SOMON
BALIĞI YOLUNU
NASIL BULUYOR?
Göç
etmenin sadece kuşlara özgü olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz.
Çünkü karada ve denizde de göç eden birçok canlı türü vardır. Bu bölümde
size göç eden deniz canlılarından somon balıklarının maceralarını
anlatacağız.
Somon balıklarının tamamı akarsularda, annelerinin bıraktıkları yumurtalardan
çıkarak dünyaya gelirler. Birkaç hafta boyunca dünyaya geldikleri
bu yerde avlanarak büyürler. Sonra içinde bulundukları ırmağın akıntısı
boyunca ilerlemeye başlarlar. Denize doğru yaptıkları bu yolculukta
barajlarla ve kirli sularla karşılaşırlar, kendilerini avlamak isteyen
büyük balıklar gibi türlü tehlikeleri atlatmaya çalışırlar. Hepsini
geçip denize ulaştıklarında burada birkaç yıl geçirirler. İyice gelişip
üreme olgunluğuna erişince de geri dönüş için yeniden harekete geçerler.
Somonların
dönüş yolculuğu sonunda varmak istedikleri hedef, yumurta olarak
dünyaya ilk geldikleri yerdir. Ancak bunu kısa bir mesafe olarak
düşünmeyin. Balığın dönüş yolculuğunda aşması gereken mesafe bazen
1.500 km'yi bulur. Bu ise aylarca sürecek yorucu bir yolculuk demektir.
Balığın bu yolculuk süresince aşması gereken birçok engel vardır.
Balığın
çözmesi gereken ilk, belki de en önemli problem, yumurtadan çıktıktan
bir süre sonra yaptığı ilk yolculuğunda içinde gezdiği akarsuyun,
denize döküldüğü yeri bulmaktır. Çünkü balık dönüş yolculuğunda
izleyeceği rotayı ona göre belirleyecektir. Hiçbir somon bu konuda
hataya düşmez. Denize çıktığı akarsuyun ağzını tek bir seferde bulur.
Bundan sonra bulduğu akarsuya girerek büyük bir kararlılıkla akıntıya
karşı yüzmeye başlar. Bu sefer işi daha zordur, çünkü ilk seferde
somon akıntının yardımıyla rahatlıkla geçtiği şelaleleri, artık tam
tersi yönde yani yukarı doğru aşmak zorundadır. Resimlerde gördüğünüz
somonların şelalere doğru zıplayarak yaptıkları hareketin amacı doğdukları
yere ulaşmaktır. Bu yolculuk sırasında somon üst yüzgecinin su dışında
kalmasına neden olacak kadar sığ sulardan geçmek zorunda kalır. Bu
sığ sular ise, kendilerini avlamak için bekleyen kuşlar, ayılar ve
birçok yabani hayvanla doludur.
Somon
balığının üstesinden gelmesi gereken zorluklar bu kadarla da sınırlı
değildir. Hatırlarsanız bu balık, karanın oldukça içlerinde, bir ırmağın
herhangi bir kolunda dünyaya gelmişti. Şimdi bu yere ulaşabilmek için,
nehrin yeni kollara ayrıldığı yerlerde doğru tarafa yönelmek zorundadır.
Somon balıkları bu tercihlerinde de hata yapmayarak, her seferinde
doğru nehri bulurlar.
Şimdi kafanızda şöyle bir sahne canlandırın: Bir şehirdeki herhangi
bir evde dünyaya gelip burada büyüyorsunuz. Biraz büyüyünce de evi
terk edip, dolaşa dolaşa günlerce yol alıp, buradan 1.500 km kadar
uzağa gidiyorsunuz. Aradan seneler geçtikten sonra doğduğunuz eve
dönmek istiyorsunuz. Sadece bir kere geçtiğiniz sokakları tek tek
hatırlayıp eve dönebilmeniz sizce mümkün müdür? Hiçbir insan bunu
yapamaz ancak somon balıkları bu zor işi başarırlar ve yönlerini
hep doğru olarak bulurlar.
Somon balıklarının bu şaşırtıcı
yolculuğu nasıl gerçekleştirdiğini anlamak amacıyla çeşitli araştırmalar
yapılmıştır. Bu araştırmalardan, somonun yolunu "koklayarak" bulduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
Somon balıkları
özel yapılı burunları sayesinde, suyun içindeki kokuları tıpkı bir
av köpeği gibi kaynağına kadar takip edebilirler. Her akıntının kendine
has bir kokusu vardır. Genç somon yolculuğa ilk başladığında bu kokuları
tek tek hafızasına almaktadır. Dönüşte de hafızasındaki bu kokuları
kullanarak doğduğu yere gelmektedir.
Bu
olağanüstü olay nasıl gerçekleşmektedir? Doğan her somon balığı nasıl
olup da yolunu hiç şaşırmadan bulmaktadır? Neden bütün somonlar canlarını
tehlikeye atarak, şelaler aşıp, vahşi hayvanlarla mücadele ederek
doğdukları yere geri dönmeye çalışmaktadır? Üstelik bunu kendileri
için değil sadece yumurtalarını bu sulara bırakmak için yapmaktadırlar.
Bütün bu soruların tek bir cevabı vardır: Somon balığı ve onun yönünü
tayin etmesini sağlayan sistemleri yaratan sonsuz ilim sahibi olan
Allah'tır. Somonlar da diğer tüm canlılar gibi Allah'tan aldıkları
ilhamla hareket etmekte ve bu şekilde Rabbimizin yaratmasındaki üstünlüğü
gözler önüne sermektedirler.
Somonların yumurtlamak
için kendi hayatlarını tehlikeye atarak binlerce kilometrelik yol
gitmesi, aynı zamanda -size kitabın başında bahsettiğimiz- evrim teorisini
yalanlayan delillerden biridir.
Evrimciler
doğadaki canlıların sürekli birbirleri ile kavga halinde olduklarını
ve bu kavganın sonunda da güçlü olanın hayatta kaldığını iddia ederler.
Ancak canlılar arasında, evrimcilerin iddiasının tersine sürekli
bir yardımlaşma vardır. Anne ve baba hayvanlar yavruları için kendi
canlarını tehlikeye atmaktadır. Hatta ilerleyen sayfalarda vereceğimiz
örneklerde de göreceğiniz gibi birlikte yaşayan ve birbirlerine
fayda getiren ama farklı türlerde olan canlılar vardır. Somonlar
da yavruları için fedakarlık yapan canlılardan yalnızca bir tanesidir.
Yumurtlamak için göç eden ve doğdukları yere ulaşmayı başaran çok
az sayıdaki somon yumurtladıktan hemen sonra ölecektir. Buna rağmen
asla yolculuklarından vazgeçmezler. İşte evrim teorisi somonlarda
gördüğümüze benzer fedakarca davranışları hiçbir şekilde açıklayamaz.
Oysa gerçek açıktır. Somonları yaratan Allah'tır ve bu canlılar
da Rabbimizin kendilerine ilham ettiği davranışları yerine getirmektedirler.
Düşünen insanlar hayvanların bu gibi davranışlarından öğüt alırlar.
Bunu Allah bir ayetinde bize şöyle hatırlatmaktadır:
Sizin için hayvanlarda
da elbette ibretler (dersler) vardır… (Nahl Suresi, 66)

BALIKLARIN YÜZME TEKNİĞİ
Balıkların suda ne kadar kıvrak ve hızlı hareket ettiklerine hepiniz
şahit olmuşsunuzdur. Balığın yüzebilmesi için ekstra bir hareket yapmasına
gerek yoktur, bunun için kuyruğunu sağa sola sallaması yeterlidir.
İşte balıkların suyun içindeki bu rahat hareketleri kıvrak omurgaları
ve vücutlarındaki bazı sistemler sayesinde gerçekleşir.
Balıklar, yüzerken
büyük miktarda enerji harcarlar. Bunun nedeni suda uzun süre yüksek
hızda yüzmeleri değildir. Balıklar, durgun halde iken aniden yüksek
hızlara ulaşabilmek için çok fazla enerjiye ihtiyaç duyarlar. Ani
hızlanabilmek onlar için çok önemlidir; çünkü avcılardan kaçabilmek
için buna ihtiyaçları vardır.
Üstelik
balıklar suyun içinde çoğu zaman akıntıya karşı hareket etmektedirler.
Siz kendinizin suyun içindeyken ne kadar zor hareket ettiğinizi, yolda
yürürken ise ne kadar kolay hareket ettiğinizi düşünün. Ve bu şekilde
suyun içinde yaşamak ile yeryüzünde yaşamak arasındaki farkı karşılaştırın.
Balıkta böyle bir gücün ortaya çıkmasını sağlayan omurgasının ve kaslarının
özel yapılarıdır. Omurga balığın vücudunun dik durmasını, ayrıca yüzgeçlerin
ve kasların kendisine bağlanmasını sağlayacak bir yapıya sahiptir.
Eğer böyle olmasaydı balıkların suda hareket etmeleri imkansız hale
gelirdi. Ancak yalnızca omurgasının özel biçiminin olması bir balığın
yüzebilmesi için yeterli değildir. Çünkü balığın su içindeki tek hareketi
ileri geri değildir, eğer bir balık su içinde aşağı yukarı da hareket
edemezse yaşayamaz. Bu hareketi de balık başka bir vücut sistemi ile
başarır. Balıkların vücutlarında hava keseleri vardır. Bu keseleri
hava ile doldurarak balıklar derinlere inebilir veya havayı boşaltarak
su yüzeyine doğru çıkışa geçebilirler.
Peki
şunu hiç düşündünüz mü: Balıklar sürekli su içinde olmalarına rağmen
nasıl olup da zarar görmemektedirler? Biz suyun içinde belli bir
süre kaldıktan sonra derimiz bu durumdan etkilenmeye başlar, bu
süre uzarsa cildimiz zarar görür. Oysa balıklarda böyle bir şey
olmaz. Çünkü balıkların üst derisinde sert parlak bir tabaka vardır.
Bu tabaka suyun vücuda girmesini engeller. Eğer bu tabaka olmasaydı,
balığın vücudu zarar görecek, hatta içeri su girmesi nedeniyle dengesi
bozulacak ve balık da ölecekti. Ancak bunların hiçbiri olmaz ve
balıklar suyun içindeki yaşamlarını sürdürürler.
Yeryüzündeki
bütün balık türleri bu özelliklerin tamamına eksiksiz olarak sahiptir.
Günümüzden çok daha önce yaşamış balıklarda da bunların hepsi vardır.
Balıklar milyonlarca yıldır hiç değişmemişler, hep aynı mükemmel
yapıya sahip olmuşlardır. Bunu, milyonlarca yıl öncesinde yaşamış
balıklardan günümüze gelen kalıntılarda görmek mümkündür. Fosil
denen bu kalıntılarda balıkların geçmişte de yine bugünkü ile aynı
oldukları, hiç değişmedikleri açıkça belli olmaktadır. Bu durum
bize balıkların bir anda ortaya çıktıklarını gösterir. Yani balıklar
yaratılmışlardır. Balıkların sahip oldukları bütün özellikleri onlara
veren, evrendeki herşeyi yaratan Allah'tır. Allah bütün canlıların
ihtiyaçlarından haberdar olandır.

MACAWLARIN
KİMYA BİLGİLERİ
NEREDEN GELİYOR?
Bazı
bitkilerin tohumları zehirlidir. Bu onları yemeye çalışan düşmanlarına
karşı etkili bir korunma yöntemidir. Ancak Amerika'da yaşayan bir
çeşit papağan türü, zehirli olmalarına rağmen bu tohumlar ile beslenmeyi
başarır. Papağanın bu davranışı çok hayret vericidir. Çünkü diğer
canlılar tohumlara yaklaşamazken ısrarla zehirli tohumları yiyen bu
kuşlara hiçbir şey olmamaktadır. Bu şaşırtıcı olayın nasıl gerçekleştiğini
siz de merak ettiniz değil mi?
Macaw adı verilen bu papağan türünün nasıl olup da zehirlenmediği
bilim adamlarının da dikkatini çekmiştir. Kuşları gözlemleyen bilim
adamları çok ilginç bir olaya şahit olmuşlardır.
Macawlar besleyici
değeri yüksek olan bu zehirli tohumları yedikten hemen sonra bir kayalığa
doğru uçarlar. Oraya vardıklarında burada bulunan bazı killi kaya
parçalarını kemirip yutarlar. Bu, rastgele yapılan bir hareket değildir.
Killi kaya parçalarının özelliği, tohumların içindeki zehri emmeleridir.
İşte bu sayede kuş, herhangi bir rahatsızlık hissetmeden tohumları
sindirebilmektedir.
Bu hayvan, tohumun zehirleyici etkisini teşhis edecek tıp bilgisine
nasıl sahip olmuştur? Peki bu etkiyi nasıl ortadan kaldıracağını nereden
bilmektedir? Zehri etkisiz hale getirecek bir maddenin killi kayaların
içinde bulunduğunu bilmesini sağlayacak kadar eczacılık eğitimi almış
olabilir mi? Elbette ki bunların hiçbiri olamaz.
Macaw
denen papağan türünün resimde görüldüğü gibi killi kayalar
yediklerini bu kitapta okudunuz. Eğer bu resmi kitabı okumadan
önce görmüş olsaydınız kuşların davranışları sizi çok şaşırtırdı
hatta ne yaptıklarını anlamayabilirdiniz. Ancak şimdi Macawların
neden kil yediklerini biliyorsunuz. En önemlisi de bunu yapmalarını
onlara Allah'ın öğrettiğini biliyorsunuz. Bu öğrendiklerinizi
başkalarına da anlatın ve onların da Allah'a olan imanlarının
artmasını sağlayın.
|
Bir insan tohumların zehirli
olup olmadığını bakarak anlayamaz. Tohumun zehrini nasıl etkisiz
hale getireceğini ise tahmin bile edemez. Bunun için ya bir eğitim
almış olması ya da bilen birilerine danışmış olması şarttır. Bu
durumda hiçbir akla ve şuura sahip olmayan bir kuşun, uzun kimyasal
tahlil ve incelemeler sonucunda böyle bir şeyi keşfettiği elbette
ki söylenemez. İnsanların uzun süren bir uzmanlık eğitiminden sonra
ulaştığı bilgilere, Macawların tesadüfen ulaşması da imkansızdır.
Bu bilgiyi Macawlara herşeyi kusursuz olarak yaratan ve herşeyi
bilen Allah öğretmiştir.

ÖRÜMCEK AĞLARINDAKİ MÜHENDİSLİK
Hemen
her yerde görebildiğimiz örümcek ağlarının şekillerine hiç dikkat
etmiş miydiniz? İplikçiklerini kendilerinin ürettiklerini ve bu iplikçiklerin
çok şaşırtıcı özelliklerinin olduğunu biliyor musunuz? Ya da bahçe
örümceklerinin ağ kurmada kullandığı tekniklerin inşaat mühendislerinin
kullandığı son tekniklerle aynı olduğunu duymuş muydunuz?
Örümcekler
ağlarını kurmak için iki farklı yere ihtiyaç duyarlar. Ağlar genellikle
iki duvarın birleştiği bir köşe ya da iki dal arasında kurulur. Ancak
bazı örümcekler tek bir yüzeyi kullanarak ağlarını yapacak kadar ustadırlar.
Örümceğin ağını kurması ise mükemmel bir gösteridir. Şimdi anlatacaklarımızı
gözünüzde canlandırmaya çalışın.
Örümcek, ağını
kurmak için yeterince uzun, esnek bir dal tespit ederek işe başlar.
İplikçiğini önce dalın ucuna sıkıca yapıştırır. Bir yandan dalın aşağı
tarafına doğru yürürken diğer yandan da iplikçik salgılamaya devam
eder. Belirli bir uzaklığa gelince durur ve iplikçik salgılamayı keser.
Salgıladığı iplikçiği kuvvetli bir biçimde kendine doğru çekmeye başlar.
Bunun sonucunda dal bir yay gibi bükülür. Örümcek yaydaki bir tel
gibi dümdüz hale gelmiş olan iplikçiğin diğer ucunu bulunduğu yere
sıkıca yapıştırır. Daha sonra bu yayın içinde ağını örmeye başlar.
Şimdi
düşünün. Aralarında 2 metre mesafe olan iki duvar arasına 2,5 metre
uzunluğundaki bir ipi gergin olarak tutturmanız gerekse ne yapardınız?
Siz bunu düşünürken biz bir tür bahçe örümceğinin bu problemi nasıl
çözdüğünü anlatalım:
Bahçe örümceği bazen ağını
aralarındaki açıklığın çok fazla olduğu iki dal arasında kurar.
Böyle ağlar oldukça büyük olduğundan av yakalama kapasiteleri de
büyüktür. Ne var ki ağın büyük olması zamanla gerginliğinin azalmasına
neden olur. Bu da, av yakalamadaki başarının azalması demektir.
Bu durumda örümceğin bir çözüm üretmesi gerekmektedir. Ağın gerginliği
azaldığında örümceğin yeni bir ağ yaptığını düşünmüş olabilirsiniz.
Ancak hayır, örümcek, ağı yenilemek yerine son derece şaşırtıcı
başka bir iş yapar:
Ağın
merkezine gelerek buradan yere kadar uzanan bir iplikçik salgılar.
İplikçiğin yere yakın olan ucuna da minik bir taş tutturur. Ağa
geri döner ve iplikçiği çekerek taşın yerden yukarı kalkmasını sağlar.
Örümcek, taş havada iken bağlı olduğu iplikçiği, ağın ortasına yeniden
sıkıca tutturur. Sonuçta ağ, ortasından sarkan bu taşın kendisini
aşağı doğru çekmesi nedeniyle gerilir.
Sizin aklınıza böyle bir çözüm
büyük bir ihtimalle gelmezdi. Sadece sizin değil, inşaat bilgisi
olmayan daha pek çok insanın da aklına böyle bir çözüm gelmezdi.
Ancak örümcekler bu tekniği bilmekte ve uygulamaktadırlar. Peki
örümcek böyle üstün bir tekniği nereden bilmekte ve nasıl başarıyla
kullanabilmektedir? Üstelik milyonlarca yıldır her örümcek aynı
teknikle ağlarını örmektedir. Örümceğin böyle bir tekniği kullanabilmesi
için, bunu kendine ilham eden bir "irade sahibine" ihtiyaç vardır.
Çünkü bu irade örümceğin kendisine ait değildir. Bu iradenin sahibi,
herşeyin sahibi olan, herşeye gücü yeten, bütün canlıları yönlendiren,
yapmaları gereken işleri onlara ilham eden Allah'tır.