Atatürk'ün Mirası Milliyetçi - Mukaddesatçı
Cumhuriyetçilik
Türkiye Cumhuriyeti, yüzbinlerce şehidimizin
Osmanlı coğrafyasının dört bir yanında verdiği mücadele sonucunda
kurulmuştur.
|
Anadolu topraklarını düşman işgalinden kurtaran Büyük Önder Atatürk,
dört yılık Milli Mücadele'yi tamamladığında, Türk milleti için yeni bir
yol çizmesi gerektiğini düşünüyordu. Nitekim yaşamının geri kalan kısmını,
en az Milli Mücadele kadar önemli olan bu yeni yolu oluşturmaya ayırdı.
Bu yeni yolun en önemli vasfı ise, Cumhuriyet düzeninin tesisi oldu.
Atatürk'ün bize miras bıraktığı dünya görüşüne, siyaset anlayışına,
devlet geleneğine ve kültüre baktığımızda, Büyük Önder'in gerçekte bugün
"milliyetçi-muhafazakar" kavramları ile tanımladığımız
sentezin sahibi olduğunu görürüz. Atatürk bize; sınırları Türkiye'yi de
aşan bir Türk milliyetçiliğini, liberal bir ekonomi anlayışını, onurlu
ancak uzlaşmacı ve dengeli bir dış politika yöntemini, dine son derece
saygılı bir laiklik düşüncesini bırakmıştır. O, hem bir Osmanlı paşası,
hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olarak Osmanlı geleneğini modernleştirerek
20. yüzyıla aktaran büyük bir dehadır. Bize düşen ise, aynı geleneği yine
modernleşme sürecini koruyarak 21. yüzyıla taşımak olacaktır.
Atatürk'ün Milliyetçiliği
Atatürk'ün bize bıraktığı en önemli fikri miras, milliyetçiliktir. Bu
milliyetçilik, Ziya Gökalp'in "hars milliyetçiliği" kavramına
dayanır. Buna göre bu topraklar yüce Türk Milleti'nin topraklarıdır. Türk
Milletini var eden ve yaşatan unsur ise hars, yani kültürdür. Dolayısıyla
Türk Milleti'nin bir parçası olmak için, etnik olarak Türk olmak şart
değildir. Türk harsını benimseyen ve kendisini Türk addeden herkes bu
milletin bir parçasıdır.
Atatürk milliyetçiliği, Anadolu toprağını
vatan bilen ve "Türküm" diyen her ferdi, hangi ırk veya
etnik kökenden olursa olsun bir çatı altında birleştirmiştir.
|
Burada Atatürk'ün Türk milliyetçiliğinin Türkiye sınırlarını da aşan
bir Türklük bilincine dayandığını söylemeliyiz. Büyük Önder, Türkiye sınırları
dışında yaşayan Türkler'e her zaman önem vermiş, hatta gelecekte bir "Türk
Birliği" kurulmasının özlemini duymuştur.
Atatürk milliyetçiliği, Anadolu toprağını vatan belleyen ve "Türküm"
diyen her ferdi, hangi ırk veya etnik kökenden olursa olsun bir çatı altında
birleştirmiştir. Milliyetçilik, temelde, birlik ve beraberlik ortamının
tam manasıyla sağlanmasını amaçlayan kilit bir Atatürkçülük ilkesidir.
Atatürk milliyetçiliği, Türk Milleti'ne mensup olmakla övünmeyi, Türk
Milleti'ne inanmayı ve güvenmeyi esas alır. O, bu konudaki görüşünü şöyle
özetlemiştir:
Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası
temas ve ilişkilerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla uyum
içinde yürümekle beraber, Türk toplumunun özel karakterini ve başlı başına
bağımsız kimliğini korumaktır.
Atatürk'ün Muhafazakarlığı
Atatürk milliyetçiliğinin bir diğer kendine has yönü ise, her türlü
materyalist fikriyatın aksine dine ve dini değerlere büyük önem vermesidir.
Büyük Önder, önceki sayfalarda da ifade edildiği gibi, İslam'ın Türk milli
kimliğinin çok önemli bir parçası olduğu ve bu parça olmadan o kimliğin
korunamayacağı gerçeğini pek çok vesileyle ifade etmiştir.
Atatürk 10. Yıl Nutku'nu okurken.
|
Atatürk'ün Cumhuriyet'in ilk yıllarında uyguladığı nüfus politikasında
da bu bilinci görmek mümkündür. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Türkiye
nüfusunun elden geldiğince müslümanlardan oluşması için çaba gösterilmiştir.
Atatürk, etnik olarak Türk olmadıkları halde müslüman kimliği ile Türkiye'ye
bağlı olan Boşnaklar, Çerkezler gibi azınlıkların Türkiye'ye göç isteklerinin
hepsini olumlu karşılamıştır. Hatta bazı tarihçiler bu politika nedeniyle
Atatürk'ün Türk Milliyetçiliği'nin bir yönden de "müslüman milliyetçiliği"
olduğunu söylerler.
Bu ise, Atatürk'ün gerçek mirasının, Türk siyasi ve fikri hayatında
"milliyetçi-muhafazakar" çizgi tarafından temsil edildiğinin
açık bir göstergesidir.
Atatürk'ün milliyetçi-muhafazakar kimliğini ortaya koyan unsurların bir
diğeri, "milli ahlak" kavramına verdiği önemdir. Atatürk'e
göre milli ahlak, bir millet oluşturmanın ilk şartını teşkil etmektedir.
Atatürk, bu konudaki görüşünü, "Mükemmel bir millette, milli ahlakın
icapları, o milletin fertleri tarafından, hiç tereddüt etmeksizin vicdani
ve hissi bir şevkle yapılır. En büyük milli heyecan işte budur."
sözleriyle özetlemektedir. (Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler,
sf. 302)
Atatürk, milli ahlak anlayışını "mukaddes" bir değer
olarak kabul etmiş ve bu inancını bir çok defa ifade etmiştir. 1930 yılında
kendi elyazısıyla yazarak Prof. Dr. Afet İnan'a teslim ettiği notlar arasında
"Ahlak mukaddestir; çünkü aynı kıymette eşi yoktur ve başka hiç
bir çeşit değerle ölçülemez" şeklindeki sözleri yer almaktadır.
(Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk'ün El Yazıları, sf.362)
Atatürk'ün büyük mirasının anlamı
Atatürk
dönemini gerçekçi bir gözle incelediğimizde, onun gerçekten de bugünün
kavramlarıyla bir "milliyetçi-muhafazakar" olduğunu görürüz.
Atatürk; tam bir Türklük ve Türkiye sevgisine sahip olan; dış politikada
Türk milli menfaatlerinin savunulması için çok basiretli ve (Hatay örneğinde
olduğu gibi) mücadeleci davranan; sosyalist akımlara prim vermeyip her
zaman için kalkınmanın gerçek yolu olan özel girişime destek olan; Batı'yla
gerektiğinde mücadele eden ama varılması gereken noktanın Batı tarzı demokratik
bir "muasır medeniyet" olduğunu bilen; laikliği toplumun huzuru
ve devletin bekası için zorunlu gören ancak aynı zamanda dine büyük bir
saygı besleyen ve hatta dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için çaba
harcayan bir liderdir.
Bu sıfatların hepsi milliyetçi-muhafazakar bir istikamete işaret
etmektedir.
|