HAZRETİ
SÜLEYMAN
HZ. SÜLEYMAN'IN GÖRKEMLİ HAKİMİYETİ VE GÜÇLÜ ORDUSU
 |
|
Süleyman'a cinlerden,
insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve
bunlar bölükler halinde dağıtıldı. (Neml Suresi,
17) |
|
|
 |
Hz.
Süleyman, eşi ve benzeri görülmemiş, çok güçlü bir orduya sahiptir.
Bu ordu, cinlerden, kuşlardan ve insanlardan oluşmaktadır ve çok
güçlü bir istihbarat ağıyla desteklenmektedir.
Ayette
Hz. Süleyman'ın tek bir ordusunun değil, ordularının olduğundan
bahsedilmektedir. Bu çoğul kelime onun ordusunun gücünün ve sayıca
üstünlüğünün de bir ifadesidir.
Hz.
Süleyman'ın ordusunun en dikkat çekici yönlerinden biri ise disiplinidir.
Cinler, kuşlar ve insanlar gibi üç farklı topluluk aynı ordu içinde,
büyük bir uyumla görev almakta, ordudaki düzende en ufak bir aksaklık
yaşanmamaktadır.
Ordusunun
cinler ve şeytanlarla desteklenmesi, Hz. Süleyman'a pek çok açıdan
üstünlük sağlamıştır. Bu varlıklar insanların yapamadıkları pek
çok şeyi kolaylıkla yapabilirler. "... Çünkü
o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri
görmektedir..." (Araf Suresi, 27) ayetiyle bildirildiği gibi,
kendilerini göstermeden insanları görebilirler. Bu özellik, cinlere
istihbarat konusunda çok büyük kolaylıklar sağlamaktadır.
 |
|
Böylece
rüzgarı onun buyruğu altına verdik. Onun
emriyle dilediği yöne yumuşakça eserdi.
Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıç
olanı. Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam
kementlerle birbirine bağlanmış diğerlerini.
(Sad Suresi, 36-38)
|
|
|
 |
Ayette
geçen "sağlam kementlerle birbirine bağlanmış" ifadesi, Hz. Süleyman'ın,
hizmetine verilmiş olan cin ve şeytanlar üzerinde çok büyük bir
hakimiyeti olduğuna işaret etmektedir.
Bu
bilgiler, Hz. Süleyman'ın hakimiyetinin sadece dindar ve teslim
olmuş cinleri değil, inkarcıları da kapsadığını ortaya koymaktadır.
Bu ayetten Hz. Süleyman'ın şeytanları, şeytanın etkisi altındaki
insanları ve dinsiz kimseleri zararsız hale getirdiği anlaşılmaktadır.
Dahası onları İslam'a faydalı hale getirmiş, onlara çeşitli görevler
vermiştir.
Allah
bu ayette, İslam ahlakının yaşandığı bir ortamda şeytani mizaca
sahip olan kötü niyetli insanların topluma zarar vermelerinin engellenmesi
gerektiğine işaret ediyor olabilir. Bu kimseleri Allah yolundaki
bir hizmette görevlendirmek ise hem olası zararları engelleyecek,
hem de İslam adına bir fayda oluşmasına vesile olacaktır.
Bu
ayetle insanlara zulmeden, kötülük yapan, yeryüzünde fitne çıkaran
şeytan karakterli kişilerin çok sıkı bir kontrol sistemi ile denetlenmeleri
gerektiğine işaret ediliyor olabilir. Bu kişilerin halkın arasına
karışarak insanlara zarar vermeleri engellenmelidir.
Allah
bu ayetiyle ahir zamanda suçluların cezalandırılmasında uygulanacak
olan yöntemlere dikkat çekmiş olabilir. O dönemde suçluların topluma
zarar vermeleri engellenecek, ancak bu kişiler, çeşitli hizmetlerde
çalıştırılarak insanlara faydalı hale getirilecek olabilirler.
Ayette
bildirilen "sağlam kementler" ifadesiyle, Allah, ahir zamanda kullanılan
elektronik pranga benzeri bir güvenlik sistemine dikkat çekiyor
olabilir. Bu şekilde söz konusu kişilerin kaçmaları, hem kendilerine
hem de çevrelerindeki insanlara zarar vermeleri engellenecektir.
 |
|
Kuşları
denetledikten sonra dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum,
yoksa kaybolanlardan mı olduı Onu gerçekten şiddetli
bir azabla azablandıracağım, ya da onu boğazlayacağım
veya o, Bana apaçık olan bir delil getirmelidir."
(Neml Suresi, 20-21) |
|
|
 |
Bu ayetler göstermektedir ki, Hz. Süleyman, ordusunu düzenli olarak
teftiş ediyor, bir aksaklık olduğunda bunu hemen fark ediyor ve
gereken önlemleri alıyordu. Disiplini bozacak hareketlerde bulunulmasına
kesinlikle izin vermiyordu. İzinsiz ve habersiz olarak ortadan kaybolmanın
çok önemli bir hata olduğu Hz. Süleyman'ın yukarıdaki sözlerinden
anlaşılmaktadır.
 |
|
"Sen
onlara dön, Biz onlara öyle ordularla geliriz
ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve Biz
onları oradan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler
olarak sürüp çıkarırız." (Neml Suresi, 37) |
|
|
 |
Hz. Süleyman, Sebe Melikesi'nden hediyeler getiren ulaklara yukarıdaki
şekilde seslenmektedir. Bu sözlerde görüldüğü gibi, hiçbir şekilde
hediye kabul etmeyeceğini belirtmiş, böylece Sebe Melikesi'nin kendisine
teslim olması konusunda ne kadar kararlı olduğunu da göstermiştir.
Bu ayetten ayrıca, Hz. Süleyman'ın ordusunun o dönemde hiçbir ülkenin
ordusunun karşı koyamayacağı kadar üstün bir güçte olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim ilerleyen sayfalarda görüleceği gibi, Sebe yöneticileri
bu haberi aldıklarında, teslim olmaktan başka bir çareleri olmadığını
anlamışlardır. Bu da, onların Hz. Süleyman'ın ordusunun yenilmezliğini
bildiklerinin bir göstergesidir.

|
İman
edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik
onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.
(Enam Suresi, 82)
"Gerçek şu ki, ben bir
muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim.
Ve ben müşriklerden değilim."
(Enam Suresi, 79)
|
ELEKTRONİK
PRANGA
Günümüzde başta
ABD olmak üzere bazı ülkelerde suçluları cezalandırmada elektronik
pranga sistemi kullanılmaktadır. Bazı suçlular ayaklarına
bağlanan bir pranga ile ev hapsinde tutulmaktadırlar. Bu pranga,
hapishane yerine, evinde ya da kaldığı yerin yakın çevresindeki
dar bir alan içinde hapis uygulamasına maruz kalan suçlu ve
sanıklara takılmaktadır. Elektronik pranga, takılan kişinin
hareketlerinin 24 saat takip edilmesini sağlamaktadır. Prangayı
taşıyan kişi, genellikle çapı 80 kilometreyi aşmayan bir alanda
hareket serbestliğine sahiptir, ancak bu alanın dışına çıkmaya
yeltendiğinde, güvenlik birimleri alarma geçmekte ve polisler
hemen müdahalede bulunmaktadırlar.13 Böylece
kişi hem günlük yaşamını belli sınırlar çerçevesinde sürdürmekte,
hem de suç işleyemeyeceğini bilmektedir.
|
HZ. SÜLEYMAN'IN ÜSTÜN AHLAKI
Buraya kadar Allah'ın Hz. Süleyman'a verdiği çeşitli ilimlerden,
görkemli saltanatından ve güçlü ordusundan bahsettik. Hz. Süleyman'ın
Kuran'da bildirilen en önemli özelliklerinden biri ise, hiç şüphesiz
sahip olduğu üstün ahlakıdır. O, hayatı boyunca insanları Allah'ın
razı olacağı din ahlakını yaşamaya davet ederken, kendisi de derin
imanı ve güzel ahlakıyla tüm insanlara örnek olmuştur.
Her İşinde Allah'a Yönelirdi
 |
|
... O, ne güzel
kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen
biriydi.
(Sad Suresi, 30) |
|
|
 |
Hz. Süleyman'ın hayatı ile ilgili olan Kuran ayetlerinde
en çok dikkat çekilen konulardan biri, onun her yaptığı işte sürekli
Allah'a yönelmesi, O'na dua etmesi ve her isteğini Allah'a açmasıdır.
Hz. Süleyman, putperestliğin yaygın olduğu bir dönemde
yaşamış, ancak hiçbir zaman, hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmamıştır.
Sadece Allah'ın rızasını gözetmiş ve Allah'ın dinini hakim kılmak
için hiçbir insanın ya da varlığın rızasını gözetmeden ihlasla yaşamıştır.
Puta tapan Sebe Ülkesi'ni imana davet ederken de onları Allah'a
teslim olmaya davet etmiş, Güneş'e secde etmekten vazgeçmelerini
istemiştir.
 |
|
Andolsun,
Biz Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstünde
bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
"Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye
nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz
Sen, karşılıksız armağan edensin."
(Sad Suresi, 34-35) |
|
|
 |
Hz. Süleyman herhangi bir zorlukla, sıkıntıyla ya da bir nimetle
karşılaştığında hemen Allah'a yöneliyordu. Her konuşmasında Allah'ı
zikrediyor, her kararını Allah'ın adını anarak veriyordu. Allah
Hz. Süleyman'ı çeşitli olaylarla denemiş, o da her seferinde çok
güzel bir ahlakla karşılık vermiştir. Örneğin yukarıdaki ayette
de belirtildiği gibi Hz. Süleyman denendiğinde, aklına ilk gelen
Allah'a dua etmek, O'nun bağışlayıcılığına ve rahmetine sığınmak
olmuştur.
 |
|
"...
Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim,
yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte
olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti).
Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir,
kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani
(hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır,
Kerim olandır." (Neml Suresi, 40) |
|
|
 |
Hz. Süleyman sadece zorluk anlarında değil, herhangi bir başarı
ya da zafer anında da aynı ahlakı göstermiş, daima tevazulu ve Allah'a
karşı aczini bilen bir kul olmuştur. Elde ettiği her başarının,
Allah'tan bir deneme olduğunu hemen fark etmiştir. Yukarıdaki ayette
de bildirildiği gibi, başarılar karşısında son derece tevazulu bir
karşılık vermiştir. Bu ihlaslı karşılık, onun her türlü başarının
da her türlü zorluk gibi Allah'tan bir deneme olduğunu bilmesinin
bir sonucudur.
Sürekli Allah'a Şükreden Bir Kuldu
 |
|
...
"Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan
şükredenler azdır.
(Sebe Suresi, 13) |
|
|
 |
Allah Hz. Davud gibi Hz. Süleyman'ı da daha önce hiç kimseye verilmemiş
nimetlerle seçkin kılmış, ona Allah'a şükretmesine vesile olacak
lütuflarda bulunmuştur. Hz. Süleyman bu nimetlere karşı her zaman
şükredici olmuş, tevazulu ve ihlaslı davranmış, her işinde Allah'a
yönelmiştir. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, o, bütün nimetlerin
ve üstün özelliklerin Allah katından bir deneme olduğunu, bu nimetlere
vereceği karşılıkla hesap gününde karşılaşacağını bilen ve ona göre
davranan bir kuldur.
 |
|
"...
Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi
ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı
ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına
kat." (Neml Suresi, 19) |
|
|
 |
Hz. Süleyman'ın karıncaların aralarında geçen konuşmayı duyduktan
sonra, hemen Allah'a yöneldiği ve dua ettiği ayette bildirilmiştir.
O, kendisine verilen nimetler karşısında her zaman bunların gerçek
sahibinin Rabbimiz olduğunu bilmiş, her tavrı ve sözüyle tek hedefinin
Allah'ın rızasını kazanmak olduğunu göstermiştir.
Allah onun bu samimi ve ihlaslı ahlakının karşılığını
en güzel şekilde vermiş ve onu "Şüphesiz, onun
Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri
vardır." (Sad Suresi, 40) ayetiyle müjdelemiştir. Bir diğer
ayette ise, onu ve babası Hz. Davud'u, "inanmış
kullarından birçoğuna göre üstün kıldığı"nı (Neml Suresi, 15)
bildirmiştir.
Ayrıca Hz. Süleyman dişi karıncanın, karınca topluluğuna
karşı olan şefkatini görünce hemen annesini ve babasını hatırlamıştır.
Bu, insanın, kendisine anne ve babası vesilesiyle gelen nimetlere
(küçüklüğünden itibaren bakımı, büyütülmesi, barınması, eğitimi
gibi) karşılık da bunların asıl sahibi olan Allah'a şükretmesi gerektiğini
gösteren önemli bir derstir.
Hz. Süleyman'ın Hayvan Sevgisi
 |
|
Hani ona akşama
yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür
üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu.
O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at)
sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim."
Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin
arkasına saklandılar."
(Sad Suresi, 31-32) |
|
|
 |
Ayetlerden anlaşıldığı gibi Hz. Süleyman, duruşları
ve koşuşlarındaki zerafet ve ustalıkları ile seyredenlere büyük
zevk veren bu hayvanları sevmek için özel bir vakit ayırmaktadır.
Ve bu sırada Allah'ı tesbih ederek yüceltmektedir. Bu örnek bir
mümin tavrıdır: İmanlı bir kişi gördüğü güzellikler ve bu güzelliklerin
ruhunda oluşturduğu derin etki karşısında Allah'ı zikreder. Bu,
inananların Allah'a olan derin sevgilerinin sonucunda oluşan bir
etkilenmedir.
Din ahlakının getirdiği güzelliklerden uzak olan insanların
çoğu, içine kapalı, etrafındaki olaylara ve varlıklara karşı duyarsız,
umursamaz bir karakter geliştirirler. Oysa Hz. Süleyman'ın tavırlarında
da açıkça görüldüğü gibi, Müslüman, etrafındaki güzelliklere karşı
son derece duyarlı, güzellik, estetik ve sanattan zevk alan, ince
düşünceli bir insandır. Allah'ın nimetlerinin farkındadır ve bunlardan
zevk alıp şükretmeyi bilir. Allah, "De ki: 'Allah'ın
kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?'
De ki: 'Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü
ise yalnızca onlarındır'..." (Araf Suresi, 32) ayetiyle,
dünyadaki nimetlerin zaten Müslümanlar için yaratıldığını haber
vermektedir.
|
Onlara binmeniz
ve süs için atları,
katırları ve merkebleri (yarattı)...
(Nahl Suresi, 8) |
 |
|
Onları
bana geri getirin" (dedi). Sonra (onların) bacaklarını
ve boyunlarını okşamaya başladı. (Sad Suresi,
33) |
|
|
 |
Hz. Süleyman içinde duyduğu sevgiyi hem sözle ifade etmekte, hem
de fiilen göstermektedir. Burada Hz. Süleyman'ın sevgisini ifade
etme gücünü en açık şekilde görüyoruz. Genelde insanlar içlerinde
duydukları sevgi, muhabbet hislerini her zaman doğru ve güzel şekilde
ifade edemezler. Hatta çoğu zaman bundan çekinirler. İnsanın bir
varlığa karşı duyduğu muhabbeti en içli şekilde gösterebilmesi Allah'ın
verdiği özel bir yetenektir. Allah ayetlerinde bu yeteneği salih
kullarından Hz. Yahya'ya da verdiğini şöyle bildirmektedir:
(Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona
dedik ki:) "Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut." Daha çocuk iken ona
hikmet verdik. Katımızdan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik
(de verdik). O, çok takva sahibi biriydi. (Meryem Suresi, 12-13)
Kuran'da
Hz. Süleyman'ın atların yanı sıra başka hayvanlara da aynı sevgiyle
yaklaştığına dair örnekler anlatılmaktadır. Bu hayvanlardan biri
karıncalardır. Hz. Süleyman'ın ordusu ile birlikte geldiğini gören
bir dişi karınca, karınca topluluğuna yuvalarına girmelerini, aksi
takdirde Hz. Süleyman ve ordularının "farkında olmaksızın" onlara
zarar verebileceğini söylemiştir. Dişi karıncanın konuşmasında "farkında
olmadan" ifadesini kullanması, Süleyman Peygamberin bir savaş durumunda
karıncalara dahi zarar vermeyecek kadar yüksek merhametine dikkat
çekmiştir.
 Hz.
Süleyman'ın hayatına dair örneklerin anlatıldığı bu ayetlerde Müslümanlar
için hayvan sevgisinin önemine de işaret edilmektedir. Çünkü iman
eden bir insan Allah'ın yarattığı canlılardaki derin hikmetleri,
yaratılış güzelliklerini daha iyi kavrayabilir. Nitekim hayvanlardaki
ibretlerin detaylı olarak anlatıldığı Nahl Suresi'nde
"... onlarda (hayvanlarda) sizin için bir güzellik vardır" (Nahl
Suresi, 6) buyurularak bu gerçeğe dikkat çekilir. İşte Hz.
Süleyman'da gördüğümüz hayvan sevgisi de, Allah'ın bu kusursuz yaratışına
duyulan hayranlığın ifadelerinden biridir.
Kuran'da,
hayvanların insanlara fayda veren yönlerinden biri de güvenlik sağlamaları
olarak haber verilmiştir. Örneğin köpeklerin, sahiplerinin güvenliğini
sağlamak amacıyla kullanılabileceklerine dair işaretler vardır.
Kehf Suresi'nin 18. ayetinde Ashab-ı Kehf'in köpeklerinden bahsedilmektedir.
Daha pek çok ayette de hayvan sevgisi ve hayvanlardaki yaratılış
delillerinin incelenmesi teşvik edilmiştir.
Hz. Süleyman'ın Allah Rızası için Mala Sevgi
Duyması
 |
|
"...Gerçekten
ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten
dolayı tercih ettim..." (Sad Suresi, 32) |
|
|
 |
Ayette görüldüğü gibi Hz. Süleyman, sahip olduğu ihtişamlı
malları düşünüp Allah'ı övgüyle yüceltmiş, mala olan sevgisinin
kaynağının Allah'ı zikretmek olduğunu vurgulamıştır. Buradaki manayı
iyi düşünmek gerekir. Kuran'ın diğer bazı ayetlerinde, mal sevgisinin
insanları saptırabileceği haber verilir. Örneğin Adiyat Suresi'nde
şöyle buyrulur: "Gerçekten insan, Rabbine karşı
nankördür. Ve gerçekten, kendisi buna şahiddir. Muhakkak o, mal
sevgisinden dolayı çok katıdır." (Adiyat Suresi, 6-8) Mal
ve mülk sevgisi insanların çoğunun kalbini katılaştırır ve onları
dinden uzaklaştırır, çünkü ellerindeki malı kendilerinin bir kazancı
zanneder, bundan dolayı kibir ve "müstağniyet" (yeterlilik hissi,
Allah'a karşı muhtaç olduğunu unutma) duyarlar ve daha fazla mal
edinmek için hırsa kapılırlar. Allah'a kulluk etmek için yaşayacaklarına,
mal biriktirmek için yaşarlar. Bu nedenle her Müslümanın mal ve
mülk hırsından uzak durması gerekir.
Ancak Hz. Süleyman kıssası bize Müslümanın mal ve
mülke gafil insanlardan çok daha farklı bakacağını ve bu bilinci
elde ettikten sonra mal ve mülke sahip olmanın ona Allah'ı zikretmesi
için bir vesile olacağını göstermektedir. Kastedilen bilinç, tüm
malın ve mülkün Allah'a ait olduğunu, O'ndan geldiğini ve yine O'nun
dilemesiyle gideceğini bilmektir.
Bunu bilen Müslüman, kendisine mal ve mülk verildiğinde
bundan dolayı kibirlenmez veya şımarmaz. "Mallar elimden gidecek"
korkusuna da kapılmaz. Allah'ın vermiş olduğu tüm imkanlara şükreder
ve bu imkanları O'nun rızası için O'nun yolunda kullanır. Allah
kendisine büyük bir mülk, ihtişam ve iktidar nasip ettiğinde de,
bunların hepsini birer nimet ve imtihan vesilesi olarak görür, Allah'a
olan saygı, korku ve sevgisi daha da artar.
İşte bu nedenledir ki, Allah'a gönülden bağlı olan
salih müminler, kendilerine mal, mülk ve iktidar emanet edilmesi
için en ehil insanlardır. Bunlardan birisi olan Hz. Süleyman, kimseye
nasip
olmayan bir iktidarı elinde tutmasına rağmen, her zaman Allah'a
karşı içli ve derin bir saygı içinde olmuş ve tüm imkanlarıyla O'nun
dinine hizmet etmiştir.
Bu ayetten mal sevgisinin, eğer Allah rızası için
olursa makbul olduğu anlaşılmaktadır. Sahip olunan zenginlikler
Allah'ın rızasını kazanacak işlerde, Allah'ın sonsuz kudretini zikretmede
kullanılırsa, bu yapılanlardan Allah'ın hoşnut olması umulur.
 |
|
"Rabbim,
beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib
olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen,
karşılıksız armağan edensin." (Sad Suresi, 35) |
|
|
 |
Hz.
Süleyman, malı, Allah rızası için sevmekte ve O'nun yolunda harcamak
için Allah'tan kendisine büyük bir mülk nasip etmesini istemektedir.
Bu ayetle Müslümanların da Allah yolunda harcamak için dünya hayatında
benzersiz bir zenginlik ve mülk isteyebileceklerine işaret edilmektedir.
Ayetlerden
anlaşıldığı gibi, Müslümanlar zenginliğe, gösterişli mülklere, hayranlık
uyandıran sanat eserlerine sahip olabilirler. Nitekim Müslüman devletler
tarih
boyunca son derece görkemli sanat eserleri ortaya koymuş, zenginlikleri
ve güçleri ile tüm dünyaya nam salmışlardır. Asırlar boyunca İslam'ın
bayraktarlığını yapan Osmanlı İmparatorluğu bunun en açık örneğidir.
Bu büyük imparatorluktan geride kalan eserler hala üç kıtanın dört
bir yanını süslemektedir.
İman
edenlerin sahip oldukları bu zenginliğin hikmetlerinden biri, insanların
kalplerini İslam'a ısındırmada zenginliğin büyük bir rol oynamasıdır.
Onların sahip oldukları ihtişamlı mülkler, din ahlakından uzak yaşayan
ve maddi değerlere çok fazla önem veren insanları ilk anda psikolojik
olarak etkilemiş ve dine ilgi duymalarını sağlamıştır. Bu, ilerleyen
bölümlerde göreceğimiz gibi, Hz. Süleyman'ın da Sebe Melikesi'nin
İslam'ı kabul etmesi için kullandığı yöntemlerden biridir.

|
Mahmud Celaleddin. Celi
sülus hat, "Allah'ım beni en güzel şekilde rızıklandır,
ahlak ve insaniyetçe beğenilen, günahkar olmayan iyi ameller
nasib eyle" yazılı. |
Hz. Süleyman'a Verilen Özel Bir İlme İşaret
 |
|
"Andolsun, Davud'a
ve Süleyman'a bir ilim verdik: "Bizi inanmış kullarından
birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun."...
Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür." (Neml Suresi,
15-16) |
|
|
 |
Bu ayetlerde Hz. Davud ve Hz. Süleyman'a verilen özel
bir ilim haber verilmektedir. Ayetin devamında bu ilmin "apaçık
bir üstünlük" olduğunun bildirilmesi ise, hiç kimsenin bilmediği,
üstün bir ilme vakıf olduklarına bir işaret olabilir.
 |
|
Andolsun, Biz
Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir
ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü. (Sad
Suresi, 34) |
|
|
 |
Hz.
Süleyman'ın, tahtının üzerine bırakılan bir cesetle denenmesi, yukarıda
söz ettiğimiz ilimle bağlantılı bir mucize olabilir. Allah Hz. Süleyman'ı
metafizik bir şekilde, tüm canlıların yaşadığı madde boyutundan
çıkarıp, ruh alemine sokmuş olabilir. Bu alemde madde ortadan kalkmış,
Hz. Süleyman, tahtın da, tahtın üzerindeki cesedin de maddi varlıkları
olmayıp, bir hayalden ibaret olduklarını anlamış olabilir. Ruh aleminden
çıkıp, yeniden madde boyutuna geçtiğinde ise, bedenine kavuşmuş,
eski haline dönmüş olabilir.
Hz.
Süleyman bu yolculuk esnasında bedenin dışına çıkmış ve dolayısıyla
da kendi bedenini bir ceset olarak görmüş, bunun sonucunda da dünya
hayatının değersizliğini ve insanın ne kadar aciz olduğunu fark
etmiş olabilir. Dünyanın birkaç on yıl içinde sona ereceğini, insanın
dünya hayatında değer verdiği para, zenginlik, mal, mülk ve tüm
güzelliklerin bir hayalden ibaret olduğunu kavramış olabilir.
Dünya
hayatının değersizliğini anlayan Hz. Süleyman, mülkü Allah yolunda
ve İslam'ın menfaati doğrultusunda harcamanın önemini kavramış olabilir.
Nitekim bu yolculuğun hemen ardından Hz. Süleyman, Allah'a, kendisine
büyük bir mülk vermesi için dua etmektedir.
HARUT ve MARUT
 |
|
Ve onlar, Süleyman'ın
mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına
uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar
inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki
iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı...
(Bakara Suresi, 102) |
|
|
 |
Ayette
geçen ifadeden, Hz. Süleyman döneminde bazı insanların, Allah'ın
haram kıldığı fiillerden olan sihire rağbet ettikleri anlaşılmaktadır.
Onlar şeytanlardan sihir öğrenmişlerdir. Ayrıca Babil'deki Harut
ve Marut adlı meleklere öğretilmiş olanları da -yine şeytanlardan
öğrenerek- kötü amaçları için kullanmışlardır.
Ayetten
anlaşıldığı gibi, Hz. Süleyman'a karşı harekete geçen şeytan, etkisi
altına aldığı insanlar aracılığıyla halkı Hz. Süleyman'ın sahip
olduğu büyük mülk ve zenginlik ile ilgili olarak kışkırtmış olabilir.
Bunun sonucunda da insanlar Hz. Süleyman ve sahip olduğu güçlü devlete
karşı örgütlenmiş, devlet aleyhinde çalışmalar yapan çeşitli karanlık
örgütler kurmuş olabilirler. Şeytanın sevkiyle kurulan bu örgütler
Hz. Süleyman'ın devletini türlü şekillerde çökertmeye çalışmış,
bunun için her türlü kirli yöntemi kullanmış olabilirler. (En doğrusunu
Allah bilir.) Nitekim tarihi kayıtlar, Hz. Süleyman'ın vefatının
ardından yönettiği Müslüman İsrail Krallığı'nın iç karışıklıklar
nedeniyle ikiye bölündüğünü bildirmektedir.
 |
|
…
Harut and Marut, the two angels in Babylon, who
taught no one without first saying to him: "We
are merely a trial and temptation, so do not abandon
belief." People learned from them how to separate
a man and his wife. But they cannot harm anyone
by it, except with God's permission. They have
learned what will harm them and will not benefit
them. They know that any who deal in it will have
no share in the Hereafter. What an evil thing
they have sold themselves for. If they only knew!
(Qur'an, 2:102) |
|
|
 |

Pieter Bruegel, Babil Kulesi,
16. yy. |
Şeytanlar insanları yoldan saptırmak için onlara, Harut ve Marut'tan
öğrendikleri sihirleri öğretmişlerdir. Oysa Harut ve Marut, sahip
oldukları bilgiyi, öğrenmek isteyenlere önce kendilerinin Allah'tan
bir deneme olduklarını söylüyor ve inkara düşmemeleri için onları
uyarıyorlardı. Ancak ondan sonra bu bilgiyi öğretiyorlardı. Bu nedenle
de insanların sihrin bir fitne olduğunu bilmeleri ve bundan şiddetle
kaçınmaları gerekmektedir.
Sihir
yöntemlerine başvuran herkes çok iyi bilmelidir ki, Allah izin vermeden
insanların öğrendikleri ve uyguladıkları büyülerin bir sonuç vermesi
kesinlikle mümkün değildir. Çünkü büyünün etkisini bir hikmet üzere
yaratan da Allah'tır. O'nun izni ve bilgisi olmadan hiçbir insanın
zenginlik, güç ya da başka bir imkanı sihir benzeri yöntemlerle
elde etmesi mümkün değildir.
Allah,
büyünün etkisine inanan ve bu gibi yöntemlerle kendilerine menfaat
sağlayabileceklerine inanan insanlara, bu şeytani yöntemleri bir
bela olarak musallat edebilir. Onlar batıl yollara saptıkları için,
Allah onlara buna göre bir karşılık vermekte, büyü, bu insanlar
için dünya hayatında bir azap haline gelmektedir. Bu, Allah'ın hidayet
yolundan sapan insanlara dünyada verdiği bir cezadır.
Ayetlerden
anlaşıldığı gibi, iman eden bir insan hiçbir şekilde sihirle ve
şeytanların anlattıklarıyla ilgilenmez. İnsanların arasını bozmak
için bu tip şeytan kışkırtması işlerle uğraşmak, hak yoldan uzaklaşıp
batıl inanışlarla vakit geçirmek şeytanın oyununa gelmektir. Çünkü
şeytanın amacı insanları doğru yoldan engellemektir. Sihir benzeri
işlerle uğraşanlar, şeytanın aldatmacasına kanmış kimselerdir.
Bu gibi batıl inanışların Kuran'da hiçbir şekilde yeri
yoktur. Nitekim Allah Felak Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:
De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin
şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere
üfüren-kadınların şerrinden... (Felak Suresi, 1-4)
Harut ve Marut'tan bahsedilen ayetlerde de aynı konu anlatılmıştır.
Ne sihrin, ne de Felak Suresi'ndeki ayette bildirildiği gibi "düğümlere
üfüren kadınların" hiçbir güçleri, etkileri yoktur. Kainattaki tek
güç ve hüküm sahibi, alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Mümin sadece
Allah'a güvenip dayanır, sadece O'ndan medet umar, her türlü ihtiyacını,
sıkıntısını Allah'a açar, Allah'ı dost ve vekil edinir.
Bu
ayetlerde ahir zamana yönelik işaretler de olabilir. Allah, sihirden
bahsederek, ahir zamanda sihrin çoğalacağına, fal bakıp geleceği
okumanın yaygınlaşacağına işaret ediyor olabilir. Ahir zamanda Allah'ın
haram kıldığı bu fitneler, adeta bir geçim kaynağı haline gelecek,
büyücü ve falcılar insanları sömürecek olabilirler. Ahir zamanın
bu büyük fitnesi, Peygamberimizin hadislerinde de haber verilmiştir.
Bunlardan biri şu şekildedir:
Ahir zamanda ümmetim hakkında en çok endişe duyduğum,
yıldızlara (inanmak), kaderi yalanlamak... (Ramuz el-Ehadis, 1/1540)

----------------------------------
13 Milliyet,
20 Nisan 2001
|