ALLAH
ELÇİLER VE KİTAPLAR YOLLAMIŞTIR
Buraya kadar Allah'ın gücünü ve büyüklüğünü
kendi kendimize düşünerek tanımamız için çeşitli örnekler ve
deliller verdik. Zaten Allah, bize akletme, düşünme yeteneklerini
Kendisini tanımamız için vermiştir. Bunun yanında Allah, bize
Kendini tanıtmak ve insanlardan neler istediğini bildirmek için
kitaplar yollamıştır. Ayrıca Rabbimiz, isteklerini bazen yazılı
bazen de sözlü olarak insanlara aktarmaları için de Kendi seçtiği
ve çok üstün ahlak özelliklerine sahip peygamberleri görevlendirmiştir.
Peygamberlerin
sayısını tam olarak bilemeyiz. Sadece Allah'ın gönderdiği son
kutsal kitap olan Kuran'da bildirilen peygamberlerin isimlerini
biliriz. Allah, bize bu peygamberlerin hayatlarını güzel davranış
ve düşüncelere örnek olarak göstermiştir. Rabbimiz, gönderdiği
peygamberler aracılığı ile insanın dünya hayatındaki davranış
ve yaşam şeklinin, yani dinin nasıl olması gerektiğini anlatmıştır.
İşte biz, Allah'ın bildirmesiyle, nasıl davranışlarda bulunmamız
gerektiğini, neyin daha iyi ve güzel ahlaka uygun olduğunu bilebiliriz.
Allah'ın beğenip bize karşılığında ödül vereceği davranışları,
beğenmeyip hoşnut olmadığı ve karşılığında ceza vereceği davranışları
da ancak O'nun bildirmesiyle öğreniriz.
Kuran
1400 seneden beri hiç değişmeden günümüze kadar ulaşmıştır.
|
Kuran'da Allah'ın
tarih boyunca tüm toplumlara Kendisini anlatacak elçilerini
gönderdiği haber verilir. Peygamberler gönderildikleri toplumları
daima uyarmışlardır. Onları Allah'a ibadet etmeye, dua etmeye
ve O'nun istediklerini yapmaya çağırmışlardır. Aksi takdirde
cezalandırılacaklarını da bildirmişlerdir. Yani toplumlarını
uyarmışlar, Allah'ı ve dinini inkar edenleri, kötülük yapanları
korkutmuşlar, inanan insanları da Allah'ın ödüllendireceğini
müjdelemişlerdir. Çünkü Allah iyi insanları ölümlerinden sonra
cennetle müjdelemekte, kötüleri de cehennem ile korkutup başlarına
geleceklere karşı uyarmaktadır. (Cennet ve cehennem konularını
ileriki bölümlerde daha detaylı anlatacağız.)
Allah'ın insanlara
gönderdiği son peygamber, Hz. Muhammed'dir. Son kutsal kitap
da Kuran'dır.
Kuran'dan
önce gönderilen kitapları kötü niyetli insanlar değiştirmişlerdir.
Bu kitaplar zamanla değiştirilmiş, unutulmuş veya kaybolmuşlardır.
Bu yüzden onların asıl olan, yani ilk gönderilen halleri günümüze
ulaşamamıştır. Ama Allah bize, hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğini
bildirdiği Kuran'ı yollamıştır.
Peygamberimiz
Hazreti Muhammed ve sonra gelen Müslümanlar da Kuran'ı çok iyi
korumuş ve çoğaltmışlardır. Kuran herkesin anlayabileceği gibi
apaçıktır. Kuran'ı okuduğumuzda bunun Allah'ın sözü olduğunu
hemen anlarız. Günümüze kadar bozulmadan gelmiş olan Kuran Allah'ın
koruması altındadır ve kıyamete kadar geçerli olan tek kutsal
kitaptır.
Bugün dünyanın
her yerindeki Kuran'lar birbirinin aynıdır, kelimesine hatta
tek bir harfine varıncaya kadar hiçbir farklılık yoktur. Peygamberimizin
yakın dostlarından ve halifelerinden (yerine yönetici olarak
bıraktığı kişi) Hz. Osman'ın günümüzden 1400 sene önce yazdırdığı
Kuran ile bugünkü Kuran'lar arasında da hiçbir farklılık yoktur.
Hepsi birebir aynıdır. Demek ki Kuran Peygamber Efendimize indirildiği
ilk günden beri hiçbir değişikliğe uğramadan bugüne kadar gelmiştir.
Çünkü Allah, Kuran'ı kötü niyetli kimselerin değiştirmesinden,
bozmasından korumuştur. Allah Kuran'ı özel olarak koruyacağını
yine bir Kuran ayetinde bizlere şöyle haber vermektedir:
Hiç şüphesiz,
zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten
Biziz. (Hicr Suresi, 9)
Allah bu ayette
geçen "Biz" kelimesiyle Kendisini kastetmektedir.
Allah'tan başka bir ilah yoktur, O'nun bir ortağı, yardımcısı
da yoktur. Allah herşeye gücü yeten, sonsuz bilgi ve kuvvet
sahibi, tek olan ilahtır.
Allah Kuran'da
Kendisi için bazı yerlerde "Biz" bazı yerlerde "Ben"
diye hitap etmektedir. Kuran'ın asıl dili olan Arapçada "biz"
kelimesi tek bir kişi için de kullanılır. Karşı tarafta güç,
kudret ve saygı hissi uyandırmak için. Aynı Türkçede, karşıdaki
bir kimseye, saygı amacıyla "sen" yerine "siz"
demek gibi. Artık kitabın bundan sonraki bölümlerinde size surelerden
(yani Kuran bölümlerinden) ve ayetlerden (yani Kuran cümlelerinden)
örnekler vereceğiz. Onlar en doğru sözlerdir. Çünkü bizi yaratan
ve bizi bizden daha iyi bilen Allah'ın sözleridir.
Allah Kuran'da
peygamberlerin hayatlarından örnek almamızı bize bildirmiştir.
Bu ayet şöyledir:
Andolsun,
onların (peygamberlerin) kıssalarında temiz akıl sahipleri için
ibretler vardır. (Yusuf Suresi, 111)
Allah'ın bu
ayette dikkat çektiği insan, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu
bilip ona göre düşünen, aklını kullanıp Kuran'ı anlamaya ve
uygulamaya çalışan insandır.
Allah, peygamber
gönderdiği topluluğu Kendi emirlerine uymaktan sorumlu tutmaktadır.
İnsanlar da kendilerine Allah'ın mesajı ulaştığı için ahirette
hesap verirken hiçbir bahane öne süremeyeceklerdir. Çünkü Allah'ın
elçileri gönderildikleri toplumlara, Allah'ın varlığını ve insanlardan
neler yapmalarını istediğini anlatırlar. Böylece, bu sözleri
duyan kişilerin sorumluluğu başlar.
Kuran'da şöyle
bildirilmiştir:
Elçiler;
müjdeciler (yani Allah'ın ölümden sonra iyilere vereceği ödülle
müjdeleyenler) ve uyarıcılar (yani Allah'ın ölümden sonra kötülere
ceza vereceğini söyleyenler) olarak (gönderildi). Öyle ki elçilerden
sonra insanların Allah'a karşı (savunacak) delilleri olmasın.
Allah, üstün ve güçlü olandır, hikmet ve hüküm sahibidir. (Nisa
Suresi, 165)

KENDİLERİNDEN
ÖNCE NİCE NESİLLERİ YIKIMA UĞRATTIĞIMIZI GÖRMÜYORLAR MI?...
(ENAM SURESİ, 6)
|
Allah yeryüzünde
birçok insan topluluğu yaratmıştır. Bu topluluklardan bazıları
kendilerine gönderilen elçilerin anlattıklarını yalanlayıp onları
elçi olarak kabul etmediklerini söylemişlerdir. Ve onların sözlerini
dinlemedikleri, Allah'ın emirlerini yerine getirmedikleri için
cezalandırılmışlardır. Allah peygamberleri ile, eğer Allah'ın
sözüne uymazlarsa dünyada da kötü bir karşılık alacaklarına
dair bu toplulukları uyarmıştır. Buna rağmen bu topluluklar
peygamberlere karşı gelmeye ve iftira atmaya başlamışlar, hatta
onları öldürmek isteyecek kadar saldırganlaşmışlardır. Bunun
üzerine Allah onlara hak ettikleri ve alacaklarını söylediği
karşılığı vermiştir. Bu kavimlerin yerlerine zaman içinde yepyeni
topluluklar geçmiştir. Kuran'da Allah böyle toplulukların durumunu
şöyle bildirmektedir:
Kendilerinden
önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Biz,
sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük
bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak
(bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık.
Ama günahları nedeniyle biz onları yıkıma uğrattık ve arkalarından
başka nesillervar ettik. (Enam Suresi, 6)
Peygamberlerin
hayatlarından vereceğimiz örneklerde Allah'ı reddeden bu topluluklara
karşı Allah'a iman eden insanların örnek davranışlarını anlatacağız.
İlk insan ve ilk
peygamber: Hz. Adem
Hatırlarsak
insanın yaratılışından bahsederken ilk insanın Hz. Adem olduğunu
söylemiştik. Hz Adem aynı zamanda ilk peygamberdir. Yani ilk
insan nesline Allah hemen bir peygamber de göndermiş ve onlara
dinlerinin ne olacağını ve Allah için neler yapmaları gerektiğini
öğretmiştir.
İlk insan
olan Adem peygambere Allah, konuşmayı ve herşeyin ismini öğretmiştir.
Bu, Kuran'da şöyle anlatılır:
Ve Adem'e
isimlerin hepsini öğretti. (Bakara Suresi, 31)
Bunun ne kadar
önemli olduğunu düşünün. Allah'ın yarattığı canlılar içinde
sadece insan konuşarak anlaşır. Konuşmak insana ait bir özelliktir.
Etrafındaki eşyaları tanıması ve onlara bir isim vermesi bunları Allah'ın
ilk olarak Adem peygambere öğretmesi sayesinde olmuştur.
Adem peygamberden
sonra gelen nesil de, şu an dünyada yaşayan insanlar gibi düşünebilen,
konuşan, duyguları olan, sevinen, üzülen, elbise giyen, eşyalar
kullanan, sanat ve müzik kabiliyeti olan insanlardı. Bilim adamlarının
araştırmaları sonucu bulunan en eski insan kalıntılarının yanında
eşyaların, flüt gibi müzik aletlerinin, duvar resimlerinin bulunması,
bu söylediklerimizin tarihi delilleridir.
Yani bazı insanların
iddia ettiği gibi ilk insanlar hiçbir zaman yarı insan-yarı maymun gibi
vahşi yaratıklar olmadılar. Zaten hiçbir maymunun veya başka canlının
konuşamayacağını, düşünemeyeceğini, insan gibi davranamayacağını biliyorsunuz.
Bütün bu yetenekleri Allah insana özel olarak vermiştir. (Bu konu ile
ilgili daha detaylı bilgileri "Evrim Bir Yalan" bölümünde
bulabilirsiniz.)
Fakat ilk
insanın Hz. Adem olduğunu kabul etmek istemeyen bazı insanlar
kendilerince çeşitli iddialar ortaya atmışlardır. İlk insana
sahte bir kimlik uydurmuşlardır. Bunların hayali iddialarına
göre insan ve maymun aynı canlıdan, yani ortak bir atadan zaman
içinde değişikliklere uğrayarak bugünkü hallerine gelmişlerdir.
Bu garip iddianın nasıl gerçekleştiğini sorarsanız tek cevap
vardır: "Tesadüfen oldu". "Peki bunu ispatlayacak
delil var mı?" diye sorarsanız da hiçbir delil gösteremezler.
Yani insanın başka bir canlıdan bugünkü haline geldiği iddiasını
kanıtlayacak tek bir kalıntı bile yoktur.
"Geçmişe
ait kalıntılar nelerdir?" diye sorarsanız, şöyle anlatabiliriz:
Bazı canlılar öldükleri zaman arkalarında izlerini bırakırlar
ve bu izleri, yani kalıntıları milyonlarca yıl hiç bozulmadan
kalabilir. Ancak bunun olabilmesi için o canlının hava ile temasının
aniden kesilmesi gerekir. Örneğin bir kuş yerde dururken üzerine
aniden bir kum yığını gelse ve orada kuş ölse, bu kuşun kalıntıları
günümüze kadar gelebilir. Veya ağaçlardan akan ve bala benzeyen
amber denen sıvılar vardır. Bazen bu amber, bir böceğin üzerine
akar ve böcek bu amberin içinde ölür. Böylece sertleşerek milyonlarca
yıl hiç bozulmadan günümüze kadar gelebilir. Biz de böylece
çok eskiden yaşamış olan canlılar hakkında bilgi edinebiliriz.
İşte canlılardan kalan bu kalıntılara "fosil" denir.

En
üst sırada yukarıdaki canlıların fosillerini görüyorsunuz.
Bu resimlerden de anlaşıldığı gibi geçmişte yaşamış karınca,
kurbağa veya balıkla bugün yaşayanlar arasında hiçbir
fark yoktur.
|
İlk insanın
maymun benzeri bir canlıdan oluştuğunu öne sürenler, bununla
ilgili bir fosil gösteremezler. Yani yarı maymun-yarı insan
gibi garip bir canlının fosili dünya üzerinde hiçbir zaman bulunmamıştır.
Fakat söz konusu kişiler bu açıklarını kapamak için sahte fosiller,
sahte resimler, çizimler düzenlemişler ve bunları okul kitaplarına
bile koymuşlardır.
Elbette, bu
sahtekarlıkları zamanla tek tek açığa çıkmış ve bilim sahtekarlıkları
olarak her yerde yazılmıştır. Yani bu insanların durumu başta
anlattığımız çizgi kahramanın durumu gibidir. Bu gibi insanlar
inatçı ve akılsız olduklarından, Allah'ı kabul etmeleri ve herşeyi
O'nun yarattığının farkına varmaları adeta imkansızdır. Bunların
sayıları gittikçe azalmaktadır. Fakat hala bazı okullarda, gazetelerde,
dergilerde bu yanlış düşüncelerini yaymaya çalışmaktadırlar.
İnsanları inandırmak için de söylediklerinin çok bilimsel ve
doğru olduğunu ısrarla tekrar ederler. Oysa akıllı bilim adamlarının
ortaya koyduğu her araştırma ve delil maymunun insana dönüşmediğini
bilimsel olarak da ispat etmiştir.
Hz. Adem,
yani ilk insan bugünkü insanlar gibidir ve Allah, onu özel olarak
yaratmıştır. Bunlar Allah'ın bize Kuran'da bildirdiği gerçeklerdir.
Hz. Adem ile ilgili olarak Allah'ın Kuran'da bize haber verdiği
çok önemli bir konu daha vardır: Bütün insanların düşmanı olan
şeytan ve Hz. Adem arasında geçen olaylar…
- İnsanın en büyük düşmanı: Şeytan
Şeytan ile
ilgili bazı şeyler biliyor olabilirsiniz. Ancak sizi çok iyi
tanıdığını ve sizi ne yapıp edip kandırmaya çalıştığını biliyor
musunuz? Peki ya sizi kimi zaman dost gibi görünerek kandırmaya
çalışan şeytanın gerçek amacını biliyor musunuz? Gelin en başından
başlayalım ve şeytanın neden bizim en büyük düşmanımız olduğunu
hatırlayalım. Bunun için size Hz. Adem ve şeytan arasında geçen
ve Kuran'da bildirilen bir olayı anlatacağız.
Kuran'a göre
şeytan, Hz. Adem'den bu yana bütün insanları Allah yolundan
saptırmak için çaba harcayan ve kıyamete kadar da bunun için
uğraşacak olan varlıkların genel adıdır. Şeytanların en büyüğü
ise, Hz. Adem'in yaratılmasıyla birlikte Allah'a isyan eden
İblis'tir.
Kuran'dan
öğrendiğimize göre Allah Hz. Adem'i yaratmış ve meleklerden
bir saygı ifadesi olarak ona secde etmelerini istemişti. Melekler
Allah'ın emrini yerine getirirken, İblis Hz. Adem'e secde etmedi.
Kendisinin insandan daha üstün bir yaratık olduğunu öne sürdü.
İtaatsiz ve küstah olması nedeniyle Allah'ın huzurundan kovuldu.
Allah'ın huzurundan
ayrılmadan önce, bu duruma düşmesine neden olan insanları kendisi
gibi saptırmak için Allah'tan süre istedi. Şeytanın amacı kendisine
tanınan süre içinde insanları Allah yolundan şaşırtıp saptırmaktı.
Bunun için her yolu deneyecek ve insanların çoğunu kendisine
uyduracaktı. Allah şeytanı ve ona uyanları cehenneme dolduracağını
bildirdi. Burada anlattığımız olaylar Kuran'da şöyle haber verilmektedir:
Andolsun,
Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra
meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in
dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
(Allah)
Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan
neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni
ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
(Allah:)
"Öyleyse ordan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz.
Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin." O da:
"(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)"
dedi. (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.
Dedi
ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları
saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup)
oturacağım."
"Sonra
muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından
sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."
(Allah)
Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık.
Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."
(Araf Suresi, 11-18)
Şeytan Allah'ın
huzurundan kovulduktan sonra, kıyamete kadar sürecek olan mücadelesine
başladı. İnsanları aldatarak saptırmak için onlara sokuldu.
Sinsice tuzaklar kurdu, insanları hiç akıllarına gelmeyecek
yöntemlerle kandırdı. Şimdi daha iyi anladığınız gibi, şeytan
insana çok sinsice yaklaşabilen bir düşmandır. Bu nedenle ondan
sakınmak için çok büyük dikkat göstermeniz gerekir.
Sakın unutmayın
ki şeytan şu anda da sizi kandırmak için bekliyor. Sizi bu kitabı
okumaktan, okuduklarınızı düşünmekten alıkoymaya çalışıyor.
Bir arkadaşınıza iyilik yapmanızdan, büyüklerinizin sözünü dinlemenizden,
Allah'a şükretmenizden ve dua etmenizden, hep doğruyu söylemenizden
sizi vazgeçirmeye çalışıyor. Sakın şeytanın sizi kandırmasına,
yalanları ile sizi güzel ahlaklı bir insan olmaktan, vicdanınızın
sesini dinleyerek hareket etmekten alıkoymasına izin vermeyin.
Aklınıza kötü
bir düşünce geldiğinde ya da canınız güzel bir şey yapmak istemediğinde
hemen şeytandan Allah'a sığının ve Allah'tan yardım isteyin.
Allah'ın Kuran'da haber verdiği gibi şeytanın iman eden kişiler
üzerinde hiçbir etkisinin olmayacağını da sakın unutmayın.
Hz. Nuh Peygamber
Nuh Peygamber
de diğer peygamberler gibi kavmini yani içinde yaşadığı topluluğu
doğru yola çağırmıştır. Allah'a inanmalarını, herşeyin yaratıcısının
Allah olduğunu, başka şeylere tapmamalarını, aksi takdirde Allah'ın
kendilerini cezalandıracağını söylemiştir. Bu olay, Kuran'da
şöyle anlatılır:
Andolsun,
biz Nuh'u kavmine gönderdik. (Onlara:) "Ben sizin için
ancak apaçık bir uyarıp-korkutucuyum."
"Allah'tan
başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acı bir günün
azabından korkarım" (dedi). (Hud Suresi, 25-26)
Fakat çok
az kişi haricinde kendisine inanan olmamıştır. Bunun üzerine
Allah Nuh Peygambere büyük bir gemi yapmasını emretmiştir. İnananların
bu gemi sayesinde kurtulacağını bildirmiştir.
Nuh Peygamberin,
etrafta hiç deniz yokken gemi yapması Allah'a inanmayanları
çok şaşırtmış ve bu yüzden onunla alay etmişlerdir. Oysa inanmayanlar
başlarına gelecekleri bilmemekte fakat Allah bilmektedir. Gemi
bitince, günlerce süren çok şiddetli yağmurlar yağmış, her tarafı
sular kaplayıp karalar denize dönüşmeye başlamıştır. O zaman
gerçekleşen bu felaket günümüzde bilim adamları tarafından da
doğrulanmıştır. Ortadoğu bölgesinde şimdi dağ olan birçok yerin
bir zamanlar sularla kaplı olduğuna dair deliller bulunmuştur.
Televizyonda
çeşitli ülkelerde olan sel felaketlerini görmüşsünüzdür. Böyle
felaketlerde, insanlar çatılara çıkıp yardım gelmesini beklerler,
onlara ancak deniz motorları ya da helikopterlerle yardım ulaştırılabilir.
O dönemde ise Hz. Nuh'un gemisinden başka onları kurtaracak
hiçbir şey olmamıştır. İşte Nuh Peygamber zamanında olan ve
'Nuh Tufanı' olarak adlandırılan bu olay, o dönemdeki peygambere
inanmayan, inançsız insanları cezalandırmak için Allah'ın özel
olarak meydana getirdiği bir cezadır. Allah'ı dinlemeyen, O'nun
Nuh Peygamber aracılığı ile gönderdiği uyarılara yüz çeviren,
şımarık, kötü huylu insanların hiçbiri o gemiye binmemiş, kendilerini
Allah'tan başka şeylerin koruyacağını zannetmişlerdir. Allah'a
değil başka varlıklara güvenmişlerdir.

Halbuki Allah
dilemezse bizi hiçbir şey koruyamaz. Bu gerçeği bilmeyen insanlar
tepelere, yüksek yerlere çıkmalarına rağmen dev dalgalar onlara
da ulaşmış, böylece boğulup gitmişlerdir. Çok az sayıda insan
Allah'a inanıp güvenmiş, Nuh Peygamberle beraber gemiye binmiş
ve kurtulmuştur. Yanlarına da yine Allah'ın emri ile dişi ve
erkek çeşitli türden hayvanlar almışlardır. Kuran'da bu konu
şöyle anlatılmaktadır:
Kendilerinden
önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar
ve: "Delidir" dediler. O 'baskı altına alınıp engellenmişti.'
Sonunda
Rabbine dua etti: "Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım.
Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al."
Biz
de 'bardaktan boşanırcasına akan' bir su ile göğün kapılarını
açtık.
Yeri
de 'coşkun kaynaklar' halinde fışkırttık. Derken su, takdir
edilmiş bir işe karşı (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti.
Ve
onu da tahtalar ve çiviler(le inşa edilmiş gemi) üzerinde taşıdık;
Gözlerimiz önünde akıp-gitmekteydi.İnkâr edilmiş-nankörlük edilmiş
olan (Nuh)a bir mükafat olmak üzere.
Andolsun,
Biz bunu bir ayet olarak bıraktık. Fakat öğüt alıp-düşünen var
mı?
Şu
halde Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış? (Kamer Suresi,
9-16)
Bütün peygamberler
gönderildikleri toplumlara benzeri şekilde aynı konuları anlatmışlar
ve onları Allah'a ibadet etmeye çağırmışlardır. Bu görevlerini
yaparken de o insanlardan herhangi bir karşılık istememişlerdir.
Çünkü Allah'ın sözlerini kendi toplumlarına ileten bu insanların
hiçbir çıkarları yoktur. Sadece Allah onları görevlendirdiği
için ve Allah'ı çok sevdikleri, O'nun da kendilerini sevmesini
istedikleri ve O'ndan korkup çekindikleri için bu görevi yaparlar.
Ve bu sırada başlarına birçok olay gelir; sıkıntıya, eziyete,
iftiraya uğrarlar. Hatta geçmişte bazı peygamberler inkarcılar
tarafından öldürülmek istenmiş, içlerinden öldürülenler de olmuştur.
Ancak peygamberler yalnızca Allah'tan korkan insanlar oldukları
için, karşılaştıkları hiçbir zorluk onları doğru yoldan döndürmemiştir.
Yaşadıkları zorlukların karşılığını Allah'ın dünyada ve ölümden
sonraki ahiret hayatında eksiksiz olarak vereceğini hiçbir zaman
unutmamışlardır.
Hz. İbrahim Peygamber
Bu bölümde
Kuran'da adı geçen bütün peygamberleri teker teker anlatmayacağız.
Fakat, Kuran'da bazı özellikleri önemle vurgulanan peygamberlerin
hayatlarından örneklere yer vereceğiz.
Hz.
İbrahim de bu peygamberlerden biridir. O, daha çok genç yaşta
iken ve çevresinde kendisine Allah'ın varlığını anlatan hiç
kimse yokken, kendi kendine gökyüzünü inceleyerek tüm varlıkları
Allah'ın yarattığını fark etmişti. Bu konu Kuran'da şöyle anlatılır:
(İbrahim)
Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki:
"Bu benim rabbimdir." Fakat kayboluverince: "Ben
kaybolup-gidenleri sevmem" demişti.
Ardından
Ay'ı, (etrafa aydınlık saçar) doğar görünce: "Bu benim
rabbim" demiş, fakat o da kayboluverince: "And olsun"
demişti, "Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten
sapmışlar topluluğundan olurum."
Sonra
güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: "İşte bu
benim rabbim, bu en büyük" demişti. Ama o da kayboluverince,
kavmine demişti ki: "Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk (Allah'a
ortak, eş) koşmakta olduklarınızdan uzağım."
"Gerçek
şu ki, ben bir muvahhid (Allah'ı tek yaratıcı kabul eden) olarak
yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden
(Allah'a ortak koşan) değilim." (Enam Suresi, 76-79)
Yine İbrahim
Peygamber, içinde yaşadığı toplumu Allah'tan başkasına tapmamaları
için şöyle uyarmıştır:
Onlara
İbrahim'in haberini de aktar-oku:
Hani,
babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?"
demişti.
Demişlerdi
ki: "Putlara (kendi yaptıkları ve değer verdikleri çeşitli
heykellere) tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel
büküp eğiliyoruz."
Dedi
ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?"
"Ya
da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?"
"Hayır"
dediler. "Biz atalarımızıböyle yaparlarken bulduk."
(İbrahim)
Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?"
"Hem
siz, hem de eski atalarınız?"
"İşte
bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi
hariç"
"Ki
beni yaratan ve bana hidayet (doğru yolu) veren O'dur;"
"Bana
yediren ve içiren O'dur;"
"Hastalandığım
zaman bana şifa veren O'dur;"
"Beni
öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur,"
"Din
(ahirette hesap) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da
O'dur;" (Şuara Suresi, 69-82)
Hz. İbrahim,
o devirdeki krala ve halka, yukarıdaki şekilde "Allah'a
iman edin" diye dini anlatınca, ona düşman olanlar onu
öldürmeye kalkıştılar. Büyükçe bir ateş yakıp Hz. İbrahim'i
içine attılar. Fakat Allah onu korudu ve ateşten sapasağlam
kurtardı. Bu olay Kuran'da şöyle anlatılır:
Bunun üzerine
kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün ya da
yakın" demek oldu. Böylece Allah onu ateşten kurtardı.
Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır. (Ankebut
Suresi, 24)
Biz
de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik
ol." (Enbiya Suresi, 69)
Herşeyi yaratan
ve kontrol eden Allah'tır. Ateş de Allah'ın emriyle İbrahim
Peygamberi yakmamıştır. İşte bu, Allah'ın bir mucizesidir. Allah'ın
gücünün herşeye yettiğini çok iyi gösteren örneklerden biridir.
Çünkü yeryüzündeki herşey Allah'ın izni ile gerçekleşir. O,
dilemediği sürece bir insana hiçbir şey zarar veremez, hiç kimse
bir başka insanı öldüremez. Kuran'da Allah şöyle bildirmektedir:
Allah'ın
izni olmaksızın hiçbir nefis (can) için ölmek yoktur. O, süresi
belirtilmiş bir yazıdır (kader yazısı)... (Al-i İmran Suresi,
145)
Allah'ın
İbrahim Peygamber için dilediği ölümün zamanı gelmediği için,
ateşe atıldığı halde ölmemiş, Allah onu oradan kurtarmıştır.
Allah, Kuran'ın
başka bir ayetinde de İbrahim Peygamberin çok üstün bir ahlakı
olduğunu şöyle anlatır:
Doğrusu
İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen
biriydi. (Hud Suresi, 75)
Allah iyi
huylu ve kendisine çok bağlı olan insanları sever. Bu ayetten
de anladığımız gibi, efendi olmak, asi ruhlu olmamak, Allah'ın
emirlerine tam teslimiyetli olmak Allah katında çok önemli özelliklerdendir.
Hz. Musa Peygamber
Hz. Musa da
Kuran'ın birçok yerinde başından geçen olaylar anlatılan bir
peygamberdir. Kendisine kutsal kitaplardan biri olan Tevrat
gönderilmiştir. Fakat Tevrat, Musa Peygamberin ölümünden sonra
insanlar tarafından değiştirildiği için günümüzde asıl hali
bulunmamaktadır. Ama değiştirilmiş şeklini Museviler hala kutsal
kitap zannederek okumaktadırlar. Günümüzdeki Musevilerin okuyup
inandıkları bu kitap, Musa Peygamberin getirdiği kutsal kitap
olmadığı için onlar doğru bir inanışa sahip değildirler.

Tevrat,
Musa Peygamberden sonra bazı kötü niyetli insanlar tarafından
değiştirilmiştir. Bu nedenle günümüzde okunan Tevrat Allah'ın
Hz. Musa'ya gönderdiği orijinal halinden çok farklıdır.
|
Biz Hz. Musa'nın
yaşamı ve güzel ahlakı ile ilgili tüm bilgileri Kuran'dan öğreniriz.
Kuran'da bildirildiğine göre, eski Mısır hükümdarlarına "firavun"
denirdi. Bunların bir çoğu Allah'a inanmayan, kendilerini kutsal
bir kişi gibi gören, çok kibirli insanlardı. Musa Peygamberi
de Allah bu firavunların en zalimlerinden birisine göndermişti.
Hz. Musa'nın
hayatından bize haberler veren ayetleri okurken üzerinde durulması
gereken önemli bir konu, kaderdir. Hz. Musa'nın Firavun'un sarayına
gönderilişi şöyle olmuştur:
Tam Hz. Musa'nın
doğduğu sırada, Firavun zalimce bir emir vermiş ve ülkesindeki
tüm erkek çocukların öldürülmesini istemiştir. Hz. Musa da ölüm
tehlikesiyle karşılaşmıştır. Ancak Allah Hz. Musa'nın annesine
oğlunu suya bırakmasını söylemiş ve sonunda onu Firavun'un alacağını
ve onun kendisine geri dönüp peygamber olacağını bildirmişti.
Annesi Hz. Musa'yı bir sandığın içine yerleştirerek suya bıraktı.
Nehirde başıboş ilerleyen bu sandık bir süre sonra Firavun'un
karısı tarafından bulundu ve Hz. Musa daha bebekken büyütülmek
üzere saraya alındı. Böylece Firavun, ileride kendisine Allah'ı
anlatacak, yanlış fikirlerine karşı koyacak olan insanı, bilmeden
yanına almış ve büyütmüştür. Herşeyi bilen Allah, Firavun'un
Hz. Musa'yı nehirde bulup, onu sarayında yetiştireceğini de
bilmektedir.

Mısır
hükümdarlarına "firavun" denirdi. Bunların bir çoğu Allah'a
inanmayan, kendilerini kutsal bir kişi gibi gören, çok
kibirli insanlardı.
|
Hz. Musa doğduğunda
onun bir sandık içinde suya bırakılacağı, Firavun'un onu bulacağı,
sonunda ise Hz. Musa'nın bir peygamber olacağı belliydi. Çünkü
Allah onun kaderini öyle belirlemişti. Allah bunu Hz. Musa'nın
annesine bildirdi.
Burada Hz.
Musa'nın hayatındaki tüm detayların en ince ayrıntısına kadar
Allah katında kaderde belirlenmiş olduğuna ve aynen takdir edildiği
gibi gerçekleştiğine dikkat etmek gerekir.
Hz. Musa büyüdükten
sonra Mısır'dan ayrıldı, bir süre bir başka ülkede yaşadı ve
sonra da Allah onu peygamber olarak görevlendirdi. Ve Musa Peygambere
yardımcı olarak kardeşi Hz. Harun'u gönderdi.
İkisi birden
bu zalim Firavun'un karşısına çıkıp Allah'ı ve O'nun emirlerini
anlattılar. Musa Peygamberin yaptığı çok zor bir işti. Çünkü
Allah'ı inkar eden çok zalim bir hükümdarın karşısına çıkıp
çekinmeden onu, Allah'ı tanımaya ve O'na ibadet etmeye çağırmıştı.
Kuran'da Hz. Musa'nın bu daveti şöyle anlatılmaktadır:

İsrailoğulları
Mısır'da Firavun yönetimi tarafından köleleştirilmişlerdir.
Yukarıda ağır işlerde çalıştırılan insanlar görülüyor.
|
Sonra bunların
(peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle (sözlerimiz-delillerimizle)
Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize)
haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona
uğradıklarına bir bak.

Zalim
Firavun, Musa Peygambere inanan topluluğu esir tutuyor,
onları köle olarak çalıştırıyordu.
|
Musa
dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden
(yani bütün herşeyi yaratıp düzenleyenden) bir elçiyim."
"Benim
üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir.
Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrailoğullarını
(Musa'nın kendi toplumu) benimle gönder." (Araf Suresi,
103-105)
Firavun ise
kendini beğenmiş ve kibirli bir insandı. Bütün gücün kendinde
olduğunu zannedip Allah'a başkaldırmıştı. Halbuki Firavun'a
o gücü, malı ve toprakları veren de Allah'tır. Ama Firavun akılsız
olduğu için bu gerçeği anlayamamıştır.
Hz. Musa'ya karşı
çıkan ve iman etmeyen Firavun,
daha önce de söylediğimiz gibi, çok zalim bir insandı. Musa Peygambere
inanan topluluğu (İsrailoğulları) esir tutuyor, onları köle olarak çalıştırıyordu.
Sonunda Firavun'un Hz. Musa'yı ve bütün inananları yok etmeyi düşündüğü
anlaşılınca bu topluluk Hz. Musa önderliğinde Mısır'dan kaçtı. İsrailoğulları
ve Hz. Musa, önlerine çıkan denizle arkalarından gelen Firavun'un ordusu
arasında kaldılar. Ama Musa Peygamber böyle çaresiz gibi görünen bir
durumda bile asla umudunu ve Allah'a güvenini kaybetmedi. Allah, bir
mucize yaratarak inananların geçmesi için denizi ikiye yardı ve denizde
bir yol açtı. Bu, Allah'ın Musa Peygambere verdiği büyük mucizelerden
birisidir. İnananlar geçince deniz kapandı, onları takip eden Firavun
ve ordusu ise suda boğuldular.

Firavun'un
bütün inananları yok etmeyi düşündüğü anlaşılınca iman edenler
Hz. Musa önderliğinde Mısır'dan kaçtılar.
|
Allah Kuran'da bu
mucizevi olayı şöyle bildirmektedir:
Firavun
ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin
ayetlerini yalanladılar; biz de günahları dolayısıyla onları
helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden
kimselerdi. (Enfal Suresi, 54)
Tam öleceğini anladığı
sırada Firavun Allah'a inandığını söyleyerek kendisini kurtarmasını
istemiştir. Fakat son andaki bu pişmanlığı fayda etmemiştir. Çünkü Allah,
yaptığımız hatalardan ancak samimi olarak pişman olursak bizi affedeceğini
bildirmiştir. Allah çok bağışlayıcıdır. Ama insanın tam öleceğini anladığı
sıradaki pişmanlığı, samimi ve zamanında duyulan bir pişmanlık olmadığından
fayda etmeyebilir. Firavun'a da böyle olmuştur. O halde bizim unutmamamız
gereken şudur: Hayatımız boyunca Allah'ın hoşnut olacağı şekilde yaşamalı
ve Firavun'un düştüğü hataya düşmemeliyiz. Çünkü hayatımızı Kuran'a
uygun güzel bir ahlakla geçirmezsek, Kuran'da emredilenleri yapmazsak,
ölüm anında pişman olmamız fayda etmeyebilir.

Hz.
Musa ve yanındakiler önlerine çıkan denizle, arkalarından gelen
Firavun'un ordusu arasında kaldılar. Ama Musa Peygamber asla umudunu
ve Allah'a olan güvenini kaybetmedi. Allah, inananların geçmesi
için denizi ikiye yardı ve denizde bir yol açtı. Bu, Allah'ın
Musa Peygambere verdiği büyük mucizelerden birisidir. İnananlar
geçince deniz kapandı, onları takip eden Firavun ve ordusu ise
suda boğuldular.
|
Hz. Yunus Peygamber
İnsan ne kadar
zor ve çaresiz durumda olursa olsun daima Allah'a güvenmeli
ve O'ndan yardım istemelidir. Biraz önce de anlattığımız gibi,
Musa Peygamber Firavun'un ordusu ile önlerindeki deniz arasında
kalınca asla umutsuzluğa düşmemiş ve Allah'a güvenmişti. İşte
Yunus Peygamberin davranışı da böyle güzel bir davranışın örneklerindendir.
Yunus Peygamber,
ilk önceleri Allah'ın kendisine verdiği göreve rağmen uyarması
gereken toplumu terk etmişti. Bunun üzerine Allah onu çeşitli
denemelerden geçirdi. Hz. Yunus ilk önce bindiği gemidekiler
tarafından denize atıldı. Sonra denizde kendisini dev bir balık
yuttu. Bu olayların üzerine Hz. Yunus yaptığından dolayı pişman
oldu ve Allah'a sığınıp dua etti. Kuran'da bu olay şöyle anlatılır:
Balık sahibi
(Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı
kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki)
Karanlıklar içinde: "Senden başka ilah yoktur, sen yücesin,
gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.
Bunun
üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte
biz, iman edenleri böyle kurtarırız. (Enbiya Suresi, 87-88)
Allah, Kendisine
güvenip, dua etmeseydi Hz. Yunus'un başına gelecekleri Kuran'da
şöyle bildirmiştir:

Hz.
Yunus ilk önce bindiği gemidekiler tarafından denize atıldı.
Sonra denizde kendisini dev bir balık yuttu. Allah Yunus
Peygamberi umutsuz gibi görünen böyle bir durumdan kurtarmıştır.
|
Eğer (Allah'ı
çokça) tesbih edenlerden (ananlardan, yüceltenlerden) olmasaydı,
Onun
karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
Sonunda
o hasta bir durumdayken çıplak bir yere attık.
Ve
üzerine, sık-geniş yapraklı (dış etkilere karşı korumak için)
(kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.
Onu
yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber
olarak) gönderdik. (Saffat Suresi, 143-147)
Allah Yunus
Peygamberi tamamen umutsuz gibi görünen bir durumdan kurtarmıştır.
Bu, Allah'tan hiçbir zaman umut kesilmeyeceğine dair açık bir
işarettir. Kuran'da bildirilen bu olayları okuyup öğrenen bizlerin
yapması gereken de, her ne zorlukla karşılaşırsak karşılaşalım,
daima Allah'a dua edip O'ndan yardım dilemektir.
Hz. Yusuf Peygamber
Kuran'da Yusuf
Peygamberin başından geçenler çok uzun ve detaylı bir şekilde
anlatılmıştır. Burada kısaca anlatıp, Hz. Yusuf'un ahlakından
nasıl örnek almamız gerektiğini göreceğiz.
Hz. Yusuf,
Yakup Peygamberin oğullarından biridir. Küçük yaşta kardeşleri
onu kıskandıkları için çölde bir kuyuya atıp babalarına da "onu
bir kurt yedi" diye yalan söylemişlerdir. Kuyudan su çeken
bir kervan onu bulup Mısır'da bir yöneticinin sarayına götürmüştür.
Orada bir olaydan dolayı iftiraya uğrayıp zindana atılmış ve
senelerce zindanda kalmıştır.
Sonunda suçsuz
olduğu anlaşılmış, zindandan çıkarılmış, çok güvenilir ve akıllı
bir insan olduğu için Mısır'da hazinenin başına getirilmiş,
yönetici olmuştur. Kendisine zamanında eziyet eden kardeşlerini
de affetmiştir.
Yusuf
Peygamber çok üstün bir ahlaka sahiptir. Allah onu birçok şekilde
denemiş, kuyu gibi kurtulması imkansız görünen bir yerden çıkarıp
en sonunda onu üstün bir makama getirmiştir. Yusuf Peygamber
başına gelen her olayda Allah'a dua etmiş, O'na yönelmiştir.
Senelerce suçsuz olmasına rağmen hapiste kaldığı halde bunun
Allah'ın bir denemesi olduğunu unutmamıştır. Hapiste yanında
bulunanlara hep Allah'ın gücünü ve büyüklüğünü anlatmıştır.
Bu kadar zor şartlar altında Allah'a olan güven ve bağlılığını
koruması, onun çok üstün bir ahlak sahibi olduğunu bize göstermektedir.
Hz. Eyüp Peygamber
İnsanın başına
gelenlere karşı sabırlı olması çok önemli bir Müslüman özelliğidir.
Hz. Eyüp kendisine çok sıkıntı veren bir hastalıkla denenmiştir.
Ama Eyüp Peygamber hastalığının geçmesi için sadece Allah'tan
yardım istemiş ve O'na güvenmiştir. Allah onun duası üzerine
hastalığının nasıl iyileşeceğini kendisine bildirmiştir. Hz.
Eyüp'ün üstün ahlakı ve duası Kuran'da şöyle anlatılır:
Kulumuz
Eyyub'u da hatırla. Hani o: "Herhalde şeytan, bana kahredici
(çok can yakıcı) bir acı ve azab dokundurdu" diye Rabbine
seslenmişti.
"Ayağını
depret.(yere vur) İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik).
...
Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü
O, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi. (Sad Suresi, 41-44)
Bazı
insanlar, hastalık, acı, sıkıntı gibi zorluklarla karşılaştıkları
zaman hemen ümitsizliğe kapılırlar. Bazıları ise isyankar bir
tavır içine girerler. Oysa bunlar çok yanlış düşüncelerdir.
Hz. Eyüp örneği de bize göstermektedir ki, Allah en üstün kullarına
bile çeşitli dertler ve sıkıntılar verebilir. Bundaki amaç,
insanın olgunluğunu artırmak ve Allah'a olan bağlılığını sınamaktadır.
Biz de başımıza
gelen her sıkıntı karşısında Allah'a dua etmeli ve O'na güvenmeliyiz.
Hz. Eyüp gibi sabreden ve daima Allah'a yönelip dönen insanlar
olmalıyız. O zaman Allah hem dertlerimizi giderir, hem de yaşadığımız
sıkıntılara karşılık olarak dünyada ve ahirette bize büyük mükafat
verir.
Hz. İsa Peygamber
İsa Peygamberi
Allah özel bir yaratılışla yaratmıştır. Allah onu da Adem Peygamber
gibi babası olmadan dünyaya getirmiştir. Bu, Kuran'da şöyle
haber verilir:
Şüphesiz,
Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan
yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.
(Al-i İmran Suresi, 59)
Hazreti İsa,
Kuran'da annesinin adıyla, yani Meryemoğlu İsa olarak geçer.
Hz. Meryem Allah'ın tüm kadınlara örnek kıldığı çok değerli
bir Müslümandır. Son derece iffetli ve Allah'a çok bağlı bir
mümindir. Allah ona, çocuğunun peygamber olacağını müjdelemiştir.
Allah Meryemoğlu
İsa'yı Peygamber yapmış ve ona kutsal kitaplardan İncil'i vermiştir.
(İncil de Hz. İsa'dan sonra kötü niyetli insanlar tarafından
değiştirilmiştir. Bugün elimizde gerçek İncil yoktur.) Allah
Hz. İsa'ya birçok mucizeler de vererek topluma gerçekleri anlatmakla
görevlendirmiştir. Daha bebekken konuşarak Allah'ı anlatmıştır.
İsa Peygamber kendisinden sonra gelecek olan Peygamberimiz Hz.
Muhammed'i de müjdelemiştir. Peygamberimizin bir adı da Ahmet'tir.
Hz. İsa'nın Peygamberimizi müjdeleyişi Kuran'da bize şöyle bildirilmektedir:
Hani Meryem
oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için
Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı
ve benden sonra ismi "Ahmet" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim"
demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle (çeşitli mucizelerle)
gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler. (Saff Suresi,
6)
İsa Peygambere,
yaşadığı dönemde inanıp yardımcı olan çok az insan olmuştur.
İsa Peygamberin düşmanları onu öldürmek için tuzak kurmuşlar
ve onu ele geçirip astıklarını zannetmişlerdir. Ama Allah bize
Kuran'da olayın böyle gerçekleşmediğini ve Hz. İsa'yı öldüremediklerini
bildirmektedir:
Ve: "Biz,
Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük"
demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu
öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi.
Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe
içindedirler. Onların bir zanna (varsayıma) uymaktan başka buna
ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
(Nisa Suresi, 157)
İsa Peygamberin
arkasından düşmanları onun söylediği gerçekleri saptırmaya çalışmışlardır.
İsa Peygamberi ve annesi Meryem'i de insanüstü varlıklar gibi,
hatta daha da ileri giderek "tanrı" gibi göstermeye
başlamışlardır. Hala günümüzde bu yanlış inanışlar ve davranışlar
devam etmektedir. Allah bize bu inançlarının yanlışlığını Kuran'da
İsa Peygamberin kendi sözleriyle bildirmektedir:
Allah:
"Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve anneni Allah'ı
bırakarak iki ilah edinin, diye sen misöyledin?" dediğinde:
"Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana
yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir.
Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sen'de olanı bilmem. Gerçekten,
görünmeyenleri bilen Sen'sin Sen."
"Ben
onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim.
(O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a
kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde
bir şahidim. Benim hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici
Sen'din. Sen herşeyin üzerine şahid olansın." (Maide Suresi,
116-117)
Hz. İsa'nın
arkasından kendisine inananlar artmıştır. Fakat onlar da değiştirilip
yanlış şeyler eklenmiş İncil'e uyduklarından, onlar da bugün
yanlış bir yoldadırlar. Doğru olan tek yol, Allah'ın hiç bozulmamış
olan son kitabı Kuran'da bildirilen, Hz. Muhammed'in yoludur.
Peygamberimiz
Hz. Muhammed
Son peygamber
olduğu ve günümüzden yaklaşık 1400 yıl önce yaşadığı için hakkında
en fazla şey bilinen peygamber Hz. Muhammed'tir. İnsanlar, Hz.
Muhammed'den önce gönderilen bütün dinleri değiştirip bozmuşlardır.
Bu nedenle, insanların dünya hayatının sonu olan kıyamete kadar
sorumlu tutulacakları son kitap olan Kuran, Peygamberimize gönderilmiştir.
Allah bütün istediklerini Kuran aracılığı ile bize bildirmiştir.
Peygamberimiz
de diğer peygamberlerde olduğu gibi, içinde yaşadığı topluma
gerçekleri anlatırken birçok zorluk ve sıkıntı ile karşılaşmıştır.
Hiçbir çıkarı olmadığı ve hiçbir şekilde ücret istemediği halde
suçlanmıştır. Doğup büyüdüğü Mekke şehrinden göç etmeye zorlanmıştır.
Kendisine inanan ilk Müslümanlara (sahabeler) eziyet ve işkenceler
yapılmıştır. Ama Allah zamanımıza kadar hiç değişmeden gelen
İslam dinini, inkar edenlerin yok etmelerine müsaade etmemiştir.
Allah'ın vadettiği gibi Kuran, günümüze kadar tek kelimesi bile
değişmeden korunmuştur.

ANDOLSUN SİZE,
İÇİNİZDEN SIKINTIYA DÜŞMENİZ O'NUN GÜCÜNE GİDEN, SİZE PEK DÜŞKÜN,
MÜMİNLERE ŞEFKATLİ VE ESİRGEYİCİ OLAN BİR ELÇİ GELMİŞTİR.
(TEVBE SURESİ, 128)
|
Hz. Muhammed'in
bu çağrısı bugün yaşayan tüm insanlar için geçerlidir. Allah
dinini tebliğ etmeleri için gönderdiği elçilere tam bir itaati
emretmiş, birçok ayette elçiye itaatin aslında Kendisine itaat
olduğunu bildirmiştir. Bu nedenle Peygamberimize itaat, dinin
en önemli ve hayati konularından biridir. Ve bu itaatin gösterilmesi
de elbette Peygamberimizin hayattayken bildirdiği konuları tam
bir teslimiyetle uygulamakla olur.
Allah Kuran'da
Peygamberimizin tüm insanlara örnek olan üstün ahlakını, pek
çok ayetle bize tanıtmıştır. Bu ayetlerden birkaçı şöyledir:
Andolsun
size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size
pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi
gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128)
Muhammed,
sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın
Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.
(Ahzab Suresi, 40)
Andolsun
ki Allah, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber
göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor,
onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan
önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler. (Al-i İmran
Suresi, 164)
Ayrıca Kuran'da
"De ki" ile başlayan ayetlerle Allah, Peygamberimize
söylemesi gerekenleri bildirmiş, Hz. Muhammed bu ayetlerle tüm
insanlara dini anlatmıştır. Allah'tan korkan ve bağışlanmayı
isteyen kulların Hz. Muhammed'e uyması gerektiği bir ayette
şöyle bildirmiştir:
De ki:
"Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi
sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."
(Al-i İmran Suresi, 31)
Yukarıdaki ayette
de görüldüğü gibi, Allah'ın bizi sevmesini istiyorsak Peygamberimizin
söylediklerine uymamız, onları eksiksiz olarak yerine getirmemiz gerekmektedir.
|