in
de mucizevi bir şekilde var edildiği haber verilir. Hicr Suresi'nde
şöyle bildirilir:
Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru
bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.
Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen
ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr Suresi, 28-29)
Ayette bildirilen gerçek, çok olağanüstü bir yaratılışa işaret
etmektedir. Hz. Adem annesi ve babası olmadan, "kuru bir çamurdan,
şekillenmiş bir balçıktan" var edilmiştir. Topraktan yaratılış
ile ilgili diğer ayetler şu şekildedir:
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku
içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık,
sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra
yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından;
size (kudretimizi) açıkça göstermek için... (Hac Suresi,
5)
Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun
ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta
olan bir beşer (türü) oldunuz. (Rum Suresi, 20)
Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir
damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O'nun bilgisi
olmaksızın, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür
sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da
mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah'a göre
kolaydır. (Fatır Suresi, 11)
Kuran'da Hz. Adem ile ilgili olarak verilen bir diğer önemli
bilgi ise Hz. İsa'nın yaratılışı ile olan benzerliktir:
Şüphesiz, Allah Katı'nda İsa'nın durumu,
Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona
"ol" demesiyle o da hemen oluverdi. Gerçek, Rabbinden (gelen)dir.
Öyleyse kuşkuya kapılanlardan olma. (Al-i İmran Suresi,
59-60)
Yukarıdaki ayette Allah Hz. Adem ile Hz. İsa'nın benzer şekilde
yaratıldıklarını bildirmektedir. Daha önce de vurguladığımız
gibi Hz. Adem, herhangi bir atası olmaksızın sadece Allah'ın
"Ol" demesiyle topraktan var edilmiştir. Hz. İsa ise yine
bir babası olmaksızın, Allah'ın bir "Ol" emriyle yaratılmıştır.
Aynı ayetin devamında ise insanlara bu gerçeğin Rabbimiz'den
olduğu haber verilmekte, bu konuda kuşkuya kapılmamak gerektiği
hatırlatılmaktadır. Dolayısıyla bu büyük gerçek görülmeli
ve Hz. İsa'nın da aynı Hz. Adem gibi Allah'ın var ettiği bir
kul, Allah'a muhtaç bir insan olduğu kabul edilmelidir.
Kuran'da bildirildiği gibi, Hz. İsa
bir beşerdir
(Allah, ) Doğunun ve batının Rabbidir.
O'ndan başka ilah yoktur. Şu halde (yalnızca) O'nu vekil
tut.
(Müzemmil Suresi, 9) |
Rabbimiz Kuran'ın Kasas Suresi'nde Peygamberimiz (sav)'e
kendisinden önceki peygamberlerin de birer beşer olduklarını
bildirmektedir:
Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten
yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş
değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne
konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir.
Biz'e kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin
indirilmesi ya da Rabbimiz'i görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun,
onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir
azgınlıkla baş kaldırdılar. (Furkan Suresi, 20-21)
Diğer ayetlerde de Rabbimiz şöyle buyurur:
Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz
erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o
halde zikir ehline sorun. Biz onları, yemek yemez cesetler
kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi. Sonra onlara verdiğimiz
söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık
da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık. (Enbiya Suresi,
7-9)
Kuran ayetlerinde peygamberlerin ve Hz. İsa'nın beşer özellikleri
birçok örnekle tarif edilmiştir. Hz. Meryem Hz. İsa'ya mucizevi
bir şekilde hamile kalmıştır. Ancak Hz. İsa'nın doğum aşamaları,
doğum sırasında annesi Hz. Meryem'in yaşadıkları Hz. İsa'nın
her insan gibi aynı zorlu evrelerden geçerek dünyaya geldiğini
açıkça ortaya koymaktadır. Bu süreç boyunca yaşananların farklı
şekilde yorumlanması ya da bu durumdan farklı bir anlam çıkarılması
Allah'ın izniyle mümkün değildir.
Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla
ıssız bir yere çekildi.
Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına
sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan
silinip unutuluverseydim."
Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne
kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine
henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."
Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer
herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan
Allah) a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."
Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler
ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın."
"Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü
bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın)
değildi." (Meryem Suresi, 22-28)
Hz. İsa'yı Allah yaratmış ve ona çeşitli mucizelerle lütufta
bulunmuştur. Ölüleri diriltmek, çamurdan bir kuş şekli yapıp
ona can vermek, doğuştan kör ve alacalıyı iyileştirmek gibi
gerçekleştirdiği birtakım mucizeler, aynı şekilde babasız
dünyaya gelmesi gibi kendi var oluşuyla ilgili olağanüstülükler
ise, dünya hayatında bağımlı olduğumuz bilinen kuralların
dışındaki olaylardır. Rabbimiz Kuran'ın birçok ayetinde, peygamberlerin
gönderildikleri kavimlere gösterdikleri mucizelerden bahsetmiştir.
Örneğin Hz. Adem'in babasız olarak topraktan yaratıldığını,
Hz. Salih, Hz. İbrahim ve Hz. Musa gibi peygamberler tarafından
da insanlara birçok mucizeler gösterildiğini haber vermiştir.
Hz. Musa büyücülerle karşılaştığında, Rabbimiz onun asasını
bir yılana dönüştürerek ona çok büyük bir mucizeyle yardım
etmiştir. (Taha Suresi, 69) Aynı şekilde Firavun ve ordusunun
takibi sonucu deniz kenarına gelen Hz. Musa ve İsrailoğulları
denizde yol açılmasıyla karşı tarafa geçebilmişler, Firavun
ve ordusu ise sular altında kalmışlardır. (Taha Suresi, 77-78)
Kuran ayetlerinde de Peygamber Efendimiz (sav)'in birçok mucizeleri,
gaybdan verdikleri haberler bildirilmektedir. Allah İsra Suresi'nde
Peygamberimiz (sav)'i bir gece Mescid-i Aksa'ya götürdüğünü
ve orayı gösterdiğini bildirmektedir. Bu Rabbimiz'den çok
büyük bir mucizedir. (İsra Suresi, 1) Söz konusu mucizelerin
gerçekleşmesini sağlayan alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Bu
mucizelerin meydana gelmesi Peygamberimiz (sav)'e, Hz. Musa'ya
ve diğer peygamberlere ilahlık makamı verilmesi anlamı taşımamaktadır.
(Allah'ı tenzih ederiz.) Çünkü bu mübarek insanlar göstermekte
oldukları mucizelerin ancak Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğini
her zaman bilmişlerdir. Maide Suresi'nde de Hz. İsa'nın bu
mucizeleri "Allah'ın izniyle" gerçekleştirdiği haber verilmektedir:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa,
sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla
konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i
öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun
da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu.
Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun,
(yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na
apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz
bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı
senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110)
Kuran ayetleriyle Hz. Meryem ve Hz. İsa'ya ilahlık atfeden
tüm iddialar ortadan kaldırılmaktadır. Bunlardan biri de Maide
Suresi'ndedir:
Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir elçidir.
Ondan önce de elçiler gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur,
ikisi de yemek yerlerdi. Bir bak, onlara ayetleri nasıl
açıklıyoruz? (Yine) bir bak, onlar ise nasıl da çevriliyorlar?
(Maide Suresi, 75)

Rabbimiz Hz.İsa'ya birçok mucize ile lütufta bulunmuştur.
Bu mucizelerden biri de Hz.İsa'nın ölüleri diriltmesidir.
İncil'de Hz. İsa'nın, Lazarus'u ölümünün ardından dirilttiğini
anlatan birçok pasaj bulunmaktadır. 1308-1311, Kimbell
Güzel Sanatlar Müzesi, Fort Worth, Teksas |
Ayette özellikle yemek yemelerinden söz edilmesi çok hikmetlidir.
Çünkü yemek yemek, acıkmak, susamak, uyuma ihtiyacı hissetmek
canlılara ait özelliklerdir ve bir aczi ifade etmektedir.
Söz konusu tüm insani özelliklere sahip olan Hz. İsa için
sözde uluhiyet iddiasında bulunmak ise son derece yanlış olur.
Mülkün sahibi olan Rabbimiz Rezzak sıfatıyla tüm canlıları
rızıklandırmakta, onlara nimetler bağışlamaktadır. O hiçbir
şeye ve hiç kimseye muhtaç olmayandır. Ancak tüm canlılar
var olabilmek ve varlıklarını devam ettirebilmek için Rabbimiz'e
muhtaçtırlar.
Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın yemek yemelerine dikkat çekilmesinin
bir diğer hikmeti de ayetlerde Hz. İbrahim'e insan suretinde
gelen melek elçiler hakkında verilen bilgi olabilir (En doğrusunu
Allah bilir). Ayetlerde bu elçilerin "yemek yemediklerine"dikkat
çekilmiştir:
Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının
haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi.
O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı
bir topluluk." Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip,
çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. Derken onlara
yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi. (Onlar
yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü.
"Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini
verdiler. (Zariyat Suresi, 24-28)
Andolsun, elçilerimiz İbrahim'e müjde ile
geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve)
hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerinin
ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve
içine bir tür korku düştü. Dediler ki: "Korkma. Biz Lut
kavmine gönderildik." (Hud Suresi, 69-70)
Allah, Hz. İsa'ya ilahlık atfeden üçleme savunucularını ayetlerde
çok farklı şekillerde uyarmaktadır. Bu ayetlerden bazıları
şu şekildedir:
Andolsun, "Şüphesiz, Allah Meryem oğlu
Mesih'tir." diyenler küfre düşmüştür. De ki: "O, eğer Meryem
oğlu Mesih'i, onun annesini ve yeryüzündekilerin tümünü
helak (yok) etmek isterse, Allah'tan (bunu önlemeye) kim
bir şeye malik olabilir? Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin
tümünün mülkü Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah herşeye
güç yetirendir. (Maide Suresi, 17)
Hz. İsa da Allah'ın yarattığı aciz ve muhtaç kullardan birisidir.
Allah'ın çok sevdiği, onurlandırdığı, seçkin kıldığı bir insandır,
ama sonuçta bir kuldur. Kuran'da Hz. İsa'yı ilahlaştıranlar
için şu şekilde buyurulmaktadır:
Andolsun, "Şüphesiz Allah, Meryem oğlu
Mesih'tir" diyenler küfre düşmüştür. Oysa Mesih'in dediği
(şudur:) "Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz
olan Allah'a ibadet edin. Çünkü O, Kendisi'ne ortak koşana
şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir.
Zulmedenlere yardımcı yoktur." Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür"
diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir ilahtan başka ilah
yoktur. Eğer söylemekte olduklarından vazgeçmezlerse, onlardan
inkâr edenlere mutlaka (acı) bir azab dokunacaktır. Yine
de Allah'a tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi? Oysa
Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 72-74)
Ayette de bildirildiği gibi Rabbimiz tüm varlıklar üzerinde
tek hüküm sahibidir. O, bir şey dilediği zaman bunu erteleyebilecek
ya da geri çevirebilecek başka bir güç yoktur. Allah'ın dışında
ilahlar var olduğunu söyleyen, "Allah çocuk edindi" diyenler
için Kuran'da şu şekilde buyurulmaktadır:
Senden önce hiçbir elçi göndermedik ki,
ona şunu vahyetmiş olmayalım: "Ben'den başka İlah yoktur,
öyleyse Bana ibadet edin." "Rahman (olan Allah) çocuk edindi"
dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler)
ikrama layık görülmüş kullardır. Onlar sözle (bile olsa)
O'nun önüne geçmezler ve onlar O'nun emriyle yapıp-etmektedirler.
O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat
etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar,
O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır. Onlardan
her kim: "Gerçekten ben, O'nun dışında bir ilahım" diyecek
olsa, bu durumda Biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri
Biz böyle cezalandırırız. (Enbiya Suresi, 25-29)
Hz. İsa Allah'ın oğlu değildir, Allah'ın
peygamberidir
Kuran'da, Hz. İsa'nın doğumu, hayatı süresince karşılaştığı
bıza olaylar, ailesi, çevresindeki insanların durumu gibi
birçok konudan bahsedilmiştir. Kuran'da Hz. İsa bizlere "Allah'ın
peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih" olarak tanıtılır. Örneğin
Al-i İmran Suresi'nde Hz. İsa'nın, kendi gönderiliş nedenini
İsrailoğullarına şöyle açıkladığı haber verilir:
"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size
haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden
bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin.
Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir.
Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur."
(Al-i İmran, 50-51)
Hz. İsa'nın bu davetine az sayıdaki havari uymuştur. Kuran'da
bu samimi insanlardan şöyle bahsedilmektedir:
... Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz;
biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza
şahit ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve
elçiye uyduk. Böylece bizi şahitlerle beraber yaz." (Ali
İmran Suresi, 52-53)
Karmaşa içindeki bir topluma hidayet önderi olarak gönderilen
Hz. İsa, yaşamı boyunca etrafındaki insanları Allah'a samimi
bir biçimde iman etmeye ve teslim olmaya çağırmıştır. Bunun
yanında Kuran ayetlerinden, Hz. İsa'nın, dinleri konusunda
ihtilafa düşenlere yol gösterdiği anlaşılmaktadır. İncil'de
yer alan bazı tariflerden, Hz. İsa'nın öncelikle ikiyüzlü,
samimiyetsiz din adamlarını, dindar görünerek halkı kandıranları
yaptıklarından vazgeçmeye, Allah'a iman etmeye davet ettiği
anlaşılmaktadır. Kuran'da Allah şu şekilde bildirmektedir:
İsa açık belgelerle gelince, dedi ki "Ben
size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin
bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının
ve bana itaat edin. (Zuhruf Suresi, 63)
Hz. İsa, tüm peygamberler gibi ahlaki dejenerasyonu ve dinsizliği
hedef aldı. İnsanlardan yaptıkları tüm adaletsizlikleri, haksızlıkları,
ahlaksızlıkları ve batıl dinlerini terk etmelerini, Allah'ın
istediği ahlakla ve sadece Allah'ın rızası için yaşamalarını
istedi.

…Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru
yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler,
azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak
benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları
ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır.
(Araf Suresi, 146)
|
Hz. İsa insanlara Allah korkusunu, Allah'ı sevmeyi, Allah'a
teslim olmayı öğütlüyordu. Batıl kurallardan, boş geleneklerden
uzaklaşmalarını, sadece Allah'a ibadet edip yaptıkları her
işte Allah'a yönelmelerini emrediyordu. Gösterdiği mucizeler
ise onun, Allah'ın seçip beğendiği, ilim ve kuvvet olarak
desteklediği çok kıymetli bir elçisi olduğunu açıkça ortaya
koyuyordu. Onun iman derinliği, yüksek ahlakı, üstün kavrayışı
ve hikmetli açıklamaları insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu.
Hz. İsa kendisine kurulan tüm tuzaklar, yapılan iftiralar
ve saldırılar karşısında çok üstün bir sabır gösterdi, Allah'a
tevekkül edip tebliğine devam etti. Bu sırada ise yanında
az sayıda yardımcısı oldu. Dini aslına döndürmek, hurafelerden
ve batıl uygulamalardan temizlemek için çaba gösterdi. Rabbimiz'in
kendisine bahşettiği üstün kavrayış ve hikmet sayesinde İsrailoğulları'na
son derece etkileyici konuşmalar yaptı, çok hikmetli örnekler
verdi.
Hz. İsa Tevrat'ı doğrulamış, Allah'ın insanlara bir yol gösterici
ve öğüt olması için gönderdiği İncil'le hükmetmiştir:
Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki
Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik
ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı
doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan
İncil'i verdik. İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle
hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte
onlar, fasık olanlardır. (Maide Suresi, 46-47)
Hz. İsa'nın çağrısına cevap verenlerin sayısı başlangıçta
çok az oldu. Çünkü bu çağrı, hem geçimini hurafe ve geleneklerden
sağlayan rahip sınıfının, hem de Allah'ın hakimiyetini kabul
etmeyen yönetici sınıfın ayrıcalıklarını ortadan kaldırıyordu.
Hz. İsa'nın yaptığı tebliğ yaygınlaşmaya, onu takip edenlerin
sayısı artmaya başladıkça, bu grupların hazırladıkları sinsi
tuzaklar, Hz. İsa'yı engellemek için yaptıkları planlar da
artmıştır. Bu gibi tuzaklarla tarih boyunca tüm peygamberler
karşılaşmışlardır. Kuran'da müşriklerin elçilere karşı gösterdikleri
bu insanlık dışı tutum şöyle belirtilmiştir:
...Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin
hoşlanmayacağı bir şeyle gelse büyüklük taslayarak bir kısmınız
onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle
mi? (Bakara Suresi, 87)
Toplum içinde Hz. İsa'yı dinleyip inananlar ile inkar edenler
ayrılmaya başlamış, iki grup arasındaki fark belirgin bir
şekilde ortaya çıkmıştır. Bir tarafta gerçek dini anlatan
ve insanları tek bir Allah'a iman etmeye çağıran Allah'ın
elçisi, diğer yanda ise hangi mucizeyi, hangi delili görürse
görsün, inanmamaya karar vermiş bir grup vardır. Hz. İsa'nın
karşısındaki düşmanlar kendilerini açıkça belli etmişlerdir.
Onu dinleyen, yanında olan kişilerden de sonradan onu inkar
edenler çıkmış olması muhtemeldir. Nitekim Allah "Sonra,
içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü..." (Zuhruf
Suresi, 65) ayetiyle bu durumu bizlere haber vermektedir.
Bu nedenle de Hz. İsa, kavmin içinden iman eden ve güvenebileceği
kişileri belirlemiştir.
Bu durum Kuran'da şu şekilde belirtilmiştir:
Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi
ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler:
"Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim
gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler. (Al-i
İmran Suresi, 50-52)
Kuran'da inkar edenlerin, Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla bir
tuzak kurdukları haber verilir. İncil'e göre, Hz. İsa'nın
yanındakilerden birinin ihanet etmesini sağlayan bir kısım
bağnaz din adamları, Allah'ın elçisini tutuklayıp Romalılara
teslim etmek istemişlerdir. Yine aynı kaynağa göre öldürme
cezasını uygulama hakkı olmayan rahipler, Roma yönetimini
kışkırtmak için bir tuzak hazırlamışlardır. Romalıların bu
konuda çok hassas ve acımasız olduklarını bildiklerinden,
Hz.İsa'yı Romalı yönticilere karşı olan biri olarak tanıtmışlardır.
Bu tuzağın sonu ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir.
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular.
Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların
en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54)
Ayetlerde de bildirildiği gibi, Hz. İsa'yı öldürmek için
harekete geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak bu kişiler Hz.
İsa'yı öldürmeyi başaramamış, onun bir benzerini, Hz. İsa
zannederek öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa'yı Kendi Katı'na
yükselterek, hazırlanan tuzağı boşa çıkarmıştır. Oysa Romalıların
Hz. İsa'yı çarmıha gererek öldürdükleri inancı, Hıristiyanlığın
temelini oluşturur. Bu yanlış inanca göre, Hz. İsa'yı tutuklayan
Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha germişler ve
böylelikle onu öldürmüşlerdir. Hıristiyan aleminin çok büyük
bir bölümü de olayı böyle kabul etmekte, fakat Hz. İsa'nın
öldükten sonra dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak
Kuran'a baktığımızda olayın aslının böyle olmadığını görürüz:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih
İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara
böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar.
Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların
bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur.
Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)
Aynı ayetin devamında Hz. İsa'nın durumu için şu şekilde
bildirilmektedir:
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti (refea).
Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa
Suresi, 158)

Resulleri onlara dediler ki: "Doğrusu biz, sizin
gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından
dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmaksızın
size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil.
Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler."
(İbrahim Suresi, 11)
|
Ayette bildirilen gerçek açıktır. Yahudilerin kışkırtmalarıyla
Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı olamamışlardır.
Ayette geçen "...Ama onlara (onun) benzeri gösterildi..."
ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir. Allah insanlara
Hz. İsa'nın bir benzerini göstermiş ve Hz. İsa'yı da Kendi
Katı'na yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada bulunanların
gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmektedir. (Detaylı
bilgi için Bkz.: Hz.
İsa Ölmedi, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık, Nisan 2004)
Hz. İsa'nın çarmıha gerilmiş olması konusunda ilk çağlarda
çeşitli düşünceler ortaya çıkmıştır. Bazı Hıristiyan mezheplerinin,
aynen Kuran'da bildirildiği gibi, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmediğine
inandıkları bilinmektedir.
Hz. İsa'nın Kuran ayetlerinde bildirilen hayatından, tebliğinden,
dualarından onun Allah'ın peygamberi olduğu tüm açıklığıyla
anlaşılmaktadır. Hz. İsa Allah'ın insanlara uyarıcı olarak
gönderdiği bir hidayet önderidir. Nitekim Meryem Suresi'nde
bildirilen "(İsa) Dedi ki: 'Şüphesiz ben Allah'ın
kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı.'"
(Meryem Suresi, 30) şeklindeki ayet bu durumu da açıkça ortaya
koymaktadır. Saff Suresi'nde şu şekilde bildirilir:
Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları,
gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim.
Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi
"Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat
o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür"
dediler. (Saff Suresi, 6)
Bir diğer Kuran ayetinde ise şu şekilde bildirilir:
Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine
Kitab'ı, hükmü ve peygamberliği verdikten, sonra insanlara:
"Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" deme (hakkı ve yetki)si
yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitab'a
göre Rabbaniler olunuz" (deme görevindedir.) (Al-i İmran
Suresi, 79)
Kuran ayetlerinde ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde
Hz. İsa'nın ölmediği ve öldürülmediği, Allah Katı'na yükseldiği
ve yeryüzüne ikinci kez geleceği çok açık olarak bildirilmiştir.
Peygamberimiz (sav) hadis-i şeriflerinde Hz. İsa'nın gelişi
ile ilgili birçok alamet bildirmiştir. (Hz. İsa'nın yeryüzüne
ikinci kez gelişi ile ilgili detaylı bilgi için Bkz.: Hz.
İsa'nın Geliş Alametleri, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık,
Aralık 2003)
|