Neden Devlet Hakkında Bir Kitapçık?

"Yetisecek çocuklarımıza ve gençlerimize,
görecekleri ögrenimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ve herseyden
önce Türkiye'nin bagımsızlıgına, kendi benligine, milli geleneklerine
düsman olan bütün unsurlarla mücadele etmek geregi ögretilmelidir.
Dünyada, uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdigi
manevi unsurlara sahip olmayan kisiler ve bu nitelikte kisilerden
olusan toplumlara hayat ve bagımsızlık yoktur. Çocuklarımızı aynı
egitim derecesinden geçirerek yetistirecegiz. Kesinlikle bilmeliyiz
ki iki parça halinde yasayan milletler zayıftır, hastadır. Çocuklarımıza
verecegimiz ögrenim sınırı ne olursa olsun onlara esas olarak
sunları ögretecegiz; Milletine, Türkiye Devleti'ne, TBMM'ne, düsman
olanlarla mücadele; bu mücadelenin sebep ve vasıtaları ile donatılmayan
millet için yasama hakkı yoktur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri,
cilt 2, 1952, Türk Inkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları)
|
Devlet müessesinin önemini, görevlerini ya da işlevlerini anlatan kitaplar
genellikle siyaset bilimi kitaplarıdır. Bu kitaplar çoğunlukla öğrencilere
bilgi aktarmak amacını güderler. Ama elinizde tuttuğunuz kitapçık, bunlardan
farklı bir kitapçıktır. Çünkü temel amacı, toplumda zaman zaman görülen
bir kısım "devlet karşıtı" akım ya da fikirlerin ne kadar büyük
bir yanılgı içinde olduklarını göstermek ve Türk Milleti'nin her ferdini
devletine sahip çıkmaya çağırmaktır.
Sözünü ettiğimiz devlet karşıtı akım ya da fikirler, farklı kaynaklardan
doğmaktadır. Bu kaynakların başında, Marksist ideoloji gelir. Bu ideolojinin
bağlıları, devletin ortadan kaldırılması gereken zararlı bir kurum olduğuna
körü körüne inanmışlardır. Bu nedenle devlete ve devleti temsil eden her
türlü sembole karşı koyu bir düşmanlık içindedirler. Bu düşmanlık, kimi
zaman şiddete de dönüşmekte ve sol terör örgütlerini doğurmaktadır.
Öte yandan Marksist ideolojiden büyük ölçüde etkilenmiş olan bir kısım
aydınlar ise, her ne kadar bugün Marksizm'i terk etmiş olduklarını söyleseler
de, benzer bir çizgiyi sürdürmektedirler. Söz konusu aydınlar genellikle
"68 Kuşağı" olarak bilinen solcu bir geçmişin bugünkü temsilcileridir.
Eski Marksist eylem günlerini terk etmiş ve hatta "biz artık liberaliz"
demiş olsalar bile, Marksizm'in devleti düşman gibi gösteren telkinlerinin
etkilerini hala taşımaktadırlar.
Bu Marksist kökenli aydınlara paralel olarak, toplumdaki bazı kesimler
ise, demokrasi kavramını yanlış anlayarak devlete karşı tavır almaktadırlar.
Demokrasinin ancak devletin zayıflaması halinde mümkün olacağı gibi tümüyle
yanlış bir fikre kapılmışlardır. Bu yanlış fikrin etkisiyle her türlü
devlet kurumunu hedef almakta, devletin toplum yararını gözeterek uyguladığı
politikaları gözü kapalı bir biçimde eleştirmektedirler.
Konunun en garip yönü ise, temelinde sol ideolojinin yer aldığı tüm
bu devlet aleyhtarı söylemlerin, bir kısım muhafazakar çevreleri de zaman
zaman etkilemesidir. Bu çevreler, devletin ülke güvenliği, huzuru ve birliği
için uyguladığı bazı sosyal politikaları "dine karşı tavır"
zannetmekte ve sonra da bu zan dolayısıyla devlete cephe almaktadırlar.
Oysa gerçekte Devletimiz hiçbir zaman dine karşı bir politika uygulamamış,
aksine Büyük Önder Atatürk'ün "Dinsiz milletlerin devamına imkan
yoktur" sözünün ışığında, her zaman için manevi değerlerin muhafazasının
Türkiye'nin bekasının temel bir şartı olduğu idrakiyle hareket etmiştir.
Nitekim toplumumuzun manevi değerlere en çok bağlı olan kesimleri, tarihte
her zaman için devlete en çok sadakat gösteren kesimler olmuştur.
Sonuçta bu kitaptaçık ortaya koyacağımız tablo, devlete karşı tavır
alan kesimlerin ne kadar büyük bir yanılgı içinde oldukları ve Türk Milleti'nin
geleceği için güçlü, etkili bir devlet yapısının ne kadar çok gerekli
olduğu gerçeğidir. Vatanını ve milletini seven herkesin, bu gerçek üzerinde
düşünmesi ve siyasi düşüncelerini buna göre düzenlemesi yerinde olacaktır.
|