EVREN

Bu
bölümde size evreni oluşturan gök cisimlerini anlatacağız. Güneş,
Ay ve Dünya elbette bu gök cisimlerinin bize en yakın ve en tanıdık
olanları... Ancak evrenin gözünüzle göremediğiniz yerlerinde başka
gök cisimleri de vardır.
Uzayı konu alan
çizgi filmleri ya da uzayla ilgili sinema filmlerini düşünün! Bulutların
yukarısı, bu filmlerde gördüğünüz yıldızlar, gezegenler ve gök taşlarıyla
doludur. Bunların her birine gök cismi denir. Bu gök cisimlerinin milyarlarcası
toplanıp bir araya gelerek galaksi dediğimiz dev yıldız kümelerini oluştururlar.
Gök cisimlerinin hepsi çok büyüktür. Örneğin, Dünyamız diğer gök cisimleri
içinde küçük sayılabilecek bir gezegendir. Ama buna rağmen insanları,
hayvanları, dağları, ovaları, okyanusları aklınıza gelen herşeyi üzerinde
taşıyacak kadar büyüktür.
Şimdi isterseniz
yolculuğumuza milyarlarca yıldızın bir arada bulunduğu, dev yıldız kümeleri
olan galaksilerle devam edelim!
Galaksiler milyarlarca yıldızdan
oluşur. (Şunu unutmayın: Yıldızlar Güneş gibi büyük gök cisimleridir.
Örneğin Dünyamız veya Ay birer yıldız değil, sadece gezegendir.) En
büyük galaksideki yıldız sayısı yaklaşık 3 trilyondur. Orta büyüklükteki
bir galakside yaklaşık 200-300 milyar, küçük bir galakside ise yaklaşık
100 milyar yıldız vardır.
Burada kısaca bir durup düşünelim: Milyar rakamı sizin için ne ifade
ediyor? Örneğin 1 rakamının yanına iki sıfır koyarsanız 100 olur. Eğer
buna bir sıfır daha eklerseniz o zaman 1000 olur. Bir sıfır daha ekleyin,
şu an karşınızda 10.000 (on bin) rakamı vardır. 10.000'e kadar sayabilir
misiniz? Belki sayarsınız ama bu muhtemelen bayağı uzun bir vaktinizi
alır. Farkındaysanız hala milyar rakamını ulaşamadık. O zaman 10.000'in
yanına iki sıfır daha ekleyelim. Şu an karşımızdaki rakam 1.000.000
(bir milyon)'dur. Yine galaksilerdeki yıldız sayısına ulaşamadık. Ama
1.000.000'un yanına üç sıfır daha koyarsanız işte şimdi 1.000.000.000
(bir milyar) rakamına ulaştınız. 1.000.000.000'a kadar sayabilir misiniz?
Buna biz cevap verelim: Bir milyara kadar saymak birkaç tane on yılınızı
alacaktır...
Şimdi
galaksilerdeki yıldız sayısına yaklaştık sayılır. 1.000.000.000 rakamının
yanına iki sıfır daha koyarsanız 100.000.000.000 (yüz milyar) olur.
İşte bu, milyarlarca galaksi içinde en küçüklerinden birinde yer alan
yıldızların sayısıdır.
Şimdi uzayın ne
kadar büyük olduğunu anladınız mı? Uzaydaki tüm yıldızları saymaya kalksanız,
bunu hiç durmadan ömrünüz boyunca sürdürseniz bile bitiremezsiniz. Ama
Yaratıcımız olan Allah, bu, gözünüzde canlandıramayacağınız kadar büyük
uzayı yoktan yaratmıştır ve her an bu uçsuz bucaksız evrenin her yerine
hakimdir. Dev evrenimizde gerçekleşen herşeyi, var olan her varlığı
Allah bilir ve görür. Rabbimiz'in sonsuz kudreti bir Kuran ayetinde
şöyle bildirilir:
...Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah, herşeye güç
yetirendir. (Al-i İmran Suresi, 29)
Biz yine konumuza
devam edelim ve Allah'ın yarattığı galaksileri daha yakından tanımaya
çalışalım.
Büyük ve orta büyüklükteki
galaksilerde bir galaksi merkezi olur. Bu merkez, yaklaşık 100 milyar
yıldızdan oluşan bir yıldızlar topluluğudur. Galaksi merkezinin etrafında
ise büyük bir hızla dönen kollar vardır. Bu kollar, yıldızlar, gaz ve
toz bulutlarından oluşur.
Kolları ve merkezleriyle galaksiler uzaydaki en büyük gök cisimleridir.
Bu dev gök cisimleri bir de kendi aralarında kümeler oluştururlar. Bazı
galaksi kümelerinde binlerce galaksi vardır. Dahası, bu galaksi kümeleri
de kendi aralarında tekrar kümeleşirler. Bu düzenli kümeleşme böyle
devam eder.
Şimdi buraya kadar anlatıklarımızı sıralayalım:
- Galaksiler milyarlarca hatta trilyonlarca yıldızdan oluşur.
- Büyük ve orta büyüklükte galaksilerin, galaksi merkezleri vardır.
Bu merkezler yaklaşık 100 milyar yıldızın galaksinin ortasında toplanıp
kümelenmesiyle oluşur.
- Galaksi
merkezinin yıldızlar, gaz ve toz bulutundan oluşmuş kolları vardır.
Bu kollar, büyük bir hızla galaksi merkezinin etrafında durmadan dönerler.
- Galaksiler bir
araya gelerek galaksi kümelerini oluşturur. Kimi zaman, bir galaksi
kümesinde binlerce galaksi olabilir. Galaksi kümeleri de kendi aralarında
kümeleşir.
Bütün bunların haricinde,
100 milyar yıldızlı bir galaksinin küçük bir galaksi olduğunu unutmayın.
Tabi her bir yıldızın en az Güneşimiz kadar büyük olduğunu, ayrıca pek
çok yıldızın etrafında Dünyamız gibi irili ufaklı gezegenlerin döndüğünü
de...
Peki, şimdi iyice düşünüp cevap verin. Milyarlarca yıldız kendi kendilerine
düzenli bir şekilde bir araya gelebilir mi? Yıldızlar birbirleriyle
veya diğer gök cisimleriyle (örneğin Dünyamız veya diğer gezegenlerle)
çarpışmadan hareket edebilecekleri bir dengeyi kendi kendilerine oluşturabilirler
mi?
Hayır, yıldızların kendi kendilerine bir düzen ya da denge oluşturmaları
mümkün değildir. Demek ki yıldızların, birbirlerine çarpmadan ilk var
oldukları günden beri yani milyarlarca yıldır, büyük bir süratle dönebilmeleri,
onları bir yaratan, planlayan ve düzenleyen olduğunu gösterir. Hiç şüphesiz
bu Yaratıcı, tüm evrenin hakimi olan Allah'tır. Allah, uzaydaki gezegenler,
yıldızlar ve kuyruklu yıldızlar için sayısız yollar yaratmıştır. Bu
gök cisimleri kendi yollarında birbirleriyle çarpışmadan ilerler.
Şimdi, evrendeki yolculuğumuza içinde bizim de bulunduğumuz galaksiyle
devam edelim!
Samanyolu
Galaksisi
Samanyolu, Dünyamız'ın içinde bulunduğu galaksinin
ismidir. Samanyolu Galaksisi çok büyüktür. Tabii, bütün büyük galaksilerde
olduğu gibi Samanyolu'nun da bir galaksi merkezi vardır. Hatırlarsanız,
galaksiler bölümünde, galaksi merkezinin ne olduğundan bahsetmiştik.
Bu merkezde bulunan yıldızlar daha yaşlı, kırmızı ve sarı olan yıldızlardır.
Galaksinin kollarındakiler ise daha çok sıcak, genç mavi yıldızlardır.
Ayrıca bu kollarda gaz ve toz bulutları da vardır.

  
Samanyolu Galaksisi'nin içinde
Dünyamız'ın bulunduğu yer okla gösteriliyor. 

|
Bu galaksi sarmal şeklindedir, aslında
galaksinin şekli "rüzgar gülünün" şeklinin aynısıdır. Yani, merkezinden
dışa doğru açılan kolları vardır. Bu kollar dört tanedir. Bunlardan
birinin adı "Avcı Kolu"dur. "Güneş Sistemi" denilen gezegenler topluluğu
bu kolda bulunur ve bu topluluktaki gezegenlerden biri de Dünyamız'dır.
Güneş Sistemimiz Samanyolu Galaksisi'nin merkeze yakın olan kısmındadır.
Fakat, yakın olmasına rağmen merkezin etrafındaki turunu, ancak 220
milyon yılda tamamlar.
Dev Samanyolu, milyarlarca yıldır bu biçimini
ve hareketini sürdürür. İçindeki yıldızlar, son derece büyük bir süratle
döndükleri halde, hiç şaşırmadan düzenlerini ve yörüngelerini korurlar.
Ancak, yıldızların kendi kendilerine böyle bir şekil oluşturması mümkün
değildir. Kendi aralarında böyle bir karar alıp en uygun biçimde dizilmeleri
ve hareket etmeleri de imkansızdır. Bir bahçedeki taşları düşünün! Taşlar
bir araya gelerek, "bir bölümümüz merkezi, diğer bölümümüz de kolları
oluşturalım ve sonra da hiç durmadan ve sırayı bozmadan bahçede dönelim"
diye bir karar alabilirler mi? Biri size böyle bir şey gördüğünü söylese
inanır mısınız? Elbette ki inanmazsınız... Tabii ki Samanyolu'nun tesadüfen
oluştuğunu ve yıldızların kendi kendilerine aldıkları kararla hareket
ettiğini söylemek de en az bu bahçedeki taşlar örneği kadar komik olur.
Unutmayın, taşlar nasıl cansız varlıklarsa, gök cisimleri de cansız,
şuursuz varlıklardır.
Allah'tan başka hiçbir güç, milyarlarca
dev yıldızı yaratıp onlar için düzenli bir sistem oluşturamaz. İşte
bu nedenle, evrenle ilgili öğrendiğimiz her bilgi Allah'ın varlığını
ve üstün yaratma gücünü hatırlatır. Ayrıca, O'nun sonsuz aklını ve
bilgisini bize gösterir.
Şimdi, yolculuğumuzun
başından beri sürekli bahsettiğimiz yıldızlara doğru yola devam edelim.
Yıldızlar
Yıldızlar ve gezegenler, uzaydaki
"bulutsu" ismi verilen gaz ve toz yığınlarının bir araya gelip sıkışmalarıyla
meydana gelirler. Gök cisimlerinin kaynağı olan bulutsular bu nedenle
evrende oldukça önemli bir yere sahiptirler. Bulutsuların yıldızlar
gibi kendi ışıkları yoktur. Bu nedenle, onları görmek çok zordur.
Ancak, içlerindeki gaz parladığında, yıldızlardan gelen ışığı yansıttıklarında
veya ışığın kaynağının önüne geçtiklerinde görünürler.

Yıldızları biz uzaktan bakınca
beşgen ya da altıgen görürüz. Ama aslında yıldızlar da bizim
Güneşimiz gibi küre şeklindedir.
|
Yıldızlar, çevrelerine ısı, ışık
ve enerji verirler. Çok küçük yıldızlar olduğu gibi çok büyük dev yıldızlar
da vardır. Bununla beraber çok büyük olduğunu düşündüğümüz Güneş orta
büyüklükte bir yıldızdır ve Güneş'ten çok daha büyük yıldızlar vardır.
Peki yıldızların belli bir süre yaşadıklarını biliyor muydunuz? Evet,
çocuklar yıldızlar canlı değildirler ama tıpkı canlılar gibi doğar,
yaşar ve ölürler.
Yukarıda da bahsettiğimiz
gibi yıldızlar bulutsularda oluşur ve yaşamaya başlarlar. Dev bir yıldız
yaşamının sonuna geldiğinde ise, şiddetli bir patlama ile uzay boşluğuna
dağılır. Bu yıldızın dağılan parçalarından da daha küçük yıldızlar ve
gezegenler oluşur. Güneş, Güneş Sistemi içindeki gezegenler ve elbette
bizim Dünyamız da, çok eski zamanlarda dev bir yıldızın patlaması sonucunda
ortaya çıkmıştır.
Şimdi de Güneş Sistemimiz'in konuğu olalım. Bakalım Güneş Sistemi'yle
ilgili neler öğreneceğiz.
Güneş
Sistemi
Güneş
Sistemimiz; Güneş, dokuz gezegen ve bu gezegenlerin altmış bir adet
uydusundan meydana gelir. Bu gezegenlerin arasındaki boşlukta birçok
kuyruklu yıldız ve göktaşı bulunur. Bütün bu gökcisimlerinin en büyüğü
olan Güneş ise, tüm Güneş Sistemi'nin kalbidir.
Güneş Sistemimiz'in bir parçası olan bu dokuz
gezegen, hem kendi etraflarında, hem de Güneş'in etrafında sıralanmış
bir şekilde sürekli dönerler. Güneş'e en yakın olandan en uzağa doğru
gezegenlerin adlarını sayalım; Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter,
Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton. Gördüğünüz gibi
Dünyamız, Güneş'e yakınlık sıralamasında üçüncüdür.
Güneş Sistemi içinde bulunan her gezegenin
farklı özellikleri vardır. Bunlardan kiminin sıcaklığı kurşunu eritecek
kadar yüksektir. Kimi ise tamamen buzullarla kaplıdır. Bazı gezegenler
tamamen gazdan oluşur. Bazıları ise Ay kadar minik gezegenlerdir.
Uydular
ile gezegenler arasında çok uyumlu bir ilişki vardır. Gezegenler uydularını
kendilerine doğru çekerler. Uydular ise bu çekimi dengelerler. Eğer
bu denge kurulmasaydı, uydular gezegenlere yapışır ya da kopar giderlerdi.
Örneğin, Ay biraz daha yavaş dönseydi, hızla
Dünya'ya çarpardı. Bu ise Dünya'nın sonu olurdu. Daha hızlı dönseydi,
bu sefer de Dünya'dan giderek uzaklaşır ve artık bizim uydumuz olamazdı.
Yolculuğumuza Güneş Sistemi'nin kalbi olan
Güneş'i inceleyerek devam edelim.
Güneş
Güneş,
Güneş Sistemi'ndeki en büyük gök cismidir. Çok sıcak ve yanmakta olan
bazı gazlardan oluşur. Bu nedenle, yüzeyinde her saniyede milyonlarca
atom bombası patlamasına eşit güçte patlamalar olur. Bu patlamalarda
boyu Dünyamız'ın büyüklüğünün 40-50 katı olan alevler fışkırır.
Ateşten bir topa benzeyen Güneş, yüzeyinden
çok büyük bir ısı ve ışık yayar. Eğer, Güneş olmasaydı, her zaman gece
olurdu ve her yer buzla kaplı olurdu. En önemlisi daha önce söylemiştik
ya! Dünya'da yaşam yani biz olamazdık.

Güneş'in
dış yüzeyindeki sıcaklık 6000 derece, içindeki sıcaklık ise
12 milyon derecedir.
|
Çünkü, uzay (uzay filmlerinden de
hatırlarsınız) karanlık bir yerdir. Dünyamız da bu karanlık yerdeki
bir gök cismidir. Bu karanlık yerin içinde Dünyamız'ı Güneş'ten başka
aydınlatabilecek ve ısıtabilecek bir gök cismi yoktur.
Ancak, Güneş'ten yayılan ışık çok parlaktır.
Havanın açık olduğu bir günde Güneş'e bakmayı denemişsinizdir. Hatırlayın
bakalım. Birkaç saniye bakınca gözleriniz kamaşmıştı, değil mi? Aslında,
Güneş'e bu parlak ışık nedeniyle doğrudan bakmak çok tehlikelidir. Gözlerimize
bu parlak ışık zarar verebilir. Ayrıca, yazın uzun süre Güneş'te kalmak
da tehlikelidir. Hatta, cildimizde uzun bir tedaviyi gerektirecek çok
ciddi yanıklar oluşabilir. Çünkü, Güneş'ten yayılan ısı özellikle yazın
çok yüksek olur. Oysa Güneş, Dünya'ya milyonlarca kilometre uzaktadır
ve uzaya yaydığı ısının sadece binde ikisi Dünyamız'a ulaşır.
Peki
Güneş'ten çok uzakta olmasına rağmen, Dünyamız'da sıcaklık bu kadar
yükselebiliyorsa, acaba Güneş'in üzerindeki sıcaklık ne kadardır?
Bilim adamları, bu konuda yaklaşık sayılar
verebilirler. Ama bu sıcaklığı, bildiğimiz herhangi bir şeyin sıcaklığıyla
karşılaştırarak anlamak mümkün değildir. Bir düşünün! Güneş'in yüzeyindeki
sıcaklığın 6 bin derece olduğunu, içinde ise sıcaklığın 12 milyon dereceye
kadar yükseldiğini... Bunu bildiğimiz neyle karşılaştırabiliriz ki?
Elimizle sıcak suya temas ettiğimizde 50 dereceden fazlasına dayanamayız.
En sıcak yaz günlerinde bile hava en fazla 40-50 derece civarındadır.
Bu örnekten de anlıyoruz ki, Allah Dünya ile Güneş'in uzaklığını en
uygun olacak şekilde yaratmıştır. Güneş bize biraz daha yakın olsaydı,
Dünya üzerindeki herşey sıcaktan kavrulur kül olurdu. Ancak, biraz daha
uzakta olsaydı, bu sefer de herşey buz tutardı. Tabi ki her iki şekilde
de yaşam mümkün olmazdı.
Güneşimiz
eğer bizim Dünyamız'a gereğinden fazla yakın olşaydı, Dünyamız
bayağı ter dökerdi hatta erirdi. Tüm bu hassas dengeler Allah'ın
kontrolündedir.
|
Aslında, benzer
şekilde Güneş'in ısısını daha az alan kutup bölgeleri devamlı bir buz
tabakası ile kaplı; daha çok alan Ekvator bölgeleri ise devamlı sıcaktır.
Allah, bu bölgeleri bizlere örnek olsun diye yaratmıştır. Diğer yerler
ise canlıların yaşamına en uygun şartlarda yaratılmıştır. Bu Allah'ın
bize olan şefkatini gösterir. Çünkü, Allah Güneş ile Dünya arasındaki
uzaklığı şu anki gibi en uygun şekilde yaratmasaydı, Dünya'daki yaşam
çok daha zor olurdu. Hatta olmayabilirdi.
Ancak önceki sayfalarda da anlattığımız gibi
Allah Güneş'i ve Ay'ı Dünya'da yaşamımızı rahatlıkla sürderebileceğimiz
gibi bir düzen ile yaratmıştır. Bir Kuran ayetinde Güneş'in ve Ay'ın
Allah'ın emri ile hareket ettiği şöyle haber verilir:
Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz.
Sonra arşa istiva etti ve Güneş ile Ay'a boyun eğdirdi, her biri adı
konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler,
ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza
kesin bilgiyle inanırsınız. (Rad Suresi, 2)
Güneş'in
Çekim Kuvveti
Evrendeki sayısız gök cisminin birbirleri
ile çarpışmadan, bir düzen içinde hareket edebilmeleri, "yörüngeleri"nin
Allah tarafından çok ince bir hesap ile belirlenmiş olması sayesindedir.
Gezegenlerin Güneş'in etrafında dönerken izlediği yola "yörünge" denir.
Hiçbir gezegen yörüngesinden kopup başka bir yöne doğru hareket edemez.
Çünkü, gezegenler Güneş'in çekim kuvvetinin etkisindedir. Düşünün, siz
bu satırları okurken Dünyamız Güneş çevresindeki yörüngesinde saatte
yaklaşık 108.000 kilometre hızla ilerliyor. Bu hızın ne kadar büyük
bir hız olduğunu şöyle anlayabilirsiniz: Normal bir araba ile saatte
ulaşabileceğiniz en yüksek hız, ortalama 200 kilometre kadardır. Yani
Dünya'nın Güneş etrafında dönüş hızı araba ile yapabileceğiniz süratin
540 katı kadardır. Bu konuda bir başka örnek ise şöyledir: bir mermi
saatte yaklaşık 1800 kilometre hızla ilerler. Dünya'nın Güneş etrafındaki
dönüş hızı ise bir merminin hızının 60 katı kadardır.
Dünyamız'ın
üzerinde yere basabilmemiz, yürüyor, koşuyor olabilmemiz Allah'ın
çok hassas dengeleri tasarlaması ve kontrolünde tutması sayesinde
mümkün olmaktadır.
|
İşte Dünya'nın bu yüksek hızı nedeniyle,
Güneş'in çekim kuvveti çok önemlidir. Eğer, şu an Güneş'in çekim kuvvetinde
bir azalma olsa, olağanüstü hızı nedeniyle Dünya ile birlikte uzaya
savruluruz ve bu, Dünya'nın sonu olur...
Tam tersi bir durumda, yani Güneş'in çekim
kuvveti artsa, Dünyamız süratle Güneş'e yaklaşır ve eriyerek buharlaşır.
Tabii, bizler de yok oluruz. Dahası, Güneş'in çekim kuvveti yörüngede
ilerleyen gezegenlerin birbirlerine çarpmalarını da engeller. Peki ama
Güneş bu gezegenleri nasıl kendine doğru hızla çekebilir, hiç düşündünüz
mü?
Aslında, herşey çok açıktır. Bu dengeleri
yaratan ve onları bu haliyle sürekli koruyan üstün bir güç sahibi olan
Yaratıcımız Allah'tır.
Ayrıca, çekim kuvvetine sahip olan yalnızca
Güneş değildir. Güneş Sistemi'nin içerisindeki gezegenlerin de kendi
çekim kuvvetleri vardır. Örneğin, Dünya'nın çekim kuvveti, Ay'ı Dünya'ya
doğru çekmektedir. Ay, bu çekim kuvvetinden dolayı belli bir uzaklıkta
adeta asılı durur. Bu sayede, Dünya Ay'la çarpışma gibi bir tehlikeden
korunmuştur. Şüphesiz ki, onu Dünya'ya düşmekten alıkoyan, Allah'ın
üstün ve sonsuz gücüdür.
Güneş'in çekim kuvvetine benzeyen ve insan
hayatı için önemli olan bir çekim kuvveti daha vardır. Bu da yerçekimidir.
Bizi yeryüzünde tutan, rahatlıkla yürüyüp koşmamızı sağlayan sebep yerçekimidir.
Elinizde bir top olduğunu düşünün. Ellerinizi
çektiğinizde ne olur? Top düşer değil mi? Çünkü yerçekimi onu yere doğru
çeker. Fakat, bu topu uzayda elinizden bıraksanız, top düşmez. Çünkü,
uzaya çıkıldığında yerçekiminin etkisi biter. Bu yüzden yerçekiminin
varlığı bizim için çok önemlidir.
Ama çok önemli bir konu daha var: Yerçekiminin
tam şu andaki ölçülerde olması da şarttır. Eğer az olsa biraz önce söylediğimiz
gibi uzaydaymış gibi havada yürür, yere ayak basamazdınız. Rahat hareket
edemez, sürekli bir yerden bir yere sürüklenir, bir adım attığınızda
zıplayıp tavana çarpardınız. Aynı şekilde eğer yerçekiminin şiddeti
fazla olsaydı bu sefer de yere yapışacağınız için yürüyemezdiniz. Ancak,
yerde sürünerek hareket edebilirdiniz.
Fakat, bunların hiçbiri başımıza gelmez.
Çünkü, Allah yerçekimini yaşantımız için en uygun ölçüde yaratmıştır.
Bu konuda bir örnek verirsek daha iyi gözünüzde
canlandırabilirsiniz: Ay'da da Dünya'daki gibi yerçekimi kuvveti vardır.
Ancak, bu çekim kuvveti Dünya'dakine göre daha azdır. Bu nedenle, Ay'da
yaşamınızı sürdürmeniz mümkün olmaz. Muhakkak televizyonda veya uzayla
ilgili filmlerde astronotların Ay'daki hareketlerini izlemişsinizdir.
Tüm yaşamımızı böyle geçirebilir miydik? Elbette geçiremezdik.
Şimdi, Güneş'in çekim kuvveti altındaki gezegenleri
ziyaret ederek yolculuğumuzu sürdürelim.
Gezegenler
Gezegenlerin yıldızların
etrafında dönen gökcisimleri olduğundan daha önce bahsetmiştik. Bu bölümde
Dünyamız'ın da içinde bulunduğu Güneş Sistemi'ndeki gezegenleri inceleyeceğiz.
Güneş Sistemi'ni bir daire olarak düşünürsek Güneş bu dairenin tam ortasında
yani merkezindedir.
Dairenin
en dışındaki gezegen Plüton'dur. Plüton aynı zamanda, Güneş'e en uzak
ve en küçük olan gezegendir. Bu gezegenin gözlemlenmesi oldukça
zordur, Hubble uzay teleskobu bile, ancak bunun yüzeyinde bulunan bazı
kaba ayrıntıları ortaya çıkartabilmiştir. Bu küçük gök cismi, oldukça
"soğuk"tur. Yaklaşık eksi 238 derece kadar! Kışın karlı havalarda eksi
2-3 dereceye kadar düşen ısı dondurucu bir soğuktur. Plütondaki eksi
238 derecelik ısı ise bizim dayanamadığımız kış günlerindeki soğuğun
yaklaşık 100 katıdır. Bu da hayatımızı sona erdirecek derecede bir soğuk
demektir. Plüton gezegeni bu kadar soğuk olması nedeniyle dışarıdan
bir buz yığını gibi görünür.
Güneş
Sistemi'nin merkezine, yani dairenin iç kısmına doğru biraz daha ilerlediğinizde
Neptün'le karşılaşırız. Bu gezegen de oldukça "soğuk"tur: Yüzey sıcaklığı
eksi 218 derece civarındadır. Gazlardan oluşan atmosferi insan için
zehirlidir. Dahası gezegenin yüzeyinde, hızları saatte 2000 kilometreye
varan korkunç fırtınalar eser.
Merkeze
yani dairenin ortasına doğru biraz daha ilerleyince Uranüs'le karşılaşırız.
Uranüs, Güneş Sistemi'ndeki üçüncü büyük gezegendir. Atmosfer sıcaklığı
eksi 214 derece civarındadır yani bu gezegen de bizi bir saniyede
donduracak kadar soğuktur. Zehirli gazlardan oluşan atmosferi, yaşama
kesinlikle uygun değildir.
Güneş'e
doğru yolculuğumuza devam edersek Satürn'le karşılaşırız. Güneş Sistemi'nin
bu ikinci büyük gezegeni, etrafındaki halkalarla tanınır. Bu halkalar
gaz, buz ve kaya parçalarından oluşmaktadır. Bu gezegende ısı yine
yaşama izin vermeyecek derecede düşüktür: Eksi 178 derece.
Güneş'e
doğru biraz daha ilerlediğimizde Güneş Sistemi'nin en büyük gezegeni
olan Jüpiter'le karşılaşırız. Jüpiter, Dünya'nın çapının 11 katı büyüklükte
(Bu büyüklüğü daha iyi anlamak için 11 tane Dünya büyüklüğünde gezegenin
birleştiğini düşünün!) olan bir gezegendir. Bu gezegende de şartlar
yaşamaya elverişli değilir. Çünkü Jüpiter'in, üzerinde hiç kara parçası
bulunmaz ve çok soğuk bir gezegendir.
Jüpiter'den
sonra Mars gelir. Mars, Dünya ile karşılaştırılamayacak kadar ölü
bir gezegendir. Mars'ta herhangi bir canlının yaşaması mümkün değildir.
Bunun çok önemli nedenleri vardır: Birincisi, Mars'ın atmosferi yoğun
karbondioksit içeren zehirli bir karışımdır. İkincisi, gezegenin üzerinde
hiç su yoktur. Üçüncüsü, Mars'ta sıcaklık yaklaşık eksi 53 derecedir.
Ve dördüncüsü, Mars'ta çok kuvvetli rüzgarlar ve aylarca devam eden
kum fırtınaları vardır.
Mars'tan
sonra karşımıza çıkan mavi gezegen, Dünyamız'dır. Dünyamız'ın özelliklerini
en son bölümde size detaylı bir şekilde anlatacağız. Ancak şimdiden
şunu hatırlatalım: Dünyamız, üzerinde canlıların yaşamasına izin veren
tek gezegendir.
Güneş'e
doğru bir sonra karşılaşacağımız gezegen Venüs'tür. Venüs gökyüzünde
Güneş ve Ay'dan sonraki en parlak cisimdir. Bu nedenle, en eski çağlardan
bu yana insanlar tarafından bilinir. Venüs'te, dondurucu soğukların
aksine, yakıcı bir sıcaklık hüküm sürer. Isı yüzeyde yaklaşık artı
450°C'ye kadar ulaşır. Bu, kurşunu bile eritmeye yetecek bir ısıdır.
Venüs'ün bir diğer özelliği de, yoğun bir karbondioksit tabakasından
oluşan ağır atmosferidir. Ayrıca, Venüs'ün atmosferinde kilometrelerce
kalınlıkta asit katmanları bulunmaktadır. Bu yüzden gezegende sürekli
öldürücü asit yağmurları yağar. Böyle bir ortamda, hiçbir canlı yaşayamaz.
Güneş'e
doğru ilerlemeye devam edersek Güneş'e en yakın gezegen olan Merkür'e
ulaşırız. Merkür'ün en ilginç özelliği, kendi etrafında çok yavaş
dönmesidir. Kendi etrafındaki dönüş hızı, neredeyse Güneş'in etrafında
yaptığı dönüş kadar yavaştır. Öyle ki Merkür Güneş etrafında iki kez
döndüğünde, kendi etrafında sadece üç kez dönmüş olur. Gece ile gündüzün
bu kadar uzun sürmesi, gezegenin bir yüzünü kavururken, öteki yüzünü
ise dondurur. Bu nedenle gece ile gündüz arasındaki ısı farkı yaklaşık
1000 derecedir. Elbette böyle bir ortam, hiçbir canlının yaşamasına
imkan vermez.
Buraya kadar öğrendiklerimizin sonucunda
ortaya çıkan gerçek, Dünya hariç Güneş Sistemi'ndeki gezegenlerin
hiçbirinin yaşamaya uygun olmadığıdır. Güneş Sistemi'ndeki gezegenlerin
her biri ölü ve sessiz dev cisimlerdir. Dünyamız ise yaşam için gerekli
olan herşeyin var olduğu, yüzeyi rengarenk bir gezegendir. Yemyeşil
ormanları ve masmavi denizleriyle uzaydan çok güzel görünmektedir.
Ay'a ilk giden astronotlar, Dünya'nın renkli ve parlak görünümü karşısında
hayrete düşmüşlerdir.
Kuyruklu yıldız
|
Diğer
Gök Cisimleri
Güneş Sistemi'ndeki
diğer bazı gök cisimleri de kuyruklu yıldızlar, göktaşları ve meteroitlerdir.
Bunlar, bundan yaklaşık 4 ya da 6 milyar yıl önce içinde Güneş Sistemi'nin
de oluştuğu bulutsudan geriye kalan gök cisimleridir.
Meteoritler
kuyruklu yıldızlardan kopan parçacıklardır.
|
- Kuyruklu yıldızlar donmuş
haldeki gazlardan ve tozlardan oluşmuştur. Bunlar bazen Güneş'in etrafında
dolanmaya başlarlar. Kuyruklu yıldız Güneş'e yaklaştıkça ısının etkisiyle
yüzeyi buharlaşmaya başlar. Buharlaşmanın sonucunda parlak ışık ortaya
çıkar. Çekirdeğin üzerinde büyük bir gaz ve toz küresi oluşur. Bu gaz
ve toz küresine "saç" ismi verilir. Ayrıca saça bağlı yine gaz ve tozdan
bir kuyruk oluşur.
- Göktaşları uzaydaki
kayalık cisimlerdir. Genelde Mars ve Jüpiter'in yörüngeleri arasında
görülürler. Göktaşlarının çapları en fazla 1000 km'ye kadar çıkabilmektedir.
- Meteroitler genelde göktaşları
ya da kuyruklu yıldızlardan kopan, küçük taş ya da taş ve demir karışımı
parçalardır. Dünya, bir kuyruklu yıldızdan arta kalan toz bulutunun
içinden geçtiğinde toz bulutunun içindeki cisimler atmosferde yanarlar.
Dünya atmosferine girdiklerinde ısınır ve ince bir çizgi bırakırlar.
Buna meteor denir. Ama bazı meteorlar tamamen yanıp tükenmediklerinden
yeryüzüne düşerler. Yeryüzüne ulaşan bu meteorlara göktaşı ya da meteroit
denir.
Ancak burada önemli
bir konuya dikkat etmenizi istiyoruz: Atmosfere giren meteorlar çok
ender olarak yeryüzüne düşerler. Düştüklerinde ise büyüklüklerine göre
değişen zararlar verebilirler. Dünyamız her an bu tehlike ile karşı
karşıyadır. Ama Allah, bu gök cisimlerini çoğunlukla atmosferde yanarak
yok olup bize zarar vermeyecek şekilde yaratmıştır. İşte bu, Allah'ın
bize olan şefkat ve merhametinin, korumasının bir göstergesidir.
Evet çocuklar, ikinci bölümün sonuna geldik.
Bu bölümde anlatılanlardan sonra, Allah'ın küçük ya da büyük, bütün
gök cisimlerini kontrol ettiğini, her an hepsini planlı ve düzenli bir
şekilde yönettiğini anlamış olmalısınız.
|