HAZRETİ
MUSA
Hz. Musa'nın Kavminin Saparak Buzağıya Tapması
Firavun ve askerlerinin suda boğulmasının ardından,
Hz. Musa kavmiyle beraber güvenlik içinde yaşayacakları yere doğru
yola çıktı. Ancak bu yolculuk sırasında, İsrailoğulları'nın çoğunun
imani yönden çok zayıf ve sapkınlığa çok açık olduğunu gösteren
alametler ortaya çıktı.
Mısır halkının dini putperest bir dindi. Bir çok
putları vardı. Orada yaşadıkları süre içinde İsrailoğulları da bu
dinden etkilenmişlerdi. Her ne kadar ataları Hz. İbrahim, Hz. İshak
ve Hz. Yakub'un kendilerine yol olarak bıraktıkları tevhid dinine
mensup olsalar da, Allah'ı anmada zayıf oldukları için, putperest
Mısırlıların kültürlerinden etkilenmişler, onların bazı sapkın adet
ve anlayışlarını benimsemişlerdi. İsrailoğulları'nın putperestliğe
gösterdikleri bu eğilim, yolda giderlerken putperest bir kavme rastladıklarında
ortaya çıktı. Bazı Yahudiler bu putperest kavme akılsızca özenerek
Hz. Musa'dan kendilerine de put yapmasını istediler:
İsrailoğulları'nı denizden geçirdik.
Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar.
Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki)
gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte
olan bir kavimsiniz" dedi.
Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları
şeyler (ibadetler) de geçersizdir. (Araf Suresi, 138-139)
Hz. Musa'nın kavmi içindeki bu putperestlik düşüncesi
bundan sonra da ortaya çıkacaktı. Çünkü Hz. Musa'nın kavmi içinde
Allah'tan gerektiği gibi korkmayan ve kolaylıkla inkara düşmeye
eğilimli insanlar vardı.
Hz. Musa ve kavmi Tur Dağı'na doğru yöneldiler.
Çünkü Kuran'da bildirildiğine göre orada Allah Hz. Musa ile "sözleşmişti".
Bu sözleşme kırk günlük bir süre için yapılmıştı, Hz. Musa dağda
kırk gün kalacaktı. Hz. Musa acele ederek kavmini geride bıraktı
ve tek başına önden gitmeye karar verdi. Yerine kardeşi Hz. Harun'u
bıraktı. O da Allah'ın elçisiydi. Hz. Musa gittiğinde kavmini o
yönetecekti. Hz. Musa kavminden ayrılmadan önce Hz. Harun'a bazı
tavsiyelerde bulundu:
Musa ile otuz gece için sözleştik
ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk
geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime
geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi. (Araf Suresi,
142)
Hz. Musa kavminden ayrılıp tayin edilen sürede
Tur Dağı'na ulaştı. Allah, orada onunla bir kez daha konuştuğunu
Kuran'da şöyle haber verir::
Musa tayin edilen sürede gelince ve
Rabbi O'nunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi.
(Allah:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde
karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince,
onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde:
"Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin
ilkiyim" dedi.
(Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla
seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden
ol."
Biz ona Levhalar'da herşeyden bir öğüt ve herşeyin yeterli bir açıklamasını
yazdık. (Ve:) "Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki
en güzeliyle sarılsınlar. Size fasıkların yurdunu pek yakında göstereceğim"
(dedik). (Araf Suresi, 143-145)
Bu sırada İsrailoğulları içindeki münafıklar Hz.
Musa'nın kavminden ayrılmasını bir fırsat bildiler. Hz. Harun'un
emirlerini de dinlemeyen kavim kendilerine Mısır dinindeki gibi
bir put yaptılar; bu put bir buzağı heykeliydi:
(Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın
kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak
ilah) edindiler... (Araf Suresi, 148)
Bu esnada Allah Hz. Musa'ya kavminin durumunu ve
neden onlardan önce geldiğini sordu:
"Seni kavminden 'çarçabuk ayrılmaya
iten' nedir ey Musa?"
Dedi ki: "Onlar arkamda izim üzerindedirler, hoşnut kalman için,
Sana gelmekte acele ettim Rabbim." (Taha Suresi, 83-84)
Hz. Musa kavminin içine düştüğü durumu bilmiyordu.
Allah ona, kavminin sapışını, kavmi saptıran Samiri isimli münafığın
konumunu ve kendilerine buzağıdan bir put yaptığını söyledi:
Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini
deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı." (Taha
Suresi, 85)
Bunun ardından Hz. Musa aşağıdaki ayetlerde bildirildiği
gibi, Rabbimizin verdiği levhaları alarak kavmine geri döndü:
Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça
kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel
bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun
mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini
mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik,
ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler
yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte,
sizin ve ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler.
(Taha Suresi, 86-88)
Bu kıssada bir münafığın, kalbinde hastalık olan
insanları nasıl saptırabileceği çok net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Münafıklar daima fitne ve karışıklık için uygun ortamları kollarlar.
Burada da zaten sapmaya eğilimli olan bir kavim için en uygun ortam,
Hz. Musa'nın içlerinde bulunmadığı zamandır. İşte Samiri de böyle
bir ortamda ortaya çıkmıştır. Daha önce de bu insanlar puta tapmaya
eğilimlidir. Hz. Musa'dan kendileri için böyle bir put yapmasını
isteyen kavmin bu zaafını da Samiri bilmektedir. Tam onların isteği
olan ve sapmalarını sağlayacak bir yöntem bulmuştur. Bunu kullanarak
onların seveceği buzağı heykelini yapmıştır. Bu yaptığının doğru
olduğunu göstermek için heykelin güya Hz. Musa'nın da ilahı olduğunu
ve Hz. Musa'nın onu unuttuğunu iddia etmiştir.

İsrailoğulları, Mısır dinindeki
sapkın inanışlardan etkilenmişlerdi. Hz. Musa onlara gerçeği
getirmesine rağmen, bu cahiliye kültürünü terk etmediler.
Mısır dininde yer alan ve üstteki gravürde temsil edilen
"buzağıya tapınma" sapkınlığı, İsrailoğulları'nı
da imandan sonra inkara düşürecekti.
|
Hz. Musa, denizin kenarında Firavun ve askerleri geldiğinde tek
başına Allah'a olan imanını ayakta tutup kavmine nasıl hidayette
yol göstermişse, burada da Samiri tek başına aynı kavme sapkınlıkta
yol göstermişti. Burada, imanlı bir kişinin bir topluma ne kadar
hayırlı etkisi olabileceği görülürken, aynı zamanda münafık bir
kişinin de ne kadar zarar verebileceği anlaşılmaktadır.
Aslında Hz. Harun kavmini uyarmış, yanlış yola
saptıklarını, fitneye düşürüldüklerini onlara anlatmıştı. Fakat
buna rağmen onun sözlerine itaat etmediler. Kuran'da bu gerçek şöyle
anlatılır:
Andolsun, Harun bundan önce onlara:
"Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz).
Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve
emrime itaat edin" demişti. Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye
kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle
ayrılmayacağız." (Taha Suresi, 90-91)
Burada kavmin Hz. Musa'ya olan itaatinin onu lider
olarak kabul etmelerinden kaynaklandığını anlıyoruz. Eğer imandan
kaynaklanan keskin bir itaatleri olsaydı, Hz.Harun'a Allah'ın elçisi
olduğu için hemen itaat etmeleri gerekirdi. Fakat onu kendi liderleri
olarak görmeyip Hz. Harun'un sözünü dinlemediler. Hatta yaptıkları
hataya müdahalesi üzerine onu öldürmeye bile kalkışmışlardı:
(Musa da gelince:) "Ey Harun" demişti.
'Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (Onlara müdahale etmekten)
alıkoyan neydi?"
"Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?"
Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben,
senin: "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin"
demenden endişe edip korktum." (Taha Suresi, 92-94)
...(ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp
güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen
düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla
birlikte kılma (sayma)" dedi.
(Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi
rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." (Araf
Suresi, 150-151)
Hz. Harun'un verdiği cevap üzerine Hz. Musa onu
bıraktı. Asıl fitneyi çıkaran ve insanların yoldan çıkmasına sebep
olan Samiri'ye döndü. Yaptıklarının sebebini ona sordu. Samiri,
kendisinin bunları boşuna yapmadığını ve kimsenin fark etmediği
şeyleri fark ettiğini söyleyerek kendisini yüceltmeye çalıştı. Hatta
elçinin izinden de bir şeyler aldığını ve nefsinin de bunu yaparken
kendisine yol gösterdiğini söyledi:
(Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir
ey Samiri?"
Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden
bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden
(bir şey) gösterdi."
Dedi ki: "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza:
"Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için
kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı
vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir
bak; Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız."
(Taha Suresi, 95-97)
Dikkat edilirse Samiri'nin fitne çıkarmasının ardındaki
en büyük neden, kendisinin diğer herkesten çok daha akıllı ve ileri
görüşlü olduğuna inanmasıdır. Bu kibir, "ben
onların görmediklerini gördüm" şeklindeki cümlesinden açıkça
anlaşılmaktadır. Bu büyüklük ve gurur hissi, Samiri'nin kolayca
nefsinin ve şeytanın emrine girmesine ve 'farklı bir şeyler yaparak
lider olmak" psikolojisi içinde inkara sapıp fitne çıkarmasına neden
olmuştur. Oysa bir Müslüman asla diğer Müslümanlara göre kendisinin
en akıllı ve en üstün olduğu zannıyla hareket etmez. Her zaman için
kendisinde bir hata payı olabileceğini düşünür, hata yapmaktan Allah'a
sığınır. Eğer gerçekten kimsenin fark etmediği ve görmediği bir
hususu görmüşse bile, bunun Allah'ın bir lütfu ve imtihanı olduğunu
bilir ve ona göre davranır. "Allah bana bunu görmeyi nasip etti,
ilim ancak O'ndandır" der. Kaldı ki Samiri'nin gördüğü şey sapıklık
ve fitneden başka bir şey değildir.
Tüm bu olayların ardından Hz. Musa, Samiri'nin
başlattığı fitneye karşı iki tane önemli tedbir almıştır. Birincisi,
fitnenin kaynağı olan ve insanların sapmasına sebep olan Samiri'yi
kavminin içinden kovmaktır. Böylece Samiri, bir daha münafıklık
yapamayacak ve fitne çıkaramayacaktır. İkincisi ise onun oluşturduğu
putu tamamen yok etmektir. Kavmin put olarak benimsediği buzağı
heykeli tamamen yakılacak ve külleri de bir daha bulunmamak üzere
denize serpilecektir.
Görüldüğü gibi Hz. Musa'nın dine karşı büyük bir
hamiyet hissi ve tutku derecesinde mutlak bir bağlılığı vardır.
Hz Musa insanları Allah'ı inkara yönelten etkenlere karşı çok keskin
ve isabetli tedbirler almış, inkarın kökünü kazıyabilmek için çok
kararlı davranmıştır. Bu, tüm peygamberlerin ve onların yolunu izleyen
hidayet önderlerinin ortak vasfıdır.
Hz. Musa, fitne sebeplerini yok ettikten sonra
da tüm kavmine ders vererek onları tevbeye ve Allah'a itaate davet
etmiştir:
Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten
siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca
yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu,
yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine
(Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir,
esirgeyendir. (Bakara Suresi, 54)
Hz. Musa'nın bu kararlı müdahaleleri ve sözleri
kavminde etkili olmuştur. İsrailoğulları, Hz. Musa'nın uyarılarına
icabet ederek Rabbimize tevbe etmişlerdir. Ancak bu, İsrailoğulları'nın
tamamiyle düzeldiği anlamına gelmiyordu. Çünkü İsrailoğulları, ilerleyen
sayfalarda göreceğimiz gibi, bundan sonra da her fırsatta Hz. Musa'ya
karşı gelip ona manen eziyet etmeye çalıştılar.
Yahudi Kavminin
Sapkın Tavırları
Hz. Musa, mücadelesini ilk başta Firavun'a karşı
vermişti. Kendi kavmi, yani İsrailoğulları Hz. Musa'dan önce köle
olarak sıkıntı içinde yaşıyorlardı. Bu nedenle Hz. Musa bir imkan
oluşturduğunda Mısır'ı kavim olarak terk ettiler. Ancak bu, onların
tümünün samimi olarak iman ettiği anlamına gelmiyordu. Aralarında
iman etmedikleri halde, kavim psikolojisi ile hareket eden kişiler
de vardı. Büyük bir kısmı muhtemelen Hz. Musa'yı onları zulümden
kurtaran siyasi bir önder olarak görüyorlardı. Bu yüzden de hak
dine uymak yerine, fırsat buldukça hep eski putperest dinlerine
dönmeye çalışıyorlardı. Bu nedenle her fırsatta Hz. Musa ile mücadele
etmiş ve onun getirdiği gerçek dinden sapmaya çalışmışlardı.
Allah, önce Hz. Musa'ya İsrailoğuları'nı on iki
ayrı topluluk olarak böldürdü:
Biz onları (İsrailoğulları'nı) ayrı
ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi
kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik.
Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu
su içeceği yeri öğrenmiş oldu... (Araf Suresi, 160)
İsrailoğulları'nın büyük kısmı imanı kalplerine
tam yerleştirememişlerdi. Hatta bir keresinde Hz. Musa'dan Allah'ı
kendilerine göstermesini istediler. İyice küstahlaşarak eğer göstermezse
ona inanmayacaklarını söylediler:
Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Allah'ı
apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi
(kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz. (Bakara Suresi,
55)
Bu inkarcı kavmin belirgin bir özelliği, sürekli
olarak tamahkar ve nankör bir ruh hali içinde olmalarıydı. Allah
onları açlıktan kurtarmak için kendilerine mucizevi bir yiyecek
sunmuştu. Kuran'da "kudret helvası ve bıldırcın" olarak bildirilen
bu yemek Allah'ın ikramı olmasına rağmen, İsrailoğulları bir süre
sonra bundan yakınmaya başladılar:
Bulutları üzerinize gölge kıldık ve
size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin
temizinden yiyin (dedik). Onlar Bize zulmetmediler, ancak kendi
nefislerine zulmettiler. (Bakara Suresi, 57)
Siz (ise şöyle) demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız,
Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak,
mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa:) "Hayırlı olanı, şu
değersiz, şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin,
çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır" demişti... (Bakara
Suresi, 61)
Burada Hz. Musa'nın kavminin nankörce tavırlarından
biri daha açıkça görülmektedir.
Bakara Kıssası
Hz. Musa'nın kavmi hak dini gerçekten kavrayamamışlardı.
Daha önce de dikkat çektiğimiz gibi peygamberlerine Allah rızası
için değil, muhtemelen onu güçlü ve kararlı bir lider olarak gördükleri
için itaat etmişlerdi.
Nitekim hep kendilerine gelen dini değiştirerek
kendi nefislerine ve eski dinlerine uydurmaya çalıştılar. Dinin
kolay ve berrak yönünü görmeyip onu karmaşık ve zor hale getirip
kendilerine putlar yapmaya, Allah'a yönelmeyi zorlaştırıp bunu törenselleştirmeye
ve araya putları aracı koymaya çalıştılar.
İsrailoğulları'nın dinlerini zorlaştırmaya çalışan
bu garip mantık, en açık şekilde Bakara Suresi'ndeki bir kıssada
anlatılır. Bu kıssada Allah, İsrailoğulları'na bir buzağı kesmelerini
emretmiştir. İstenen, sadece bir buzağının kurban edilmesidir ve
Hz. Musa da bunu kavmine bildirir. İsrailoğulları ise bu çok açık
ve kolayca yapılabilecek emri zorlaştırırlar. Allah onlardan sadece
sığır kesmelerini ister, onlarsa dinin zor ve karmaşık olması gerektiğini
düşünerek kendilerinden istenmediği halde teferruata dalarlar. Önemsiz
ve gereksiz detaylara dalarken içlerinde bulunan Allah'ın elçisine,
"Bizi alaya mı alıyorsun?" diyecek kadar da ileri giderler:
Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak
sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?"
dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.
"Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler.
(Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne
pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır.
Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi.
(Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini
bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan
sarı bir inektir" dedi.
(Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini
açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah
(Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler.
(Bunun üzerine Musa, "Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini
sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir
inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin" dediler. Böylece
ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı. (Bakara Suresi,
67-71)
Yukarıdaki kıssada anlatıldığı gibi Hz. Musa'nın
kavmi, Allah'ın emrini yerine getirme konusunda sürekli zorluk çıkardılar;
ürettikleri detaylar nedeniyle bu emir neredeyse yapılamaz hale
gelince uygulamayı kabul ettiler. Aslında istenen çok kolaydı; sadece
bir sığır keseceklerdi.
Bugün Yahudi dinine baktığımızda da, buzağı kıssasında
anlatılan detaycı Yahudi mantığının katlanarak devam ettiğini görmek
mümkündür. Yahudilerin dini kitapları olan Talmud'da, ibadetler
veya günlük yaşam hakkında en akla gelmeyecek detaylar yer alır.
Örneğin bir hayvanın sütünün nasıl sağılacağından yakılan bir tütsünün
dumanının nasıl kullanılacağına kadar sayısız konuda, dini hiçbir
anlam taşımayan detaylar bulunur. Yahudilikte bir insanın dindarlığının
ölçüsü de bu detayları ne kadar uyguladığına göre değişir. Buna
karşın dindarlığın temeli olan Allah'a ve ahirete iman konusu tamamen
unutulmuştur. Yahudi dini, uyulması gereken bir kurallar bütünü
haline gelmiş, Allah korkusu, Allah rızası, Allah sevgisi gibi iman
esasları kaybolmuştur.
İsrailoğulları'nın Emre Başkaldırması
ve Lanetlenmesi
Allah, İsrailoğulları Mısır'dan çıktıktan sonra
onlara yurt olarak bir toprağı vaad etmişti. Bu yolculuk esnasında
Hz. Musa'ya yaptıklarını ve ona çıkardıkları zorlukları önceki sayfalarda
belirttik. Vaad edilmiş topraklara geldiklerinde de zorluk çıkarmaya
devam etiler:
Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti:
"Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler
çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini
size verdi."
"Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal
yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar
olarak çevrilirsiniz."
Dediler ki: "Ey Musa, orda zorba bir kavim vardır, onlar çıkmadıkları
sürece biz oraya kesinlikle girmeyiz. Şayet ordan çıkarlarsa, biz
de muhakkak gireriz. (Maide Suresi, 20-22)
Allah onlara defalarca yardım etmişti. Onları sudan
geçirerek Firavun'dan kurtarmıştı ve bu toprakları onlara vermişti.
Oradaki zorba kavimle savaşırlarsa mutlaka kazanacaklarını vaat
etmişti. Allah'a tevekkül etmeleri ve elçisine uymaları gerekiyordu.
Fakat Hz. Musa'nın uyarılarına karşı çıktılar, korktukları için
oraya girmediler. Sadece korkanların içinden iki kişi, Allah'a tevekkül
edilmesi gerektiğini ve oraya girilmesi gerektiğini söyledi:
Korkanlar arasında olup da Allah'ın
kendilerine nimet verdiği iki kişi: "Onların üzerine kapıdan girin.
Girerseniz, şüphesiz sizler galibsiniz. Eğer mü'minlerdenseniz,
yalnızca Allah'a tevekkül edin." dedi. (Maide Suresi, 23)
İsrailoğulları bu uyarılara rağmen Allah'ın elçisine
karşı çıkıp ona saygısızca hitap ettiler:
Dediler ki: "Ey Musa biz, onlar durduğu
sürece hiçbir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz
savaşın. Biz burda duracağız." (Maide Suresi, 24)
Artık Hz. Musa'nın kavminin azgınlığı iyice artmıştı.
Peygamberlerinin hiçbir sözünü dinlemeyecek, açıkça karşı çıkacak
hale gelmişlerdi. Bunun üzerine Musa Peygamber Rabbimize yalvarıp
kendisi ve kardeşi Hz. Harun'u bu isyankar kavimden ayırmasını istedi:
(Musa:) "Rabbim, gerçekten kendimden
ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar
topluluğunun arasını Sen ayır." dedi.
(Allah) Dedi: "Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır.
Onlar yeryüzünde 'şaşkınca dönüp duracaklar.' Sen de o fasıklar
topluluğuna üzülme." (Maide Suresi, 25-26)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, Allah'a ve
elçisine yaptıkları bu isyankarlıktan sonra tam kırk yıl o bölge
İsrailoğulları'na haram oldu ve oraya giremediler.
Hz. Musa hayatı boyunca Rabbimizin risaletini tebliğ
etmeye çalıştı. Kavmini putlardan kurtarıp onlara gerçek dini anlatmak
için çaba harcadı. Onun amacı, Allah'ın rızasını kazanmak için insanları
uyararak onları cehennem azabından kurtarmaktı. Bu uğurda Firavun'la
mücadele etti, kendi kavminin sapkın inançlarını değiştirmeye çalıştı.
Bunları yaparken hem Firavun ve çevresinden hem de kendi kavminden
eziyet gördü. Fakat Hz. Musa herşeyiyle Allah için yaşayan seçkin
bir kuldu ve Rabbimiz onu Firavun'un da kendi kavminin de sıkıntı
ve belalarından kurtardı.
Peygamberlerinin izinden gitmeyen, kendilerine
emanet edilmiş olan dine yüz çeviren ve "sen ve Rabbin git, ikiniz
savaşın" diyerek nankörlük eden İsrailoğulları, tüm inananlar için
bir ibret vesilesidir. Allah, tüm insanları peygamberine yüzçevirmiş
olan İsrailoğulları gibi olmamaları için şöyle uyarır:
Ey iman edenler, Musa'ya eziyet edenler
gibi olmayın; ki sonunda Allah onu, demekte olduklarından temize
çıkardı. O, Allah katında vecihti. (Ahzab Suresi, 69)
|