HAZRETİ
MUSA
Firavun'a Yapılan Tebliğ ve Kullanılacak Üslup
Allah, Hz. Musa ile Hz. Harun'u Firavun'a gitmeden
önce uyarmış, daima Kendisini anmalarını ve bunda hiçbir şekilde
gevşeklik göstermemelerini emretmiştir:
"Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin
ve Beni zikretmede gevşek davranmayın." (Taha Suresi, 42)
Allah, Hz. Musa ve Hz. Harun'a Mısır'ın hakimi
olan Firavun'a gitmelerini emretmiştir. Firavun'un kibir ve inkarında
azmış durumda olduğunu bildirmiş, fakat yine de ona dini tebliğ
ederlerken yumuşak bir üslupla konuşmalarını emretmiştir:
"İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o,
azmış bulunuyor."
"Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi
titrer-korkar." (Taha Suresi, 43-44)
Bu ayetle de dikkat çekildiği gibi yumuşak söz
söylemek, dinin tebliğ edilmesinde çok önemli bir üsluptur. Bir
çok ayette de genel kaide olarak sözün güzel olanının seçilmesi
emredilir. Burada ise karşıdaki kişinin azgın olmasına rağmen yumuşak
söz söylenmesi emredilmektedir ki bu durum bizlere güzel bir üslubun
dinin tebliğ edilmesinde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterir.
Allah'ın bu emri üzerine Hz. Musa, samimi üslubuyla
kalbindeki korkuyu tekrar dile getirmiştir. Firavun'un onu öldürmesinden
endişe ettiğini Rabbimize söylemiştir:
Dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten,
onun bize karşı 'taşkın bir tutum takınmasından' ya da 'azgın davranmasından'
korkuyoruz." (Taha Suresi, 45)
(Musa) Dedi ki: "Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni
öldürmelerinden korkuyorum." (Kasas Suresi, 33)
Hz. Musa'nın bu cevabına karşılık Allah, ona bir
defa daha onunla beraber olduğunu, onu gördüğünü ve duyduğunu hatırlatmıştır.
Ayrıca Hz. Musa'ya ve Hz. Harun'a Firavun'a gidip, İsrailoğulları'nı
kendileriyle beraber yollamasını istemelerini emretmiştir:
"Haydi ona gidin de deyin ki: Biz
senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğulları'nı bizimle birlikte gönder
ve onlara (artık) azab verme. Sana Rabbinden bir ayetle geldik.
Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun." (Taha Suresi,47)
Dikkat edilirse Hz. Musa'nın Firavun'la olan diyaloğunda
denemeden geçirilen tek kişi Firavun değildir. Hz. Musa da imtihandan
geçirilmektedir. Hz. Musa Firavun'dan endişe etmekte, onun kendisini
öldürmesinden çekinmektedir. Ama Allah Hz. Musa'ya Firavun'a gitmekten
daha fazlasını emretmekte, İsrailoğulları'nı kendisiyle göndermesi
için Firavun'dan istekte bulunmasını da bildirmektedir. Tüm Mısır'ın
tartışılmaz hakimi konumunda olan, insanların ilahlaştırma derecesinde
itaat ettikleri Firavun'a gidip, onun yanlış yolda olduğunu açıkça
söylemek, dahası köle durumundaki İsrailoğulları'nın hürriyetini
talep etmek, elbette zahiri bir bakışla son derece tehlikeli bir
iştir. Ancak Hz. Musa ve Hz. Harun, Allah'ın koruması altında hareket
ettikleri için mutlak bir güvenlik içinde olduklarını bilmiş ve
Rabbimize olan güvenin verdiği rahatlıkla bu emri yerine getirmişlerdir.
Allah onlara bu gerçeği "korkmayın" emriyle hatırlatmıştır:
(Allah) Dedi ki: "Korkmayın, çünkü
Ben sizinle birlikteyim; işitiyorum ve görüyorum." (Taha Suresi,
46)
Firavun'un Çarpık
Mantığı
Hz. Musa, Tur Dağı'nda vahiyle birlikte Rabbimizden
büyük bir ilim almış ve Allah onu özellikle iki konuda eğitmiştir:
Kader ve tevekkül. Hz. Musa tüm yaşantısının bir kader üzerine olduğunu
ve oraya bir kader üzerine geldiğini artık bilmektedir; bir de Firavun'dan
korkmaması ve Allah'a tevekkül etmesi gerektiğini kesin olarak anlamıştır.
Çünkü Allah onunla birliktedir, onu görmektedir ve onun yardımcısıdır.
Bu şuurla hareket eden Hz. Musa ve Hz. Harun, Kuran'daki ifadeyle
"suçlu-günahkar bir kavim" olan Firavun ve çevresine gitmişlerdir:
Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen çevresine
Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler.
Onlar suçlu-günahkar bir kavimdi. (Yunus Suresi, 75)
Kuran'da Hz. Musa ile Firavun arasında geçen konuşmalar
aktarılmaktadır. Bu konuşmalarda Firavun'un soru ve cevaplarına
baktığımızda, çok çarpık ve çelişkili düşünceleri olduğu göze çarpar.
Firavun'un ifadelerinden, onun Hz. Musa'nın sözlerini dinlemek yerine
onu yenmek ve yalanlamak için uğraştığı görülür. Firavun bunu yaparken
bazen etrafındakilerden yardım almaya çalışır, bazen de etrafındakileri
kendi çarpık mantığına ikna etmek için çaba harcar. Hz. Musa'nın
Firavun'la olan bir diyaloğu şu şekildedir:
(Firavun onlara) Dedi ki: "Sizin Rabbiniz
kim ey Musa?"
Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, herşeye yaratılışını veren, sonra doğru
yolunu gösterendir."
(Firavun) Dedi ki: "İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?"
Dedi ki: "Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim
şaşırmaz ve unutmaz."
"Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için
yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden
çiftler çıkardık."
"Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz, bunda sağduyu sahipleri
için elbette ayetler vardır.
Sizi ondan yarattık, ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan
çıkaracağız." (Taha Suresi, 49-55)
Hz. Musa, Firavun ve çevresine bu apaçık tebliği
yapınca onların tavrı bunu akıl ve vicdanla değerlendirmek yerine
atalarının diniyle değerlendirmek oldu. Onların batıl dinine göre
Firavun ilahtı ve bu batıl dinin mensupları Allah'ın varlığını kabul
etmiyorlardı:
Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle
geldiği zaman: "Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir.
Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik" dediler. (Kasas Suresi,
36)
Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Firavun kavmi, Hz.
Musa'nın Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmasındaki amacın,
kendi atalarının dinini değiştirerek gücü eline almak olduğunu düşündüler.
Çünkü Firavun ve çevresinin kendi dinlerinden kaynaklanan birtakım
imtiyazları vardı. Eğer bu din değişirse Firavun bütün gücünü kaybedecekti.
Hz. Musa'ya ve onun getirdiği dine de bu açıdan bakıyorlar, nasıl
Firavun ve etrafındakiler halkı eziyorlarsa bu kez sistemin değişip
tam tersi olacağını zannediyorlardı. Firavun ve kavminin Hz. Musa
ve Hz. Harun'a verdikleri aşağıdaki cevap, bu yüzeysel bakış açılarının
açık bir ifadesidir:
Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı
üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin
olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz"
dediler. (Yunus Suresi, 78)
Oysa Firavun ve çevresinin 'yeryüzünde büyüklük
sizin olsun diye mi bize geldiniz?' şeklindeki söz konusu suçlamaları,
tamamen samimiyetsiz bir iftiraydı. Hz. Musa Mısır'a hakim olmayı
değil, sadece Firavun'un, İsrailoğulları'nı kendisi ile göndermesini
istiyordu. Hz. Musa'nın talebi, köle olarak kullanılan ve sürekli
zulüm altında bulunan İsrailoğulları'nın serbest bırakılması ve
onların Mısır'dan gitmelerine izin verilmesiydi:
Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten,
ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."
"Benim üzerimdeki yükümlülük,
Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık
bir belge ile geldim. Artık İsrailoğulları'nı benimle gönder." (Araf
Suresi, 104-105)
Ancak bu talebe hiçbir şekilde yanaşmayan Firavun, Hz. Musa'ya karşı
çeşitli yöntemler denedi. Bunların biri, duygusallığı tahrik etmekti.
Hz. Musa'nın kendi sarayında büyüdüğünü hatırlatan Firavun, bununla
hem Hz. Musa'yı kendince minnet altında bırakmaya hem de çevredeki
kişilerin gözünde onu küçük düşürmeye çalıştı. Dahası, Hz. Musa'nın
daha önceden yanlışlıkla öldürdüğü adam konusunu da gündeme getirerek
onu zor duruma düşürmeye çabaladı. Hz. Musa'nın tüm bunlara verdiği
cevap ise, kadere tam teslim ve razı olmuş örnek mümin cevabıydı:
(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz
seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün
nice yıllarını aramızda geçirmedin mi? Ve sen, yapacağın işi (cinayeti)
de işledin; sen nankörlerdensin." (Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım
zaman şaşkınlardandım. Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım;
sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden)
kıldı." (Şuara Suresi, 18-21)

İsrailoğulları'nın Firavun'un emrinde
köle olarak çalıştırılmasını gösteren bir Eski Mısır çizimi
|
Konuşmasının devamında Hz. Musa, kendisinin saraya gelmesinin ve
orada büyütülmesinin ona Firavun tarafından yapılan bir lütuf olmadığını
aksine buna zulüm nedeniyle mecbur kaldığını anlatıyordu:
"Bana karşı lütuf-dediğin nimet de,
İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır." (Şuara Suresi, 22)
Hz. Musa, ilk başta Firavun ve çevresinden korktuğunu
söylemesine rağmen, Allah'ın onu uyarması ve onunla beraber olduğunu
hatırlatması sayesinde korkusuzca ve tüm açıklığıyla Firavun'a tebliğini
yaptı. Firavun Hz. Musa'ya ilk olarak Rabbimizi sordu:
Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi
nedir?"Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin
Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)."Çevresindekilere
dedi ki: "İşitiyor musunuz?"(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz,
geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." (Şuara Suresi, 23-26)
Burada Hz. Musa, Firavun'un sorusuna cevap verirken
atalarının dininin geçersiz olduğunu da anlatıyordu. Çünkü onların
ataları da sapıklık içindeydiler. Allah geçmişteki atalarının da
Rabbiydi. Nitekim Firavun bu gerçeğe cevap veremeyince, Hz. Musa'yı
iftira ve tehditle yıldırmaya çalıştı:
(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size
gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." "Eğer aklınızı
kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında
olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa). (Firavun) dedi ki: "Andolsun,
benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım."
(Şuara Suresi, 27-29)

Firavun'u kendisine getirilen esirler
hakkında hüküm verirken gösteren bir tasvir.
|
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi Hz. Musa, güçlü
delil ve sözlerle Firavun'u zor durumda bırakınca Firavun ona delilik
iftirasında bulunmuştur. Burada Firavun'un asıl amacı, çevresine
bunu söyleyerek Hz. Musa'nın etkisini kırmaktır. Hz. Musa'nın etkileyici
ve doğru sözleri Firavun'u kızdırmıştır. Ve bunun üzerine Firavun
zorba karakterini bir kez daha açığa vurmuş, eğer buna devam eder
ve kendisini ilah olarak kabul etmezse, Hz. Musa'yı hapse atmakla
tehdit etmiştir.
Bunun üzerine kendisinde elçiliğinin alameti olan
belgelerin, delillerin olduğunu söyleyen Hz. Musa, Allah'ın kendisine
verdiği iki mucizeyi Firavun'a göstermiştir:
(Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey
getirmiş olsam da mı?" (Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen,
onu getir." Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler)
o, açıkça bir ejderha oluverdi. Elini de çekip çıkardı, bir de (ne
görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'. (Şuara Suresi,
30-33)
Hz. Musa vasıtasıyla Allah'ın iki büyük mucizesini
gören Firavun ve çevresi duydukları sözlere ve gördükleri mucizelere
rağmen bunların ancak bir büyü vasıtasıyla yapıldığını düşündüler.
Bu fikri birbirlerine telkin ederek bu mucizelerden etkilenmelerine
engel olmaya çalıştılar:
(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere:
"Bu" dedi, 'Doğrusu bilgin bir büyücüdür. Büyüsüyle sizi yurdunuzdan
sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" (Şuara Suresi, 34-35)
Burada ortaya konulan mantık inkarcıların genel
bir mantığıdır. Kuran'daki bir çok kıssada bu tarz kişiler ve tepkiler
anlatılıp bu çarpık mantık gözler önüne serilir. Ataların dinine
körü körüne bağlanmaya, delillerini gördüğü halde gerçeği reddetmeye
dayanan bu düşünce, sadece Firavun ve çevresindekilerin gösterdikleri
bir tavır değildir. İnkarcılar tarih boyunca hep bu şekilde kendilerine
çıkış yolu aramışlardır. Kuran'da kendini büyük görenlerin bu bakış
açısı belirtilmiştir:
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları
ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar;
dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler,
azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler...
(Araf Suresi, 146)
Firavun ve çevresi de ortada dosdoğru yol varken
bunu benimsemek yerine inkarcılığı seçiyor ve azgınlık yolunu benimsiyorlardı.
Kendilerine gösterilen mucizelere rağmen Hz. Musa ile mücadeleye
girişmeye karar verdiler. Bunun için de 'büyücü" olmakla suçladıkları
Hz. Musa'ya kendilerince rakipler bulmaya kalktılar:
Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik
bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar
yolla";
"Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler." (Araf Suresi, 111-112)
Firavun, Hz. Musa'nın gösterdiği mucizelerin büyücü
hilesi olduğunu iddia ediyordu. Bu mucizeleri kendi büyücüleri vasıtasıyla
ortadan kaldırabileceğini zannediyordu. Böylece Hz. Musa'yı yenecek
ve daha itibarlı bir konuma gelecekti. Firavun rahatlıkla Hz. Musa'yı
ve kardeşi Hz. Harun'u öldürebilirdi fakat çevresindekilerin verdiği
tavsiyeye uydu. Bu ona daha cazip geldi. Daha büyük ve kalıcı bir
galibiyet elde edeceğini düşündü. Aslında Allah onları büyük bir
yenilgiye ve helaka doğru yaklaştırıyordu. Hem de kendilerinden
en emin oldukları yerden.
Galip geleceklerinden o kadar emindiler ki buluşma
yerinin ve zamanının da Hz. Musa tarafından seçilmesine izin verdiler:
Dedi ki: "Ey Musa, sen bizi sihrinle
yurdumuzdan sürüp çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?"
"Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz; şimdi
sen, bir 'buluşma zamanı ve yeri' tesbit et, bizim de, senin de
karşı olamayacağımız açık, geniş bir yer olsun" dedi.
(Musa) Dedi ki: 'Buluşma zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü
ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun)." (Taha Suresi, 57-59)
Hz. Musa ayette geçen "buluşma zamanı" için bayram
gününde insanların biraraya toplanacağı bir zaman seçmişti. Çünkü
bu buluşmaya bütün insanların şahit olmasını istiyordu. Bu son derece
akılcı bir seçimdi; böylece insanlar Hz. Musa'nın tebliğine ve Firavun'la
büyücülerinin uğradığı yenilgiye şahit olabileceklerdi. Bu buluşma
zamanını Firavun da kabul etti:
Böylelikle Firavun arkasını dönüp
gitti, hileli düzenini (yürütecek büyücüleri) biraraya getirdi,
sonra geldi. Musa onlara dedi ki: "Size yazıklar olsun, Allah'a
karşı yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azab ile kökünüzü kurutur.
Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir." Bunun üzerine,
kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve gizli konuşmalara
geçtiler. Dediler ki: "Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle
yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu
(dininizi) yok etmek istemektedirler." "Bundan ötürü, tuzaklarınızı
biraraya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan,
gerçekten kurtuluşu bulmuştur." (Taha Suresi, 60-64)
Kuran'da Mısır
Hükümdarlarının Ünvanları
Eski Mısır tarihi boyunca bu ülkede yaşamış olan
tek peygamber Hz. Musa değildir. Hz. Yusuf da Hz. Musa'dan çok daha
önce Mısır'da yaşamış bir peygamberdir.
Kuran'da Hz. Musa ile Hz. Yusuf kıssalarını okurken
göze çarpan bir ayrıntı vardır. Hz. Yusuf zamanında yaşayan Mısır
hükümdarını tanımlamak için Kuran'da "melik" kelimesi geçer:
Hükümdar (melik) dedi ki: "Onu (Yusuf'u) bana
getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle)
dedi: "Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin,
güvenilir (bir danışman-yönetici)sin." (Yusuf Suresi, 54)
Buna karşılık, Hz. Musa zamanında yaşayan hükümdar
için Kuran'da "Firavun" kelimesi kullanılmaktadır:
Andolsun, Biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize)
vermiştik; işte İsrailoğullar'ına sor; onlarageldiği zaman Firavun
ona: "Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti. (İsra Suresi,
101)
Mısır'ın bu iki yöneticisinin farklı isimlendirilmesinin
nedenini tarihi kayıtlar bize açıklamaktadır. Firavun kelimesi aslında
eski Mısır'daki kraliyet sarayına verilen isimdi. Eski krallık döneminde
hükümdarlar bu ismi kullanmıyorlardı. Firavun kelimesinin ülkenin
başındaki kişinin ismi haline gelmesi, Mısır tarihinin "Yeni Krallık
Dönemi"nde olmuştur. Bu dönem 18. hanedan ile başlamış (M.Ö. 1539-1292)
ve 20'inci hanedanlığa gelindiğinde (M.Ö. 945-730) "firavun" kelimesi
saygı amacıyla kullanılan bir söz halini almıştır.
İşte Kuran'daki mucizevi üslup burada bir kez daha
ortaya çıkmaktadır: Hz. Yusuf'un hayatı Eski Krallık dönemine denk
gelmektedir ve bu nedenle Mısır hükümdarı için "firavun" değil "melik"
kelimesi kullanılmıştır. Mz. Musa'nın hayatı ise Yeni Krallık dönemine
denk geldiği için Mısır hükümdarı Kuran'da "firavun" olarak tanımlanmıştır.
Elbette böyle bir ayrım yapabilmek için, Mısır
tarihini bilmek gerekir. Oysa başta da belirttiğimiz gibi Eski Mısır'ın
tarihi, Mısır alfabesinin okunamaması nedeniyle, 4. yüzyılda tamamen
unutulmuş ve ancak 19. yüzyılda yeniden çözülmüştür. Dolayısıyla
Kuran'ın vahyedildiği dönemde hiç kimsenin Eski Mısır tarihi hakkında
detaylı bir bilgisi yoktur. Bu husus, Kuran'ın Allah sözü olduğunu
ispat eden sayısız delilden biridir.
Hz. Musa'nın Büyücülerle
Mücadelesi
Hz. Musa'ya karşı hünerlerini ortaya koymaları
için Mısır'ın dört bir yanından toplanan bütün sihirbazlar, Firavun'a
geldiler. Firavun kendisinin mutlaka üstün geleceğini düşünüyordu.
Böyle bir mücadelenin ardından o ve çevresindekiler kendi hükümdarlıklarını
koruyacaklardı. Büyücüler ise bu mücadeleyi kazanırlarsa Firavun'dan
nasıl bir armağana ulaşacaklarını merak ediyorlardı:
"Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."
Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak,
herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?", "Evet" dedi.
"(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." (Araf
Suresi, 112-114)
Firavun, kendince saltanatını pekiştirecekti, büyücüler
de Firavun'a yakın olacak ve menfaat elde edeceklerdi. Bir tarafta
Mısır'ın tüm bilgin büyücüleri, diğer tarafta ise daha önceden tanıdıkları
ve köle bir kavmin mensupları olan Hz. Musa ve Hz. Harun vardı.
Kimin önce başlayacağına Hz. Musa'nın karar vermesini kabul ettiler:
"Ey Musa" dediler. Ya sen (asanı)
at veya önce biz atalım."
Dedi ki: "Hayır, siz atın." Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden
dolayı, onların ipleri ve asaları kendisine gerçekten koşuyormuş
gibi göründü. (Taha Suresi, 65-66)
Sihirbazlar sihirlerini atınca ipler ve asalar
kendilerine koşuyormuş gibi gözüktü. Ayette haber verildiği gibi,
herkes göz aldanmasıyla ipleri ve asaları koşar gibi görmüştü.

Firavun'un büyücüleri, astronomiden
tıbba kadar her alanda söz sahibiydiler. Sahip oldukları
bilgiyi, toplumu etkilemek ve böylece Firavun'un baskıcı
yönetimine güç kazandırmak için kullanıyorlardı. Üstte,
büyücüleri tüm dünyayı ayakta tutarken tasvir eden bir eski
Mısır kabartması.
|
Dikkat edilirse ayette "koşuyormuş gibi göründü"
denmektedir. Yani gerçek bir koşma olayı yoktur, sadece bakan insanlara
öyle gözükmüştür. Başka bir ayette de yapılan sihrin yine yalnızca
göz aldanması olduğu ve bu şekilde insanların etkilendiğini Allah
şöyle haber verir:
(Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını)
atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete
düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular. (Araf Suresi,
116)
Firavun'un büyücüleri, sergiledikleri ilüzyon numaralarıyla
halk üzerinde büyük bir itibar kazanmış durumdaydılar. Bunu ise
Firavun'un saltanatını güçlendirmek için kullanıyorlardı. Her türlü
büyüyü 'Firavun'un gücü adına" yapıyorlar ve böylece Firavun sistemini
ayakta tutuyorlardı. Firavun ise bu büyücülere maddi çıkar sağlıyordu.
Kısacası ortada karşılıklı oluşturulmuş bir menfaat ilişkisi vardı.
İşte büyücüler de Hz. Musa ile mücadeleye girerken,
Firavun'un metafizik bir gücü olmadığını bildikleri halde, sırf
çıkar elde etmek ve onun yanında iyi konuma gelebilmek için asalarını
attılar. Bunu yaparken kazanacaklarından çok emindiler ve üstün
geleceklerini söylediler:
Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler
ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar
gerçekten bizleriz" dediler. (Şuara Suresi, 44)

Firavun'un büyücüleri, Mısır toplumunun tüm dini törenlerini
de yönetiyorlardı. Üstte, büyücüler bir mumyalama ayini
sırasında tasvir ediliyor.
|
Büyücülerin yaptıkları gösteriler hileli bile olsa
görenleri etkiliyordu. Kuran'da bildirildiğine göre, halk dehşete
düşerken Hz. Musa da bundan etkilendi ve içi korkuyla doldu. Çünkü
Hz. Musa da bu illüzyon nedeniyle ipleri ve asaları koşuyor gibi
görmüştü. Allah, korkmaması için Hz. Musa'ya hatırlatmada bulundu:
Musa, bu yüzden kendi içinde bir tür
korku duymaya başladı.
"Korkma" dedik. "Muhakkak sen üstün geleceksin."
"Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların
yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa
kurtulamaz." (Taha Suresi, 67-69)
Hz. Musa, Rabbimizin bu hatırlatması üzerine hemen
büyücülere dönerek onların yaptıklarının bir büyü olduğunu ve Allah'ın
onu geçersiz kılacağını haber verdi:
...Musa dedi ki: "Sizlerin (ortaya)
getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz
Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez." (Yunus Suresi,
81)
Bu sözlerinin ardından Hz. Musa da asasını attı.
Sonuç, büyücüler için dehşet vericiydi. Onlar bir şeyleri koşuyormuş
gibi göstermeye çalışıp insanları kandırırken Hz. Musa'nın asası
onların tüm büyülerini yutmuştu. Allah bu olayları ayetlerde şöyle
haber vermektedir:
Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver"
diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün
uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz
kaldı.
Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler.
(Araf Suresi, 117-119)
Hz. Musa'nın asası, büyücülerin yaptıkları gibi
bir ilüzyonla değil, gerçekten mucizevi bir şekilde hareket etmiştir.
Büyücüler Hz. Musa'ya bir tuzak kurmuşlardır. Ancak tuzak kurucuların
en hayırlısı olan Allah, Hz. Musa'ya onların tuzaklarını geçersiz
kılan bir tuzak kurdurmuştur. Böylece büyücülerin tuzakları kendi
başlarına geçmiş, Allah bir mucize yaratarak asaya doğaüstü bir
özellik vermiştir.
Sonuçta herkes Firavun'un büyücülerinin galip geleceğini
düşünürken çok farklı bir sonuç ortaya çıkmış ve Hz. Musa galip
gelmiştir. Böylece herkes Allah'ın vaadinin hak olduğunu görmüştür.
Allah Hz. Musa'yı yalnız bırakmamış ve Hz. Musa Rabbimizin mucizesi
sayesinde yeryüzünün o devirdeki en güçlü sistemlerinden birine
karşı galip gelmiştir.
|