HAZRETİ
MERYEM
Kuran'a Göre İdeal Müslüman Kadın Karakteri
İmanın bir kadını ne kadar hayırlı bir insan haline
getirdiğine Allah Kuran'ın "Müşrik kadınları,
iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza
gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri
de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza
gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar,
Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara
ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler." (Bakara Suresi,
221) ayetiyle dikkat çekmektedir. Bir insanın kişiliğini
güzelleştirip üstün hale getiren, karakterini sağlamlaştıran, ahlakını
güzelleştiren, tavırlarını etkileyici kılan asıl olarak o kişinin
imanı, Allah korkusu ve takvasıdır. İnsanın sahip olduğu tüm özelliklere
anlam kazandıracak olan, imanıdır. Bu Allah'ın, Kuran ile bildirdiği
önemli bir sırrı, insanların dikkatle düşünüp öğüt almalarını gerektiren
önemli bir bilgidir.
Kuran ahlakı, tüm insanlara olduğu gibi, kadınlara
da olabilecek en güçlü, en sağlam ve en güzel kişiliği kazandırır.
Allah'ın, "... Hayır, Biz onlara kendi şan ve
şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz..." (Müminun Suresi, 71)
ayetiyle bildirdiği gibi, Kuran ahlakı insanlara 'şan ve
şeref' kazandırmaktadır. Dolayısıyla bu ahlakı yaşayan bir kadın,
saygı duyulacak, onurlu ve vakarlı bir karaktere sahip olur.
Önceki bölümlerde dikkat çekildiği gibi, Allah
Kuran'da kadın ve erkek için ayrı birer karakter belirtmemiş, tüm
insanları tek bir Müslüman karakterine uymaya çağırmıştır. Müslüman,
Allah'tan korkan, her işinde Allah'ın rızasını arayan, dünya hayatının
geçici, ölümün ise yakın olduğunu bilip, ahireti hedefleyen insandır.
Kadın ya da erkek olsun, tüm Müslümanlar Kuran ahlakını en güzel
şekilde yaşamaya gayret ederler. Bu ahlakı yaşayan kadınlar ise,
cahiliye toplumlarında kadın ya da erkek karakterinde görülen tüm
zaaflardan, zayıflıklardan, saplantılardan ve tavır bozukluklarından
kurtulmuş, bunların yerine imanın getirdiği güçlü bir karakter geliştirmişlerdir.
İman sahibi insanlar, yaşadıkları toplumdan, ailelerinden ya da
arkadaş çevrelerinden aldıkları telkinler her ne olursa olsun, bunları
bir kenara bırakır ve Kuran'da belirtilen Müslüman karakterini yaşarlar.
İşte mümin bir kadın da karakterini Allah'ın beğendiği ve hoşnut
olacağı ahlakı ölçü alarak, Kuran'a göre belirler.
Hz. Meryem, bu kişiliği yaşayan kadınların en güzel
örneklerindendir. Kitabın önceki bölümlerinde daha detaylı olarak
değinildiği gibi, Hz. Meryem cahiliye ahlakını yaşayan bir toplum
içerisinde pek çok zorlu imtihanla karşı karşıya kaldığı ve tüm
bunlara tek başına karşı koymak durumunda olduğu halde, çok güçlü
ve dirayetli bir karakter sergilemiştir. İslam ahlakının, Allah'a
gönülden bir imanın, derin bir tevekkül ve teslimiyetin kendisine
verdiği güç ile her işinde daima üstün gelmiştir. Karşılaştığı tüm
zorluklara rağmen onurunu ve vakarını korumuş, bu özellikleriyle
insanlar arasında dikkat çeken bir kişilik ortaya koymuştur.
İman eden tüm kadınlar Hz. Meryem'in bu güzel ahlakını
ve üstün kişiliğini kendilerine örnek almalı ve Kuran'da bildirilen
ideal Müslüman karakterine ulaşabilmek için samimi bir çaba içerisine
girmelidirler.
İlerleyen satırlarda Allah'ın Kuran'da bildirdiği
'ideal Müslüman kadın karakteri'nin en temel özelliklerine değinerek,
bu karakterin cahiliye inançlarının şekillendirdiği kadın karakterinden
ne kadar farklı ve güçlü bir yapıya sahip olduğunu ortaya koyacağız.
Müslüman Kadın Allah'a Teslim
Olmuştur
Müslüman bir kadın Allah'a samimi bir kalple iman
etmiş ve derin bir Allah korkusuyla boyun eğmiştir. Allah'tan başka
bir İlah olmadığını, O'nun tüm varlıkların tek hakimi ve herşeyin
üstünde, sonsuz güç sahibi olduğunu kavramıştır. Bu nedenle yalnızca
Allah'tan korkar ve yalnızca O'nun rızasını hedefler. Yalnızca Allah'a
ibadet eder, O'nu dost edinir ve sadece O'ndan yardım ister. Kendisine
isabet edecek bir güzellik varsa bunu ona ancak Allah'ın verebileceğini
ve aynı şekilde kendisine ulaşacak bir kötülük varsa bunu da Allah'ın
engelleyebileceğini, kendisini ancak Allah'ın koruyabileceğini bilerek
yaşar. Sadece Allah'a muhtaç olduğunu, kendisini hayatta tutan,
ona nimetini ve yardımını ulaştıran, koruyup kollayan tek gücün
Allah olduğunu bilir. Dolayısıyla hiçbir zaman için insanlara yönelik
bir beklenti içerisinde olmaz.
Allah'a, kalbinde hiçbir kuşkuya yer vermeden iman
etmiştir. İmanındaki bu samimiyetini hayatının sonuna kadar, her
an sürdürür; hayatının her aşamasında, her ne zorlukla karşılaşırsa
karşılaşsın, Allah'a olan bu samimi inancından vazgeçmez. Nimet
içerisinde olduğunda Allah'a karşı nasıl şükredici, hoşnutluk dolu
bir yakınlık içerisindeyse, şartlar aksine döndüğünde de aynı teslimiyeti
göstermeye devam eder. Rabbimiz'in kullarına olan sonsuz sevgisinden,
rahmetinden, esirgeyiciliğinden ve bağışlayıcılığından emin, tevekküllü
bir tavır içerisinde olur.
Bir zorlukla karşılaştığında, Allah'ın Kuran'da
her zorlukla beraber bir kolaylık kılacağını bildirdiğini, önemli
olanın ise bu zorluk anında kişinin Allah'a olan sevgisinde teslimiyetinde
ve güveninde kararlılık göstermesi olduğunu bilir. Allah'ın adaletinden,
her olayı hayır ve hikmetle yarattığından emindir ve Allah'ın vaadinden
asla dönmeyen olduğunu bilir. Karşılaştığı zorluklar uzun süre devam
etse bile, hiçbir zaman için ümitsizliğe kapılmaz, Allah'ın yardımından
asla şüpheye düşmez. Güzel bir sabır ve teslimiyetle, Allah'ın kendisine
verdiğiyle yetinir ve bunda kendisi için bir hayır olduğunu kesin
olarak bilir. Allah'ın bu konuda Kuran'da bildirdiği örnekleri hatırından
çıkarmaz; zorluklarla karşılaştıkları zaman ümitsizliğe kapılanların
teslimiyetsizliğini bilir. Kendisine, her ne zorlukla karşılaşırlarsa
karşılaşsınlar "... Şüphesiz Rabbim, benimle
beraberdir; bana yol gösterecektir" (Şuara Suresi, 62) diyerek
Allah'a tevekkül eden peygamberlerin üstün ahlakını örnek alır.
Hayatı boyunca karşısına çıkan her olayda Allah'ın rahmetini, yakınlığını,
sevgisini, yardımını ve dostluğunu görebilen bir iman derinliği
içerisinde olur.
Mümin kadınların gösterdikleri bu ahlakın üstünlüğü,
cahiliye inançlarıyla şekillenen kadın karakteri ile kıyaslandığında
çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Cahiliye ahlakını
benimseyen kimi kadınlar, hayatları boyunca karşılaştıkları her
detayı yaratanın Allah olduğunu ve bunların her birinde pek çok
hayır ve hikmet gizlendiğini düşünmedikleri için yaşadıkları olaylar
karşısında gereken teslimiyeti gösteremezler. Nitekim cahiliye kadın
karakterinin en bilinen özelliklerinden biri, zorluk ve sıkıntılar
karşısında gösterilen tahammülsüz, sabırsız, ortalığı telaşa veren,
kargaşa oluşturan tavırlardır. Hatta bu nedenle çoğu zaman insanlar,
kendilerine yük olmamaları için kadınları, sıkıntıyla karşılaşma
olasılığı bulunan ortamlardan uzak tutmaya büyük özen gösterirler.
Cahiliye kadın karakterinin bu önemli özelliği bu güne kadar pek
çok filme ya da romana konu olmuş, çok bilinen bir gerçektir. Allah'a
güvenip teslim olmadıkları için, zorluklara, sıkıntılara karşı koyabilecek
gerçek sabrı ve gücü kendilerinde bulamazlar. Güçleri, ancak bu
zorluğa dayanmanın sonunda elde edebilecekleri menfaatlerin büyüklüğü
kadar olabilmektedir.
İman eden bir kadın ise gücünü imanından ve Allah'ın
rızasını kazanma konusundaki kesin kararlılığından aldığı için,
dayanıklılığı çok kuvvetli olur. Allah Kuran'da müminlerin, bu ahlaklarını
"... Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl yoldur.
Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk."
(Enam Suresi, 71) sözleriyle dile getirdiklerini bildirmektedir.
Buna karşılık Allah, tam bir teslimiyetle Kendisi'ne teslim olan
kullarını şöyle müjdelemektedir:
Kim ihsanda bulunan (biri) olarak
yüzünü (kendini) Allah'a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan
bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a varır. (Lokman
Suresi, 22)
Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte
bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında
ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
(Bakara Suresi, 112)
Müslüman Kadının Rehberi Kuran
ve Peygamberimiz (sav)'in Sünnetidir
İman eden tüm insanlar gibi, Müslüman kadının da
tek rehberi Kuran-ı Kerim ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetidir.
Mümin kadın tüm kişiliğini, karakter özelliklerini, yaşam tarzını,
ideallerini, isteklerini, tavırlarını ve ahlakını Kuran'a ve Peygamberimiz
(sav)'in tavsiyelerine göre belirler. Allah, müminler için en doğru
ve en güzel hükümlerin Kuran'da olduğunu "...
Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel
olan kimdir?" (Maide Suresi, 50) ayetiyle insanlara bildirmiştir.
Yine bir başka ayette ise Allah, Kuran'ın iman edenler için her
konuda yol gösterici bir kitap olduğunu şöyle haber vermiştir:
... Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı,
Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.
(Nahl Suresi, 89)
Peygamber Efendimiz ise, "Size iki şey bırakıyorum.
Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitabı
ve Resulü'nün sünneti"21 sözleriyle, Müslümanların
en önemli iki yol göstericisinin Kuran-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin
sünneti olduğunu hatırlatmıştır.
Kuran ve Peygamberimiz (sav)'in sünneti, iman eden
bir kadının hayatı boyunca her konuda yol göstericisidir. Cahiliye
toplumlarında kadınların genel olarak benimsedikleri ahlaka bakıldığında
ise, bu kimselerin alışanlıklarına ya da nefislerinin isteklerine
göre hareket ettikleri görülür. Çocukluk yıllarından itibaren göstermeleri
gereken karakter ile ilgili olarak aldıkları telkinler, bu kimselerin
neredeyse yegane yol göstericileri haline gelmiştir. Çevrelerinde
yaşayan kadınların hep aynı tavırları göstermeleri, aynı konuşmaları
yapmaları, filmlerde, romanlarda kadınların hep aynı karakteri göstermeleri,
kadınlardan bahsedilirken hep aynı ortak karakterin dile getirilmesi,
bu kişiler için bu karakteri adeta bir alışkanlığa dönüştürmüştür.
Dolayısıyla onlar için yol göstericileri, tüm kadınların genel uygulamaları
ve nefislerinin o anki istekleri olmuştur. Herhangi bir olay karşısında
verecekleri tepki, alacakları karar, gösterecekleri tavır ve hatta
kimi zaman söyleyecekleri sözler bile genel çatısıyla bellidir.
Ancak önemli olan ise, yol göstericilerinin tümüyle batıl oluşu
ve kendilerini de yanlış bir yola sürüklüyor olmasıdır.
Mümin kadınlar ise, her işlerinde Kuran'ı rehber
edindikleri ve Peygamberimiz (sav)'in ahlakını örnek aldıkları için,
daima isabetli tavırlarda bulunur, hikmetli kararlar alır ve bundan
dolayı yaptıkları her işte en iyi neticeleri alırlar. Bunun da ötesinde,
cahiliye ahlakının kadınlara yaşattığı tüm huzursuzluklardan ve
sıkıntılardan uzak bir yaşam sürerler. Allah'ın, "Erkek
olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa,
hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını,
yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 97)
ayetiyle mümin kadınlara ve mümin erkeklere vadettiği gibi,
güzel bir hayat yaşarlar.
Müslüman Kadının İdealleri
Büyüktür
Cahiliye ahlakının insanlara kazandırdığı kadın
karakterinin önemli özelliklerinden biri, bu kimselerin ufuklarını
olabildiğince daraltmış, ideallerini, düşüncelerini ve yaşam tarzlarını
olabildiğince dar bir alan ile sınırlandırmış olmalarıdır. Bu karakteri
benimseyen kadınların toplum tarafından kendilerine öngörülen belli
başlı birtakım görev ve sorumlulukları vardır. Onlardan beklenilen
aslında sadece bunları en iyi şekilde yerine getirebilmeleridir.
Bunların dışında farklı ideallere sahip olmaları ya da farklı konularda
kendilerini geliştirmeleri için ise, genellikle kadınlara çok fazla
imkan tanınmamaktadır. Kadınlar ancak bu durumun şuuruna vardıkları
ve yaşamlarını daha farklı ve daha büyük idealler üzerine kurma
ihtiyacını duydukları takdirde kendilerini geliştirip düşünce ufuklarının
sınırlarını genişletebilmektedirler.
Kadın için öngörülen başlıca sorumluluklar ise
genellikle ailesini ve evini maddi ve manevi açıdan iyi bir şekilde
idare edebilmesi ve çocuklarını yetiştirmesidir. Bunların dışında
kimi kadınların çocukluk yıllarından itibaren almış oldukları telkinler
doğrultusunda ilgilendikleri konular ise tümüyle kendilerine yöneliktir.
Bunlar da genellikle saçları, makyajları, kıyafetleri, modaya uyup
uyamadıkları gibi fiziksel bakımlarına ilişkin konular, ev temizliği,
arkadaş toplantıları gibi faaliyetlerle sınırlıdır. Elbette insanın
ailevi sorumluluklarını yerine getirmesinde, kendisine yönelik ihtiyaçlarını
gidermekle ilgilenmesinde ya da evinin temizliğini sağlamasında
bir yanlışlık yoktur. Yanlış olan, yaşadığı hayatın ve üstlendiği
sorumlulukların sadece bunlarla sınırlandırılmış olması ve bunu
ne amaçla yaptığının farkında olmamasıdır.
Allah insanı belirli bir amaç üzerine yaratmış,
onu yükümlü kıldığı sorumlulukları Kuran ile kendisine bildirmiştir.
Müslüman bir kadın herşeyden önce kendisini yaratan, ona bir ömür
süresi kılan, yaşadığı her an onu koruyup kollayan, nimetleriyle
lütuflandıran Rabbimiz'e karşı sorumludur. Allah'ın Kuran ile insanlara
bildirdiği ahlakı yaşamakla, Allah'a ibadet ve kulluk etmekle, O'nun
rızasını kazanacak işler yapmakla yükümlüdür. Cahiliye inançları
nedeniyle, güzel ahlakın kendilerine getireceği huzur ve mutluluktan
uzak bir yaşam süren insanlara Kuran ahlakını anlatıp, onların Allah'ın
rızasına, rahmetine, cennetine kavuşmaları için elinden gelen çabayı
göstermekle görevlidir. İnsanlara şeytanın sunduğu, kaos ve karmaşanın
hakim olduğu, sevgi, saygı, dostluk gibi nimetlerin gereği gibi
yaşanamadığı karanlık ruh halinden kurtulmanın yolunu göstermek
için samimiyetle gayret sarf etmelidir.
Allah Kuran'ın "Size ne oluyor
ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden
çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından
bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf
bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?" (Nisa Suresi, 75)
ayetiyle insanlara, dünya üzerindeki sıkıntı ve zorluk çeken güçsüz
konumdaki insanların durumunu hatırlatmış, onlara yardım etmenin
ve yol göstermenin, vicdan sahibi insanlar için bir yükümlülük olduğunu
bildirmiştir.
Allah bir başka ayette ise, "Allah'a
ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın
akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki
arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle
davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez."
(Nisa Suresi, 36) sözleriyle müminlerin yükümlülüklerinin
sadece kendileri olmadığını, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa
ve daha bunlar gibi muhtaç konumda olan pek çok insana yardım elini
uzatmakla da sorumlu olduklarını hatırlatmıştır.
Müslüman kadın tüm bu sorumluluklarının bilincinde
olan insandır. Bundan dolayı da hiçbir zaman için sadece kendi ihtiyaçlarının
peşine düşüp, yalnızca kendisini ilgilendiren birkaç sorumluluğu
yerine getirip Allah'ın bildirdiği bu yükümlülükleri göz ardı edemez.
Hayata dair ideallerini, düşüncelerini sadece bu şekilde sınırlandırmaz.
Dünyanın dört bir yanındaki zorluk içerisindeki insanların, açlık
çeken, salgın hastalıklarla mücadele eden, savaş ve çatışma ortamlarının
zorluğunu yaşayan çocukların, kadınların, yaşlıların tüm sıkıntılarını
adeta kendi sorunuymuş gibi düşünüp onlara çözüm ulaştırabilmek
için elinden gelen gayreti gösterir.
Bunun dışında, günlük hayatında karşısına çıkan
meselelerde de, her konuya gerçekten hak ettiği kadar değer verir.
Asıl amacının Allah'ın rızasını kazanmak, O'nun beğendiği ahlakı
yaşamak ve insanlara da gerçek huzuru ve mutluluğu yaşayabilecekleri
bu ahlakı anlatmak olduğunu bilir. Bu nedenle de, kimi kadınların
günlük hayatlarında karşılaşıp da çok önemli gördükleri, gözlerinde
büyütüp tasalandıkları, dert edindikleri pek çok konunun, insanın
gerçek amacının yanında, ne kadar sıradan ve ne kadar önemsiz konular
olduğunu bilerek hareket eder.
Müslüman Kadın Asildir
Allah Kuran'ın "Nefse ve ona
'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu (sınır tanımaz
günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla,
günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır."
(Şems Suresi, 7-10) ayetleriyle, kontrol altına alınmadığı
takdirde, nefsin insanı sınır tanımaz kötülüklere sürükleyeceğine
dikkat çekmiştir. Allah korkusu ve ahiret inancı, insanlara nefislerinde
bulunan bu kötülüklerden sakınacak gücü ve aklı kazandırır.
Bu özellikler olmadığı takdirde ise, bir insan
Allah'ın ahirette kendisini, dünya hayatında gösterdiği tavırlardan
sorumlu tutacağını düşünmeden hareket eder. Bu durumda da nefsinin
isteklerini yerine getirmekte bir sakınca görmez. İçinden gelen
tavır her ne kadar kötü de olsa, bundan sakınması için kendisine
geçerli bir sebep bulamaz. O anda nefsi öfkelenmesini ilham ediyorsa
hemen bu telkine kapılır. Ya da kıskançlık telkini verip, buna bağlı
olarak karşı tarafa kötü bir davranışta bulunmasını telkin ediyorsa,
bunu da hemen uygular. Kızgınlığını ya da kıskançlığını imalı sözler
söyleyerek, alay ederek, iftira atarak, yalan söyleyerek, entrika
yaparak, ikiyüzlü bir tavır sergileyerek göstermesini ilham ediyorsa
tüm bunları hiç düşünmeden hemen dışa vurur. Allah'a hesap vereceğini
düşünmediği için de tüm bu tavırları uygulamakta hiçbir sakınca
görmez.
Oysa bunların hepsi, Allah'ın ayette bildirdiği
gibi, nefsin insanları çağırdığı sınır tanımaz kötülüklerindendir.
İnsan nefsinin telkinlerine uyarak hareket ettiğinde, insanların
gözünde hiçbir şekilde büyümez, aksine küçülür. İçinden gelen duyguları,
kötü olduğunu bildiği halde kontrol altına alamamış olmaları bu
insanların zayıflıklarını ve vicdanlarını kullanmadıklarını ortaya
koyar. Olgun olamamak, nefsinin istekleriyle çatıştığında akılcı
ve makul tavırlar sergileyememek insanları küçük düşüren tavırlardır.
Oysa ki 'asil ve güzel olan', Allah'ın yine ayette belirttiği gibi,
nefsin tüm bu kötülük telkinlerine karşı 'ondan sakınmak ve vicdana
uygun bir tavır sergilemek'tir. Bu, emek gerektiren ama aynı zamanda
da insanı yücelten, büyüten, insanların saygısını ve sevgisini kazandıran
bir ahlaktır.
Müslüman kadın bu asaleti gösteren, basit tavırlara,
küçük çıkarlara tenezzül etmeyen bir karaktere sahiptir. Allah Kuran'ın
"Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını
gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir.
Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi." (Yusuf Suresi, 28)
ayetiyle kadınların 'düzen kurmaya yatkın' karakter yapılarına dikkat
çekmiştir. Cahiliye ahlakını yaşayan kimi kadınlar, olaylar karşısında
akılcı çözümlere başvurmak yerine, bunları düzen kurarak, entrika
çevirerek, yalan söyleyerek halletmeye çalışırlar. Şeytanın telkinlerine
uydukları için, dürüstlükle, açık yüreklilikle, samimiyetle çözümlenebilecek
konularda içten pazarlıklı, ikiyüzlü ve sinsi yöntemlere başvurabilirler.
İman sahibi bir kadın ise, Allah korkusu nedeniyle, cahiliye kadınlarının
bu ahlakından tamamen uzaktır.
Cahiliye ahlakını benimseyen kadınlarda görülebilen
özelliklerden bir diğeri ise, kıskançlıktır. Allah Kuran'ın "De
ki: Sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin şerrinden, Karanlığı
çöktüğü zaman gecenin şerrinden, Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden,
Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden." (Felak Suresi, 1-5)
ayetleriyle, kıskanç kimselerin şerrinden sakınılmasına
dikkat çekmiştir. Cahiliye toplumlarında kimi kadınlar, bu ahlakı
çok yoğun olarak yaşarlar. Bu da beraberinde onlara şüpheci tavırları,
sebepsiz kaprisleri, küskünlükleri ve sonu olmayan tartışmaları
getirir. Onları huzursuz ve mutsuz bir hayata sürükler. Kıskançlıkları
yüzünden hem kendilerine, hem çevrelerindekilere, hem de sevdikleri
insanlara maddi manevi büyük zararlar verirler. İman sahibi bir
kadın ise, bu özelliğin insanı hem dünyada hem de ahirette küçük
düşüreceğini ve büyük kayıplara uğratacağını bilerek, nefsinin bu
özelliğinden samimiyetle sakınır.
Cahiliye toplumlarında bazı kadınların gösterdikleri
tavır bozukluklarından biri de alaycılıktır. Allah, "Ey
iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki
kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin),
belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi
kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü
lakablarla' çağırmayın..." (Hucurat Suresi, 11) ayetiyle,
birbirleriyle alay etmeye, kötü lakaplar takarak küçük düşürmeye
yönelik tavırlarına karşı kadınları uyarmıştır.
Cahiliye ahlakının meydana getirdiği kadın karakterinde
ahirette alınacak karşılık düşünülmediği için alay etmekte, insanların
kusurlarını bir eğlence konusu haline dönüştürmekte bir mahsur görülmez.
Bunda ciddi anlamda bir kötülük olmadığı öne sürülür ve alay bir
çeşit 'espri tarzı' olarak değerlendirilir. Kimi zaman da insanlara
yönelik alaycı tavırlar konuşarak değil, kaş göz işaretleri, imalı
birtakım yüz mimikleri ya da el hareketleriyle ifade edilir. Bazen
de bu mimiklerin yerini, fısıltıyla yaptıkları konuşmalar alır.
İman sahibi bir kadın ise, bu ve benzeri tavırların
hiçbirine tenezzül etmez. Tüm bunların Allah'ın razı olmayacağı,
insanı küçük düşüren, asaletten uzaklaştıran ve kişiliğini zedeleyen
davranışlar olduğunu bilir. Kuran ahlakına uygun bir tavır içerisinde
olmanın insanı daima en asil konuma getireceğini bilerek bu konuda
kararlılık gösterir.
Bunların yanında, Allah bir başka ayette de, "Ey
iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır.
Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz
kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden
biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz.
Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir,
çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi, 12) şeklinde bildirerek,
'insanların gizli yönlerini araştırmanın, arkalarından çekiştirmenin'
yanlışlığını hatırlatmıştır.
Müslüman bir kadın, bu konuda da titizlik gösterir
ve bu davranışlardan daima sakınır. Kuran ahlakını yaşaması nedeniyle
her an asil ve vakarlı bir kişilik sergiler. Örneğin öfkelenecek
bir tavır ile karşılaştığında öfkesini tutup yener. Ya da karşısındaki
insanların bir kusurunu gördüğü zaman bunu asla alay konusu yapmaz,
aksine en güzel şekilde telafi etmeye çalışır. Bir başkasının kendisinden
üstün olan bir yönü varsa, buna karşı kıskançlık duymak yerine,
onu güzel bir tarzda onore edip bu yönünü över. Karşılaştığı her
tavra, olabilecek en asil karşılığı vermeye çalışır, Kuran ahlakına
en uygun olan tavrı gösterir. Karşısındaki insanlar kendisine basit
tavırlarla karşılık verseler bile, o yine de asil ve vakarlı tavırlarından
ödün vermez, asaletinde kararlılık gösterir.
Müslüman Kadın Güçlü ve İradeli
Bir Karaktere Sahiptir
Cahiliye ahlakında güç genellikle para, şan şöhret,
itibar, isim sahibi olmak, belli başlı bazı kavramlarla özdeşleştirilmiştir.
Bunlardan en az biri elde edilebildiğinde güç sahibi olunacağına
inanılır. Kimi zaman da bu özelliklere sahip olan kimselerin himayeleri
altına girildiğinde insanların kendilerini güçlü hissedebilecekleri
düşünülür. Oysa dünya hayatının her an elden gidebilecek geçici
değerleriyle elde edilen bir güç, elbette aynı şekilde kolaylıkla
yitirilebilir niteliktedir.
Müminler ise güçlerini imanlarından alırlar. Bundan
dolayı hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar, güçlerinde bir
değişiklik olmaz. Bu, mümin kadının da karakterini belirleyen önemli
bir özelliktir. Allah Kuran'da güçlü, hiçbir zaman için sarsılmayan
onurlu kişilik yapılarına şöyle dikkat çekmektedir:
Ey iman edenler, içinizden kim dininden
geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi'nin onları sevdiği,
onların da Kendisi'ni sevdiği müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere
karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının
kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır,
onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.
(Maide Suresi, 54)
Allah'ın bu ayette bildirdiği önemli bir başka
mümin özelliği de, iman edenlerin, insanların kınamalarından etkilenmeyen
güçlü bir şahsiyete sahip olmalarıdır. Müminler, tarih boyunca pek
çok peygamberin, yaşadıkları toplumlar tarafından çeşitli şekillerde
suçlanıp kınandıklarını, eziyetlere maruz kaldıklarını, yurtlarından
sürüldüklerini ve hatta bu nedenle öldürüldüklerini bilirler. Peygamberlerin
tüm bu zorluklar karşısında göstermiş oldukları güçlü, dayanıklı
ve sağlam kişiliği, sabrı, kararlılığı ve tevekkülü kendilerine
örnek alırlar. Allah'ın "Andolsun, mallarınızla
ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine
kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet
verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu)
emirlere olan azimdendir." (Al-i İmran Suresi, 186) ayetiyle
bildirdiği gibi, dünya hayatındaki imtihanın bir gereği olarak,
müminlerin zorluk ve sıkıntılarla deneneceklerini, inkar edenlerden
'eziyet verici' sözler duyarak kınanabileceklerini bilirler. Tüm
bunları, Allah'a karşı olan samimi imanlarını, teslimiyetlerini
ve sadakatlarinin gücünü gösterebilecekleri olaylar olarak görüp
şevkle karşılar ve güçlü bir irade gösterirler.
Hiçbir zaman cahiliye ahlakını yaşayan kadınlarda
görülebilen zayıflıklara kapılmazlar. Bir kimsenin sözü, tavrı ya
da eleştirisi, zayıflık gösterip güçsüz düşmelerine, cesaretlerinin
kırılmasına neden olmaz. Alınganlık, kırılganlık gibi duygusal tepkiler
vermeyi hiçbir zaman için kendilerine yakıştırmazlar. Her ne olursa
olsun Allah'a tevekkül ederler. Başlarına her ne gelirse gelsin,
Allah'ın sonsuz adaletli olduğunu, herşeyi görüp bildiğini, kimsenin
'hurma çekirdeğindeki bir iplikçik' kadar bile haksızlığa uğratılmayacağını
bilmenin rahatlığını yaşarlar. (Nisa Suresi, 49) Allah'a teslim
olurlar. Kendilerini kınayan kişi, bu bakış açısında haksız ise,
bu haksızlığını Allah'ın mutlaka ortaya çıkaracağını bilir, bundan
dolayı telaşa kapılmazlar.
Kimi cahiliye kadınları ise, güç ve iradenin erkeklere
ait olan özellikler olduğuna inanırlar. Erkeklerin, zorluklar ve
sıkıntılar karşısında, hem kendileri hem de yanlarındaki kadınlar
adına güç ve irade göstermekle sorumlu olduklarını düşünürler. Kadınların
yapabilecekleri en iyi tavrın ise, onlara sığınmak ve onların akıllarına,
iradelerine ve güçlerine teslim olmak olduğunu sanırlar. Bu nedenle,
daima korunup kollanmayı beklerler. Özellikle de zorluk ve sıkıntı
ortamlarıyla karşı karşıya kaldıklarında, mevcut güçlerini ve iradelerini
de kaybeder, telaşa kapılırlar. Bu da akıllarının iyice karışmasına
ve mantıklı düşünme yeteneklerini kaybetmelerine neden olur.
Bunun gibi, cahiliye ahlakını benimseyen kimi kadınlar,
gösterdikleri bu zayıf kişilik nedeniyle, insanların kendileri hakkında
ne düşündüğüne de gereğinden fazla önem verirler. Çoğu zaman sırf
insanların gözüne girebilmek, onlar üzerinde olumlu bir izlenim
bırakıp aralarında iyi bir yer edinebilmek için, yanlış olduğunu
bile bile bazı tavırlarda bulunabilirler. Aynı şekilde, bu insanlar
tarafından beğenilmediklerine, kınandıklarına ya da küçük görüldüklerine
dair herhangi bir tepkiyle karşılaşacak, bu yönde herhangi bir söz
duyacak olurlarsa da, büyük bir yıkıma uğrayabilirler. Önemli olanın
Allah Katındaki değerleri olduğunu düşünmedikleri, bunun yerine
sadece insanların rızasını hedefledikleri için, tüm yapıp ettiklerinin
boşa gittiğine inanır ve büyük bir üzüntüye kapılırlar. Morallerinin
bozulmasıyla birlikte de tüm güçlerini, iradelerini ve cesaretlerini
yitirirler.
Müslüman bir kadın ise, doğru olduğunu bildiği
bir konuda hiçbir zaman bir insanın kınamasından dolayı geri adım
atmaz. Allah Kuran ayetleri ile insana doğruyu ve yanlışı tüm detaylarıyla
bildirmiştir. Müslüman kadının ölçüsü Kuran'dır. Eğer Allah'ın Kuran'da
bildirdiği ahlakı gösterdiği için çevresindeki insanlar tarafından
kınanıyorsa, bu tam tersine onun bu yöndeki şevkini, iradesini ve
isteğini daha da güçlendirir. Allah'ın rızasını kazanabilmesi onun
için, insanların hoşnutluğunun ve düşüncelerinin çok üzerindedir.
Çünkü insanı asıl olarak değerli kılan Allah Katındaki konumudur.
Bunu belirleyen de onun Kuran ahlakına uygun hareket edip etmediğidir.
Bu nedenle insanların ne dediğine ya da çoğunluğun kanaatine göre
değil, Kuran ahlakına göre bir kişilik geliştirirler. Tek başlarına
dahi kalsalar çoğunluğa uymaz, müstakil bir tavır gösterirler.
Bediüzzaman Said Nursi de sözlerinde bu konuya
dikkat çekmiş, Allah'ın rızasına uygun hareket ettikten sonra insanların
rızasının hiçbir önemi olmayacağını şöyle ifade etmiştir:
… Rıza-yı İlahî kâfidir. Eğer O yâr ise, herşey
yârdır. Eğer O yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez...22
Amelinizde Allah rızası olmalı. Eğer O razı olsa,
bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk
reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse
ve hikmeti lazım gelirse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde,
halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette
doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızasını esas maksad yapmak
gerektir.23
Ey nefis eğer takva ve ameli salih ile Halikini
razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur, o kafidir.
Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse iyidir.
Şayet onların ki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünkü onlarda
senin gibi aciz kullardır..."24
Müslüman Kadın İtidalli ve
Dengelidir
Hayatı kendi belirledikleri kurallar doğrultusunda
yaşayan insanlar, nefislerinin o anki istekleri doğrultusunda, kolaylıkla
bu kurallarından tavizler verebilmektedirler. Hayatlarına yön veren
ve kişiliklerinde süreklilik göstermelerini sağlayan mutlak olarak
doğru olduğuna inandıkları bir yol göstericileri yoktur. Bundan
dolayı kişilikleri zaman zaman değişkenlik gösterebilmektedir. Tavırlarında
belirli bir istikrar bahsedebilmek mümkün olmaz.
Bu kimselerin tavırlarındaki değişkenliği belirleyen
güç genellikle nefisleridir. Allah Kuran'da nefislerin bencil tutkulara
yatkın olarak yaratıldığını bildirmektedir. İnsan eğer nefsinin
kendisini yönlendirmesine izin verecek olursa, tüm tavırları bu
bencil tutkuları doğrultusunda şekillenecektir. Bu bencil tutkular
ise sabit, tutarlı ve dengeli bir kişilik sergilemesini etkileyecektir.
İnsan nefsinin telkinleri sonucunda bir anda öfkelenebilecek, duygusallaşabilecek,
küsüp darılabilecek, kıskançlık hissine kapılabilecek ve bunlara
bağlı olarak da ani kararlar alabilecektir. Dolayısıyla kişiliği,
çevresindeki insanlar için her zaman bir sürpriz olacaktır. Bir
anı bir diğer anına uymayacaktır. Her an ruh hali, düşünceleri,
duyguları, kararları ve bakış açısı değişebilecektir. Böyle bir
insan ise, tutarsız ve dengesiz davranışlarıyla her zaman için çevresindeki
insanlar üzerinde tedirginlik ve güvensizlik hissi oluşturacaktır.
Bu kişilik yapısına, dinden uzak yaşayan toplumlarda
ortaya çıkan kadın karakterinde rastlamak mümkündür. Kuran ahlakının
kazandırdığı bakış açısından uzak oldukları için, bu kimseler kadın
karakterine yakıştırılan duygusallığı tümüyle kabullenir ve bu tavrın
tüm hayatlarını yönlendirmesine izin verirler. Bu da onları akılcılıktan
uzaklaştırır ve bazı dengesiz tavırlar içerisine sürükler.
Müslüman kadının rehberi ise Kuran'dır. Allah Kuran'da
nefsin kişiyi daima kötülüğe çağıracağı ve şeytanın da insanı tutarsızlığa,
akılsızca hareket etmeye ve hırslarının, tutkularının gerektirdiği
şekilde hareket etmeye zorlayacağı konusunda insanları uyarmıştır.
Tüm bunlara karşılık, kendisine Kuran'ı rehber edinen, vicdanının
sesi doğrultusunda hareket eden insanların ise, ideal bir kişilik
kazanacaklarını, hem dünyada hem ahirette üstün konuma geleceklerini
hatırlatmıştır.
Müslüman kadın, Allah'ın gösterdiği yola uyması
sebebiyle bu güçlü ve üstün kişiliği kazanmıştır. Rehberi Kuran
olduğu için olaylar karşında göstereceği tavırlar, vereceği tepkiler
hep İslam ahlakına göre olur. Bu da ona itidalli ve dengeli bir
kişilik kazandırır. Nasıl hareket edeceği, olayları hangi bakış
açısıyla, nasıl bir mantık örgüsüyle değerlendireceği çevresindekiler
için hiçbir zaman sürpriz olmaz. Aklı, vicdanı, tavırları, konuşmaları
hep Kuran ahlakının getirdiği istikrarı yansıtır. Bundan dolayı
da güvenilir bir karaktere sahiptir. Ahlakındaki ve kişiliğindeki
bu tutarlılık nedeniyle cahiliye toplumlarında ön plana çıkan kadın
karakterinden çok uzak bir tavır sergiler.
Müslüman Kadın Duygusal Bir
Kişilik Göstermez
Duygusallık, din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda
olumsuz bir tavır olarak algılanmaz. Hatta duygusallığın aslında
her insanın karakterinde az çok olması gereken önemli bir özellik
olduğuna inanılır. Bu düşünceye göre duygusallığın neden olduğu
tavırlar, yaşanması gereken insani duygulardır. Bu nedenle duygusallıktan
kaynaklanan 'alınma, yakınma, darılma, ağlama, içine kapanma, durgunluk,
kıskançlık, kızgınlık' gibi tavır bozukluklarının, 'insanın içinden
gelen duygular' olduğunu öne sürerek olabildiğince teşvik ederler.
Oysa bu düşünce tümüyle yanlıştır. Özellikle de
cahiliye toplumlarında yaşanan kadın karakterinde görülen duygusallık,
insanın zayıf bir kişilik göstermesine neden olur. Kişi olaylar
karşısında duygularının kendisini yönlendirdiği şekilde hareket
ettiği için akılcılıktan büyük ölçüde uzaklaşır. Mantıklı ve doğru
düşünemeyecek, isabetli çıkarımlar yapamayacak hale gelir.
Müslüman kadın, tüm hayatını ve kişiliğini Kuran'a
göre belirlemesi sebebiyle, nefsin bu özelliği ve ona karşı nasıl
bir mücadele verilmesi gerektiği konusunda en doğru bilgilere sahiptir.
Duygusallığın, insanın aklını perdelediğini, doğru düşünebilmesini,
gerçekleri olduğu gibi görebilmesini engellediğini, insanı zayıf,
dirençsiz ve güçsüz hale getirdiğini bilir. Ayrıca cahiliye ahlakının
getirdiği kadın karakteriyle özdeşleşen duygulanmak, üzüntüye kapılmak,
ağlamak, söylenmek, öfkelenmek, kıskançlığa kapılmak, içine kapanmak
gibi tavırların, iman sahibi bir insanın karakteriyle bağdaşmayacak
özellikler olduğunun da şuurundadır. Çünkü tüm bu tavırlar, Allah'ın
beğenmediği ve sakınılması gereken davranışlardır. Bu olumsuz tavırların
her biri, insanın temeldeki bazı inanç bozukluklarından ve birtakım
gerçeklerin yeteri kadar şuuruna varamamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Kolaylıkla hüzne kapılan, ağlayan, öfkesine yenik düşen, kıskançlığa
kapılan, durgunlaşıp sessizleşen, içlerine kapanan insanlar, Allah'ın
gücünün, herşeyi hayır, hikmet ve adaletle yarattığının, istediği
an istediği herşeyi gerçekleştirebileceğinin, insanların dualarına
karşılık vereceğinin bilincinde değillerdir. Olaylar karşısındaki
tüm üzüntüleri, öfkeleri, kıskançlıkları hep bu bakış açısındaki
yanlışlıklardan ve inanç bozukluklarından kaynaklanmaktadır.
Allah'a gönülden bir bağlılık, içten bir teslimiyet,
her olayın Allah'ın kontrolünde olduğunu bilerek, herşeyi hayır
gözüyle değerlendirmek, insanın duygularına kapılıp olumsuz tavırlarda
bulunmasını engeller. Müslüman bir kadın Allah'a olan güçlü sevgisi
ve derin Allah korkusu nedeniyle duygusallığın neden olduğu tüm
tavır bozukluklarından titizlikle sakınır. Müslüman kadın, Allah'ın
"Ve onlar: "Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan,
gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine
önder kıl," diyenlerdir." (Furkan Suresi, 74) ayetiyle bildirdiği
şekilde, tüm tavırlarıyla, kişiliğiyle, yüksek ahlakıyla insanlara
örnek olmayı hedefleyen bir insandır. Bu da ona hiçbir olay karşısında
yıkılmayan güçlü bir kişilik kazandırır.
Mümin kadınlar, özellikle kadın ahlakında yaygın
olarak görülen bu tavırdan sakınıp güçlü bir kişilik sergilemenin,
bu karakteri benimseyen kadınlar için güzel bir örnek olacağını
bilir, bu şuur ve sorumluluk bilinciyle hareket ederler. Allah'ın
"... Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından'
korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi,
9) ayetiyle bildirdiği gibi, nefislerini kötülüklerden arındırdıkları
için dünyada ve ahirette nimete, huzura kavuşur ve mutluluğu en
güzel şekilde yaşarlar. Duygusallığın insanlara yaşattığı tüm sıkıntılardan,
üzüntülerden uzak kalmış olurlar.
Müslüman Kadın Samimi ve Doğal
Bir Kişiliğe Sahiptir
Samimiyet, insanın içiyle dışının bir olması, kalbinde
hissettiklerini karşısındaki insana da olduğu gibi yansıtması, alabildiğine
dürüst, açık ve net olmasıdır. Gerçek düşüncelerini ve gerçek kişiliğini
hiç saklamadan, hiç hesap yapmadan, kendisini olduğundan farklı
göstermeye çalışmadan açıkça ortaya koymasıdır. Samimiyetin önemli
bir özelliği ise, kalpte yaşanmadığı takdirde dışarıya karşı hiçbir
şekilde taklidinin yapılamamasıdır. Samimi insanın tüm tavırları
doğal ve içinden geldiği şekildedir ve bu doğallık da insanlar üzerinde
çok derin ve olumlu bir etki oluşturur. Samimi insanın bakışları,
konuşmaları, üslubu, mimikleri çok doğal ve etkileyicidir.
Ancak pek çok insan samimiyetin bu gücünden ve
etkisinden habersizdir. Bu nedenle de, ancak samimiyet ile kazanılabilen
bu özellikleri çok farklı tavırlarda ararlar. Kimi insanlar karşılarındaki
kişileri etkilemek için yapmacıklığa başvururlar. O kişinin en çok
hangi tavırlardan, hangi düşüncelerden etkileneceğini düşünüyorlarsa,
içlerinden gelmediği ya da o şekilde düşünmedikleri halde, karşı
tarafı hoşnut edebilmek için o şekilde görünmeye çalışırlar. Çevrelerindeki
insanların birbirlerinden çok farklı karakter özelliklerine sahip
olmaları nedeniyle de, her birinin yanında farklı bir kişiliğe bürünmeye,
farklı tavırlar sergilemeye, farklı düşünceleri savunuyormuş gibi
görünmeye çalışırlar. Oysa bu çok samimiyetsiz bir yaklaşımdır ve
insanı ikiyüzlü davranmaya yöneltir. Sonuçta tüm bu sahte tavırlar
ve düşünceler, kişinin gerçek karakterini yansıtmadığı için karşı
taraf üzerinde beklenilen etkiyi oluşturmaz. Hatta tam tersine iticilik,
soğukluk ve uzaklık meydana gelir. Bu kişinin gerçek kişiliğini
gizlediğini ve her tavrının yapmacık olduğunu bilmek, karşısındaki
kişi üzerinde bir tedirginlik oluşmasına neden olur.
Allah Kuran'da, kendilerini insanların rızasını
ve hoşnutluğunu kazanmaya adamış bu insanların durumunu şöyle bir
örnekle açıklamıştır:
Allah (ortak koşanlar için) bir örnek
verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de
çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim
olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır.
Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)
Allah'ın Kuran'da bildirdiği gerçeklerden uzak
yaşayan cahiliye insanları, samimiyetsizliğin Allah Katındaki ve
insanlar üzerindeki karşılığını gereği gibi düşünmedikleri için
yapmacık tavırlara bürünmekte bir sakınca görmezler. Yapmacıklık
özellikle de cahiliye toplumlarındaki kadın karakterinde görülebilmektedir.
Kimi kadınlar arkalarından konuştukları, aslında hiç hoşlanmadıkları,
saygı duymadıkları insanların yüzlerine karşı ortak menfaatleri
nedeniyle, samimiyetsiz bir sevgi ve ilgi gösterebilirler. Çekinmeden
birbirlerine yalan söyleyip aldatabilir, bir insan hakkındaki olumsuz
kanaatlerini gizleyip, sorulduğunda tam tersi yönde bilgi verebilirler.
Aynı şekilde çok sevdikleri, değer verdikleri insanlara karşı çeşitli
sebeplerle bu duygularını gizleyip tam tersi bir izlenim de vermeye
çalışabilirler.
Müslüman bir kadın ise kalbindeki Allah korkusu
nedeniyle bu tür tavırlardan titizlikle kaçınır. Hiçbir zaman için
küçük menfaatler uğruna insanların hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaz.
Tüm bunların, insanı hem Allah Katında hem de insanların gözünde
küçük düşürecek basit tavırlar olduğunu bilir ve hiçbir zaman için
tenezzül etmez. Amacı hayatının her anında Allah'ın rızasını kazanabileceği
davranışlarda bulunabilmektir. Allah'ın beğendiği ahlakın ise ancak
samimiyet ile yaşanabileceğini bilmektedir. Allah'ın "...
O, sinelerin özünde olanı bilendir." (Şura Suresi, 24) ayetiyle
bildirdiği gibi insanların kalplerinde gizlediklerini bildiğinin
şuurundadır. Allah bu gerçeği bir başka ayette "Sözü
açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi
de, gizlinin gizlisini de bilmektedir." (Taha Suresi, 7)
şeklinde bildirmiştir. Bu nedenle insanın, kalbinde olanı çevresindeki
insanlardan gizlemesinin kendisine hiçbir faydası olmaz. Allah bunu
zaten bilmektedir. İnsanın, bu gerçeğe rağmen, insanları aldatmaya
çalışması büyük bir samimiyetsizlik olur.
Bunun yanı sıra Müslüman kadın, insanların rızasını
kazanmanın kişiye ne dünyada ne de ahirette bir fayda sağlamayacağını
da bilmektedir. Allah Kuran'da Kendisi'ne şirk koşulmasını affetmeyeceğini
bildirmiştir. Bu nedenle iman sahipleri şirkten ve insanların rızasını
kazanmaya yönelik tüm tavırlardan titizlikle sakınırlar. Bu da,
onların samimiyette bir ömür boyu kararlılık göstermelerini sağlar.
Müslüman Kadın Dürüsttür
Allah Kuran'ın "Ey iman edenler,
Allah'tan sakının ve sözü doğru söyleyin. Ki O ( Allah), amellerinizi
ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın..." (Ahzab Suresi, 70-71)
ve "... yalan söz söylemekten de kaçının." (Hac Suresi, 30)
ayetleriyle insanlara yalandan sakınıp doğru söz söylemelerini hatırlatmıştır.
Allah, gerçekleri ters yüz ederek yalan söylemenin pek çok kötülüğü
de beraberinde getirip kişiyi şeytanla dostluğa sevk ettiğini bildirmiştir:
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını
size haber vereyim mi? Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün
olan her yalancıya inerler. Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve
çoğu yalan söylemektedirler. (Şuara Suresi, 221-223)
Müslüman kadın, Allah'ın "Kahrolsun,
o 'zan ve tahminle yalan söyleyenler'" (Zariyat Suresi, 10)
ayetiyle bildirdiği gibi, yalanın Allah'ın beğenmediği ve yasakladığı
bir tavır olduğunu bilerek hayatı boyunca bu tavırdan sakınır. İnsanın
dünyada söylediği her sözün, ahirette karşısına çıkacağını bilir.
Hayır adına söylenen her söz Allah'ın rahmeti ve nimetiyle karşılık
görürken, yalan yere söylenen sözler de insanların üzerine büyük
bir yük ve sorumluluk olacaktır. Bu nedenle mümin kadın her sözünü,
ahirette Allah'a hesabını vereceğini düşünerek konuşur.
Yalan, ahirette insanı zarara uğratacaktır. Ancak
dünya hayatında da insana hiçbir kazanç sağlamadığı da unutulmamalıdır.
Yalan söz, insanı daima maddi ve manevi kayıplara uğratır. Yalan
söyleyerek insanlara karşı ikiyüzlü ve samimiyetsiz bir tavrı benimseyen
insanın yüzüne samimiyetsiz ve sahtekar bir ifade çöker. İçten içe
insanları aldattığını, dürüst ve samimi olmadığını bildiği için,
kendisine olan saygısını kaybeder. Aynı şekilde, yalan söyleyerek
kandırdığını düşündüğü insanlara karşı olan saygısını da yitirir.
Onların kendi samimiyetsizliğini fark edemediklerini düşünmesi,
bu insanlara karşı kibirli bir bakış açısı geliştirmesine ve onları
küçük görmesine neden olur. Ayrıca bir yalan, genellikle peşinden
daha pek çok yalanı daha getirir. Kişi yalanını gizleyebilmek için
her seferinde onu daha da geliştirmek zorunda kalır. Hayatı boyunca
da sürekli olarak yalanlarının ortaya çıkma korkusu içerisinde yaşamaktan,
çevresindekilere karşı da samimiyetsiz bir yaklaşım içinde olur.
Bu kimselerin samimiyetsizliklerini ve yalan sözlerini Allah dünyada
veya ahirette bir gün mutlaka ortaya çıkaracaktır.
Doğru söz ise daima insanı üstün konuma getirir
ve yüceltir. Allah güzel söz ile kötü sözün farkını Kuran'da şöyle
bir örnekle anlatmıştır:
Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek
vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit,
dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah
insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler.
Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden
koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır.
Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle
sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp-saptırır; Allah dilediğini
yapar. (İbrahim Suresi, 24-27)
Müslüman kadın, doğru sözün ve dürüstlüğün getireceği
bereketin ve hayrın farkındadır. Bu nedenle kendisinin zor durumda
kalacağını ya da yakınlarının zarar göreceğini bilse bile, dürüstlüğünden
hiçbir zaman için ödün vermez. Mertlikle, açık sözlülükle hak olan
ne ise onu söyler. Allah Kuran'da müminlerin göstermesi gereken
bu ahlakı şöyle bildirmiştir:
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız
ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti
ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü
Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza
uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz,
şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Allah ayrıca, bir başkasına karşı duyulan kızgınlık
ya da öfkenin de insanı doğru sözden ve dürüstlükten uzaklaştırmamasını
şöyle hatırlatmıştır:
Ey iman edenler, adil şahidler olarak,
Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi
adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan
korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi
olandır. (Maide Suresi, 8)
Cahiliye toplumlarında yalan kimi kadınların da
sıkça başvurabildikleri bir yöntemdir. Kimi zaman en yakınlarına;
ailelerine, eşlerine, çocuklarına, kardeşlerine ya da arkadaşlarına
bile yalan söyleyebilmektedirler. Bunların her biri için kendilerine
bir mazeret uydurmuşlardır. Bazı yalanların zararsız olduğunu, insanların
iyiliği için yalan söylemenin meşru olacağını, küçük yalanların
yalandan sayılmayacağını iddia ederler. Örneğin gittikleri yeri,
görüştükleri insanları, paralarını nereye harcadıklarını eşlerinden
gizlemelerinin, her evlilikte olabilecek zararsız yalanlar olduğunu
ve bunların hiçbir kötülüğü olmayacağını savunurlar.
Oysa yalana dair savundukları bu mantıkların hiçbiri
doğru değildir. Allah insanlara yalan söylemeyi yasaklamıştır. Yalan
aynı zamanda şeytanın bir özelliğidir. Bilindiği gibi Şeytan, Hz.
Adem'in cennetten çıkarılmasını sağlayabilmek için yalana başvurmuştur.
Müslüman kadın Kuran'ı ve Peygamberimiz (sav)'in
sünnetini kendisine rehber edinmesi dolayısıyla yalanın insanı nasıl
bir yola doğru sürüklediğini bilir ve bu tavırdan titizlikle sakınır.
Her ne olursa olsun, dürüstlüğün insanı her zaman için saygın kılacağını
ve doğru sözün kişiyi mutlaka hayra yönelteceğini bilerek bu ahlakında
kararlılık gösterir.
Peygamber Efendimiz bu konudaki bir hadis-i şerifinde
iman edenlere şöyle buyurmuştur:
"Halktan korkup hakkı söylemekten kaçınmayın, bildiğiniz
ve gördüğünüz hakkı söyleyin."25
Müslüman Kadın Cesurdur
Cahiliye toplumunda erkeklerin de sık sık dile
getirdikleri, kadınlar hakkındaki genel tespitlerden biri, zorluklar
karşısında gereken sabrı ve olgunluğu gösteremedikleri yönündedir.
Kadınların bu tür durumlarda olayları daha da zorlaştırdıkları,
karşılarındaki insanlara yük olan bir tavır içerisine girdikleri
düşünülür. Gerçekten de kimi kadınların tehlike ya da zorluklarla
karşılaştıklarında heyecana kapılıp beceriksizleşmeleri, tedbirsizce
tavırlar sergileyebilmeleri, olayları daha da tırmandırıp çevrelerindeki
insanları da telaşa kaptırabilmeleri söz konusu olabilmektedir.
Erkekler ciddi boyutlarda tehlike içeren olaylarla karşılaştıklarında
dahi, çoğunlukla soğukkanlılıklarını koruyup, olaylara gözüpek ve
cesur bir tavırla yaklaşabilirlerken, kimi cahiliye kadınları sıradan
günlük olaylar karşısında dahi paniğe ve korkuya kapılabilmektedirler.
Bu panik ve korku ile, olayları daha da içinden çıkılmaz hale getirip,
içerisinde bulundukları durumu çok daha zorlaştırabilirler. Bu nedenle
bu tür durumlarda çoğu zaman erkekler, bir yandan karşılaştıkları
zorluklara çözüm getirmeye çalışırken, bir yandan da yanlarındaki
kadınların bu olumsuz tavırlarını yatıştırmakla uğraşmak zorunda
kalırlar.
Müslüman kadınlar için ise böyle bir durum söz
konusu değildir. Allah'a karşı olan sevgileri, güvenleri, bağlılıkları
ve teslimiyetleri onlara güçlü bir cesaret, gözükara ve yiğit bir
karakter kazandırır. Allah'ın insanları zorluklarla deneyeceğini;
bunlar karşısında cesaret ve teslimiyetle Allah'a bağlılıkta kararlılık
gösterenleri ise rahmetine kavuşturacağını bilirler. Bu da onları
daha kararlı ve şevkli kılar. Allah Kuran'da iman sahiplerinin bu
özelliklerini şöyle bildirmiştir:
Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani
(bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet
eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun
eğdiler. Allah, sabredenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 146)
Onlara bir musibet isabet ettiğinde,
derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."
(Bakara Suresi, 156)
Onlar, kendilerine insanlar: "Size
karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde
imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir.
(Al-i İmran Suresi, 173)
Müslüman kadının bu cesareti, dünya hayatına dair
hiçbir kaygı yaşamıyor olmasından kaynaklanır. Allah'a olan derin
teslimiyeti ve güveni, mal ya da can kaygısına kapılmasını engeller.
İnsanı Allah yaratmıştır ve hayatına son verecek olan da yine ancak
O'dur. Aynı şekilde dünya hayatında sahip olduğu maddi manevi tüm
nimetleri; sağlığını, gençliğini, malını, mülkünü herşeyini kendisine
veren Allah'tır. Bunları alacak olan yine ancak Allah'tır. Mümin
kadın, Allah'ın herşeyi hayır ve hikmet üzerine yarattığını bildiği
için, bunlardan herhangi birine zarar geldiğinde de, bunun Allah'tan
bir güzellik ve bir hayır olarak kendisine ulaşacağını bilmenin
rahatlığını yaşar. Bundan dolayı, bir tehlike, zorluk ya da risk
durumu ile karşı karşıya kaldığında asla yılgınlığa kapılmaz.
Bunun yanı sıra Müslüman kadının cesareti onun
Allah'ın sınırlarını koruma konusundaki kararlılığından da anlaşılır.
Şartlar ne olursa olsun, Kuran ahlakından kesinlikle taviz vermez.
Allah'tan başka hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmaz; Allah'ın
rızasına en uygun davranışı sergilemekte hiç tereddüt etmeden büyük
bir kararlılık gösterir. Allah iman edenlerin bu özelliklerini Kuran'da
şöyle bildirmiştir:
Ki onlar, Allah'ın risaletini tebliğ
edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında
hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter. (Ahzap
Suresi, 39)
Müslüman Kadın Boş Sözlerden
ve Boş İşlerden Sakınır
Allah Kuran'ın bir ayetinde iman edenleri "Onlar,
'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi, 3)
sözleriyle tanımlamıştır. 'Boş işlerden ve boş sözlerden
yüz çevirmek' önemli bir mümin özelliğidir. Bir başka ayette ise
Allah, "Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar,
boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir."
(Furkan Suresi, 72) sözleriyle, müminlerin böyle bir tavır
ile karşılaştıklarında onur ve asaletlerinden ödün vermediklerine
ve bu ahlakı yaşayan insanlara uyum sağlamadıklarına dikkat çekmiştir.
Boş sözlere dalmak ya da boş işlerle oyalanmak,
cahiliye toplumlarındaki kadın karakterinde sıkça görülebilen tavırlardır.
Önceki başlıklar altında da değinildiği gibi, kendilerine büyük
idealler edinmedikleri takdirde, bu ahlakın hakim olduğu kadın karakterinde
önemli olan belli başlı konular vardır. Bunlar arasında kendilerine,
ailelerine ya da çevrelerine fayda sağlayanları olduğu gibi, tamamen
kendilerini oyalamak için edindikleri birtakım alışkanlıklar da
yer almaktadır. Bunlardan en bilinenleri; haftanın belirli günlerinde
yapılan arkadaş toplantılarında vakit harcamak, tüm günü hiçbir
fayda sağlamayan programlar izleyerek televizyon karşısında geçirmek,
saatler süren telefon konuşmalarında ya da ev sohbetlerinde küçük
büyük her konudan şikayet edip yakınmak, dedikodu yapmak, insanların
kusurlarını dile getirmek gibi tavırlardır. Tüm bunların ortak özelliği
ise, genellikle ne kendilerine ne de başkalarına hiçbir fayda sağlamayacak,
alışkanlıklar oluşudur.
Allah Kuran'ın "Onların kalpleri
tutkuyla oyalanmadadır..." (Enbiya Suresi, 3) ayetiyle,
Allah'a iman etmeyen insanların bu özelliklerine dikkat çekmiş ve
bu kimselerin kalplerinin dünya hayatına dair işlere karşı tutku
dolu bir oyalanma içerisinde olduğunu bildirmiştir.
Müslüman kadın ise, cahiliye ahlakının kadın karakterine
ait tüm bu özelliklerden uzak bir kişilik sergiler. Allah'ın insan
için dünya hayatında çok kısıtlı bir ömür süresi belirlediğini ve
zamanın hızla tükendiğini bilmektedir. İnsanların ahiret hayatında
Allah'ın sonsuz cennetini, rahmetini ve rızasını kazanabilmek için
ellerindeki tek imkan ise dünya hayatındaki bu ömür süreleridir.
Bu nedenle Müslümanlar yaşadıkları her anın kendileri için çok kıymetli
olduğunu bilerek hareket ederler. Tek bir anlarını bile boş bir
işle oyalanarak, boş sözlere dalarak geçirmelerinin büyük bir kayıp
olacağının ve bunun, ahirette insanın büyük bir pişmanlık duymasına
neden olabileceğinin farkındadırlar. Her anlarını bu dikkat açıklığı
ile geçirir ve daima Allah'ın rızasını kazanabileceklerini umdukları
işlere yönelirler. Allah'ın "Bunlar, Allah'a
ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan
sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır."
(Al-i İmran Suresi, 114) ayetiyle bildirdiği gibi, yaşadıkları
her anı Allah'ın rızasını kazanabilmek için 'hayırlarda yarışarak'
geçirirler.
Müslüman Kadın İffetli ve Onurludur
Allah, "Mal ve çocuklar, dünya
hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise,
Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından
da daha hayırlıdır." (Kehf Suresi, 46) ayetiyle, insanlara
çok önemli bir bilgi vermiştir: kimi insanların büyük önem verdikleri,
tüm hayatlarını uğruna adadıkları ve elde etmeye çalıştıkları dünyevi
değerlerin hepsi geçici güzelliklerdir. Asıl değerli ve kalıcı olan
ise, insanların sahip oldukları manevi değerler ve tüm bunlarda
gösterdikleri sürekliliktir. Ancak bu gerçeği göz ardı eden kimi
insanlar, gerçek değerin, onur ve saygınlığın; zenginlik, itibar,
mal mülk sahibi olmak gibi unsurlarda olduğunu sanarak, bunların
peşinde koşabilmektedirler. Aynı şekilde çevrelerindeki insanları
da bu ölçülere göre değerlendirip, onlara da, sahip oldukları bu
maddi özelliklere göre saygı, sevgi ve hayranlık duyabilmektedirler.
Oysa tüm bunlar Allah'ın insanların kullanımına
verdiği nimetlerdir; ancak insanları hem Allah Katında hem de dünya
hayatında değerli ve üstün kılan özellikler ise çok daha farklıdır.
Onur, iffet ve vakar, bunların başlıcalarındandır. Bu kavramlar,
müminin takvasını ortaya koyması dolayısıyla, bir insana değer ve
anlam kazandıran, gerçek anlamda saygı ve sevgi uyandıran özelliklerdir.
Dünyanın en zengin, en güzel ya da en üst makamına sahip insanı
olunsa dahi, bunların hiçbiri kişiye iffetli, vakarlı ve onurlu
bir insanın asaletini ve üstünlüğünü kazandıramaz. Bu özelliklere
sahip olan insanın doğal bir heybeti ve güzelliği, doğal bir ruh
derinliği vardır. Allah, "Size yasaklanan büyük
günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi 'onurlu-üstün'
bir makama sokarız." (Nisa Suresi, 31) ayetiyle, onuru,
Kuran ahlakını yaşamada samimi bir çaba gösteren, Kendisi'nden gereği
gibi korkup sakınan kimselere vereceğini bildirmiştir. Bir başka
ayette ise Allah, gerçek onuru Kuran ahlakını yaşayan insanlara
vereceğini şöyle bildirmiştir:
Gerçek şu ki, sadaka veren erkekler
ile sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler; onlar
için kat kat artırılır ve 'kerim (üstün ve onurlu)' olan ecir de
onlarındır. (Hadid Suresi, 18)
Gerçek onur, insanın sahip olduğu Allah korkusu
ve ahiret inancı nedeniyle, küçük insanlarla küçülmemesini, basit
davranışlara, küçük çıkarlar elde etmek için küçük sahtekarlıklara,
yalana, ikiyüzlülüğe tenezzül etmemesidir. İnsanların cahilce tavırlarına
olgun davranışlarla ve güzel ahlakla karşılık vermesidir. Mümin
kadın da Allah'a olan derin imanı ve korkusu nedeniyle, onurlu ve
vakarlı bir kişilik sergiler. Kuran ahlakına uygun bir tavır sergilemenin
insanı daima üstün konuma getireceğini bilerek, Allah'ın beğendiği
tevazulu ve teslimiyetli ahlakından hiçbir zaman taviz vermez.
Allah Kuran'ın pek çok ayetiyle iffetin önemine
ve kadına kazandırdığı değere de dikkat çekmiştir. Allah, tüm alemlerin
kadınlarına Hz. Meryem'in ahlakını ve iffetini örnek verdiğini bildirerek,
bu özelliğin insana kazandırdığı üstünlüğü hatırlatmıştır:
Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah
seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı,"
demişti. (Al-i İmran Suresi, 42)
Allah Kuran'ın diğer ayetlerinde ise iffetin mümin
kadının önemli bir belirleyici özelliği olduğunu şöyle hatırlatmaktadır:
İçinizden özgür mümin kadınları nikahlamaya
güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış
cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir.
Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler
olarak velilerinin izniyle nikahlayın... (Nisa Suresi, 25)
... Mü'minlerden özgür ve iffetli
kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür
ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar
edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz
takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa,
elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.
(Maide Suresi, 5)
Bir başka ayette ise Allah, iffetin önemini "...
onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için
en uygun olan budur..." (Ahzab Suresi, 59) ifadesiyle bildirmiştir.
İffet bir kadına saygınlık ve onur kazandırmakta ve onun toplum
içerisinde eziyet görmesini engellemektedir.
Mümin kadınlar, Allah'ın Kuran'da bildirdiği tüm
sınırlara en güzel şekilde uyarak onur, vakar ve saygınlık kazanmış
olurlar. Böyle bir insanın tüm tavırlarından, konuşmalarından, hareketlerinden,
yüzündeki ifadeden, bakışlarından, gülüşünden ne kadar iffetli ve
vakarlı bir kimse olduğunu anlayabilmek mümkündür. İffetli bir kadının
doğal bir asaleti, insani bir heybeti ve güvenilir bir kişiliği
vardır. Nitekim Allah yukarıdaki ayette de, müminlerin bu özellikleriyle
'tanındıklarına' dikkat çekmiştir. Kuran'ın bir başka ayetinde ise
"... Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir..."
(Fetih Suresi, 29) ifadesiyle, Allah müminlerin yüzlerinden
tanındıklarına dikkat çekmiştir.
------------------------------------------------------------
21- Kütüb-i
Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt,
Akçağ Yayınları, Ankara, s. 328
22- Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s. 668
23- Risale-i Nur Külliyatı, 20. Lema, s. 662-663
24- Risale-i Nur Külliyatı, Barla Lâhikası, s.
78
25- Kütüb-i Sitte Ebu Saidu'l - Hudri r.a. 1. cilt,
s. 89
|