EN BÜYÜK TÜRK MİLLİYETÇİSİ ATATÜRK
"Türk Milleti milli duyguyu, insani duyguyla yanyana düşünmekten
zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanında insani duygunun şerefli yerini
daima muhafaza etmekle iftihar eder."
-Mustafa Kemal Atatürk-
Atatürk ülkemize yepyeni bir çehre kazandırırken çok önemli bir noktayı
her zaman göz önünde bulundurmuştur. O da Türk'ün kendi öz benliğini kaybetmeden,
kendi kimliğini, kültürünü unutmadan yeniliklere adapte olabilmesi, onları
kendi milli kültürü içinde sindirebilmesidir. Aksi bir durumun milletimizi
içten içe çürüteceğini bilen Atatürk, Türk Milleti'ni millet yapan unsurları;
yani tarihini, dilini, dinini yani kısaca öz kültürünü her zaman yaşatacak
köklü tedbirler almış ve şöyle demiştir:
"Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda
ve milletlerarası ilişkilerde bütün çağdaş milletlerle aynı çizgide ve
onlarla uyum içinde yürümekle birlikte, Türk toplumunun özel karakterlerini
ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmaktır."
Atatürk'ün bu sözleri onun milliyetçilik anlayışının açık bir ifadesidir.
Bu milliyetçilik bugünkü vatanımızın sınırlarıyla çizilen, yeni topraklara
sahip olma hevesinden arınmış, fakat bağımsız ve özgür yaşamaya kesin
azimli, dünya milletlerini bir aile sayan, her milletin haklarına saygılı,
kendi haklarını ve haysiyetini korumakta kararlı, diğer bir deyişle "insani
bir Türk milliyetçiliği"dir. Atatürk'ün insani Türk milliyetçiliğini
açık bir şekilde ifade ettiği sözleri şöyledir:
"Türk Milleti milli duyguyu, insani duyguyla yanyana
düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanına insani duygunun
şerefli yerini daima muhafaza etmekle iftihar eder. Çünkü Türk Milleti
bilir ki bugün uygarlığın yüce yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle
paralel olarak yürüdüğü bütün uygar milletlerle karşılıklı insani ve medeni
ilişkide bulunmak elbette gelişmemizin devamı için gereklidir ve yine
malumdur ki; Türk Milleti, her uygar millet gibi mazinin bütün devirlerinde
keşifleriyle, ihtiralarıyla uygar dünyaya hizmet etmiş insanların, milletlerin
değerini takdir ve hatıralarını saygı ile muhafaza eder. Türk Milleti,
insaniyet aleminin samimi bir ailesidir." (Medeni Bilgiler ve Atatürk'ün
El Yazıları, Afet İnan, s. 21)
Atatürk
milliyetçiliğinin insani yönü yanında bir de Türkiye'nin bağımsızlık ve
özgürlüğünü en aziz görev haline getiren üstün bir yönü vardır. Bu milliyetçilikte
Türk Milleti'nin bağımsızlığı uğruna göze alınamayacak bir fedakarlık
yoktur. Çünkü, milliyet duygusu bir toplumda bireylerin kendilerini bütüne
bağlı ve onun bir unsuru olarak görmeleri ve o milletin bekası için varlıklarını
ortaya koymaya hazır olmalarıdır.
Ulu Önder hiçbir zaman ırkçılık temeline dayanan bir milliyetçiliği
savunmamış, daima hars milliyetçiliğinin yani kültür milliyetçiliğinin
taraftarı olmuştur. Ortak tarih ve kültüre sahip olan insanımızı milli
bir şuur altında birleştirmeye çalışmıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin
de ancak bu şekilde güçlenebileceğini belirterek "Biz doğrudan
doğruya milliyetperveriz; Cumhuriyetimiz'in mesnedi Türk camiasıdır. Bu
camianın efradı ne kadar Türk harsıyla dolu olursa o camiaya istinat eden
Cumhuriyet de kuvvetli olur" demiştir. Atatürk, bu asil ve üstün
milliyetçilik anlayışını, "Ne mutlu Türk'üm diyene" ifadesiyle
ölümsüzleştirmiştir.
Atatürk'ün, milletimizde ortak bir şuur oluşturma gayretleri gösterirken,
esas olarak ulaşmak istediği nokta mili birlik ve beraberliğimizi sağlamlaştırmak
olmuştur. Çünkü yaşadığı hayat ona, vatana ve millete karşı yöneltilen
en büyük tehlikenin, milli birlik ve beraberliğimizi bozarak devletimizi
yıkmak isteyenler olduğunu göstermiştir. "Milli birlik duygusunu
mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle inkişaf ettirmek milli
ülkümüzdür" diyerek milli ülkünün tanımını yapmıştır.
Bu nedenledir ki Atatürk, tarih ilminin eğitim ve öğretim programlarında
geniş olarak yer almasından yana olmuştur. Gençlere ve Türk Milleti'ne
bilimsel bir şekilde öğretilecek olan milliyet kavramı ile, toplum yaşantısının
daha bilinçli olacağına inanmıştır. Bu nedenle insanların milletleri için
çalışmaları ve gelecek günlerin güvenliğini sağlamak temel görüşü üzerinde
haklı olarak durmaktadır:
"Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtuluş
Savaşı'nda benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur zannederim.
Fakat, bunlardan, hiçbirini kendime maletmedim. Yapılanın hepsi milletin
eseridir dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet
kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız
lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına
bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar
arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat
mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en
büyüğü budur." (Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan,
s. 309)
Atatürk, Türk milliyetçiliğinin temeline oturtmaya çalıştığı milli ahlakı
da şöyle tanımlamıştır:
"Gerçekten de, ahlakiyet özel fertlerden ayrı ve
bunların üstünde, ancak toplumsal, milli olabilir. Milletin toplumsal
düzen ve sükunu, hal ve gelecekte refahı, mutluluğu, selameti ve dokunulmazlığı,
uygarlıkta ilerlemesi, yükselmesi için insanlardan her konuda bilgi, gayret
nefsin feragatini gerektiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden
milli ahlaktır. Mükemmel bir millete milli ahlakın gerekleri o millet
fertleri tarafından adeta muhakeme edilmeksizin vicdani, duygusal bir
nedenle yapılır. En büyük milli duygu, milli heyecan işte budur.
Millet
analarının, millet babalarının millet öğretmenlerinin ve millet büyüklerinin
evde, mektepte, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına,
milletin her ferdine bıkmaksızın ve mütemadiyen verecekleri milli terbiyenin
amacı, işte bu yüksek milli duyguyu sağlamlaştırmak olmalıdır.
Ahlakın milli, toplumsal olduğunu söylemek ve maşeri
vicdanın bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlakın kutsal sıfatını da
tanımaktır." (Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. K. Atatürk'ün El Yazıları,
1969, s.20-21)
Atatürk'ün milliyetçiliğinde bir topluma bağlı olma ve onun bağımsızlığı
ve özgürlüğü için ölüme kadar her fedakarlığa hazır olma duygusu gibi
erdemlerin yanında vatan toprağı gibi objektif unsurlar da ağır basmaktadır.
Bunun açık kanıtı, Türk toprakları için canı pahasına başlattığı, sürdürdüğü
ve büyük bir zaferle sonuçlandırdığı Kurtuluş Savaşı'dır.
Bir insanın milli duygu bilinci içinde kendi topraklarına sahip olması
kadar güzel bir duygu yoktur. Kendi toprağına sahip olma duygusu milliyetçilik
ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Mustafa Kemal de bu duyguya tüm insanlara
örnek olacak bir şekilde sahip olmuş ve bunu eylemlerinin yanında şu sözleriyle
de ifade etmiştir:
"Milletler işgal ettikleri arazinin gerçek sahibi
olmakla beraber, beşeriyetin vekilleri olarak da o arazide bulunurlar.
O arazinin servet kaynaklarından kendileri istifade ederler ve dolayısıyla
bütün beşeriyeti de yararlandırmakla yükümlüdürler. Bu yasaya göre bundan
aciz olan milletler bağımsız olarak yaşamak hakkına layık değildirler."(Karal,
Atatürk'ten Düşünceler, 1956, s. 45)
Avrupalıların "Hasta Adam" diye nitelediği bir milleti ayağa
kaldıran büyük kurtarıcı Atatürk, içindeki çoşkun vatan sevgisi ile her
zaman Türk Milleti'nin bağımsızlığını hedefleyerek ülkeyi önce askeri
sonra da sosyal ve ekonomik alanlarda zaferden zafere taşımıştır.
|