Kararlı ve çevresine moral aşılayan
lider
Atatürk en zor anlarda dahi kararlılığından ve inancından hiçbir şey
yitirmez ve sürekli çevresine moral aşılardı. Bunun en önemli örneklerinden
biri Samsun'a ayak bastıktan sonra, Erzurum Kongresi'ne kadar olan dönemde
görülmüştür. Halkın ve idarecilerin büyük bir umutsuzluğa kapıldıkları
anda, O'nun kararlılığı ve davasına olan inancı başarıya giden yolda tek
ışık olmuştu. Mustafa Kemal Paşa bu zorlu dönemde bir yandan kumandanlarla
temas kuruyor, onlarla yapılacak savunma için fikir ve karar birliği sağlamaya
çalışıyordu. Öte yandan belki de en zor görevi başarmaya gayret ediyor,
yorgun ve perişan durumda olan halkın moralini ve güvenini kuvvetlendirmeye
çalıyordu. Özellikle Erzurum Kongresi öncesindeki çalışmaları bu konuda
sağlam temeller atmasını sağladı ve çevresine, çalışma arkadaşlarına ve
halka moral aşılamayı başardı.
Nitekim Atatürk'ün silah arkadaşı İsmet İnönü Paşa, İkinci İnönü Zaferi'nden
sonra, kendisini kazandığı zaferden dolayı tebrik eden Mustafa Kemal Paşa'ya
cevaben bir mektup yazmıştır. Bu mektupta elde edilen zaferin arkasındaki
esas gücün, Atatürk'ün ruhundaki ateş olduğunu, bu ateşte milletin maddi
ve manevi bütün kabiliyet ve kuvvetlerinin toplandığını şu satırlarla
ifade etmiştir:
"TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine: Zulüm
ve istibdat dünyasının en zalimane hücumlarına karşı yalnız ve şaşkın
kalan milletimizin maddi ve manevi bütün kabiliyet ve kuvvetlerini ruhundaki
ateşle toplayan ve harekete getiren Büyük Millet Meclisi'nin Reisi Mustafa
Kemal Paşa!. Kahraman askerlerimiz; Subay ve erlerimizle Avcı hatlarında
omuz omuza vuruşan Tümen ve Kolordu Komutanları adına takdir ve tebriklerinize
Kemali Fahr ile arzı şükran ederim."
Atatürk'ün kararlılığının bir başka örneği Sakarya Meydan Savaşı'ndan
önce yaşanan gelişmelerde görülmüştür. Bu gelişmeler Atatürk'ün zamanın
ötesinde bir dehaya sahip olduğunu, mevcut şartları analiz etme gücünü
ve milletine olan sarsılmaz inancını da bir kez daha ortaya koymuştur.
Sakarya Meydan Savaşı'ndan önce söz konusu olaylar şöyle gelişmiştir:
1920 senesinin Temmuz ayında Yunan İşgal Kuvvetleri Geyve Boğazı'ndan
Afyon'a kadar uzanan hat boyunca mevzilenmiş Türk ordusuna karşı büyük
bir taaruza girişirler. Mustafa Kemal düşmana karşı daha elverişli şartlarda
savaşmak için orduya Sakarya'nın doğusuna çekilme emri verir. Bu taktik
çekilmesi ve Yunan ordusunun ilerlemeleri bütün yurtta ve TBMM'de büyük
heyecan uyandırmıştır. Harp sanatından anlamayan ve Atatürk'ün askeri
dehasını hakkıyla takdir edemeyenler bu çekilişi büyük bir yenilgi sanmışlardır.
TBMM'de tartışmalar ve hiddet son dereceyi bulmuştu ki, Mustafa Kemal'in
inanç ve kararlılığı bu tartışmalara son noktayı koydu. Bir genelgeyle
halkın ve mebusların moralleri düzeltildi ve kendilerine olan güvenleri
tazelendi. Atatürk'ün aşıladığı bu inanç ve güven duygusu kısa bir süre
sonra büyük bir zafere vesile olacaktı. Söz konusu genelge şöyleydi:
"Düşmanın ilerlemesi ihtimaline karşı halkın, kesinlikle
tereddüt ve kuşku duymasına yer yoktur. Düşmanın Anadolu ve içlerine doğru
uzanmak isteyen kolları mezarlarına yaklaşıyor; bu yeni sefer, düşmanın
ölüm yolculuğudur. Tanrı'nın yardımı, yakın olaylar bu sonucu gösterecektir."
Sakarya Meydan Savaşı öncesinde Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal'in
ordunun başına geçmesini istedi. Çünkü milletin ve Meclis'in umudu O'nun
şahsında bütünleşmişti. Sonuçta 5 Ağustos 1921 tarihli bir kanun ile Meclis
bütün yetkilerini Mustafa Kemal'e devretti ve O'na başkomutanlık sıfatı
verdi. Böylece Erzurum Kongresi sırasında bütün sıfat ve memuriyetlerinden
çekilmiş olan Mustafa Kemal Paşa, ulusal iradeyle ve Meclis Reisi olarak
askerlikteki en sorumlu fakat en şerefli göreve, Başkomutanlığa yükselmiş
bulunuyordu.
Osmanlı
Devleti'nde, Başkumandanlık daima padişaha ait olmuş ve ordular Başkomutan
vekilleri tarafından sevk ve idare edilmiştir. Mustafa Kemal ise bir milli
kahraman olarak Türk tarihi boyunca milli iradeye dayanarak başkomutanlık
makamına geçen ilk Türk komutandır.
Mustafa Kemal bu şerefli makam ile aziz Türk ordusunun başına geçti
ve 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi boyunca orduyu yönetti.
Savaş sırasında atından düşen ve kaburga kemiği kırılan Mustafa Kemal,
yaralı olarak sedye üzerinden harekatı idare etti. Bu büyük kumandanın
cesareti, fedakarlığı ve inancı askerlere moral aşıladı. Bu durum, komutası
altındaki kahraman askerlerin kendisine duydukları güvenle birleşince,
o zaman için hiç kimsenin ihtimal vermediği bir mucize gerçekleşti. Sayı,
mühimmat ve imkan olarak çok eksik bırakılmış Türk ordusu, Batı'nın bütün
imkanlarını arkasına almış Yunan ordusunu hezimete uğrattı.
Atatürk'ün kararlı ve önder kişiliğinin insanlar üzerinde yarattığı
etki Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından yıllar sonra dahi birçok yabancı
gazeteci ve devlet adamını kendisine hayran bırakmıştır. Bu gazeteci ve
devlet adamlarından bazıları Atatürk hakkında şunları söylemişlerdir:
Fransız Gazeteci Madam Golis;
"Ani olarak fosfor gibi ışıldayan yine birdenbire
kendi içinde dönen garip bakışları vardı. Kuvvetli kişiliği, herşeyi kavramadaki
süratle, el hareketleriyle, kendini belli ediyor. Mustafa Kemal, gerçekten
genç temiz, candan inanmış, ulusunu yönetmek için doğmuş bir insandır."
(Atatürk Bir Çağ'ın Açılışı, Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, s. 333)
İngiliz Yazar Ravlinson;
"Kuvvetli karakterli ve dünya ulusları arasında
kendi ulusunu, haklı gururu üzerine kesin görüşlü bir adam olarak hiçbir
zaman kişisel ün peşinde koşmadı. Yurdunun çıkarlarını herşeyin üstünde
tutan ve milleti için her faydalı sonuca ulaşmaya çalışan bu zat gücünü
damarlarına işleyen görev duygusundan alıyor." (Atatürk Bir Çağ'ın
Açılışı, Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, 333)
İtalyan Bakan Soforça;
"Hayatının sonuna kadar ulusunun mutlak güveniyle
kurduğu devletin başında kalan muzaffer kumandanın kişiliği, eşi görülmemiş
bir karakter örneğidir." (Atatürk Bir Çağ'ın Açılışı, Ord. Prof.
Dr. Sadi Irmak, 334)
İngiliz Elçisi Persi Loren;
"Görüşü o kadar keskin ve sıhhatli idi ki, olayların
gidişi halkın duyguları ve Türkiye'nin iş ilişkilerinden sezişleri şaşılacak
bir şekilde doğru çıkardı." (Atatürk Bir Çağ'ın Açılışı, Ord. Prof.
Dr. Sadi Irmak, 334)
|