HAZRETİ
İSA GELECEK
Kuran'da Meryem Oğlu İsa Mesih
Kitabın bu bölümündeki amaç, Hz. İsa'nın geçmişteki
hayatına ve yeniden yeryüzüne döneceğine ilişkin tüm detayları,
en güvenilir kaynaktan aktarmaktır. Bu kaynak, elbetteki hiçbir
bozulmaya ve değişmeye uğramamış olan ve Allah'ın "...O'nun
sözlerini değiştirebilecek yoktur..." (Enam Suresi, 115)
şeklinde ifade ettiği Kuran'dır. Her konuda gerçeğe dair kesin bilgi
edinebileceğimiz tek kitap sadece Kuran'dır. Ve doğumundan Allah
katına yükselişine, yeryüzüne tekrar dönüşünden gerçek ölümüne kadar
Hz. İsa'nın hayatının pek çok aşaması Kuran'da açıklanmıştır.
Hz. İsa bundan yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış,
Allah'ın dünyada ve ahirette seçkin kıldığı bir elçisidir. Onun
getirmiş olduğu hak din bugün ismen yeryüzünde bulunsa da, gerçekte
birçok dejenerasyona uğramış ve aslından saptırılmıştır. Allah'tan
vahiy yoluyla aldığı hak kitap da aynı şekilde ismen mevcuttur,
ancak aslı ortada yoktur. Hıristiyan kaynakları çeşitli bozulmalara
uğramış ve tahrif edilmiştir. Dolayısıyla bugün Hz. İsa ile ilgili
gerçek bilgileri bu kaynaklardan temin etmemiz mümkün değildir.
Hz. İsa hakkında doğruluğu kesin bilgiye ulaşabileceğimiz
yegane kaynak, Allah'ın kıyamete kadar koruyacağını vaat ettiği
Kuran'dır. Kuran'da, Hz. İsa'nın doğumu, hayatı, hayatı süresince
karşılaştığı olaylardan örnekler, çevresindeki insanların durumu
ve daha birçok konudan bahsedilmiştir. Hatta Hz. İsa'nın dünyaya
gelişinden önce annesi Hz. Meryem'in nasıl bir yaşantısı olduğu,
nasıl mucizevi şekilde hamile kaldığı, nasıl doğum yaptığı ve bu
durum karşısında ne tür tepkilere maruz kaldığı gibi pek çok konu
da yine ayetlerle bildirilmiştir. Dahası Allah, Hz. İsa'nın ahir
zamanda ikinci kez dünyaya geleceğini haber vermiştir. Bu bölümde,
Hz. İsa hakkında Kuran'da yer alan bilgileri aktaracağız.
Hz. Meryem'in
Doğumu ve Yetişmesi
Hz. İsa'yı dünyaya getirmek üzere seçilmiş olan
Hz. Meryem, karışıklıkların hüküm sürdüğü ve Yahudilerin tüm ümitlerini
Mesih (Kurtarıcı)'in gelişine bağladıkları bir dönemde dünyaya gelmişti.
Allah Hz. Meryem'i bu kutlu görev için özel olarak seçmiş ve yetiştirmişti.
Hz. Meryem, Allah'ın alemler üzerine seçip üstün kılmış olduğu bir
soydan, İmran ailesinden geliyordu.
İmran ailesi, Allah'a kuvvetli şekilde iman eden,
her işlerinde O'na yönelip dönen ve O'nun koyduğu sınırları titizlikle
koruyan, çevrelerinde de bu özellikleriyle tanınan bir aileydi.
İmran'ın karısı, Hz. Meryem'e hamile kaldığını öğrendiği zaman,
hemen Allah'a yönelip dua etmiş ve doğuracağı çocuğu Allah'a adamıştı.
Bu konu Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Hani İmran'ın karısı: "Rabbim karnımda
olanı 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak'
Sana adadım benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen"
demişti. Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha
iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum.
Erkek ise kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu
ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."
(Al-i İmran Suresi, 35-36)
Hz. Meryem dünyaya geldiğinde, İmran'ın karısının
tavrı yine Allah'ı razı etmeye yönelik oldu. Hem Hz. Meryem'i, hem
de ondan türeyecek olan soyunu şeytanın şerrinden koruması için
Allah'a yöneldi. Allah, İmran'ın karısının kendisine karşı bu samimi
yönelişini kabul etti ve duasına karşılık olarak, doğurduğu çocuğu
çok üstün bir ahlak ile ahlaklandırdı. Kuran'da, Hz. Meryem'in,
Allah'ın koruması altında ne kadar özenle ve incelikle yetiştirildiğine
"Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul
etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu
kıldı..." (Al-i İmran Suresi, 37) ayeti ile özel olarak dikkat
çekilmiştir.
Hz. Zekeriya, Hz. Meryem'e verdiği eğitim sırasında,
onun diğer insanlardan daha üstün olarak yaratılmış olduğunu farketmişti.
Çünkü Allah Hz. Meryem'e, Kendi fazlından pek çok nimet vermişti.
Kuran'da bu konu şöyle anlatılmıştır:
... Zekeriya her ne zaman mihraba
girdiyse yanında bir yiyecek buldu: "Meryem bu sana nereden geldi?"
deyince "Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah dilediğine hesapsız
rızık verendir" dedi. (Al-i İmran Suresi, 37)
Allah, İmran ailesini alemlere üstün kıldığı gibi,
bu aileye mensup olan Hz. Meryem'i de seçmiş, özel bir eğitime tabi
tutarak, arındırmış ve onu tüm alemlerin kadınlarına üstün kılmıştır.
Kuran'da onun bu üstünlüğü şöyle bildirilir:
"Hani melekler: "Meryem şüphesiz
Allah seni seçti seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün
kıldı" demişti. "Meryem Rabbine gönülden itaatte bulun, secde
et ve rüku edenlerle birlikte rüku et." (Al-i İmran Suresi, 42-43)
Hz. Meryem, yaşadığı toplum içerisinde, hem ailesinin
hem de kendisinin Allah'a karşı olan bağlılığı ve samimiyetiyle
tanınan bir kişi olmuştu. En iyi bilinen özelliği ise, "ırzını korumuş
olması", yani iffetiydi. Bu konu Tahrim Suresi'nde şu şekilde haber
verilmektedir:
İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o
kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O
da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O (Rabbine)
gönülden bağlı olanlardandı. (Tahrim Suresi, 12)
Hz.İsa'nın Babasız Dünyaya Gelişi
Hz. İsa ile ilgili en büyük mucizelerden biri,
Hz. Meryem'in ona hamile kalma şeklidir. Kuran'da bu konuyla ilgili
pek çok detay verilmektedir. Meryem Suresi'nde Cebrail'in Hz. Meryem'e
görünmesi şu şekilde bildirilmektedtir:
Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani
o ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra onlardan
yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz
(Cibril'i) göndermiştik, o da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
(Meryem Suresi, 16-17)
Yukarıdaki ayetlerde bildirildiği gibi, Hz. Meryem,
hayatının bir aşamasında doğu tarafında bir yere çekilmiş ve yaşamının
bir bölümünü burada geçirmiştir. Cebrail ona bu dönemde düzgün bir
insan şeklinde gözükmüştür. Ayetlerde dikkat çekilen bir diğer önemli
konu ise Hz. Meryem'in iffetli tavrı ve güçlü Allah korkusudur.
Hz. Meryem'in Cebrail'i gördüğünde söylediği ilk sözler şu şekildedir:
Demişti ki: "Gerçekten ben senden
Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
(Meryem Suresi, 18)
Cebrail Hz. Meryem'e kendisini tanıtmış ve sadece
Allah'ın görevlendirdiği bir elçi olduğunu ve ona Allah'tan bir
müjde ile geldiğini bildirmiştir. Ayetlerde Cebrail'in verdiği cevap
şu şekilde bildirilir:
Demişti ki: "Ben yalnızca Rabbinden
(gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek
için (buradayım)." (Meryem Suresi, 19)
Hani Melekler, dediler ki:
"Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir.
Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin,
onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır." (Al-i
İmran Suresi, 45)
Bu önemli müjdeyi alan Hz. Meryem, kendisine bir
başka insan dokunmadığı halde nasıl bir çocuğu olabileceğini anlamak
için Cebrail'e şu soruyu sormuştur:
O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum
olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz
(bir kadın) değilken" dedi. "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki:
-Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir
rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
Böylelikle ona gebe kaldı sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
(Meryem Suresi, 20- 22)
"Rabbim bana bir beşer dokunmamışken
nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) "Allah neyi dilerse
yaratır. Bir işin olmasına karar verirse yalnızca ona "ol" der
o da hemen oluverir." (Al-i İmran Suresi, 47)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, Cebrail
Hz. Meryem'e hamile kaldığını müjdelemiş ve "Allah'ın ol demesiyle
bunun hemen oluvereceğini" haber vermiştir. Hz. Meryem'e hiçbir
insan eli değmemiştir, yani Hz. İsa dünya hayatındaki sebeplerden
bağımsız olarak bir babası olmadan dünyaya gelmiştir. Bu, Hz. İsa'nın
tüm hayatı boyunca yaşadığı ve dünyaya ikinci kez gelişiyle yaşayacağı
mucizelerden sadece bir tanesidir.
Cebrail'in kendisine hamile kaldığını müjdelemesinden
sonra Hz. Meryem, ıssız bir bölgeye çekilmiştir. Allah bu dönemde
de Hz. Meryem'i her yönden desteklemiş, Kendi koruması altına almıştır.
Bir insanın hamilelik dönemi boyunca hem psikolojik, hem de fiziksel
açıdan ihtiyacı olabilecek her türlü destek ve imkanı Allah onun
için yaratmıştır. Onu ıssız bir bölgeye yerleştirerek, bu durumu
kavrayamayacak insanların maddi ve manevi açıdan verebilecekleri
her türlü rahatsızlığı da önlemiştir.
Hz.İsa'nın
Allah Katından Bir Kelime Olması
Allah, Kuran'da Hz. İsa'nın doğumundan ölümüne
kadar her konuda, diğer insanlardan büyük farklılıklar gösterdiğine
dikkat çekmiştir. Herşeyden önce Hz. İsa, bilinen sebeplerin dışında
bir yaratılışla doğmuş ve babasız olarak dünyaya gelmiştir. Allah,
o doğmadan önce, birçok özelliğini ve insanlar için bir Mesih olarak
gönderildiğini melekleri aracılığıyla annesi Hz. Meryem'e bildirmiştir.
Hz. İsa'nın bu seçkin özelliklerinden biri, "Allah'ın bir kelimesi"
olmasıdır.
... Meryem oğlu Mesih İsa, ancak
Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('OL' kelimesini) Meryem'e
yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur.... (Nisa Suresi, 171)
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem,
doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun
adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin,
onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. (Al-i
İmran Suresi, 45)
Kuran'da "Allah'ın kelimesi" ifadesi yalnızca Hz.
İsa için kullanılmıştır. Allah, Hz. İsa henüz dünyaya gelmeden onun
ismini bildirmiştir. Normalde insanlara isimlerini aileleri verir.
Ama Hz. İsa'nın durumu farklıdır; Allah Kendinden bir kelime olarak
Hz. İsa'ya "İsa Mesih" ismini vermiştir. Bu, Hz. İsa'nın diğer insanlardan
daha farklı bir yaratılışla yaratıldığının en açık ifadelerinden
biridir.
Nitekim, doğumu gibi, yaşamı boyunca gösterdiği
mucizeler ve ölmeden Allah katına yükselişi de, Hz.İsa’nın bu farklılığını
ortaya koymaktadır.
Hz.İsa'nın
Doğumu
Bilindiği gibi doğum, hem çok zor, hem de çok iyi
bakım gerektiren bir olaydır. Tıbbi bakım imkanı, tecrübeli bir
yardımcısı olmayan kişinin, böylesine hayati bir olayda yalnız başına
başarılı olabilmesi çok zordur. Ancak bu konuda hiçbir tecrübesi
olmayan Hz. Meryem, Allah'a olan bağlılığı ve güveni ile bu zor
işi tek başına başarabilmiştir.
Hz. Meryem artan doğum sancıları içerisindeyken,
Allah ona vahiy ile yardım etmiştir. Rabbimiz bu zor durumda yapması
gereken herşeyi ona bildirerek en kolay şekilde ve en iyi şartlar
altında doğumunu gerçekleştirmesini sağlamıştır. Bu da, Hz. Meryem'e
Allah katından verilmiş büyük bir nimettir.
Derken doğum sancısı onu bir hurma
dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan
silinip unutuluverseydim."
Altından (bir ses) ona seslendi:
"Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
Hurma dalını kendine doğru salla,
üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."
Artık, ye, iç, gözün aydın olsun.
Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan
Allah) a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım." (Meryem
Suresi, 23-26)
Hz.İsa'nın Beşikte İken Konuşması
Irzını koruyan (Meryem); Biz ona
Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.
(Enbiya Suresi, 91)
Allah'ın Hz. Meryem'in kavmine deneme kıldığı olaylardan
birisi, Hz. İsa'nın doğumudur. Allah'ın, insanların alışık olmadığı
bir şekilde gerçekleştirdiği bu doğum, hem kavmi için, hem de Hz.
Meryem için bir imtihan konusu olmuştur. Gerçekte Hz. İsa'nın dünyaya
geliş şekli, Allah'ın insanları imana çağırmak için onlara gösterdiği
bir mucizedir ve Allah'ın varlığının en açık delillerinden biridir.
Ancak kavmi bu durumu anlayamamış ve Hz. Meryem hakkında gerçek
dışı bazı zanlarda bulunmuşlardır. Bu konu Kuran'da şöyle haber
verilmektedir:
Böylece onu taşıyarak kavmine geldi.
Dediler ki: "Ey Meryem sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.
Ey Harun'un kız kardeşi senin baban kötü bir kişi değildi ve annen
de azgın utanmaz (bir kadın) değildi." (Meryem Suresi, 27-28)
Yukarıdaki ayetlerde bildirildiği gibi Hz. Meryem,
daha önce çekilmiş olduğu ıssız bölgeden Hz. İsa ile birlikte kavminin
yanına geldiğinde, kendisine hiçbir açıklama yapma fırsatı verilmemişti.
Kavim, sadece zan ve tahmin üzerine Hz. Meryem'in şaşırtıcı ve utanç
verici bir iş yaptığını söyleyerek, ona karşı birtakım çirkin iftiralarda
bulundu. Oysa bu iftiralarda bulunan kavmin bireyleri, Hz. Meryem'i
doğduğu günden beri tanıyor ve hem onun, hem de İmran ailesinin
ne kadar Allah'a bağlı ve dindar insanlar olduklarını çok iyi biliyorlardı.
Hz. Meryem ise gerçekte bu çirkin suçlama ve iftiralar
ile deneniyordu. Allah'a son derece bağlı ve iffetine son derece
düşkün bir insanın böyle bir işe asla yanaşmayacağı açıkça bellidir.
Ancak bu titizliğine rağmen kendisine kötü bir iş yapmış gözüyle
bakılması, onun için Allah'ın yarattığı bir imtihandı. Allah doğduğu
andan itibaren ona her zaman, her işinde yardım etmiş ve her işini
hayra çıkarmıştı. Hz. Meryem ise her işin Allah'ın iradesinde olduğunu
hiç unutmaması gerektiğini ve bu asılsız iftiralardan onu yine Allah'ın
kurtarıp temize çıkaracağını biliyordu.
Nitekim Allah bu işinde de Hz. Meryem'e bir kolaylık
sağlamış ve ona "konuşmama orucu" tutmasını vahyetmişti. Kavmi kendisi
ile konuşmak istediğinde Allah, Hz. Meryem'e susmasını ve kendisine
yanaşıp suçlamalarda bulunanlara, Hz. İsa'yı işaret etmesini bildirdi.
Böylece Hz. Meryem, Allah'tan bir kolaylık olarak kendisine sıkıntı
verilmesine sebep olabilecek bir konuşmadan uzak tutulmuş oluyordu.
Kavminden gelen soruları en doğru şekilde cevaplayabilecek olan
kişi Hz. İsa'ydı. Allah, Hz. Meryem'e Hz. İsa'nın doğumunu müjdelediği
zaman, onun henüz beşikteki bir bebekken dahi konuşacağını da bildirmişti:
Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla
konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46)
Allah bu şekilde Hz. Meryem'in işini çok kolaylaştırmış
ve kavminin beklediği en doğru açıklamayı da Hz. İsa'nın ağzından
yaptırmıştı. Allah'ın böyle bir mucize ortamı yaratmasıyla, kavminin
Hz. Meryem'e karşı kurduğu tuzak da bozulmuş oluyordu. Bu olay Kuran'da
şöyle haber verilir:
Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret
etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?"
(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı
verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım) beni kutlu
kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet
(emr) etti. Anneme itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı.
Selam üzerimedir; doğduğum gün öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım
gün de." (Meryem Suresi, 29-33)
Kuşkusuz, beşikteki bir çocuğun kusursuzca konuşabilmesi
çok büyük bir mucizedir. Üstelik Hz. İsa'nın doğar doğmaz, bir çocuğun
asla bilemeyeceği bilgileri biliyor olması da şaşırtıcıdır. Bu durum
İsrailoğulları'na olağanüstü bir gerçekle karşı karşıya olduklarını
açıkça kanıtlamıştır. Tüm bu mucizevi olaylar, henüz beşikteki bu
çocuğun kesin olarak Allah'ın elçisi olduğunu ortaya koymuştur.
İşte Allah, Kendisine yönelip karşılaştığı her
olayı tevekkülle karşılamış olması nedeniyle Hz. Meryem'e bir kolaylık
sağlamıştır. Tüm kavmi hayrete düşürecek büyük bir mucize göstererek,
kavminin ona atmaya kalkıştığı iftiralara kesin bir karşılık vermiştir.
Ancak Allah, kendilerine gösterilen bu mucizevi olaya rağmen, hala
Hz. Meryem'e iftirada bulunmayı sürdürenlere de büyük bir azap olduğunu
bildirmiştir:
(Bir de) İnkâra sapmaları ve Meryem'in
aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri nedeniyle de (onlara böyle
bir ceza verdik.) (Nisa Suresi, 156-157)
Hz.İsa'nın
Gösterdiği Mucizeler
Hz. İsa'nın Kuran'da bahsi geçen çok çeşitli mucizelerinden
ilki, onun bilinen sebepler dışında babasız olarak dünyaya gelmiş
olması, daha sonra ise beşikte konuşarak peygamberliğini bildirmesidir.
Aslında bu iki mucize Hz. İsa'nın olağanüstülüğünü çok açık bir
biçimde ispatlıyordu. Çünkü, beşikteki bir bebeğin, iman etmiş olarak
doğması ve doğar doğmaz çok akılcı bir mantık örgüsüyle konuşabilmesi,
ancak Allah'tan bir mucize ile mümkündür:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem
oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs
ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla
konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..."
(Maide Suresi, 110)
Yine Kuran'da Hz. İsa ile ilgili olarak anlatılan
mucizeler şu şekildedir:
İsrailoğullarına elçi kılacak. (O
İsrailoğullarına şöyle diyecek:) "Gerçek şu ben size Rabbinizden
bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur
içine üfürürüm o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir"
Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı alaca hastalığına tutulanı
iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi
size haber veririm. Şüphesiz eğer inanmışsanız bunda sizin için
kesin bir ayet vardır. (Al-i İmran Suresi, 49)
Şu ana kadar bahsedilen tüm bu olağanüstü olaylara
rağmen kavmin bir bölümü inkarlarını sürdürmüşlerdir. Hz. İsa'nın
yaptıklarının 'ustaca büyüler'den başka bir şey olmadığını söyleyerek,
onu sihirbazlıkla itham etmişlerdir.
HZ. İSA'NIN DİNİ TEBLİĞ ETMESİ VE
KARŞILAŞTIĞI ZORLUKLAR
Hz. İsa'nın gönderildiği dönem, İsrailoğulları'nın
hem siyasi, hem ekonomik, hem de sosyal açıdan büyük açmaz içerisinde
oldukları bir dönemdi. Bir yandan yaşadıkları ülkenin acımasız yönetimi,
bir yandan da çeşitli inanç ve mezhep ayrılıkları... Böylesine zor
bir kargaşa ortamında insanlar, her dönemde olduğu gibi bir kurtuluş
yolu bulmaya çalışıyorlardı.
Beklenen bu kurtarıcı Hz. İsa'ydı. Allah, O'nu
ve annesi Hz. Meryem'i tüm İsrailoğullarına tanıtmak için, Hz. İsa'yı
henüz beşikte iken konuşturmuş ve böylece beklenen peygamberin geldiğini
tüm İsrailoğulları'na duyurmuştu. Artık herkes, onu bir kurtuluş
umudu olarak görüyordu.
Ancak elbette Hz. İsa'ya tepki gösterenler de vardı.
Kendi dönemindeki inkarcı sistemin savunucuları onu kendileri için
tehlikeli görüyorlardı. Bu nedenle, Hz. İsa'nın varlığını duyar
duymaz harekete geçmiş ve onu ortadan kaldırmak için planlar yapmışlardı.
Bu girişimleri daha en başından, başarısızlıkla sonuçlanmıştır;
ancak bu amacı gerçekleştirmekten hiçbir zaman vazgeçmemiş ve Hz.
İsa'nın tebliği boyunca, onun en güçlü düşmanlarından biri olmuşlardır.
Ne var ki, Hz. İsa'ya tepki gösterenler sadece
inkarcılarla sınırlı kalmamıştır. O dönemin Yahudi din adamlarının
birçoğu, Hz. İsa dini tebliğ etmeye başladıktan sonra çeşitli nedenlerden
dolayı ona cephe almışlardır. Bunun en önemli sebeplerinden birisi
ise, Hz. İsa'nın onları dinin aslını yaşamaya çağırmasıdır. Nitekim,
Hz. İsa tebliğine başlar başlamaz, kendisini, dinlerini ortadan
kaldırmaya çalışmakla suçlamışlardır. Oysa Hz. İsa'nın asıl karşı
olduğu, Yahudi ruhban sınıfının dine sonradan sokmuş olduğu sahte
hükümlerdir. İsrailoğulları, kendilerine haram kılınan bazı şeyleri
helal, helal kılınan bazı şeyleri de haram kılarak, hak dinlerini
tamamen değiştirmişlerdir. Ve Allah, dine soktukları bu hükümleri
temizleyip, dinlerini arındırması için, peygamber olarak onlara
Hz. İsa'yı göndermiştir. O da kavmini Tevrat'ın aslını doğrulayan
İncil'e uymaya çağırmıştır.
Allah, bu konuyu, Kuran'da şöyle bildirmiştir:
"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak
ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden
bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin." (Al-i
İmran Suresi, 50)
Allah, bir başka ayette, Hz. İsa'nın getirdiği
kutsal kitap olan İncil'in, kendisinden önce indirilen Tevrat'ı
doğrulayan ve inanan insanlar için bir yol gösterici, doğruyu yanlıştan
ayırmalarını sağlayacak bir kitap olduğunu da belirtmiştir.
Onların (peygamberleri) ardından
yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik
ve ona içinde hidayet ve nur bulunan önündeki Tevrat'ı doğrulayan
ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik.
(Maide Suresi, 46)
Yahudi önde gelenleri Hz. İsa'nın anlattığı konuları
oldukça yadırgıyorlardı. Çünkü Hz. İsa, gelenek haline gelmiş kurallar
üzerinde durmuyor, onları Allah'ın birliğine, samimiyete, kardeşliğe
ve dürüstlüğe çağırıyordu. Bu nedenle, alışkın olduklarının çok
dışında bir din anlayışı ile karşılaşan Yahudi halkı, Hz. İsa'nın
tebliği karşısında oldukça şaşırmıştı. Kuran'da Hz. İsa'nın kavmine
yaptığı tebliğ şöyle bildirilmiştir:
İsa, açık belgelerle gelince, dedi
ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin
bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının
ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin
de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur."
Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı
bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara. (Zuhruf Suresi,
63-65)
Hz. İsa'nın dine yaklaşımındaki bu farklılık ve
samimiyet, halkın büyük ilgisini çekiyor ve onu dinleyenlerin sayısı
da gün geçtikçe artıyordu. Hz. İsa onlara, bekledikleri kurtuluşun
çok yaklaştığını ve yakında galip geleceklerini söylüyordu.
Yahudilerin
Hz. İsa'yı Öldürdüklerini İddia Etmeleri
Romalıların Hz. İsa'yı çarmıha gererek öldürdükleri
iddiasını, şüphesiz bilmeyen yoktur. İddiaya göre, Hz. İsa'yı tutuklayan
Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha germişler ve böylelikle
onu öldürmüşlerdir. Nitekim, tüm Hıristiyan alemi de olayı bu şekilde
kabul etmekte, fakat Hz. İsa'nın öldükten sonra dirilerek göğe yükseldiğine
inanmaktadır. Ancak Kuran'a baktığımızda olayın aslının böyle olmadığını
görürüz:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem
oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle
de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu)
ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi
(şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin
bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna
ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler
(ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)
Aynı ayetin devamında Hz. İsa'nın ölümü için şu
şekilde bildirilmektedir:
Hayır; Allah onu kendine yükseltti
(refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa
Suresi, 158)
Ayetin bize bildirdiği gerçek açıktır. Yahudilerin
kışkırtmalarıyla Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda
başarılı olamamışlardır. Ayette geçen "ama onlara (onun) benzeri
gösterildi" ifadesi bu olayı aydınlığa kavuşturmaktadır. Hz.İsa
öldürülmemiş ve Allah katına yükseltilmiştir. Ayrıca Allah, bu iddiada
bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığına da dikkat çekmektedir.
Kuran'da
Peygamberlerin Ölümü Nasıl Anlatılıyor?
Kuran'da peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı
kıssalarda geçen kelimelerle, Hz. İsa'nın ölümünün anlatıldığı ayetlerin
incelenmesi, Hz. İsa'nın ölümüyle ilgili önemli bir gerçeği ortaya
çıkarmaktadır. Bu bölümde Hz. İsa'nın ve diğer peygamberlerin ölümlerini
ifade eden kelimelerin Arapça karşılıklarını ve Kuran ayetlerinde
ne şekilde kullanıldıklarını inceleyeceğiz.
Kuran'da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle
ilgili olarak kullanılan kelimeler ileride daha detaylı göreceğimiz
gibi "katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak), salebe
(asmak)" ya da birkaç özel kelimedir. Oysa Hz. İsa için, Kuran'da
çok açık bir ifadeyle, "Onu öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar
(ma salebuhu)" ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği
vurgulanmaktadır. Hz. İsa'nın bir benzerinin gösterildiği ve onun
Allah katına yükseltildiği bildirilmektedir. Al-i İmran Suresi'nde
ise Hz. İsa'yı Allah'ın vefat ettireceği ve onu Kendi katına yükselteceği
bildirilmiştir:
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey
İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime
yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim
ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..."
(Al-i İmran Suresi, 55)
Kuran'da ölüm anlamı içeren kelimelerin ve Al-i
İmran Suresi'nde geçen "vefat ettirme" kelimesinin kullanım şekilleri
şöyledir:
1) TEVEFFA: VEFAT ETTİRME
Ayette geçen "vefat" kelimesinin karşılığı Türkçe'de
kullanılan ölme anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Ayetlerin
Arapça karşılıklarının incelenmesi, Hz. İsa'nın bildiğimiz manada
ölmediğini açıkça ortaya koyar. Maide Suresi'nin 117. ayetinde ölüm
olayı şu şekilde aktarılır:
"Ben onlara bana emrettiklerinin
dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim,
sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım
sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Beni vefat ettirdiğinde
(teveffeyteni), üzerlerindeki gözetleyici Sen'din. Sen herşeyin
üzerine şahid olansın."
Bu ayetlerde geçen ve Türkçe meallerde öldürme
ya da vefat ettirme olarak çevrilen kelime Arapça'da "teveffa" kökünden
türemiştir ve bu kelime ölüm manasına değil, "canın alınması" manasına
gelmektedir. İnsanın canının alınmasının ise her zaman ölüm anlamına
gelmediği yine Kuran'da bize bildirilmektedir. Örneğin "teveffa"
kelimesinin geçtiği bir ayette insanın ölümünden değil, uykuda canının
alınmasından bahsedilmektedir:
Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum)
ve gündüzün "güç yetirip etkilemekte olduklarınızı" bilen, sonra
adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur...
(Enam Suresi, 60)
Bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen
kelime ile, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde kullanılan kelime
aynıdır, yani her iki ayette de "teveffa" kelimesi geçmektedir.
İnsanın, gece içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki
ayette kullanılan "teveffakum" kelimesinin ölümü kastetmediği, doğru
tercümenin "geceleyin canlarınızı alan" şeklinde olması gerektiği
açıktır. Aşağıdaki ayette ise aynı kelime şu şekilde kullanılmaktadır:
Allah, ölecekleri (mevt) zaman canlarını
alır (teveffa); ölmeyeni de uykusunda (canını alır) (lem temut).
Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı (el mevte) verilmiş olanı
tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir...
(Zümer Suresi, 42)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın
canını almaktadır, ama hakkında ölüm kararı verilmemiş olanı eceli
gelinceye kadar tekrar salıvermektedir. Bu haliyle insan bildiğimiz
manada ölmüş olmaz. Yalnızca geçici bir süre için ruhu bedeninden
ayrılmış farklı bir boyuta girmiş olur. Uyanacağı zaman ise tekrar
ruhu bedenine iade edilir.
Prof. Dr. Süleyman Ateş de tefsirinde "teveffa"
kelimesini şu şekilde açıklamıştır:
Teveffinin, uyku manasında kullanıldığını söyleyenlere
göre -ki çoğunluk bu görüştedir- ayetin takdiri "Seni uyutacağım"
şeklindedir. Sonuç olarak Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir duruma
sokularak Allah katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını,
sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (Doğrusunu
en iyi Allah bilir.) (Prof. Dr. Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş
Tefsiri, Cilt 2, Syf: 49-50)
2) KATELE:
ÖLDÜRMEK
Kuran'da ölüm konusu anlatılırken genelde kullanılan
kelime Arapça'da "öldürmek" anlamına gelen "katele" kelimesidir.
Mümin Suresi'nde "katele" kelimesi şu şekilde kullanılmaktadır:
Firavun dedi ki: "Bırakın beni,
Musa'yı öldüreyim (aktul) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın...
(Mümin Suresi, 26)
Ayette geçen "Musa'yı öldüreyim" ifadesinin Arapçası
"aktul Musa" şeklindedir. Bu kelime katele fiilinden türemiştir.
Bir diğer ayette ise aynı kelime şu şekilde kullanılmaktadır:
... Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi
(yaktulune)... (Bakara Suresi, 61)
Ayette geçen "öldürmelerindendi" kelimesinin Arapçası
"yaktulune" şeklindedir ve yine aynı şekilde katele kelimesinden
türemiştir. Ve çeviride de açıkça ifade edildiği gibi "öldürmek"
anlamına gelmektedir.
Aşağıda peygamberlerin ölümünü açıklayan bazı ayetlerde
"katele" fiilinin ne şekilde kullanıldığı belirtilmektedir. Parantez
içinde anlamları bildirilen tüm kelimelerin fiil kökleri KATELE'dir:
... Onların bu sözlerini ve peygamberleri
haksız yere öldürmelerini (katlehum) yazacağız... (Al-i İmran
Suresi, 181)
... Büyüklük taslayarak bir kısmınız
onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz? (taktulune)
(Bakara Suresi, 87)
... De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz,
daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?" (taktulune)
(Bakara Suresi, 91)
Allah'ın ayetlerini inkar edenler,
peygamberleri haksız yere öldürenler (yaktulune) ve insanlardan
adaleti emredenleri öldürenler; (yaktulune)... (Al-i İmran Suresi,
21)
... Eğer, siz doğru idiyseniz, o
halde onları ne diye öldürdünüz?" (kateltumuhum) (Al-i İmran Suresi,
183)
... Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim"...
(Le aktulenneke) (Maide Suresi, 27)
"Eğer beni öldürmek (taktuleni)
için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek (aktuleke)
için elimi sana uzatacak değilim... (Maide Suresi, 28)
"Öldürün (uktulu) Yusuf'u veya onu
bir yere atıp-bırakın..." (Yusuf Suresi, 9)
Firavun'un karısı dedi ki: "Benim
için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin... (la taktulu)
(Kasas Suresi, 9)
"Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek
(li yaktulu) konusunda aralarında görüşmektedirler..." (Kasas
Suresi, 20)
Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e)
cevabı yalnızca: "Onu öldürün (uktuluhu) ya da yakın" demek oldu...
(Ankebut Suresi, 24)
3) HALEKE: ÖLMEK
Kuran'da öldürme fiili için kullanılan bir diğer
kelime ise "haleke" fiilidir. Haleke kelimesi ayetlerde "helak olmak,
ölmek" anlamlarında kullanılmaktadır. Örneğin Mümin Suresi'nin 34.
ayetinde şu şekilde geçmektedir:
... Sonunda o, vefat edince, (haleke)
demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez...
(Mümin Suresi, 34)
Ayette, Türkçeye "vefat edince" olarak çevrilen
ifadenin Arapçası "iza heleke" şeklindedir ve bu kelimenin anlamı
da ölmektir.
4) EL MEVTE: ÖLÜM
Kuran'da peygamberlerin ölümüyle ilgili olarak
kullanılan bir diğer kelime ise "el mevte" kelimesidir. Mate kelimesi
ayetlerde "ölmek" anlamında kullanılmaktadır. Bunlardan biri Sebe
Suresi'nde Hz. Süleyman ile ilgili olarak bildirilmektedir:
Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne
(el mevte) karar verdiğimiz zaman, ölümünü (mevtihi), onlara,
asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi...
(Sebe Suresi, 14)
Aynı kökenden gelen bir diğer kullanım ise Hz.
Yahya'ya yönelik olarak kullanılmaktadır:
... Ona selam olsun; doğduğu gün,
öleceği gün (yemutu) ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün
de. (Meryem Suresi, 15)
Bu ayette "öleceği" şeklinde çevrilen kelimenin
Arapçası "Yemutu" kelimesidir. Aynı kelime Hz. Yakub'un ölümü ile
ilgili ayetlerde de geçmektedir. Bakara Suresi'nde şu şekilde geçer:
Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında
(el mevte) orada şahidler miydiniz?.. (Bakara Suresi, 133)
Bu ayette geçen "el mevte" kelimesi de yine aynı
kökten gelmekte ve ölüm anlamı taşımaktadır.
Hz. Muhammed ile ilgili bir ayette ise "katele"
ve "mate" fiilleri aynı anda kullanılmaktadır:
Muhammed, yalnızca bir elçidir.
Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse (mate)
ya da öldürülürse, (kutile) siz topuklarınız üzerinde gerisin
geriye mi döneceksiniz?... (Al-i İmran Suresi, 144)
Mate (ölmek) kökünden gelen mevt kelimesi, yine
peygamber ölümlerinin anlatıldığı başka ayetlerde de geçmektedir:
... Dedi ki: "Keşke bundan önce
ölseydim de (mittu), hafızalardan silinip unutuluverseydim." (Meryem
Suresi, 23)
Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü
(el hulde) vermedik; şimdi sen ölürsen (mitte) onlar ölümsüz mü
kalacaklar? (Enbiya Suresi, 34)
"Beni öldürecek (yumituni),
sonra diriltecek olan da O'dur," (İbrahim peygamber) (Şuara Suresi,
81)
5) HALİD: ÖLÜMSÜZ
Ayetlerde yer alıp, doğrudan ölmek ya da öldürmek
fiilini değil, ancak ölümsüzlüğü ifade eden bir başka kelime ise
"halid" kelimesidir. Halid kelimesinin anlamı kalıcı olmak, bekası
devam etmek şeklindedir. Enbiya Suresi'nde "halid" kelimesi şu şekilde
kullanılmıştır:
Biz onları, yemek yemez cesetler
kılmadık ve onlar ölümsüz (halidiyne) değillerdi. (Enbiya Suresi,
8)
6) SALEBE: ASMAK
Kuran'da peygamberlerin ölümleri anlatılırken kullanılan
kelimelerden biri de salebe (asmak) fiilidir. Salebe fiili "asmak,
çarmıha germek ve idam etmek" gibi anlamlara gelmektedir. Bu fiil
ayetlerde şu şekilde kullanılmaktadır:
... Oysa onu öldürmediler ve onu
asmadılar (ma salebu) ... (Nisa Suresi, 157)
... Biri efendisine şarap içirecek,
diğeri ise asılacak (yuslebi)... (Yusuf Suresi, 41)
... Ancak öldürmeleri asılmaları
(yusallebu)... (Maide Suresi, 33)
... Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı
çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim (usallibennekum)...
(Araf Suresi, 124)
... Sizin ellerinizi ve ayaklarınızı
çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım (usallibennekum)...
(Taha Suresi, 71)
... Ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim
ve sizin hepinizi gerçekten asacağım (usallibennekum). (Şuara
Suresi, 49)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. İsa'nın vefatıyla
diğer peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı ayetler birbirinden
çok farklı kelimelerle ifade edilmektedir. Allah Kuran ayetlerinde
Hz. İsa'nın öldürülmediğini, asılmadığını, insanlara onun bir benzerinin
gösterildiğini, onu vefat ettirdiğini (yani uykudaki gibi canını
aldığını) ve Kendi katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa için
"canını almak" anlamına gelen "Teveffa" fiili kullanılırken, diğer
peygamberler için normal ölümü ifade eden katele ya da mevt gibi
ifadeler kullanılmaktadır. Bu bilgiler ise bize Hz. İsa'nın durumunun
olağanüstülüğünü bir kez daha göstermektedir.
Sonuç olarak Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir
duruma sokularak Allah Katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz
ölüm olmadığını, sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz.
(Doğrusunu en iyi Allah bilir.)
|