|
![]()
![]() Yavru yunus doğarken, önce kuyruğu, sonra gövdesi ve en son başı çıkar. Anne yunus onu beslemek için süt bezlerini sıkıp gevşeterek sütünü yavrusunun ağzına fışkırtır. Anne yunusun hareketini şuna benzetebilisiniz: Elinizde süt dolu plastik bir şişe olduğunu ve bunu elinizle sıktıkça süt fışkırdığını düşünün. İşte anne yunusun yaptığı, bunun benzeridir. İnsan dostu olan yunusların, solunumları da insanlara benzer. Ancak onların burun delikleri insanda olduğu gibi yüzünün ortasında değil, başının üzerindedir. Yunuslar da insanlar gibi suya dalmadan önce dışarıdaki havayı içlerine çektikten sonra nefeslerini tutar ve öyle suya dalarlar. Tekrar su üstüne çıkarken, son birkaç metrede akciğerlerindeki havayı suyla dışarı püskürtürler. Peki yunusların hiç koku almadıklarını ve kör olduklarını biliyor muydunuz? Ancak, buna karşın Allah yunuslara çok gelişmiş bir işitme duyusu vermiştir. Yunuslar, kilometrelerce uzaktaki sesleri dahi gelişmiş işitme duyuları sayesinde kolayca duyarlar. Ayrıca, vücutlarında bulunan ve denizaltılardaki "sonar" adlı cihaza benzeyen bir sistem sayesinde yollarını rahatlıkla bulur ve avlarının yerini kolaylıkla saptarlar. Bu olay şöyle gerçekleşir: Çıkardıkları, insan kulağının duyamayacağı sesler, suda dalgalar halinde yayılır. Bu ses dalgaları, önlerine bir engel çıkarsa ona çarpıp geri döner. Sesin gidip balık ya da kayaya çarpıp geri döndüğü süre, avın ya da engelin uzaklığını gösterir. Az önce bahsettiğimiz denizaltılardaki sonar sistemi de insanlar tarafından yunusların bu özellikleri taklit edilerek üretilmiştir. Koku almayan ve görmeyen yunusların Allah'ın verdiği güçlü bir işitme duyusuna sahip olması, onları diğer balıklara yem olmaktan korur. ![]() Peki bu kadar büyük ve bu kadar ağır olan bir hayvan nasıl olur da denizin 800-1000 metre derinliklerine dalıp, oradan su yüzüne kolayca çıkabilir? Örneğin 150 tonluk, 30 metrelik koca bir gemi düşünün. Bu koca gemi denizde batsa ve 1000 metre derinliğe gömülse, onu tekrar su yüzeyine çıkarabilmek için yıllar süren bir çalışma gerekir. Oysa, balina Allah'ın ona verdiği güçle 15-20 saniye gibi kısa bir sürede su üstüne çıkabilir. Çünkü balinanın kemikleri süngerimsi bir maddeden yaratılmıştır ve bu kemiklerin içi yağ ile doludur, bu sayede balina kolaylıkla su üzerinde durabilir. Bir de, balina usta bir dalgıçtır. Gövdesi denizin derinliklerindeki büyük basınçlara dayanabilecek biçimde yaratılmıştır. Hayvanın kanında ve kaslarında dolaşan oksijen, onu su altındayken ve soluk almadığı zamanlarda besleyecek kimyasal maddelerle karışır. Dolaşım sistemi ise kanı iç organlardan beyne gönderebilecek şekilde yaratılmıştır. Bu sayede balina nefes almak için suyun yüzeyine çıkana kadar vücudundaki oksijeni, oksijene en çok ihtiyacı olan organa, yani beynine gönderebilmektedir. Dahası, balinalar denizin derinliklerinden suyun yüzeyine birden bire çıktıklarında, insanlar gibi vurgun yemezler. Çocuklar, vurgun yemek ne demek diye düşünmüş olabilirsiniz. Vurgun, yükseklik farklarındaki basınç değişimlerinden oluşur. Dalgıçlar da derinlere indiklerinde vurgun yememek için, yani basınç farkından etkilenmemek için belirli seviyelerde durarak vücutlarını o basınca alıştırırlar. Bu şekilde çok derinlere yavaş yavaş inebilirler. Yalnız unutmayın, tekrar yukarı çıkmak için belirli aralıklarla yine dinlenmek zorundadırlar. Aksi takdirde dalgıcın damarları basınç farklılığından dolayı çatlar ve dalgıç ölür. Ancak balinaların böyle bir problemi yoktur. Çünkü Allah balinaları denizde, insanları da karada yaşayabilecekleri özelliklerle yaratmıştır. Balinanın başının üzerindeki delikten su fışkırttığını hepiniz bilirsiniz. Peki burasının burnu olduğunu biliyor muydunuz? Balinalar, burunlarını sadece nefes alıp vermek için kullanırlar. Kimi insanlar balinaların bu delikten su fışkırttıklarını zannederler. Oysa balinalar sadece ciğerlerindeki havayı boşaltmaktadırlar. Bu hava su buharı dolu olduğu ve dışarıdaki havadan daha sıcak olduğu için, uzaktan bakıldığında sanki su sütunu gibi algılanır. Balinanın bedeni genellikle torpil biçiminde ve suda yüzmeye elverişlidir. Balıkların kuyrukları genel olarak suya dikey dururken balinaların kuyrukları suya yataydır. Balina bu kuyruk sayesinde vücudunu suyun içinde iter. Balinanın derisinin altında yaklaşık 50 cm kalınlığında bir yağ tabakası vardır. Bu tabakanın temel görevi vücut sıcaklığını 34-37 derece dolaylarında tutmaktır. Her yıl Kaliforniya'da Aralık ve Ocak aylarında gri balinalar Kuzey Buz Denizi'nden Kuzey Amerika'nın güney sahillerine geçerek Kaliforniya'ya doğru yüzerler. Doğurmak için ılık sulara doğru hareket ederler. Bu yolculukları sırasında en ilginç olan ise, hamile olan anne adayı balinanın hiçbir şey yememesi ve buna ihtiyacının da olmamasıdır. Uzun yaz günleri boyunca, kuzeyin besin yönünden zengin sularındaki yiyeceklerle kendini doyurur. Ve böylece uzun süren göç dönemi için gerekli olan enerjiden daha fazlasını içeren kalın bir yağ tabakasına sahip olur. Anne adayı balina, Batı Meksika'ya ulaşır ulaşmaz doğum yapar. Yavrular, annelerinin sütleriyle beslenir, yağ takviyesi yaparlar, böylece kendi türlerinin Mart ayında başlattıkları kuzeye yapılan göç için güç kazanmış olurlar. Bütün memeliler gibi balina da yavrularına süt verir. Ne var ki, yavrular sütü emmezler, sütü emecek olsalar ağızlarına süt ile birlikte deniz suyu da girecektir. Daha önce de belirtildiği gibi tuzlu su içmek balina için zararlı olacaktır. Ancak dişi balinaların meme bezleri çevresinde bir kas halkası vardır. Anne balina bu halkayı kasınca bir basınç oluşur ve böylece –yunuslarda olduğu gibi- sütü doğrudan yavrusunun ağzına püskürtebilir. Bu süt normal bir süt değildir. Katıya yakın, yağlı bir maddedir. Bu sayede süt deniz suyuna karışmaz. Yavrunun içtiği -daha doğrusu yediği- bu madde midede çözünür. Çözünen besin aynı zamanda da yavrunun su ihtiyacını karşılar. Görüldüğü gibi, yavruların beslenebilmesi için Allah onlara en mükemmel beslenmeyi sağlamıştır. Balinanın gözlerinin üzerinde bulunan yağlı ve saydam salgı, hayvanın gözlerini deniz suyunun olumsuz etkilerinden korur. Balinanın dokunma ve işitme duyuları çok keskindir. Su altında çeşitli sesler çıkarır ve bu seslerin yankısını dinleyerek yön bulabilirler. Bu duyunun çalışma prensibi, radarların çalışma prensibiyle aynıdır. Zaten radarlar da balinaların bu özelliklerinin taklit edilmesiyle yapılmıştır. Bilim adamları balinanın çıkardığı bu seslerin son derece karmaşık bir dil olduğuna inanırlar. Bu dil aralarındaki etkileşim ve haberleşmede de önemli bir rol oynar. Şimdi
buraya kadar saydığımız hayvanlar hakkında öğrendiklerinizi şöyle bir
düşünün. Artık, yavrusunu kokusundan tanıyan beyaz kuzulardan, her biri
ayrı simetriye ve şekle sahip olan pijamalı zebralara kadar, birçok
hayvan hakkında yeni bilgiler öğrendiniz. Ama, bu kitapta öğrendiğiniz
en önemli bilgi, bu hayvanlara sahip oldukları özellikleri verenin Allah
olduğudur.
Kitap boyunca her örnekte gördüğünüz gibi, yeryüzündeki tüm canlıları yaratan Allah onların yaşamları için de gerekli olan bilgileri onlara öğretmiştir. Allah, bu bilgilerin bazılarını canlılara doğuştan verir. Örneğin, siz şu an bu satırı okurken gözünüzü açık tutmanız gerektiğini biliyorsunuz. Ancak, görebilmeniz için yalnızca gözünüzü açık tutmanız gerektiğini bilmeniz yeterli değildir. Gözünüzün bir sürü işlemi aynı anda gerçekleştirmesi gerekir. Bunu bir bilgisayar oyununa benzetebilirsiniz. Oyunun çalışması için yalnızca başlat düğmesine basmanız gerekir ama bu hareketle beraber bilgisayarın içinde binlerce karışık işlem başlar ve böylece siz de keyifle oyununuzu oynarsınız. İşte, aynen bir bilgisayarın kendi kendine oluşmasının imkansızlığı gibi, gözünüzün görmesi için gerekli bütün parçaların da kendi kendilerine ortaya çıkmaları imkansızdır. Herşeyi olduğu gibi gözümüzü ve tüm bedenemizi de kusursuz ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah'tır. İşte, sonsuz bilgi sahibi olan Rabbimiz, size de fiziksel özelliklerinizi doğuştan çalışabilir bir şekilde hediye etmiştir. Zaten bunun içindir ki bizim de O'nun bu hediyesine şükretmemiz, yani teşekkür etmemiz gerekir. Akıl sahibi her insanın bu bilgileri öğrendikçe Allah'a olan inancı, O'nun bilgisine ve gücüne olan saygısı artar. Aslında, bir canlının tek bir özelliği bile bize hemen Allah'ı hatırlatır. Yalnızca canlılar değil, etrafımızdaki tüm varlıklar, olup biten herşey Allah'ın varlığının açık birer delilidir. Bir ayette bu önemli gerçek şöyle vurgulanmaktadır: Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164) O halde siz de sakın Rabbimiz olan Allah'ın sonsuz gücünü ve sahip olduğunuz tüm nimetleri verenin O olduğunu unutmayın. Çevrenizde gördüğünüz tüm güzelliklerin Allah'ın yaratmasıyla var olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
|
|