Yolda Giderken
Kahvaltılarını yapan
ve hazırlıklarını tamamlayan insanları işyerlerinde, okullarında veya
farklı ortamlarda çeşitli uğraşılar beklemektedir. İnsanların birçoğunun
akşam olmadan önce yapmaları gereken belirli işler vardır. Allah Kuran'da
bu durumu, "… gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır." (Müzzemmil
Suresi, 7) ve "O... gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır." (Furkan
Suresi, 47) şeklinde bildirmektedir.
Mümin önündeki her
günü, Allah'ın hoşnutluğunu, sevgisini ve cennetini kazanmak ve hayırlı
işler yapmak için yeni bir fırsat olarak görür. İşleri ne kadar yoğun
olursa olsun, Allah'ın hoşnutluğunu aramayı bir an bile olsun unutmaktan
sakınır. "… Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi
ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle
salih kulların arasına kat." (Neml Suresi, 19) ayetinde bildirilen
Hz. Süleyman'ın duasını kendine örnek alır ve gün içinde yapabileceği
şeyleri Rabbimizin kendisine ilham etmesini diler.
İşine veya okuluna
gitmek üzere evinden dışarı çıkan herkes, aslında düşünmesi gereken pek
çok varlık ve olayla karşı karşıya kalır. İnsanın gördüğü herşey Allah'ın
bilgisi dahilinde ve O'nun dilemesiyle oluşmuştur, mutlaka belirli bir
sebebi vardır. İşte bu gerçeği aklından çıkarmayan mümin, başını yukarıya
kaldırdığında gökyüzünün mükemmel bir şekilde yaratılmış olduğunu görür.
"Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık..." (Enbiya Suresi, 32) ayetinin
tecellisiyle karşılaştığını anlar.
 |
Gökyüzünün
"korunmuş tavan" olma özelliği, sahip olduğu atmosferden kaynaklanır.
Yerküremizi çepeçevre kuşatan atmosfer, canlılığın devamı için son derece
hayati işlevleri yerine getirir. Atmosfer, uzaydan gelen ve canlılar için
zararlı olan ışınları filtre eder; Dünya'ya doğru yaklaşan irili ufaklı
pek çok gök taşını eriterek, Dünya'ya ve canlılara zarar vermesini engeller;
Dünya'yı, uzayın ortalama eksi 270 derecelik dondurucu soğuğundan korur.
İnsanların birçoğu gereği gibi takdir etmeseler de, Allah yaşam için ideal
bir ortam yaratmış ve onları gökyüzünden gelecek tehlikelere karşı korumuştur.
Allah,
göğü gözlemleyen bir müminin, uyumlu ve kusursuz yaratılış delillerini
kısa sürede anlayacağını Kuran'da şöyle bildirmektedir:
O, biri diğeriyle
'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan
Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin.
İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık)
görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk
bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk
Suresi, 3-4)
Allah
göklerin ve yerin yaratılışında, imani bir derinlikle bakanlar için deliller
olduğunu Kuran'da şöyle haber vermektedir:
Üzerlerindeki
göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik?
Onun hiçbir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz
dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler)
bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan
bir iç göz' ve bir zikirdir. (Kaf Suresi, 6-8)
Bakışlarını
gökyüzünden yere çeviren mümin başka bir yaratılış delili ile karşılaşır.
Üzerinde güvenle yürüdüğü yerin altı, magma denilen bir "ateş tabakası"
ile kaplıdır. Üstelik yer kabuğu son derece incedir; yani bu ateş neredeyse
hemen ayaklarının altındadır. Öyle ki yeryüzü kabuğunun tüm dünyaya kıyasla
kalınlığı, bir elma kabuğunun tüm elmaya kıyasla kalınlığına benzetilebilir.
İşte bu gerçekleri aklından geçiren mümin, dünyanın ve dünya üzerindeki
tüm canlıların Allah'ın dilemesiyle, O'nun yarattığı kusursuz bir denge
sayesinde yaşadıklarını ve güvenlik içinde varlıklarını sürdürdüklerini
bir kez daha anlar.
Hikmet gözüyle bakan
müminler çevrelerindeki güzellikleri ve yaratılış harikalarını hemen fark
ederler. Örneğin, havada büyük bir zerafetle süzülen kuşlar, manavın vitrinini
süsleyen göz alıcı renklere sahip meyveler, bir pastaneden yayılan etkileyici
kokular, Allah'ın nimetleri olduğu için bir mümine, diğer insanların kavrayamayacağı
anlamlar ifade eder.
Sokakta yürürken
önüne çıkan sayısız ayrıntıdaki "deliller" üzerinde düşünen mümin, diğer
taraftan davranışlarına da dikkat eder. Örneğin abartı ve gösterişten
uzak bir şekilde yürür. Çünkü Allah "Yürüyüşünde orta bir yol tut..."
(Lokman Suresi, 19) ayetiyle, mütevazi bir yürüyüş şeklinin doğru
olduğunu haber verir. Mütevazi olan insan Allah'ın emrine uyarak, tüm
tavırlarında olduğu gibi yürüyüşünde de orta bir yol tutmakla Allah katında
da, müminlerin gözünde de makbul bir konuma gelir.
İnananlar insanı
yaratanın ve ona bütün özelliklerini verenin Allah olduğunu bilirler.
Ancak, Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlar bu gerçeği göz ardı eder
ve sahip oldukları özelliklerin kendilerine ait olduğunu düşünürler. Güzelliklerini,
zenginliklerini, bilgili veya başarılı olmalarını kendilerine mal eden
bu insanlar, büyüklenir ve kibirlenirler. Kibirleri nedeniyle insanları
ezmek ve onlara üstünlüklerini göstermek isterler. Bu düşünceleri sözlerine
ve bütün davranışlarına yansıdığı gibi yürüyüşlerine de yansır. Oysa her
insan Allah'ın üstün ilim ve kudreti karşısında acizdir, yaşamının her
anında Allah'a muhtaçtır. Allah bu gerçeğin şuurunda olmayan insanları
Kuran ayetleriyle uyarmakta, böbürlenmeyi Kuran'da şöyle yasaklamaktadır:
İnsanlara yanağını
çevirip böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp
böbürleneni sevmez. (Lokman Suresi, 18)
Yeryüzünde böbürlenerek
yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.
(İsra Suresi, 37)
Kuran ahlakını yaşayan
bir insan her zaman acizliğinin, Allah'ın dilemesiyle yaşadığının, sahip
olduğu herşeyi kendisine çerenin kainatın tek sahibi olan Allah olduğunun
bilincindedir. Her zaman bu bilinçle yaşadığı için de etrafındaki her
olayı Kuran'a göre değerlendirir.
İnsanın gün içinde
yürüyerek çok fazla yol kat edemeyeceği açıktır. Yürümek, kısa mesafeler
için kolay bir işlem ve Allah'ın insana sunduğu büyük bir nimettir. Ancak,
insanın uzun bir mesafeyi yürümeye gücü yetmez; belirli bir süre sonra
vücudu yorulur ve daha fazla yürümesine imkan vermez. Kullarının bu acizliğini
bilen Allah, kolay bir şekilde ulaşım sağlayabilmeleri için kendilerini
taşıyacak hayvanlar ve araçlar yaratmıştır. Allah'ın kullarına karşı merhametinin
ve şefkatinin göstergesi olan bu büyük lütfunun haber verildiği Kuran
ayetlerinden bazıları şöyledir:
Kendisine ulaşmadan
canlarınızın yarısının telef olacağı şehirlere onlar (hayvanlar), ağırlıklarınızı
taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir. Onlara
binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkepleri (yarattı). Ve daha
sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır? (Nahl Suresi, 7-8)
... Sizin için
gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti. (Zuhruf Suresi,
12)
Görmedin mi, Allah,
yerdekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza
verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz
Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir. (Hac Suresi, 65)
Allah demir ve çelik
gibi madenler ve çeşitli imkanlar yaratmış, insanlara bunları kullanarak
çeşitli araçlar yapmalarını ilham etmiştir. İnsanlar da Allah'ın dilemesiyle
araba, otobüs, tren, gemi, uçak gibi ulaşım araçları yapmışlardır. Böylece
Rabbimiz insanların güç yetiremeyecekleri yolculukları onlara kolaylaştırmıştır.
Kendilerine sunulan bu nimetler karşısında insanlara düşen ise, bir araca
bindiklerinde Allah'ı hatırlamaları, O'nun adını yüceltmeleri ve O'na
şükretmeleridir. Bu durumu Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Onların sırtlarına
binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz
ve: "Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne yücedir, yoksa biz bunu
(kendi hizmetimize) yanaştıramazdık" demeniz için. (Zuhruf Suresi, 13)
Bugünkü ulaşım, geçmişle
kıyaslanmayacak kadar hızlı, konforlu ve rahat bir hal almıştır. Kuran
ahlakını yaşayan bir insan için bunlar üzerinde düşünmek, hem Allah'a
yakınlaşmak hem de nimetler için samimi bir şekilde O'na şükretmek için
önemli yollardan biridir.
Mümin bir araç içinde
seyahat ederken de yine Allah'ı düşünür. Yandaki aracı kullanan kişi,
arabanın rengi, modeli, etraftaki diğer araçlar ve insanlar, onların hareketleri,
öndeki aracın arka camındaki bir yazı, yol boyunca sıralanmış binalar,
binaların şekilleri, camları, tabelalar, tabelalardaki yazılar, bunların
tümü Allah'ın bir kader üzere yarattığı detaylardır. Allah bu gerçeği
insanlara "Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık" (Kamer Suresi,
49) ayetiyle haber verir.
Allah yalnızca bir
insan için değil, yeryüzündeki milyarlarca insan için her an karşılaşacakları
şeyleri yaratmaktadır. Kuran ahlakını yaşayan bir insan için bunları düşünmek,
Allah'ın her an yanında olduğunu, her hareketini ve davranışını gördüğünü
bilerek hareket etmesine vesile olur. Gün boyunca bu gerçeğin bilincinde
olduğundan, ne sıkışan trafik, ne önüne aniden çıkan bir araç, ne bir
zorluk, ne de başına gelen herhangi bir sıkıntı müminin Allah'a olan teslimiyetli
davranışlarını değiştirmez.
Bazı insanlar ise
aksilik gibi görünen küçük bir olaya dahi sabredemez, hatta kimi zaman
kendilerini kaybeder, dengesiz tavırlar gösterirler. Trafiğin sıkışması
veya dikkatsiz bir sürücü hemen sinirlenip söylenmelerine, bağırıp çağırmalarına
yol açabilir. Sıkışan trafikte beklemeye tahammül edemez, bunu arka arkaya
korna çalarak protesto eder, diğer insanları da rahatsız ederler. Bunlar
gibi olumsuz davranışlarının nedeni ise, herşeyin Allah'ın kontrolünde
olduğunu tamamen unutmalarıdır.
 |
Kuran ahlakına sırt
çeviren bir insan için ulaşım bir nimet değil bir külfet, bir bela haline
gelir. Örneğin yolda giderken, çukurlar, trafiğin sıkışmasına sebep olanlar,
ani bastıran bir yağmur ve daha pek çok konu ile bütün gün aklını meşgul
eder. Bu boş düşüncelerin ise kendine ne dünya hayatında ne de ahirette
hiçbir faydası yoktur. Birçok insan kendisini derin düşünmekten alıkoyan
asıl konunun dünya üzerinde vermek zorunda olduğu mücadele olduğunu iddia
eder. Yiyecek, barınma, sağlık gibi ihtiyaçlarını temin etmeye vakit ayırdığı
için Allah'ın varlığı ve yaratılış delilleri üzerinde düşünmeye vakit
ayıramadığını söyler. Oysa bu, bir kaçıştan başka bir şey değildir. İnsanın
sorumlulukları ve içinde bulunduğu konum ile, düşünmesinin hiçbir ilgisi
yoktur. Çünkü Allah'ın razı olması için yaratılış delillerini, kaderi,
ahireti, ölümü, dünyada Rabbimizin verdiği nimetleri düşünen insan, yanında
Allah'ın yardımını bulacaktır. Görecektir ki kendisi için problem olan
pek çok konu ardı ardına kolayca çözülmekte, düşünmeye rahatlıkla fazla
vakit ayırabilmektedir.
Mümin bir gün boyunca
karşılaştığı her ortamı yaratanın Allah olduğunu hiçbir zaman unutmaz.
Bunların yaratılış amacı ise, güzel bir şekilde sabretmek ya da örneğin,
eğer imkanı varsa trafiğin tıkanmasına sebep olan nedeni ortadan kaldırmaya
çalışmaktır. Kişisel bir çabayla çözümlenemeyecek bir problem varsa bu
durumda yapılacak tek şey sabırla beklemektir. Bazı insanlar gibi sinirlenmek,
bağırmak, tartışmak, insanın hem kendisine hem de başkalarına zarar verebileceği
anlamsız ve yanlış davranışlardır.
İnsanların sabır
gösterme konusunda denendiklerini anlamaları için çok büyük acılar, büyük
trajik olaylar beklemeleri yanlıştır; çünkü Allah insanı gün boyunca büyük
küçük birçok olayla imtihan eder. Bu şekilde gün içindeki trafik sıkışıklığı,
bir yere geç kalma gibi sıkıntı verici olaylar, ufak tefek kazalarla da
insanlar denenirler. Ancak bu durum karşısında Kuran ahlakını yaşayan
insanlar, içlerinde en ufak bir sıkıntı bile duymadan, şikayet etmeden
sabrederler. Nitekim Allah Kuran'da, müminlerin özelliklerinden birinin
de kendilerine isabet eden sıkıntılara sabretmeleri olduğunu bildirmektedir:
Onlar ki, Allah
anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler,
namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.
(Hac Suresi, 35)
Trafikte meydana
gelebilecek kazalar karşısında da mümin itidalli ve tevekküllüdür. Böyle
bir durumda, yaşadığı olayı yaratanın Allah olduğunu bilerek akılcı davranır.
Olay yerindeki yaralıları kurtarmaya, yardım çağırmaya ve kazanın verdiği
zararın artmasını önlemek için gerekli tedbirleri almaya çalışır. Dünya
hayatının her anında Allah'ın razı olduğu güzel davranışlarda bulunmakla
sorumlu olduğunu bilir.
Allah insanın yaratılış
amacını ve kendisine verilen bu sorumluluğu Mülk Suresi'nde şöyle bildirmektedir:
O, amel (davranış
ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek
için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
(Mülk Suresi, 2)
Dünya hayatının her
anını Kuran ahlakı doğrultusunda yaşayan mümin, yolculuğu sırasında boş
ve anlamsız düşüncelerin zihnini işgal etmesine izin vermez; dikkatini
üzerinde derin derin düşünebileceği olay ve varlıklara yöneltir. Örneğin,
Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlar gökyüzünde uçan kuşlara baktıklarında
bunu sıradan bir olay olarak algılarlar. Oysa mümin için, kuşların hiçbir
yere bağlı olmadıkları halde hassas kanatları ile hava boşluğunda çeşitli
manevralar yapmaları ve boşlukta adeta asılı kalmaları, uçuşlar, sıçrayışlar
ve manevralar yapmaya en uygun biçimde tasarlanmış kanatları, beslenmeye
en uygun şekilde yaratılmış gaga yapıları, uçma teknikleri, özel iskelet,
solunum, sindirim ve diğer sistemleri, tüylerinin kompleks ve aerodinamik
yapısı, yuva yapma teknikleri, duyu organları, avlanma ve beslenme yöntemleri,
davranışları, üreme ve çeşitli işlevler sırasında çıkardıkları sesler,
kuşlardaki tasarım harikası sistemler, Allah'ın varlığının, üstün ilim
ve kudretinin delillerindendir. Allah Kuran'da, "Onlar, üstlerinde dizi
dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan
Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor…" (Mülk Suresi, 19) ayetiyle bu
gerçeğe dikkat çekmektedir. Müminler de yolda ilerlerken çevrelerindeki
bu gibi iman hakikatlerini izler ve Allah'ın sonsuz kudretine her an şahitlik
ederler.

İş Hayatında
Yetişkin insanların
çoğu gününün önemli bir bölümünü yaptığı iş ile ilgilenerek geçirir. Ama
Kuran ahlakına uygun hareket edenler, aynı meslek kolunda çalışsalar bile
cahiliye ahlakını benimsemiş kişilerden önemli bir noktada ayrılırlar:
Mümin için, gün içindeki işleri ne kadar acil ve yoğun olursa olsun, Rabbimize
karşı kulluk görevlerini ve ibadetlerini yerine getirmek herşeyden daha
önemlidir. Allah Kuran'da bu gerçeği şu şekilde haber vermektedir:
… Allah'ın katında
bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin
en hayırlısıdır. (Cuma Suresi, 11)
Mümin bunun bilincindedir
ve hiçbir iş onu Allah'ın adını anmaktan, ibadetlerini yerine getirmekten
alıkoyamaz; hiçbir zaman dinin herhangi bir hükmünü maddi kazanç için
göz ardı etmez ve ertelemez. Kuran ahlakını yaşayan insanların bu özelliğine
Rabbimiz bir ayetinde şöyle dikkat çekmektedir:
(Öyle) Adamlar
ki, ne ticaret, ne alışveriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı
kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin
ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden
korkarlar. (Nur Suresi, 37)
Bu ayette, ticarete
dikkat çekilmesinin sebebi, maddi menfaatin insanların en büyük zaaflarından
bir tanesi olmasıdır. Nitekim insanların bir kısmı, daha fazla para kazanmak,
daha fazla mülk edinmek ya da daha fazla güç elde etmek için dinin birçok
hükmünü göz ardı edebilirler. Örneğin namaz ibadetini veya dinin bir başka
hükmünü yerine getirmez, güzel ahlak gösterebilecekken göstermezler.
 |
Cahiliye insanlarının
tutkuyla çalışmalarının karşılığındaki beklentileri ise, belli başlı birkaç
konudan oluşur: Dünyada iyi bir hayat yaşayabilmek, zengin olabilmek,
itibar ve mevki edinip toplumda saygın bir yere gelmek, iyi bir evlilik
yapıp övünebilecek çocuklara sahip olmak… İşte kimi cahiliye insanlarının
sonsuz ahiret hayatına tercih ettiği konular bunlardan ibarettir. Elbette
tüm bunlar Allah'ın rızası ve ahiret hedeflendiğinde her insanın sahip
olabileceği meşru nimetlerdir. Müminler de aynı nimetlere sahip olmak
ister, çalışır, para kazanır, mülk sahibi olurlar.Ancak onları bazı cahiliye
insanlarından ayıran özellikleri; tüm işlerini Allah'ın hoşnutluğu için
yapmaları, kazançlarını Allah yolunda ve Allah'ın tavsiye ettiği şekilde
harcamaları, her işte olduğu gibi ticarette de her zaman Allah'ın hükümlerine
titizlikle uymalarıdır.
Ticareti İslami değer
yargılarından üstün tutmanın "fasık" (yoldan çıkmış, Allah'a isyan etmiş)
bir topluluğun özelliği olduğu bir ayette şöyle anlatılmaktadır:
De ki: "Eğer babalarınız,
çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar,
az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere
Allah'tan, O'nun Resulü'nden ve O'nun yolunda cehd etmekten (çaba göstermekten)
daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah,
fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 24)
İmani derinliğe
sahip olan mümin nefsinin bu gibi tutkularına kapılmaktan şiddetle kaçınır.
Allah'ın müminlerden istediği üstün bir ahlak vardır ve müminler hangi
iş üzerinde olurlarsa olsunlar bu ahlakın gereklerini yerine getirirler.
Ticaret yaparken de yine dürüst, samimi, fedakar, çalışkan, adaletli,
tevazuludurlar. Bütün dikkatleri Allah'ın rızasında ve O'nun helal-haram
sınırlarındadır. Allah müminlere ticaret yaparken başkalarının haklarına
tecavüz etmemelerini, ölçüyü ve tartıyı tam tutmalarını, insanların eşyasını
değerden düşürmemelerini emretmiştir. (Hud Suresi, 85)
Allah ticaret yaparken
dürüst olmanın, insanlara haksızlık yapmamanın ve böyle güzel bir ahlak
göstererek Allah'ı razı etmenin önemini bazı ayetlerde şu şekilde bildirmektedir:
Ölçtüğünüz zaman
ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır
ve sonuç bakımından daha güzeldir. (İsra Suresi, 35)
"Tartıyı adaletle
tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın." (Rahman Suresi, 9)
Allah, Kuran'da ticaretin
ve alışverişin nasıl yapılması gerektiğini insanlara açıklamıştır. İlk
olarak belirtmek gerekir ki Allah "… Oysa Allah, alışverişi helal,
faizi haram kılmıştır..." (Bakara Suresi, 275) ayetiyle faizi kesin olarak
yasaklamıştır. Allah'ın bildirdiği bir diğer husus ise, alışverişin ve
borçların takip edilme şeklidir. Allah yapılan ticaret sırasında, gerektiğinde
kullanmak için ya da unutulması ihtimaline karşı borçların yazılmasını;
alışveriş sırasında gerektiğinde görüşüne başvurulabilecek şahitler tutulmasını
emretmiştir. (Bakara Suresi, 282)
Müminlerin iş hayatında
önem verdikleri diğer bir uygulama, karar almak, yeni bir işe başlamak,
eksiklikleri gidermek gibi işler hakkında diğer insanların da görüşlerinden
istifade etmektir. Allah Kuran'da bunu, iman edenlerin bir özelliği olarak
bildirir.
Kuran her alanda
olduğu gibi işte, ticarette ve alışverişte de insanların hayatına en güzeli,
en doğruyu ve en kolay olanı getirir. Bu şekilde insana, stresten ve bunalımdan
uzaklaşarak, Allah'a teslim olmanın, tedbir almanın, başkalarına da danışarak
karar vermenin rahatlığı içinde sağlıklı, huzurlu bir ortamda çalışabilmesi
için yol gösterir.
 |
Ayrıca akıllı bir
mümin iş hayatında çok geniş düşünür; hem kısa, hem uzun vadeli, hem de
çok aşamalı planlar yapar; başladığı işin sonraki aşamalarını, hangi uygulamanın
kendisine uzun vadeli bir başarı kazandıracağını, olası alternatifleri
mutlaka hesaplar. Ve faydalı gördüğü için yaptığı bir şeyin bir sonraki
aşamada zarar getirmemesini sağlayacak her türlü tedbiri, Allah'ın Kuran'da
işaret ettiği çözümler doğrultusunda düşünerek alır. Bir iş üzerindeyken,
içinden sürekli Allah'a dua eder, yaptığı işi kolaylaştırmasını Rabbimizden
ister, Allah dilemedikçe hiçbir işte başarılı olamayacağını düşünür. Yaptığı
işin Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya bir yol olmasını umar.
İçinde bulunduğumuz
çağda geçmişteki insanların hayal bile edemeyecekleri yepyeni buluşlar
ve bilimsel gelişmeler meydana gelmektedir. Bu benzersiz imkanlar için
de şükretmek, Kuran ahlakının bir gereğidir. Örneğin bugün bilim, teknoloji,
ulaşım, iletişim ve iş hayatındaki gelişmeler çok ileri safhalara erişmiştir.
Bilgisayar ve internet teknolojileri sayesinde dünyanın dört bir yanındaki
insanlar saniyeler içinde birbirleriyle konuşabilmekte, bilgilerini paylaşabilmekte
ve iletişim kurabilmektedir. Elbette bunlar derin derin düşünülmesi gereken
nimetlerdir. Çünkü Allah'ın Kuran'da bizlere örnek gösterdiği peygamberler,
kendi içlerinde daima Allah'a yönelen, bir iş üzerindeyken hep Allah'ı
düşünen ve şükreden kimselerdir. Allah Sebe Suresi'nde şu şekilde bildirir:
Ona dilediği şekilde
kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen
kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan
şükredenler azdır. (Sebe Suresi, 13)

Alışveriş
Yaparken
Günümüzde birçok
insan için alışveriş önemli bir meşguliyettir. Örneğin bazı insanlar,
arkadaşları arasında sükse yapacakları kıyafetler edinmek amacıyla saatlerce,
hatta günlerce mağazaları dolaşabilir; hayatlarında sadece birkaç kez
giyecekleri giysilere büyük paralar harcayabilir; gardıropları tamamen
dolu olmasına rağmen doymak bilmeyen bir tutkuyla yeni kıyafetler satın
alabilirler. Böyleleri için alışveriş, ihtiyaçlarını karşılayacak bir
araç olmanın ötesine geçmiş, hayatlarında önemli bir yer tutan bir amaç
haline dönüşmüştür. Alışveriş yaparken adeta kendilerini kaybederek çoğu
zaman ileride pişman olacakları şeyler satın almak da bazı cahiliye insanlarına
özgüdür.
 |
Elbette her insan
için alışveriş gerekli ve hatta zevkli bir iştir. Ancak burada hatalı
olan nokta, insanların bu işleri ahireti tamamen unutarak, dünyaya yönelik
bir hırs içinde yapmalarıdır. Ve tüm hayatlarını, düşüncelerini, planlarını
bu işler üzerine kurmaları ve kendilerini yaratan Allah'ı razı etmenin
yollarını aramak yerine, alışveriş gibi günlük hayatın küçük meşgaleleriyle
tatmin bulmaya çalışmalarıdır.
Kuran ahlakını yaşayan
bir insan her ortamda olduğu gibi alışverişte de Rabbimizin yarattığı
güzellikleri ve olaylardaki hikmetleri görmeye çalışır. Onun için alışveriş
tutkulu bir oyalanma değil, ihtiyaç duyduğu şeyleri temin etme fırsatıdır.
Alışveriş onu, Allah'a olan kulluk görevini yerine getirmekten kesinlikle
uzaklaştıramaz. Allah Kuran'da müminlere şöyle emretmiştir:
Sen de sabah akşam
O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya
hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini
Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)'
uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28)
Herhangi
bir şey satın almak için çarşıya çıkan mümin şu gerçekleri aklından çıkarmaz:
Allah kulları için çeşit çeşit yiyecekler, giyecekler ve daha birçok nimetler
yaratmıştır. Ancak bazı ülkelerde işsizlik, sefalet veya çatışmalar nedeniyle
insanlar yiyecek bulamaz durumdadır. Nimetlerin bol miktarda olduğu ülkelerde
yaşadıkları halde yoksulluklarından dolayı bu nimetleri satın alamayanlar
da vardır. Bunların hepsi Allah'ın kontrolündedir ve Allah'ın insanları
dilediği kadar rızıklandırmasında çeşitli hikmetler vardır. Allah Kuran'da
buna şöyle işaret etmektedir:
Onlar
bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah, dilediğine rızkı genişletip-yayar
ve (dilediğine) kısar da. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için gerçekten
ayetler vardır. (Zümer Suresi, 52)
Allah, insanlar için
farklı farklı imtihan ortamları yaratmaktadır. Ancak mümin, içinde bulunduğu
durum ne olursa olsun, kendisine verilenlere hiç durmadan şükreder. İmtihan
edildiğinin ve bu durumun geçici olduğunun farkındadır. Bu nedenle her
an Allah'ın hoşnut olacağı şekilde davranır. Sahip olduğu nimetler için
Allah'a olan şükrünü kalbiyle, diliyle, hareketleriyle ifade eder. Kendisine
verilenleri hayırlı işler için harcar. Eğer Allah rızkını kısıp daraltmışsa,
bu durum karşısında da güzel bir sabır gösterir ve yine samimiyetle Allah'a
şükreder. Yoksullukla denendiğini bilir ve Allah'tan kendisine sabır vermesi
için dua eder. Mümin her koşul altında Allah'tan razı olmuştur ve O'nun
da kendisinden razı olmasını ummaktadır.
Cahiliye toplumunun
gelenek, görenek ve değer yargılarını benimseyenler ise, en ufak bir sıkıntıyla
karşılaştıklarında hemen nankörleşirler. Bu tutumu Allah Kuran'da şöyle
kınamaktadır:
Fakat insan; ne
zaman Rabbi kendisini bir denemeden geçirse, ona bir keremde bulunsa,
nimetler verse: "Rabbim bana ikram etti" der. Ama ne zaman onu deneyerek,
rızkını kıssa, hemen: "Rabbim bana ihanet etti" der. (Fecr Suresi, 15-16)
Dünya
üzerindeki sayısız nimeti yaratan Allah'tır. Ancak, bunu fark edemeyen
insanlar satın aldıkları yiyecek ve giyeceklerin aslında Allah'ın izni
ve dilemesiyle kendilerine ulaştığını unuturlar. Allah'a şükretmez, sürekli
bencil istek ve arzularının kontrolünde hareket ederler. Alışverişte düşündükleri
tek şey, hangi kıyafetle arkadaşlarına daha çok "hava atacak"larıdır.
Zihinlerini sürekli meşgul eden konular yılın modasının, en çok beğenilen
kıyafetin, rengin hangisi olduğu ya da en kaliteli, en güzel, en son model
giysilerin nerede satıldığıdır. Sürekli diğer insanların sahip olduklarını
düşünür ya da konuşurlar. Onlara, sahip olduklarından dolayı imrenirler.
Yoksulluğa tahammül edemezler. Mal ve mülk sahibi olmak için büyük hırs
duyarlar. Kendilerine verilen rızkı, diğer insanlara verilenlerle kıyaslar,
kendilerine haksızlık edildiğini düşünerek sabır göstermez ve şükretmezler.
Sahip olduklarıyla yetinmeyip daima daha fazlasını isteyen bu insanların
bu nankör tavırlarını Allah Kuran'da, "Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara
karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar"
(Neml Suresi, 73) ayetiyle bizlere bildirmektedir.
 |
Kuran ahlakını yaşayan
ve etrafındaki nimetlerin Allah'ın bir ikramı olduğunu bilen mümin ise,
gereksiz yere para ve zaman harcamamaya özen gösterir. Alışveriş yaparken
israf etmekten şiddetle kaçınır. Allah'ın "… Yiyin, için ve israf etmeyin.
Çünkü O, israf edenleri sevmez." (Araf Suresi, 31) ayetinde bildirdiği
gibi davranır. İsraf ederek saçıp savuranları Allah'ın Kuran'da "şeytanın
kardeşleri" olarak tanımladığını da asla unutmaz. (İsra Suresi, 27)
Alışveriş veya bir
harcama yaparken israf etmemek gibi, cimri davranmamak da Kuran ahlakının
bir gereğidir. Bu tutumaAllah Furkan Suresi'nin 67. ayetinde "Onlar, harcadıkları
zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta
bir yoldur." şeklinde bildirir. Sonuç olarak, bu ayette müminlerin alışverişteki
davranışı hikmetli bir şekilde özetlenmiştir.
  
Spor
Yaparken
İman
edenler bedenlerinin dünya hayatında kısa bir süre faydalanmaları için
kendilerine verildiğini ve bu emanete en güzel şekilde bakmakla sorumlu
olduklarını bilir; sağlıklarına dikkat ederler. İşte bu nedenle günlük
faaliyetleri arasında spor veya egzersiz yapmaya mutlaka zaman ayırır;
bu konuda ciddi bir gayret gösterirler. Zira spor vücudun güçlenmesine,
direnç kazanmasına, düzenli ve sağlıklı bir biçimde çalışmasına yardımcı
olacak; bu ise Allah rızası için daha çok çalışmasına ve hayırlı işler
yapmasına imkan hazırlayacaktır.
 |
İnsan metabolizması
durağan değil, hareketli bir yapıya uyumlu şekilde yaratılmıştır. Günümüzde
sporun, vücudun, savunma, dolaşım, solunum ve sindirim sistemini güçlendirdiği;
bedeni mikroplara ve hastalıklara karşı daha dirençli hale getirdiği;
hormonal sistemin, kalbin ve damar sisteminin düzenli çalışmasını sağladığı;
kasları, eklem ve tendonları güçlendirdiği; kondisyonu artırdığı, dinçlik
kazandırdığı; kan şekerinin dengelenmesine, "kötü kolesterol"ün düşmesine
ve "iyi kolesterol"ün yükselmesine yardımcı olduğu ve daha pek çok yararı
bilinmektedir.
İman edenlerin bu
konudaki çabalarının diğer bir nedeni ise, fiziksel gücün Allah'ın Kuran'da
dikkat çektiği bir özellik olmasıdır. Örneğin, Allah'ın kendisiyle konuşarak
insanlar üzerine seçkin kıldığı (Araf Suresi, 144) Hz. Musa'nın, güçlü
bir fiziksel yapıya sahip olduğu onunla ilgili kıssaların aktarıldığı
ayetlerden anlaşılmaktadır. Ayrıca, bir kavme hükümdar olarak gönderilen
Talut'un güçlü bir fizik yapısına sahip olduğu bir ayette şöyle haber
verilmektedir:
Onlara
peygamberleri dedi ki: "Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi."
Onlar: "Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir
mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık
(mülk) onun olabilir?" dediler. O (şöyle) demişti: "Doğrusu Allah size
onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü artırdı. Allah, kime dilerse
mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir." (Bakara
Suresi, 247)
Bunların yanı sıra
müminlerin spor yapmaya özen göstermesinin bir nedeni daha vardır: Kuran
ahlakını tebliğ eden bir insanın bedensel olarak güçlü ve güzel bir görüntüye
sahip olması, karşı tarafta uyandıracağı etki bakımından da çok önemlidir.
İnsanın dış görünüşündeki heybetli ve estetik yapı, daha tebliğin başında
diğer insanlar üzerinde olumlu bir izlenim bırakacaktır.
İşte bu nedenle
müminler her zaman güçlü ve sağlıklı bir yapıya sahip olmak ve sahip oldukları
bu yapıyı korumak için çaba harcarlar. Bu konuda tembellik, umursamazlık
ya da üşengeçlik yapmazlar.
|