RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDA MEHDİ

Her Yüzyıl Başlarında Müceddid Gönderilmesi

Müceddid: Yenileyen, yenileyici. Sahih hadislerle bildirilen, her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre açıklamak üzere gönderilen büyük alim ve peygamberimizin (s.a.v.) varisi olan zat.

Ashab/i Kütüb-i Sitteden Imam-ı Hakim, "Müstedrek"inde ve Ebu davud "Kitab-ı Sünen'inde; Beyhaki, "Suab-i Iman"da tahriç buyurdular: "Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor." Hadisi şerifine mazhar ve masadak ve müzhir-i tam olan Mevlana essehir kutbü'l-arifin, gavsü'l vasilin, varis-i Muhammedi, kamilü't-tarikatü'l-aliyye ve-l müceddidiyye  Halid-i Zülcenaheyn Kuddise sirruhu ... ilh...
(Barla Lahikası , 119)

Her yüzyıl başında bir müceddid (dini canlandıran, yenileyen) gönderileceğini Resulullah (s.a.v.) efendimiz hadisleriyle müjdelemektedir. Küfrün, fuhşun, sapkınlığın ve dalaletin had safhaya ulaştığı hicri 1400 senesinde (1979-1980) Yani 14. asrın başında da hadisin haber verdiği gibi bir müceddidin gönderilmesi gerekmektedir. Bu da hadislerin ve alimlerin izahlarına göre, İslam aleminin 1400 senedir bekledigi Mehdi'dir.
 


Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah her yüz sene başında şu ümmetin dinini bidatten ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) bir zatı gönderir.
Sünen-i Ebu Davud, 5/100


Her yüz sene başında bu ümmetin uleması arasından bir müceddid gelecek ve şeriatı  ihya edecektir. Bilhassa, aradan bin sene geçtikten sonra..Zira, böyle aradan bin senenin geçtiği vakit, geçen ümmetlerde ulül'azm bir peygamberin geldiği vakittir.
(Mektubat-i Rabbani, 1/520)

Bediüzzaman Said Nursi Hicri 13. Asrın Müceddididir

Samli Hafis Tevfik efendi bir risalesinde, Mevlana Halid Bağdadi  ile Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin hayatlarını mukayese ettiğini ve dört mühim tevafukla karşılaştığını şöyle izah ediyor:

Birincisi: Hazret-i Mevlana 1193'te dünyaya gelmiş. Üstadım ise, Arabi 1293'te. Tam Mevlana Halid'in yüz senesi hitam bulduktan sonra dünyaya gelmiş. 

İkincisi: Hazret-i Mevlana'nın tecdid-i din mücahedesine başlangıcı ve mükaddemesi, Hindistan'ın payitahtına 1224'te girmiş. Üstadım ise; aynen yüz sene sonra, 1324'te Osmanlı Saltanatının payitahtına girmiş, mücahede-i maneviyesine başlamış.

Üçüncüsü: Ehl-i siyaset, Hazret-i Mevlana'nın fevkalade şöhretinden tevehhüm ederek diyar-ı Sam'a nakl-i mekan ettirilmesi, 1238'de vaki olmuştur. Üstadım ise, aynen yüz sene sonra 1338'de Ankara'ya gidip, onlarla uyuşamayıp, onları reddederek - küserek-tekrar Van'a gidip, bir dağda inziva ederken 1338 senesini müteakip, Şeyh Said hadisesinin vukuu münasebetiyle ehl-i siyasetin vehmine dokunmuş. Ondan korkarak Burdur ve Isparta Vilayetlerinde dokuz sene ikamet ettirilmiş.

Dördüncüsü:  Hazret-i Mevlana Halid, yaşı yirmiye baliğ olmadan evvel allame-i zaman hükmünde, fuhul-i ulemanın üstünde görünmüş, ders okutmuş. Üstadım ise; tarihçe-i hayatını görenlere ve bilenlere malumdur ki; on dört yaşında icazet alıp, a'lemi ulema-i zamanla muarazaya girişmiş; on dört yaşında iken, icazet almaya yakın talebeleri tedris etmiştir.

Elhasil: Baştaki Hadis-i Şerifin "her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddidi gönderiyor" müjdesinin ihbarına müvazi olarak Hazret-i Mevlana Halid, -ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle -1200 senesinin yani on ikinci asrın müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczalari ayni vazifeyi görmüs.. Kanaat verir ki - nass-i Hadis ile - Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.
(Barla Lahikası 119-121)

Yukarıdaki izahlarda Mevlana Halid'in 12.asrın, Bediüzzaman Said Nursi'nin de 13.asrın müceddidi olduğu anlaşılmaktadır. Mehdi'nin ise 14. asrın müceddidi olarak Hicri 1400 yılı başlarında çıkması beklenmektedir.
Bediüzzaman Hazretleri, hem kendisinden sonra gelecek müceddid olması, hem de ümmetin 1400 senedir şevk ve heyecan kaynağı olması nedeniyle, Hz. Mehdi'den çok açık teferruatlıca bahsetmiştir.

Mehdi Hicri 14. Asırda Gelecektir

Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahibleri, yani Mehdi ve şakirtleri, Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138-Kastamonu Lahikası, 72)

Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten işittim ki; o zat, eski velilerin gaybı işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki; "Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'atlar zulümatını dağıtacak." Ben, böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi- 189 Mektubat, 345)

O ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanın pisar bir neferi olduğunu zannediyorum.
(Barla Lahikası, 162)

Bediüzzaman hazretleri yukarıdaki izahlarında; yaptığı çalışmalarla Mehdi'ye uygun ortam hazırladığını ve Mehdi geldiğinde kendisinin vefat etmiş olacağını, Mehdi'nin hizmetlerini kendi kabrinden seyredeceğini ifade etmektedir.

Risale-i Nur Külliyat'ında, Mehdi'nin mücadele ve hakimiyet devreleri ile ilgili verilen ebcedler:
 


9/32- Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor.


ayetindeki .... "Allah , kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor"
cümlesi hakkında Bediüzzaman hazretleri şöyle demektedir.

Şimdi hatıra geldi ki, eğer seddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin Şakirdleri olabilir.
(Sualar / 605)

Bu ayetin ebced değeri ile (1424-Miladi: 2004) Mehdi önderliğinde İslamın Dünya hakimiyeti devrelerine dikkat çekilmektedir.
 


2/257- ... inkar edenlerin velileri ise tağut'tur...


ayetindeki  “tagut”  (küfrün fikir sistemi) kelimesinin kendi içinde çöküş ve yıkılış tarihini de Bediüzzaman (ebced değerini) 1417 (miladi 1995) olarak vermektedir.

Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar varki, herşey'i kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse, harekatını o cereyanlara değiştirecek diye tahmin ediyorum.
(Kastamonu Lahikası, 57)

Bediüzzaman Said Nursi, "hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat" diyerek Mehdi'nin henüz gelmediğini, müslümanlar tarafindan beklendiğini ve kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini bildirmektedir. Bediüzzaman hazretleri Hicri 13. asırda yaşamıştır. Kendisinden sonra gelecek asır Hicri 14.asırdır. Bu asır Mehdi'nin çıkış zamanıdır.

"İşte bu hakikatı bilmiyen insafsız derler ki: "Ahiretin tafsilatını ders alan müteyakkiz kalbli, keskin nazarlı olan sahabelerin fikirleri niçin bin sene hakikattan uzak olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevide bin dörtyüz sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib zannetmişler?” 
(Sözler, 318)

"1400 sene sonra gelecek bir hakikati" 

Burada ne 1373, ne 1378, ne de 1398 denmemiş, tam 1400 denmiştir. Yani Hicri 14. yüzyıl. Hicri 1400 yılı ümmetin başsız kaldığı, fuhş'un azgınlığın, küfrün son safhaya ulaştığı, müslümanların maddi ve manevi büyük kayıplara uğradığı bir yüzyıl başlangıcı. Madem her yüzyıl başında bir müceddid (dinin yenileyicisi, dini bid'atlerden, sapmalardan önleyici) gönderilmiş, bu ümmetin fesadı zamanında da bunu dagıtacak, küfrü yok edecek müslümanların birleşmesine sebep olacak bir müceddidin gelmesi gerekiyor. Bu da müslümanların 1400 senedir beklediği Hz. Mehdi'dir.

Bediüzzaman Hazretlerinin Şam Hutbesi

Bediüzzaman hazretleri (hicri) 1327'de Şam'da Emevi Camii'nde onbin kişilik bir cemaate verdiği hutbesinde, 1371'den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmakta, ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi'nin mücadele zamanlarına ve sonunda onları yeneceği tarihe dikkat çekmektedir.

Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslamın mukadderatına nazar eden Hutbe-i Samiyedeki hakikatlar...
Evet şimdi olmasa da otuz-kırk sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasını  o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşaallah yarım asır (elli yıl) sonra onları darmadağın edecek.
(Hutbe-i Samiye, 25)

Evet şimdi (1371) olmasa da otuz -kırk (30-40) sene sonra...

1.Fen: Müsbet ilimler, biyoloji, fizik, kimya v.s.


2.Hakiki marifet: hüner, sanat , ilem ve fenlerle öğrenilen bilgi.


3.Medeniyetin mehasını; medeniyetin iyiliklerini
o üç kuvvetle donatıp, gerekli ihtiyacını karşılayıp o dokuz engelleri yenip, dağıtmak için,

1. taharri-i hakikat meyelani; Hakikati araştırma meyli
2.İnsaf
3.Muhabbet-i insaniyeyi: insan sevgisini.

O dokuz düşman sınıfının cephesine gendermiş inşallah yarım asır sonra (50 sene) onları darmadağın eder.

1371 + 30 = 1401 (Miladi 1981)
1371 + 40 = 1411 (Miladi 1991)
1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001) 

Bediüzzaman hazretleri Hicri 1400 yılı başlarında büyük Mehdi (a.r.) nin inkarcılarla mücadele zamanına 1401-1411 = 1981 -1991 yılları arası - fen, hüner, sanat ve medeniyetin iyiliklerini birleştirip bunları yeneceği, darmadağın edeceği tarihe  1421=2001 -  dikkat çekiyor 

Yetmiş birde fecr-i sadık başladı veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazıb da olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak.
(Hutbe-i Samiye, 23)

Fecir: Tan yerinin ağarması, güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti
Fecr-i Kazib: Sabaha karşı doğu ufkunda yayılmaya başlayan birinci kızıllık.
Fecr-i Sadık: Fecr-i Kazib'ten sonra yayılmaya başlayan ikinci aydınlanma,

1371 + 30 = 1401 = 1981
1371 + 40 = 1411 = 1991

Bediüzzaman İslam'ın dünyaya tekrar hakim olmasını güneşin doğusuna benzetiyor. Güneşin battıktan sonra ertesi gün yeniden doğması gibi, İslam'ın da dünya üzerinde tekrar doğup parlayacağına bu benzetmeyle işaret ediyor. Fecr-i Kazib ve Fecr-i Sadık ifadeleriyle bu doğuşun başlangıç yıllarına dikkat çekilmiştir.Buna göre zulmün, karanlığın dağıtılamaya başlaması 1981-1991 yılları, tam anlamıyla susturulup dağıtılması ise 2001 yılında tamamlanacaktır.

Cay-i dikkat ve hayrettir ki, üç fikra bil'ittifak binbeşyüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette binbeşyüz altıdan ta kırk ikiye, ta kırk beşe kadar üç inkilab-ı azimin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır.

Fatiha'da doğru yolda olanlar ashabının taife-i kübrasını tarif eden fikrası, seddesiz binbeşyüzaltı veya yedi ederek tam tamına fikrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve sedde sayılsa fikrasına üç manidar farkla tam muvafakati ve manen mutabakatı bu hadisin imasını te'yid edip remz derecesine çıkartıyor.
(Kastamonu Lahikası, 23)

Suyuti  hazretleri ümmetin icabet ömrünün hicri 1500 senesini geçmeyeceğini bildiriyor. Bediüzzaman Hazretleri de, ümmetin galibane mücadelesinin 1500-1506 yıllarında biteceğini; bundan sonra zayıflamalar başlayıp, kıyametin bekleneceğini belirtiyor. Ümmetin galibane ömrü 1500-1506 yıllarında bitecekse, o zaman 1400-1500 yılları arasında Mehdi ve İsa (a.s.)'nın gelmesi, ayrıca Mehdi'nin de 1400 yılı başlarında göreve başlaması gerekmektedir. Çünkü 1500 yılına bundan başka bir yüzyıl kalmamıştır.

Mehdi Liderliğinde İslamiyet Dünyaya Hakim Olacaktır

Elcevap: Cenab-ı Hakk; kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslamiyetin edebiyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddit veya bir halife-i zisan veya bir kutb-u a'zam veya bir  mürşid'i ekmel veyahut bir nevi Mehdi hükmünde mübaret zatları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş; Din-i Ahmediye (A.S.M) muhafaza etmiş. Madem adeti öyle cereyan ediyor, ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hek mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat-i nuraniyi gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i Nebeviden olacaktır. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadir-i Zülcelal; Mehdi ile de, alem-i İslam'ın zulümatını dağıtabilir. Ve va'detmiştir, va'dini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. Eger daire-i esbab ve hikmet-i Rabbaniye noktasinda düsünülse, yine o kadar makul ve vukua layiktir ki; 'Eger muhbir-i Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir. Ve olacaktır' diye ehl-i tefekkür hükmeder.
(Mektubat, 411-412)

Ahir zamanın En Büyük Fesadı: karışıklık , zulüm.
En büyük bir müçtehid: İhtiyaç hasıl olduğunda ayet ve hadislerden hüküm çıkaran büyük İslam alimi ve önderi.
Hem en büyük bir müceddid: Dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre izah etmek üzere gönderilen büyük alim ve

Peygamberimizin (s.a.v.) varisi olan zat.

Hem Hakim: Haklı ve haksızı ayırıp adalet üzere hükmeden devleti idare eden.
Hem Mehdi: Hidayete vesile olan.
Hem Mürşid: Doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran
Hem Kutb-u azam olan: Birçok müslümanın kendisine bağlandığı, zamanın en büyük yol göstericisi 

Bir Zat-ı Nurani gönderecek

O ZAT ehl-i Beyt-i Nebevi'den: Peygamberimizin (s.a.v.) soyundan olacaktır.

Bediüzzaman hazretleri, ahir zamanin en büyük fesadı zamanında Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) soyundan bu fesadı dağıtacak tek bir şahsın, bir zat-ı nurani (Nurani bir şahsın) ile İslam alemindeki zulümatı (karanlığı) dağıtacağını bildiriyor ve bunun kıştan sonra baharın gelmesi gibi Adetullah'a uygun olduğunu, bunun da Allah'ın gücü dahilinde olduğunu belirtiyor.

Rivayetlerde, ahirzamanın alametlerinden olan ve al-i beyt-i nebeviden Hazret-i Mehdi'nin hakkında ayrı ayrı haberler var. Hatta bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velayet, eside onun çıkmasına hükmetmişler.

Allahu a'lem bissavab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir te'vili şudur ki: Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, cihad alemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi, her bir asır me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini te'yid edecek bir nevi Mehdi'ye veyahud Mehdi'nin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i ilahiyye  ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi al-i beyt-ten  çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Mesela: Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve oniki imam gibi büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zatlar dahi, Mehdi hakkında gelen rivayetlerde, medar-i nazar Muhammed Aleyhissalatü Vesselam olduğundan rivayetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: "Eskide çıkmış." Her ne ise...

Evet yüzer kudsi kahramanları yetiştiren ve binler manevi kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-i Kur'aniyenin mayasi ile ve imanın nuriyle ve İslamiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden a-li beyt, elbette ahirzamanda şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikati-i Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilan ve icra ile, başkumandanları olan "Büyük Mehdi" nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır..." 
(Sualar, 456 )

Şeriat-i Muhammediyye: peygamber efendimizin şeriati, halifelik
Şeriat: Kur’an-ı Kerim'in tarif ettiği ve bildirdiği yol
Hakikat-ı Furkaniye: Kur’an-ı Kerim'in esası ve mahiyeti

Sünnet-i Ahmediyye 

İhya: Yeniden canlandırma
İlan: Herkese duyurma
İcra: Tatbik etme.

Bediüzzaman hazretleri, her asırda müslümanların ümitsizlik içine düştükleri sırada, manevi kuvvetlerini desteklemek, şevklerini-mücahede güçlerini artırmak için bir nevi Mehdi manasında (müceddid) gönderildiğini ve bu şahısların, ahir zamanda gelmesi beklenen Büyük Mehdi'nin vazifelerinden sadece bir kısmını yaptıklarını belirtiyor.

Ahir zamanda beklenen  Büyük Mehdi (a.r.)'nin de çıktığı zaman Peygamber efendimizin (s.a.v.) şeriatını Halife olarak tatbik edeceğini, Kur-an-ı Kerim'in imanın esasını ve mahiyetini izah edip ümmetin imanını güçlendireceğini, Peygamber efendimizin (s.a.v.) sünnetini canlandıracağını, bunları açıkça bütün dünyaya göstereceğini ve herkese duyuracağını bildiriyor.

Peygamber efendimizin (s.a.v.) hadislerinde işaret edilen alametlerin büyük çoğunluğunun gerçekleşmiş olması, birçok alimin ve Bediüzzamanın izahlarında da belirtilmiş olması, gösteriyor, inşallah Hicri 14.asırda yani içinde bulunduğumuz asırda Hz. Mehdi (a.r.) 'nin başkanlığında İslam dünyaya hakim olacak ve bütün dünya bunu tasdik edecektir. (Allahualem) 

Mehdi'nin Üç Büyük Vazifesi 

...Çok def'a mektuplarımda işaret ettiğim gibi, "Mehdi Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem'iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i  ilahiyyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:

Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutiyle ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intisar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşey'i bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tasdikati ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.
(Emirdağ Lahikası, 259)

Bediüzzaman hazretleri, Mehdi'nin 3 vazifesi olacağını bildiriyor.

..Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve madiyyun (maddecilik) ve tabiyyun (Tabiatçilik inancinin) beşer içinde intisar etmesiyle (yayılmasıyla) herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini (maddeci düşünceyi) tam susturacak.

Bediüzzaman burada Mehdi'nin birinci ve en önemli vazifesinin, felsefeyi ve maddecilik fikrini yani Allah'ı inkar üzere kurulmuş materyalist felsefeyi tam anlamıyla susturmak olduğunu bildiriyor. 

.... Mehdi'nin o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife (grup) bir cihette (bir yönüyle) görecek. O zat (Mehdi) o grubun uzun tasdikati (araştırmaları) ile yazdıkları eserleri kendine hazır bir program yapacak. Onun ile o birinci vazifesini tam yapmış olacak. 

Bediüzzaman hazretleri burada ise Mehdi'nin en önemli vazifesi olan felsefeyi ve maddecilik fikrini yani materyalist felsefeyi sustururken, vaktinin olmayacagından, talebelerinin geniş araştırmalar sonucu hazırlamış olduğu eserleri kendisine program olarak seçeceğini, onlardan faydalanacağını bildiriyor. 

Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas, sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdleridir (talebeleridir). Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. 

Bediüzzaman hazretleri Hz. Mehdi (a.r)'ye birinci vazifesinde yardımcı olan talebelerinin; ihlas, sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olduklarını, sayılarının çok az olmasına rağmen, yaptığı çalışmalarından dolayı bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli olduklarını bildiriyor. 

İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M) ünvanı ile seair-i İslamiyeyi ihya etmektir. Alem-i İslamın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve manevi tehlikelerden ve gabad-i İlahiden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır. 
(Emirdag Lahikası, 259)

Hz. Mehdi (a.r)'in ikinci vazifesi ise, Hilafet-i Muhammediyye  (peygamberimizin yerine halife)  ünvanı ile seair-i İslamiyeyi (islamın adetlerini)  ihya etmektir. (yeniden canlandırmaktır)
(Emirdağ Lahikası, 259)

Hz. Mehdi (a.r) şu anda çeşitli gruplar halinde dağınık olan müslümanları birleştirip, halife olarak başlarına geçecek, İslamın emirlerini, adetlerini, peygamberimizin sünnetlerini canlandıracak, bidatleri kaldıracaktır. 

Üçüncü Vazifesi : İnkilabat-ı zamaniye ile çok ahkam-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla O zat, bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve ittihad-ı İslamın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanin ve bilhassa Al-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır. 
(Emirdağ Lahikası, 260)

Hz. Mehdi (a.r)'nin üçüncü vazifesinin zamanın değişip, küfrün hakim olmasıyla zedelenen, birçok Kur-an-ı Kerim ahkamını ve belirli bir süre ertelenen Peygamber efendimizin (s.a.v) şeriatını bütün müslümanların ve peygamberimizin soyundan gelen seyitler cemaatinin yardımıyla yeniden canlandırmak ve uygulamak olduğu bildiriliyor. 

Birincisi : Ahirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller, fakat hilafet-i Muhammediye (A.S.M) ve ittihad-ı İslam ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı islamiyeyi sürmek cihetinde herkes de, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkarında o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor; ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset manasını ihsas eder, belki de hodfürusluk manasını hatıra getirir; belki bir şan, şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve sidi de çok safdil ve makamperest zatlar Mehdi olacağım diye dava ederler. Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat herbiri üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını almamışlar.
(Emirdağ Lahikası, 260)

Bediüzzaman hazretleri geçmis asırlarda gelen müceddidlerin yukarıda sayılan 3 vazifeden (iman, hayat-şeriat) yalnızca birisini bir cihetle yaptıklarını ve bu sebeple Ahirzamanın büyük Mehdi'si ünvanını alamadıklarını bildiriyor.

Fakat ahir zamanda gelecek olan büyük Mehdi (a.r.) bu üç vazifenin tamamını eksiksiz yapacağı için bu ünvanı alacağı bildiriliyor. Sonuç olarak ahir zamanda gelecek olan Mehdi (a.r.) insanların imanının kurtulmasına vesile olacak, materyalist  felsefeyi tamamen çürütecek, halife olarak başa geçip, İslamın emirlerini uygulayacak, Kur-an'ın hükümlerini ve Peygamberimizin şeriatını ilan edecektir.

Ümmetin beklediği, ahir zamanda gelecek zatın üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan iman-ı tahkikiyi nesr ve ehl-i imanı delaletten kurtarmak.

O zatın ikinci vazifesi, Şeriatı icra ve tatbik etmektedir. Birinci vazife, maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu halde bu ikinci vazife gayet büyük maddi bir kuvvet bir hakimiyet lazım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin.

O zatın üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslamiyeyi İttihad-ı İslama bina ederek, İsevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslama hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik edilebilir. Birinci vazife, o iki vazifeden üç-dört derece daha ziyade kıymetdardır, fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa'şaalı bir tarzda olduğundan umumun ve avamın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)

Bediüzzaman hazretleri burada da, Ahir zamanda gelecek olan Mehdi (a.r.) nin üç büyük vazifesinin olacağını bildiriyor. Bunlardan en önemlisinin imana ait bütün meseleleri ihlasla, sadakatle yaygınlaştırmak, ehl-i imanı delaletten İslamdan sapmalardan uzaklaşmalardan kurtarmak, ikinci vazifesinin şeriatı uygulamak üçüncü vazifesinin de Halife olarak, bütün İslamı güçleri birleştirip, bütün dünyayı fesattan, küfürden, temizlemek olduğunu bildiriyor.

Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor. Rivayat-i hadisiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanı hakaikdeki tecdid itibariyledir.Fakat, efkar-i ammede, hayat-perest insanların nazarında zahiren geniş ve hakimiyet noktasında cazibedar olan hayat-i içtimaiye-i İslamiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar, mana veriyorlar.

Hem bu üç vezaifi birden bir şahısda , yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, adeta kabil görülmüyor. Ahir zamanda, Al-i Beyt-i Nebevi'nin (A.S.M.) cemaat-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir.
(Kastamonu Lahikası, 139)
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 156)

Bediüzzaman hazretleri kendi yaşadığı devirde bütün bu vazifenin icrasının bir şahısta veya bir cemaatte bulunmasının imkansız olduğunu ve bunların tamamını ancak ahir zamanda gelecek Mehdi ve onun cemaatinin yapacağını bildiriyor.

Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşey'i kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen o zat dahi bu zamanda gelse, harekatını o cerayanlara kaptırmamak için siyaset alemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek, diye tahmin ediyorum.
Hem üç mes'ele var: Biri hayat, biri şeriat, biri imandır. Hakikat noktasında en mühimmi ve en azami, iman mes'elesidir. Fakat şimdi umumun nazarında ve hal-i alem ilcaatında en mühim mes'ele, hayat ve şeriat göründüğünden, o zat şimdi olsa da, üç mes'eleyi birden umum rüy-i zeminde vaziyetlerini değiştirmek nev'i beşerdeki cari olan adetullaha muvafık gelmediğinden, herhalde en azim mes'eleyi esas yapıp, ötesi mes'eleleri esas yapmıyacak, ta ki iman hizmeti, safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında o hizmet başka maksadlara alet olmadığı tahakkuk etsin.
(Kastamonu Lahikası, 57 Sikke-i Tasdik-i Gaybı, 43)

"faraza hakiki Beklenen O zat" dahi bu zamanda gelse;

Bediüzzaman hazretleri, burada Mehdi'nin henüz gelmediğini ifade ederek  kendi yaşadığı devirde müslümanların imani meselelerinin henüz halledilmediğini, Mehdi'nin gelmesi için ortamın uygun olmadığını ve beklenen zatın o zaman da gelse imani meselelerin halledilmesi için çalışacağını, kendisinin bu meseleler üzerine çalışarak Mehdi'ye ortam hazırlardığını belirtiyor.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin daha evvelki izahlarında da belirttiği gibi, Hz. Mehdi (a.r.) önce, en azim ve en büyük mesele olan iman konusunu halledip, özellikle aydın tabakanın imanının kurtulmasına vesile olacaktır. Birinci mesele hallolduktan sonra diğer iki vazifesini de yapıp, bu üç önemli vazifeyi yapmış olacaktır.
 

HZ. İSA ALEYHİSSELAM VE MEHDİ

İsa (a.s.)'ın inmesine Dair Hadisler Tevatür Derecesindedir

Tevatür: Kuvvetli haber, içinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemaate dayanan kuvvetli haber. (Büyük Lugat-Tur-Dav, 3003)
 


Şevkani de İsa (a.s.)ın ineceğine dair hadislerin sayısının 29'a ulaştığını söyleyerek bunları bir bir nakletmiş ve sonunda : Bizim naklettiğimiz hadisler görüldüğü gibi tevatür haddine ulaştı. Bu beyanımızla şu sonuca varılıyor ki, beklenen Mehdi hakkındaki hadisler, Deccal hakkında hadisler ve İsa (a.s.)ın inmesine dair hadisler mütevatirdir demiştir.
Sünen-i Ibn-i Mace, 10/338

Kıyametin büyük alametlerinden biri olmak üzere ahir zamanda Hz.İsa (Aleyhisselam)'ın gökten yere ineceğini bildiren hadisler tevatür derecesindedir.
Sahih-i Müslim, 2/58

Allah Resulu (s.a.v.)'den mütevatir olarak rivayet edilen hadislere göre Allah'ın Resulu (s.a.v.) Hz.İsa (a.s.)'ın kıyamet gününden önce adaletli bir imam ve hakem olarak ineceğini haber vermiştir.
Ibn-i Kesir, Hadislerle Kur'an Tefsiri, 13/7163


İsa (a.s.)'ın Geleceğini Bildiren Sahih Hadisler



Ebu Hureyre şöyle demiştir : Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu (İsa Aleyhisselam)'ın adil bir hakim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır. O, salibi (haçı) kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır, mal o kadar çoğalıp taşacak ki, hiç kimse mal kabul etmez olacaktır.

Sahih-i Müslim, 6/532

Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet edilmiştir : Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
Benliğime hakim olan zata yemin ederim ki, Meryem'in oğlunun adaletli bir hakem olarak size inmesi pek yakındır. O, Haç'ı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak; mal çoğalacak ki, kimse onu kabul etmeyecektir.

Sünen-i Tirmizi, 4/93

Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu :
İsa bin Meryem adil bir hakim ve adaletli bir imam (devlet başkanı) olarak (gökten yere) inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. O, (indiğinde) haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. Mal da o kadar çoğalacaktır ki hiç bir kimse mal kabul etmeyecektir.

Sünen-i Ibni Mace, 10/340

. .


Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

İsa bin Meryem (a.s.) benim ümmetim içinde;

1- adaletli bir hakim ve (yönetimde) adil bir imam olacak,

2- haçı kırıp ezecek ve domuzu öldürecektir.

3- (Zimmilerden) Cizyeyi kaldıracak,

4- ve zekatı terkedecektir. Artık ne koyun, keçi, sığır sürüsü ne de deve sürüsü üzerine zekat memuru çalıştırılmayacaktır.

5- Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır.

6- Din birliği de olacak, artık Allah'tan başkasına tapılmayacaktır.
Sünen-i Ibni Mace, 10/334

1- Hz. İsa (a.s.) adaletli bir yönetici olacaktır.

2- Hadiste Hz. İsa (a.s.)'ın haçı kırıp, domuzu öldüreceği belirtilmiştir. Serhü's Sünne'de ve başka hadis kitaplarında; Hz.İsa (a.s.)'ın tahrif olmuş, aslından uzaklaşmış olan Hıristiyanlığı iptal ederek Ser-i Şerifimizle (İslamiyetle) hükmedeceği belirtilmiştir. Hz.İsa (a.s.) tekrar geldiği zaman teslis inancı haça tapınma, ruhbaniyet... gibi Hıristiyanlığın da esasında bulunmayan hurafeleri kaldıracak, bu dini indirildiği ilk haline döndürecektir.
İsa (a.s.)'ın domuzu öldürmesine dair cümlenin manası da şöyledir : O, domuz beslemeyi ve yemeyi yasaklayacak ve öldürülmesini emredecektir. Artık yeryüzünde domuz bırakmayacak ve böylece domuzun yenilmesini de tamamen önleyecektir.

3- İsa (a.s.)'ın cizyeyi, yani Ehl-i Kitab'tan alınan vergiyi kaldırmasına dair cümle de şöyle yorumlanmıştır : Yani İsa (a.s.), Ehl-i Kitap olan insanları müslümanlığı kabul etmeye zorlayacak ve böylece cizye vermelerini kabul etmeyecektir.

Diğer bir yorum şekli de şöyledir : Cizye hiç bir gayr-i müslimden alınmayacaktır. Bu nedenle cizye almaya da gerek kalmayacaktır. Çünkü cizye müslümanların ihtiyaçlarında kullanılmak üzere alınır. İhtiyaç kalmayınca cizye almaya da gerek kalmaz.

4- İsa (a.s.)'ın zekatı terketmesi de malın bolluğu ve zekata müstahak fakirin kalmaması sebebiyledir. Bu hüküm de cizye ile ilgili hüküm gibidir. Yani İsa (a.s.) İslam dininin koymuş olduğu zekat hükmünü kaldıracak değildir. Böyle bir mana düşünülemez. Maksad şudur : Yüce dinimiz, zekat müessesesini o döneme kadar tatbik edilmek ve o dönemde gerek kalmayacağından tatbik edilmemek üzere koymuştur. İsa (a.s.) da İslam'ın konulmuş hükümlerini tatbik edecektir.

5- İsa (a.s.) zamanında, Yahudilerin başına geçen Mesih-i Deccal öldürülüp, fikir sistemi yokedilecek ve dünyadaki yahudi hakimiyeti tam anlamıyla son bulacaktır. Masonluk v.s. gibi nifak odakları tamamen yok edilecek, bütün dünya huzur içinde yaşayacaktır.

6- Bir hadis-i şeriflerinde Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur :

Muhakkak O yeryüzüne inecektir... İnsanları İslama davet edecektir. O'nun zamanında Allah Teala İslam dışında bütün dinleri kaldıracak.
Tezkiret-il Kurtubi, 499

.
Yukarıdaki hadislerde Hz.İsa (a.s.)ın yeryüzüne indiriliş alameti olarak bildirilen durumların hiçbirisi gerçekleşmemiştir. Hıristiyanlık bozulmus, tahrif edilmiş şeklini muhafaza etmekte, teslise inanılmakta, domuz eti yenmektedir. Dünya karışıklıklar içindedir; huzur, güven, barış ortamı yoktur, savaşlar, iç savaşlar devam etmektedir. Bolluğun aksine yokluk hakimdir. Bu durumda İsa (a.s.)ın gelmediği anlaşılmaktadır. Yakın zamanda yani hicri 14.yüzyılda dünyaya tekrar gelecektir.

İsa (a.s.) Ve Mesih Deccal

Mesih-i Deccal : Hakki batıl, batılı hak gösteren. Sahih hadislerin haberleriyle, ahirzamanda gelecek ve Allah'ı (c.c.) inkar edip kendisinin ilah olduğunu iddia edecek, dünyayı fesada verecek, yahudiler arasından çıkacak tek gözlü kör bir şahıstır. 
Büyük LUGAT TÜR-DAV
 


Her biri Allah'ın resulu olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı deccal gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır.

Sünen-i Tirmizi, 4/82


Hz. İsa (a.s.) çıkmadan önce birçok sahte Mesih (deccal) çıkacaktır:

Hz.İsa (a.s.) ilk defa göğe alındığı haliyle yeryüzüne bırakılacağından, O'nun zamanında annesi, babası olan; doğup büyüyen 33 yaşına gelmiş bir kimsenin Hz.İsa (a.s.) olma ihtimali yoktur. Ondan evvel çıkan sahte Mesihlerin (deccallerin), o devirde anne ve babaları olacaktır. Doğup, büyüyüp belli bir yaşa geldikten sonra sapıtıp kendilerinin Hz. İsa(a.s.) olduğunu iddia edeceklerdir. Fakat dikkatli, ferasetli, kültürlü, akıllı insanlar bu yalanları farkedip, onlara aldanmayacaklardır. Bu durum, yahudilerin dünyaya hakim olması için materyalist-marksist stratejiyi tamamen terk etmelerine kadar devam edecektir.

Yahudilik bu sefer dünyaya hakim olmak için tekrar strateji değiştirecek, dünyada materyalizme galip gelmiş olan "yaratılış" inancını kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak isteyeceklerdir. Bu devrede içlerinden en şerli ve en kabiliyetli olan kişiyi bir deyimle Mesih-i Deccal'i başlarına geçireceklerdir.
 


"Deccal yahudidir!"

Sahih-i Müslim, 11/365


Mesih-i Deccal hipnotizma, manyetizma ve sihir türünden bazı yöntemleri kullanarak birçok istidracı (*) harikalar gösterecek, kendisinin Beklenen Mesih (yani İsa) olduğunu iddia edecektir. (Mesih, İsa peygamberin lakabıdır.)

Ve onların başına geçen en büyükleri, ispirtizma (hipnotizma) ve manyetizmanın hadisatı nev'inden müdhiş harikalara mazhar olan deccal ise daha ileri gidip cebbarane suri hükümetini bir nevi rububiyet tasavvur edip uluhiyetini ilan eder.
 


Yahudilerin ve Hıristiyanların büyük bir kısmı O'nun liderliği altında birleşeceklerdir.
"Deccal'in ekseriyette tabiileri (ona uyanlar) yahudilerdir."

Sahih-i Müslim, 11/362


Kendisine Mesih diyen Mesih-i Deccal, halen Avrupa'da Amerika'da, İsrail'de, Rusya'da ve daha birçok ülkede meşru gösterilen ahlaksızlığı, cinsi sapıklığı, homoseksüelliği daha da teşvik edecektir. İçki, domuz eti başta olmak üzere, yukarıda saydığımız sapıklıkları kabul eden birçok hıristiyan sevinçle O'na katılacaklardır. Yahudiler de tam hayallerindeki gibi ahlaksız, zalim, sadist biri Mesih olarak kabul etmenin sevinci ile O'na sıkı sıkıya bağlanacaklardır.

Birçok saf hıristiyan o devirde Hz.İsa'yı beklediklerinden dolayı O'nu tahrif edilmiş, değiştirilmiş İncil'deki vasıfları ile bekleyeceklerdir. Mesih-i Deccal de tam onların hayal ettikleri gibi istidracı harikalıklar gösterecektir. Mesela: bir şahsa hipnoz telkini ile ölmüş annesini konuşur halde gösterecektir. Ayrıca yine sihir ve hipnozla, annesinin O'na katılmasını tavsiye ettiğini kendisine işittirecektir. Görme ve işitme halüsinasyonları olacaktır. (Dışarıdan bakan sihirin etkisinde olmayan bir kişi o görüntüyü görmez)

Deccal, bunların dışarıda önce beklenen İsa olduğunu iddia edecek, sonra da hıristiyanlığın teslis inancındaki gibi Allah'ın kendisine hulül ettiğini (içine girdiğini) söyleyerek (haşa) ilahlığını ilan edecektir. Hiristiyan ve Yahudi inançlarına uygun sapık fikirlerini yayarak dünyada muazzam bir taraftar kitlesi kazanacaktır. Daha çok keyfe ve zevke yönelik, ahlaksızca ögretileri ve tavsiyeleri olacağı için bu sayı daha da artacaktır.

Böyle azgınlığın arttığı bir devrede İslam alemi de Hz.Mehdi (a.r.)nin liderliğinde birleşmiş olacaktır. Hz.Mehdi (a.r.) her ne kadar Hıristiyan alemini "Sahte Mesih"e karşı uyaracaksa da, Hıristiyanlar, tam bekledikleri gibi sapık iddialarda bulunmasından bekledikleri zamanda zuhur etmesinden ve İstidrac nevinden birçok harikalıklar göstermesinden dolayı bu izahlara aldırmayacaklardır.

Hz.Mehdi (a.r.)nin O'nun gösterdiği istidracı harikalıkları bozmaya gücü yetmeyecektir. O halüsinasyonlardan oluşan istidracı harikalıkları ancak Hz.İsa (a.s.) bozacaktır.

Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidracı harikalarıyla kendini muhafaza eden ve herkese teshir eden (etkisi altına alan) o dehşetli Deccal'i öldürebilecek, mesleğini değiştirecek; ancak harika ve mu'cizatlı ve umumun makbulu bir zat olabilir ki; O zat, en ziyade alakadar ve ekser insanların peygamberi olan Hazret-i İsa Aleyhisselamdır. 
Mektubat, 53


İşari manada ayet mealleri

26/32- Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.

7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.

Hz. Musa (a.s.) O zamanın deccallerinin isdidraclarını ancak mucize ile yok etmişti.
 


...O'nun (Hz.İsa a.s.'ın) nefesinin kokusunu duyan hiçbir kafirin ölmemesi mümkün değildir. Deccal'in yalancı olduğu etrafa dalga dalga yayılacaktır. Deccaliyet perişan olacak fikir sistemi yok edilecektir.

Sünen-i Ibn-i Mace, 10/323


Hz. İsa (a.s.) da Mesih-i Deccal'in istidraclarını, oyunlarını mucize ile bozacaktır. Deccal'in yalancı olduğu etrafa dalga dalga yayılacaktır. Deccaliyet perişan olacak fikir sistemi yok edilecektir.
 


İsa (a.s.) Deccal'a nihayet Lud kapısı yanın yetişecek ve onu öldürecektir.

Sünen-i Tirmizi, 4/105


Hz. İsa(a.s.) Lud kapısında Mesih-i Deccal ile karşılaşacak, onu tartışarak yenecektir; Deccali öldürmesinden kasıt fikir sistemini yok etmesidir. Bedenen de öldürecek midir, bilemiyoruz. Hz. Musa (a.s.) Firavun'un fikir sistemini yok etmişti. Hz. İbrahim (a.s.) Nemrud'un fikir sistemini yok etmişti. Hz. Mehdi (a.r.) Süfyanın şahsını değil fikir sistemini yok edecektir. Hz. İsa (a.s.) da Mesih-i Deccal'in fikir sistemini öldürecektir. Önemli olan da fikir sistemidir. Şahsın ölmesi fikir sistemi ölmeden birşey ifade etmez.

Deccali mucize ile yenen Hz. İsa(a.s.)'ın gerçek Mesih olduğunu anlayan Hıristiyan alemi büyük bir süratle O'nun doğru yoluna yani İslam'a girecektir. Yahudiler inatlarına devam edecekler, müslümanlarla yaptıkları bir savaştan sonra yenileceklerdir. (Melaheme-i Uzma, Hıristiyan dilinde Armegedon). Bundan sonra bir tek din: İslamiyet kalacaktır. Diğer bütün dinler ortadan kalkacaktır. (Allahualem) 

İsa (a.s.) Zamanında Yeryüzü Barışla Dolacak


Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır.
-Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır.
-Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir.
Sahih-i Müslim, 1/136

Savaş (erbabı) da ağırlıklarını (silah ve malzemelerini) bıracak.
Sünen-i Ibn-i Mace, 10/334

Harp (erbabi) ağırlıklarını (yani silah ve saireyi) bırakır.
Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, 496


Hz. Mehdi (a.r.) ve Hz. İsa (a.s.) Yahudilerin başına geçen Mesih-i Deccal'i öldürüp, sistemini dağıttıktan sonra dünyaya hakim olacaklardır. O zaman tek bir dinin yani İslamiyetin yeryüzüne yayılması ile ırkçılık, milli egoizm yok olacak; sevgi, kardeşlik, güzel ahlak ana düşünce haline gelecek; ayrıca masonluk, siyonizm, materyalist felsefe, komünizm, faşizm, kapitalizm v.s. tarih sahnesinden silinecek, egoistlik, bencillik, kin düşmanlık her türlü sapkınlıklar etkinliğini kaybederek yok olacaktır.  Savaşların, çatışmaların sebepleri yok olacağı için, savaş sanayine harcanan tirilyonlarca lira, bu sefer meşru ihtiyaçlara, gıdaya, imara, teknolojiye, kültür harcamalarına, sağlık ihtiyaçlarına v.s. gibi insanların mutluluğu için gerekli diğer yatırımlara harcanacaktır. (Allahualem)

İsa (a.s.) Zamanında Büyük Bolluk Olacak


...Mal da o kadar çoğalacaktır ki, hiçbir kimse mal kabul etmeyecektir.
Sünen-i Ibn-i Mace, 10/340

Meryem oğlu (İsa) iner ve Deccal'i öldürür. Ondan sonra kırk yıl bol nimet içinde yaşarsınız.
Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, 90

İsa (Aleyhisselam)'ın zekatı terketmesi de malın bolluğu ve zekata muhtaç fakirin kalmaması sebebiyledir.
Sünen-i Ibn-i Mace, 10/339


Hz. İsa(a.s.)zamanında, bilimin gelişmesiyle hayvansal ve bitkisel gıdaların üretimi arttırılacak, ilim ve teknoloji son safhaya ulaşacak, dünya kurulduğundan bu yana teknolojik olarak en gelişmiş çağ yaşanacaktır. İnsanlar teknolojinin imkanlarıyla çok rahat ve bolluk içinde yaşayacaklardır. Bu devreye bu yüzden "Altın Çağ" adı verilmiştir. (Allahualem)

İsa (a.s.) Yeni Bir Din Getirmeyecektir



Ebu  Seyh, Kitab-ül Fiten'de Ebu Hureyre'den tahric etti, Resulullah buyurdu: İsa bin Meryem iner, Deccal'i öldürür ve kırk (40) yıl Allah'ın kitabı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder.
Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, 92

İmam Nevevi: Hz. İsa Ümmeti Muhammed'e Peygamber olarak değil; Şeriat-ı Muhammediyyeyi tatbik etmek için gelecektir,  demektedir.
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 68


Kadi Iyaz: "İsa (a.s.) ın inmesi, Deccal'i öldürmesi haktır ve gerçektir. Ehl-i Sünnet mezhebi ve yolu bu konuda varid olan hadisler nedeniyle budur. Ne akli yönden ne de Ser-i Şerif'te bu görüşü iptal edebilecek hiçbir delil yoktur. Bu itibarla bu hüküm sabittir. Mütezile ve Cehemiye mezheplerine mensub bazı kimseler ve onlara katılanlar bu konudaki hadislerin, Allah'ın 33/40- "Muhammed, ... ancak o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur." mealindeki ayete, Peygamber Efendimizin "Benden sonra hiçbir peygamber yoktur" mealindeki hadisine ve Peygamberimizden (s.a.v.) sonra hiçbir peygamberin olmadığına ve şeriatının kıyamete dek ebedi olup, hükümlerinin yürürlükten kalkmayacağına dair müslümanların icma'ına ters düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olduğunu ileri sürmekteler ise de; Bu iddia ve gerekçe batıldır. Çünkü İsa (a.s.) 'ın inmesinden maksad onun şeriatımızı yürürlükten kaldırıcı bir şeriatla ve Peygamber olarak inmesi değildir. Ne bu hadislerde ne de başka hadislerde böyle birşey yoktur. Bilakis İsa (a.s.)'ın şeriatımızla hükmedecek adil bir hakim ve halkın terkettiği şeriatımızın hükümlerini ihya edici olarak ineceği sahih hadislerle sabittir." demiştir.

Sünen-i Ibn-i Mace, 10/338

Hz. İsa (a.s.) inecek ve hatem'ür rüsul Resulullah (s.a.v.) efendimizin şeriatina tabi olacaktır.
Mektubat-i Rabbani, 2/1309

Hz. İsa (a.s.) Efendimiz ahirzamanda yeryüzüne  indirildiği vakit, peygamberlikle vazifeli olarak yeni bir şeriat getirmeyecektir. Sahih hadislerin ve İmam-Rabbani Hazretleri'nin izahında belirtildiği şekilde, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Şeriatını uygulayacaktır. Kur-an-ı Kerim ayetlerine göre hükmedecektir.

İsa(a.s.)'ın Hilyesi



Peygamber efendimiz buyurmuştur ki:
Onu gördüğünüz zaman şu alametlerle tanıyınız:
1.Uzuna yakın orta boylu
2.Rengi kırmızı ile beyaza yakın
3.Üzerinde herd boyası ile boyanmış iki elbise vardır.
4.O derece temiz ki kendisine ıslak dokunmadığı halde başı su damlatır gibidir.
Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, 499

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle dedi: Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: Geceleyin yürütüldüğüm zaman Musa Aleyhisselam'a kavuştum. (Peygamber onu tavsif ederek:) Bir de gördüm ki, O Senüe kabilesi erkeklerinden biri gibi kara yağız, uzun boylu, balık etli, düz saçlı bir zattır. İsa'ya da kavuştum (Peygamber onu da tavsif ederek: ) İsa, orta yapılı, sanki hamamdan çıkmış gibi al çehreliydi.
Sahih-i Müslim, 2/1053

Yine Abdullah Ibn-i Ömer (r.a.) dan rivayet olunduguna göre Nebi (s.a.v.) demistir ki:
Ben bu gece kendimi rüyamda Kabe'de buldum. Ansızın esmer bir kişi gördüm. Sanki o esmer insanlardan en güzeli, başının saçı iki omuzu arasında sarkıyordu. (yeni) taranmış ve arınmıştı da bas'inin saç)ı su damlatıyordu. İki elini iki kişinin iki omuzuna koyarak Beyt'i tavaf ediyordu. (orada bulunanlara) bu kimdir? diye sordum. Onlar : bu Meryem'in oğlu Mesih (İsa)'dır, dediler.
Sahih-i Buhari, 9/177


İsa (a.s.) Peygamberimizin (s.s.v) Kabri Yanına Defnedilecektir



İbni Asakir Abdullah b. Selamdan: "Tevrat'ta Peygamberin sıfatı anlatılıyor ve orada İsa aleyhisselamin onunla beraber defn edileceği yazılıyor. 
Buhari Tarihinde, İbni Asakir Ondan (Abdullah b. Selam) dan nakl ettiklerine göre, İsa aleyhisselam Resulüllah ile iki Sahabisi (Ebu Bekr ve Ömer (r.a.) 'nın yanında defn edilip kabir adedi dörde çıkacaktır.
İbni Cevzi'nin Abdullah bin Ömer (R. Anhüma)'dan merfuan nakl ettiği bir rivayette şöyle buyurulmaktadır:
"İsa aleyhisselam yeryüzüne inecek, evlenecek çoluk çocuk sahibi olup kırk beş sene yaşıyacak, sonra ölecek, benimle ayrı kabire gömülecek, sonra ben ve İsa aynı kabirden Ebu Bekr ile Ömer (r.a.) arasından kalkacağız!
Kıyamet Alametleri, 246/247

Hz. İsa, yeryüzünde iken evlenecek ve bir çocuğu olacaktır. Ölünce, müslümanlar onun namazını kıldıktan sonra Ravza-i Mutahhare'ye defnedeceklerdir.
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 65

Muhakkak ki, Meryem oğlu, İsa yeryüzüne indiği zaman evlenecek, çocuğu olacak, yeryüzünde 45 yıl kalacaktır.
Miskatü-l Mesabih, 3/47

İsa (a.s.) yeryüzünde indikten ve 40 yıl kalıp yaşadıktan sonra ölür. Müslümanlar, O'nun cenaze namazını kılarak O'nu toprağa verirler. (Bu hadis, ebu Davud et Tayalisi'nin Müsned'inden rivayet edilmiştir.)
Hazreti İsa (a.s.) yeryüzünde  kırk sene yaşadıktan sonra vefat edecektir. Müslümanlar O'nun cenaze namazını kılarak defnedecekler.
Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, 498-499

.
Hz. İsa (a.s.) yeryüzünde yaklaşık 40-45 sene kaldıktan sonra vazifesini tam yapmış olarak vefat edecektir. Müslümanlar cenaze namazını kılıp, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kabri yanına defnedeceklerdir.

Risale-i Nur Külliyatında İsa Aleyhisselam

İsa (a.s.) Dünyaya Tekrar Gönderilecektir:

Süfyan ve mehdi hakkındaki hadislerin ifade ettikleri mana budur ki, Ahir zamandan dinsizliğin iki ceryanı kuvvet bulacak.
Birisi: Nifak perdesi altında Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkar edecek süfyan namında müdhiş bir şahıs ehl-i nifakın başına geçecek, Şeriat-ı İslamiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Al-i Beyt-i Nebevinin silsile-i nuranisine baglanan, ehl-i  velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Al-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir zat-ı nurani, o Süfyanin şahs-ı manevisi olan cereyan-i münafikaneyi öldürüp dağıtacaktır.

(Mektubat, 53)

****


Hadis-i şeriflerde İsa (a.s.)'dan önce geleceği bildirilen Hz.Mehdi; Süfyan'ın İslam aliminde yaptığı manevi tahribatı tamire çalışacak, İslamiyetin yeniden canlandırılmasına ve dünya çapında yayılmasına gayret edecektir.

Hz.Mehdi(a.r.), Allah'ı inkar üzerine kurulmuş bütün felsefe ve teorileri tam anlamıyla susturacak, başta Süfyan'dan kaynaklanan bütün fitne ve fesad odaklarını, kurumlarını kapatacaktır. Mehdi, Halife ünvanıyla İslam aleminin başına geçecek, Kur-an-ı Kerim'i ve iman esaslarını günün şartlarını da dikkate alarak ilmi bir şekilde insanlara açıklayacak, müminlerin imanlarını güçlendirecektir.

İkinci cereyan ise: Tabiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-i nemrudane, gittikçe ahirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasiyle intisar ederek kuvvet bulup, uluhiyeti inkar edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki zabıtan ve efrad onun askerleri olduğunu kabul etmiyen vahşi bir adam, herkese, her askere bir nevi padişahlık ve bir güna hakimiyet verir. Öyle de : "Allah'ı inkar eden o cereyan efradları birer küçük Nemrud hükmünde nefislerinde birer rububiyet verir. Ve onların başına geçen en büyükleri, ispirtizma ve manyetizmanın hadisatı nev'inden müdhiş harikalara mazhar olan deccal ise daha ileri gidip, cebbarâne sûri hükûmetine bir nevi rubûbiyet tasavvur edip ulûhiyetini ilan eder. Bir sineğe maglûb olan ve bir sineğin kanadını bile icad edemeyen âciz bir insanın ulûhiyet dâvâ etmesi, ne derece ahmakcasına bir maskaralık olduğu malumdur.

Hz. Mehdi (a.r.)'nin önderliğinde İslam aleminin birleşip fevkalade neticeler almasından ve yepyeni bir medeniyetin doğmasına sebep olmasından çok etkilenen yahudilik, dolayısıyla siyonizm, bu sefer "dünya hakimiyeti" için Hz. Mehdi (a.r.)ye alternatif olarak Mesih-i Deccal lakaplı, hipnotizma, sihir, manyetizma gibi istidracı harikalıkları olan bir şahsı çıkaracak. Bu şahıs önce peygamber, daha sonra da (haşa) İlah olduğunu iddia edecektir.

İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazreti İsa (a.s)'in şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakiki İsevilik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hal-i hazır Hıristiyanlik dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslamiye ile birleşecek; manen Hıristiyanlık bir nevi İslamiyete inkilab edecektir... Ve Kur’an'a iktida ederek, o İsevilik , şahs-ı manevisi, tabi; ve İslamiyet, metbu' makamında kalacak. Din-i hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken alem-i semavetta cism-i başerisiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselam, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Sey'in vadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır, madem Kadir-i Külli Sey "va'detmiş elbette yapacaktır.
(Mektubat, 53-54)

****

Mesih'i Deccal'in çok kuvvetli olduğu bir devrede, Hıristiyanlık dini, içinde bulunduğu hurafelerden, sapkınlıklardan (teslis, haç, domuz eti yemek v.s.) temizlenecek, ilk nuzül ettiği, orjinal haline dönecek bir nevi İslamiyet gibi olacaktır. İlahi dinler birbirinin devamı olduğundan birisi bozulunca diğeri onu düzeltmek ve yeni hükümler koymak için gönderildiğinden, Hıristiyanlık da hurafelerden, sapkın inançlardan kurtulduktan sonra manen bir nevi İslamiyet olacak, Hıristiyanlar da Kur-an-ı Kerim'e uyacaklardır. Ayrı ayrı iken mağlup olan Hıristiyanlık ve İslamiyet birleşmeleri sonucunda kuvvetlenip, dinsizlik cereyanını yok edecek bir güce geldikleri sırada; Hz. İsa (a.s.) Allah (c.c.) tarafindan cismani olarak dünyaya gönderilip, bu kuvvetin başına geçecektir. Bunu Peygamberimiz (s.a.v.) Allah'ın vaadine dayanarak haber vermiştir. Bunu Peygamberimiz (s.a.v.) Allah'ın vaadine dayanarak haber vermiştir. Allah (c.c.) tarafindan cismani  olarak dünyaya gönderilip, bu kuvvetin başına geçecektir. Bunu Peygamberimiz (s.a.v.) Allah'ın vaadine dayanarak haber vermiştir. Allah (c.c.) elbette vaadini yerine getirecektir.

Sahih hadislerde müjdelenen hususlar bunlardır. Ahirzamanda gelmesi beklenen Hz. İsa(a.s.) efendimizi Tek bir zat olarak değil de "şahs-ı manevi veya cemaat" şeklinde düşünmek veya "gelmiştir, görevini yapıp vefat etmiştir" iddiasında bulunmak, mütevatir haline gelmiş bu konuyu yalanlamak olur ki, manevi sorumluluk getirebilir, müslümanlara çok büyük zarar verebilir. Allah (c.c.) bunu vaadetmiştir ve vaadini elbette yerine getirecektir. Bediüzzaman başka bir eserinde de İsa (a.s.)'ın dünyaya tekrar gelmesinin kesin olduğunu bildiriyor.

Evet, hadis-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavi nüzulu kat'i olmakla beraber; mana-yi işarisiyle başka hakikatleri ifade ettiği gibi bu hakikata da mucizane işaret ediyor.
(Kastamonu Lahikası, 50)

İsa (a.s.) Mesih Deccal'i Öldürecektir:

Kat'i ve sahih rivyatte var ki: "İsa Aleyhisselam büyük Deccal'i öldürür."
Vel'ilmü indallah, bunun da iki vechi var:

Bir vechi şudur ki:
Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidracı harikalarıyle kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o dehşetli Deccal'i öldürebilecek, mesleğini değiştirecek; ancak harika ve muc'cizatlı ve umumun makbulü bir zat olabilir ki: O zat, en ziyade alakadar ve ekser insanların Peygamberi olan Hazret-i İsa Aleyhisselam'dır.

İkinci vechi şudur ki: "Şahs-i İsa Aleyhisselam'ın kılıncı ve maktul olan şahs-ı Deccal'in, teşkil ettiği dehşetli maddiyunluk ve dinsizlik azametli heykeli ve şahs-ı manevisini mahvedecek ancak İsevi ruhanileridir ki; o ruhaniler, din-i İsevinin hakikatını hakikat-ı İslamiye ile mezcaderek o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek. Hatta, "Hazret-i İsa Aleyhisselam gelir, Hazret-i Mehdi'ye namazda iktida eder, tabi olur. " diye rivayeti bu ittifaka ve hakikat-ı Kur-aniyenin mutbuiyetine ve hakimiyetine işaret eder.
(Sualar, 493)

****

Sihir ve hipnotizma gibi harikulade kuvvetlerle herkesi etkileyerek varlığını sürdüren deccal ve onun fikir sistemi, ancak, vahiyle hareket eden gerektiğinde mucizelerle desteklenen İsa (a.s.) tarafindan yok edilecektir.

Hz. İsa (a.s.) tekrar dünyaya geldigi zaman yeni bir din getirmeyecek, Islam dinine uyacaktir. Fakat bir peygamber oldugu için, kendisine vahiy gelecek ve mucize gösterecektir.

Hz. İsa (a.s.)'ın başkanlığı altında Hıristiyanlığın hakikati ile İslamiyeti birleştiren talebeleri, bu birleşmenin sağladıgı güç ile Mesih-i Deccal'in dinsizlik cereyanını, Allah'ı (c.c.) inkar fikrini etkisiz hale getirip, yok edecektir.

Hem alem-i insaniyette inkar-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zir ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa (a.s.) 'ın din-i hakikisini İslamiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkar ve fedakar bir İsevi cemaati namı altında ve "Müslüman İseviler" ünvanına layık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa (a.s.)'ın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkar-ı uluhiyetten kurataracak.
(Mektubat 413)

Bediüzzaman hazretleri, Hıristiyanlığı bütün sapkınlıklarından arınmış olarak uygulayan müslüman isevilerin (Hiristiyanlar) Hz. İsa (a.s.)'ın komutası altında, Yahudilerin başına geçen Mesih-i Deccal'in fikir sistemini bir daha toparlanamayacak şekilde yok edeceğini ve Dünya'yı Allah (c.c.) 'ı inkardan kurtaracağını bildiriyor. Böylece dünyadaki Yahudi hakimiyeti tam anlamıyla son bulacak, güzel ahlak, hoşgörü, sevgi-saygı üzerine kurulmuş İslamiyet dünyaya hakim olacaktır.

İsa (a.s.) Geldiğinde Başlarda Tanınmaması:

Hazret-i İsa Aleyhisselam geldiği vakit, herkes O'nun hakiki İsa olduğunu bilmek lazım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile O'nu tanır. Yoksa bedahet derecesinde herke O'nu tanımayacaktır.
(Mektubat, 54)

Bediüzzaman hazretleri, Hz. İsa (a.s.) 'ın dünyaya geldiğinin ilk yıllarında ancak yakın talebeleri tarafindan imanın nuru ile tanınabileceğini, yoksa herkesin açıkça onu tanıyamayacağını bildiriyor.

Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın nuzülü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselam olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir, herkes bilemez.
(Sualar, 487)

Hz. İsa (a.s.) yeryüzüne ilk geldiği vakit (nüzul ettiği vakit) imtihan sırrı olarak kendisini bilmeyecek, daha sonra kendisinin farkına varacaktır. Talebeleri de imanın nuru ile O'nu zann-ı galiple (büyük zanla) sonradan tanıyacaklardır. Herkes açıkça O'nun Hz. İsa'(a.s.)olduğunu bilmeyecektir. Küçük bir Hıristiyan grup içerisinde mücadelesine başlayacaktır.

İsa (a.s.) tam anlamıyla zuhur ettikten sonra görebilen herkes onu görecek ve hakiki İsa (a.s.) olduğunu bileceklerdir. Fakat yine de "-Acaba gerçekten İsa bu mu?" diye şüphe edenler var olacaktır; Böyle şüphesi olanlar küfürle suçlanamaz, çünkü bu konu bir Akaid konusu değildir. Yalnız böyle şüphede olanlar bu mübarek şahsın feyzinden, bereketinden mahrum kalabilir.

İsa (a.s.)ın Küçük Bir Cemaati Olacak:

İsa Aleyhisselam'ı nur-u iman ile tanıyan ve tabi olan cemaat-i ruhaniye-i mücahidinin kemiyeti, Deccal'in mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir.
(Sualar, 495)

Hz. İsa (a.s.) küçük bir cemaat içerisinde vazifeye başlayacaktır. Daha ziyade İsrail ve İsrail'e yakın bölgelerde faaliyet gösterecektir. Okullarda ve askeri birimlerde talebeleri olacak ilk başta kendilerini gizleyeceklerdir.(Allahualem) 
 


Hakim et-Tirmizi, "Nevdirü'l Usul"da şöyle nakletmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.): Meryem oğlu İsa Ümmetim içinde havarilerinden bir takım halkı bulacaktır. Başka rivayette ise Peygamberimiz (s.a.v.) üç defa: Muhakkak ki Mesih (İsa) aleyhisselam bu ümmetten birtakım kavimlere yetişecek ki, onlar sizin gibidirler. Yahut sizden daha hayırlıdırlar. İlkinde benim sonunda Mesih (İsa)nın bulunduğu bir ümmeti Allah asla utandırmaz, buyurmuştur.
Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametler, 501

Resulullah (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurdu:
Yemin ediyorum ki Meryem oğlu İsa o gün yeryüzünün en hayırlı 800 erkek ile 400 kadın kişilerin yanlarına inecektir.
Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametler, 498


İsa (a.s.) Hakkında Bazı Hadisler Mütaşabihtir:

Bediüzzaman Said Nursi, İsa (a.s.)'ın inmesine ve Deccal'i öldürmesine aid hadislerin müteşabih (benzetmelerle anlatılan) hadislerden olduğunu, muhakkak tevilinin yapılması, yani müteşabihatının çözülerek açıklanması gerektiğini izah etmektedir. Aksi takdirde, sözde alimlerin bu hadislerin müteşabıhatına aldırmadan, zahirine bakıp şüpheye düştüğünü veya hadisi tamamen reddetme yoluna gittiklerini ifade etmektedir.

Ahir zamanda Hazret-i İsa (a.s.) nüzulüne ve Deccal'i öldürmesine ait hadis-i şahihanın ma'na-yı hakikileri anlaşılmadığından, bir kısım zahir ulemalar, o rivayet ve hadislerin zahirine bakıp şüpheye düşmüşler; veya sıhhatini inkar edip, veya hurafevari bir mana verip adeta muhal bir sureti bekler bir tarzda avam-i müslimine zarar verirler. Mülhidler ise, bu gibi zahirce akıldan çok uzak hadisleri şerr-i rüşte ederek hakaik-i İslamiyeye tezyifkarane bakıp taarruz ediyorlar. Risale-i Nur, bu gibi ehadis-i müteşabihenin hakiki te'villerini Kur'an feyziyle göstermiş. Şimdilik nümune olarak bir tek misal beyan ederiz. Şöyle ki:

Hazret-i İsa (a.s.) Deccal ile mücadelesi zamanında, Hazret-i İsa onu öldüreceği vakitte, on arşın yukarıya atlayıp sonra kılıncı onun dizine yetiştirebilir derecesinde, vücudda o derece Deccalin heykeli Hazret-i İsa Aleyhisselamdan on, belki yirmi misli yüksek kametli olmak lazım gelir. Bu rivayetin zahiri ifadesi sırr-ı teklife ve sırr-ı imtihana münafi olduğu gibi nev-i beşerde cari olan adetullaha muvafık düşmüyor.
(Kastamonu Lahikası, 49)

****


Rivayette var ki: - İsa Aleyhisselam Deccal'i öldürdüğü münasebetiyle "Deccal'in fevkalade büyük ve minareden daha yüksek bir azamet-i heykelde ve Hazret-i İsa aleyhisselam ona nisbeten çok küçük bulunduğunu.." gösterir.

Bunun tevili şu olmak gerektir ki:
İsa Aleyhisselam'ı nur-u iman ile tanıyan ve tabi olan cemaat-i ruhniye-i mücahidinin kemiyeti, Deccal'in mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir.
(Sualar, 495)

Bediüzzaman Hazretleri, hadis-i şerifte İsa aleyhisselam'ın Deccal ile mücadelesinde onu öldüreceği vakitte on arşın (5 metre) yukarıya atladıktan sonra kılıcı ancak onun dizine yetiştirebildiği derecesinde Deccal'in İsa'ya (a.s.) oranla boyunun on-oniki katı (18-20 m.) uzun olması gerektiğini izah etmektedir. Böyle bir yaratılış, Allah'ın kudreti dahilinde olmakla beraber adetullaha aykırıdır.

Adetullah: Allah'ın kainatta koyduğu değişmez yasalar.

Ancak bu bekleniş tarzı Deccal'in asker gücüne, eğitim kurumlarına ve her alanda maddi bakımdan üstün ordularına kıyasla İsa(a.s.) ve cemaatinin sayıca çok daha az olduğuna işaret ettiği şeklinde açıklanırsa, mesele daha akılcı anlaşılır bir hale gelmiş olur.