HAZRETİ
MUSA
Hz. Musa ve Kavminin Mısır'ı Terk Etmesi ve Firavun'un Suda Boğulması
Her insana veya her kavme yapılan tebliğin bir
sonu vardır. Allah kitapları ve elçileri vasıtasıyla veya mümin
kullarını vesile kılarak insanlara öğüt verir. İnsanlar Allah'ın
varlığını ve birliğini kabul etmeye, Rabbimiz, Yaratıcımız ve gerçek
Mevlamız olan Allah'a itaat etmeye davet edilirler. Bu tebliğ yıllarca
sürebilir. Ama Allah katında tebliğin de belirlenmiş bir sonu vardır.
İnkarda diretenlere bu sonla beraber artık azap gelir. Dünya azabıyla
başlayan bu azap, asıl olarak cehennemde sonsuza kadar devam eder.
Firavun ve çevresi de yıllarca tebliğe karşı direnmiş
ve azaba müstahak olmuşlardır. Allah'a isyan edip peygamberi delilik
ve yalancılıkla suçlamışlardır. İnkarları sebebiyle Allah onlar
için alçaltıcı bir son hazırlamıştır.
Bu azabın başlangıcında Allah öncelikle Hz. Musa'ya
İsrailoğulları'nı Mısır'dan çıkarmasını emretmiştir:
Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe
geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. (Şuara Suresi, 52)
Hz. Musa ve kavmi, Allah'ın buyurduğu gibi Mısır'ı
gizlice terk ettiler.

Hz. Musa'nın asasıyla denizi yarması,
"On Emir" adlı filmde üstteki şekilde tasvir edilmiştir.
|
İsrailoğulları'nın Mısır'ı terk etmesi Firavun için kabul edilemezdi.
O, kendini onların rabbi kabul ediyordu. Tüm İsrailoğulları'nın
sahibi olarak kendini görüyordu. Dahası kölelerinin gitmesiyle tüm
iş gücünü de kaybedecek ardından Mısır'daki itibarını da yitirecekti.
Bu nedenle askerlerini toplayarak İsrailoğulları'nı yakalamak için
peşlerine düştü:
Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker)
toplayıcılar gönderdi.
"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;"
"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."
"Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).
Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan
sürüp çıkardık;
Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.
Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye
koyuldular. (Şuara Suresi, 53-60)
İsrailoğulları, Firavun ve adamlarına yakalanmamak
için Mısır'dan uzaklaşırken bir deniz sahiline geldiler. İşte bu
sırada da Firavun ve askerleri onların görebilecekleri mesafeye
ulaştılar. Firavun ve askerlerini kendilerine doğru yaklaşırken
görünce, Hz. Musa'nın kavminde panik ve ümitsizlik hakim oldu. Firavun
ve askerleri çok yakın bir mesafedeydi ve görünürde kaçacak hiçbir
yerleri yoktu. Yakalandıklarını düşündüler:
İki topluluk birbirini gördükleri
zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler. (Şuara
Suresi, 61)
İşte bu anda Hz. Musa tüm inananlara örnek bir
tavır gösterdi. Allah'ın kendisiyle ve inananlarla beraber olduğunu
ve kendilerine mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini ümitsizliğe
düşmüş olan kavmine hatırlattı:
(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim,
benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." (Şuara Suresi, 62)
Bunun ardından Hz. Musa Allah'tan aldığı "Asanla
denize vur" (Şuara Suresi, 63) vahyi üzerine asasını denize
vurdu. Allah denizi bir mucize olarak iki parçaya ayırdı ve aradan
kuru bir yol kıldı. İsrailoğulları hemen bu yola girdiler. Firavun
ve askerleri ise o kadar azgınlardı ki açılan yoldan geçip İsrailoğulları'nı
yakalamayı düşündüler. Ortada apaçık bir mucize vardı ve Allah'ın
Hz. Musa ve onunla birlikte iman edenlere olan desteği aşikardı.
Ancak daha önceki mucizeler gibi bu da Firavun'un iman etmesini
sağlamadı. Akılları tümüyle kapanmış olan Firavun ve askerleri İsrailoğulları'nın
hemen ardından denizde açılan kuru yola girdiler. Ancak İsrailoğulları'nın
bu yoldan çıkıp karaya ulaşmalarıyla birlikte, sular aniden kapanmaya
başladı. Firavun ve onu kendilerine ilah ve rab edinmiş olan tüm
ordusu da bu mucize ile birlikte boğulup gitti. Firavun son anda
tevbe etmek istedi ama bu tevbesi kabul görmedi. Bu olayları Allah
Yunus Suresi'nde şöyle haber vermektedir:
Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik;
Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü.
Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın
kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben
de Müslümanlardanım" dedi.
Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk
çıkaranlardandın.
Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret)
olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini
göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden
habersizdirler. (Yunus Suresi, 90-92)

Firavun'un askerlerini bir geçit
töreni sırasında gösteren Eski Mısır freski.
|
Firavun'un ölmeden önce son anda iman edip tevbe
etmek istemesi ve bunu Allah'ın kabul etmeyişi, tüm insanlara ders
olması gereken çok önemli bir konudur. Allah insanlara ömürleri
boyunca dünyada bulunuş amaçlarını düşünmeleri, kulluk etmeleri
gerektiğini anlamaları ve nasıl kulluk edeceklerini öğrenmeleri
için yeterince zaman ve imkan verir. Elçiler, hak kitaplar ve müminler
insanlara Allah'ın emir ve öğütlerini ulaştırırlar. Bu öğütleri
dinlemek ve tevbe etmek için de yeterince zaman vardır. Ancak eğer
insan tüm bu fırsatları kaçırır ve ölümle yüzyüze geldiği anda tevbe
etmeye kalkarsa, bu tevbenin -Allah'ın dilemesi dışında- artık bir
kıymeti olmayacaktır. Çünkü ölüm anında, insan ahiretin varlığını
ve yakınlığını hissetmekte, ölüm meleklerini karşısında görerek
bu mutlak gerçeğe şahit olmaktadır. Bu noktada hiç kimsenin artık
inkar etmesi mümkün değildir.
Kıymetli olan, daha önceden dünya hayatının içinde
iken, yani imtihan ortamı sürmekte iken, insanın kendi vicdan ve
samimiyeti ile iman etmesidir. Firavun imtihan ortamı boyunca sürekli
küstah ve aşağılık bir karakter sergilemiş, Allah'a karşı çirkince
büyüklenmeye kalkışmış ve dolayısıyla ölüm anındaki korkunun etkisiyle
kabul ettiği iman da ona bir fayda sağlamamıştır.
Bu gerçek, gençlik yılları boyunca kendince "gününü
gün etmeye" çalışan ve dini sürekli yaşlılık yıllarına erteleyen
insanlar için de çok önemli bir uyarıdır. Dinin hiçbir şekilde ertelenmesi
olmaz. Ertelemeye kalkanlar, erteleye erteleye sonunda "son an"a
varırlar ki, artık bu andaki iman ve tevbelerinin -Allah'ın diledikleri
dışında- bir değeri olmayacaktır. Allah bu gerçeği bizlere şöyle
bildirmektedir:
Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı
tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik
tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul
eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe; ne,
kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi
gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için
değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır. (Nisa Suresi,
17-18)
Kendisine ölüm çattığında "ben şimdi tevbe ettim"
diyen Firavun, bu tevbeyle ne kendisine ne de kendisiyle birlikte
saptırdığı çevresine hiçbir fayda sağlayamamıştır. Allah, Firavun
ve çevresinin cehennemdeki durumlarını şöyle haber verir:
Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar.
Kıyamet-saatinin kopacağı gün: "Firavun çevresini, azabın en şiddetli
olanına sokun" (denecek). Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı
tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler
ki: "Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi
siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?
Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz;
gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)." (Mümin Suresi,
46-48)
Allah'ın izniyle, Hz. Musa'ya karşı direnen, ona
ve yanındaki inananlara zulmetmeye çalışan Firavun ve çevresinin
çekeceği bu en şiddetli azabı ahirette göreceğiz. Hepimizin duası,
Firavun'un yaşayacağı bu feci azabı onunla aynı yerde değil, Allah'ın
salih kullarıyla birlikte cennetten seyretmek olmalıdır.
 
Yukarıdaki resim Firavun II. Ramses'in
mezarından çıkarılan mumyasına aittir. Tarihsel kaynakların
çoğu bu Firavun'un, Hz. Musa döneminde yaşayan ve Kuran'da
bahsedilen Firavun olduğunu göstermektedir. Peki Kuran'a
göre boğularak ölen Firavun'un mumyası nasıl olup da bir
mezarda bulunmuştur? Büyük bir ihtimalle, sular üstüne kapanıp
boğulduktan sonra, Firavun'un cesedi kıyıya vurmuş ve Mısırlılar
tarafından bulunarak önceden yapılmış olan mezarına götürülmüştür.
Üstteki resimde, Mısırlıların ölmüş firavunlarını bu şekilde
mezarlarına taşımaları gösterilmektedir.
|
Karun'un Büyüklenmesi
ve Cezalandırılması
Hz. Musa devrinde Firavun'un ve askerlerinin dışında
helak edildiği bize bildirilen bir başka kişi ise Karun'dur.
Kuran'a baktığımızda, Karun'un hem Hz. Musa'nın
kavminden (yani İsrail soyundan) olduğunu hem de Mısır'da büyük
bir mülke sahip olduğunu görürüz.
Aşağıdaki ayet, Karun'un Firavun ile birlikte Hz.
Musa'ya karşı cephe aldığını göstermektedir:
Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle
ve apaçık bir delille gönderdik; Firavun'a, Haman'a ve Karun'a.
Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür" dediler. (Mümin Suresi,
23-24)
Firavun'la birlikte olan Karun'un aynı zamanda
çok büyük bir hazinenin sorumlusu olması da dikkat çekicidir:
Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi,
ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik
ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa
ağır geliyordu... (Kasas Suresi, 76)
Karun'un, Firavun yanında edindiği konum ve zenginlik,
onu kendi kavmine karşı azgın ve küstah yapmıştır. Hz. Musa'yı inkar
ettiği gibi, İsrailoğulları'na gösteriş yaparak onları dünya hayatına
özendirmeye çalışmıştır. Allah Karun'un kibirini ve İsrailoğulları
içindeki imanı zayıf kimselerin ona özenişini şöyle anlatır:
Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde
kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah
keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten
o, büyük bir pay sahibidir" dediler. (Kasas Suresi, 79)
İsrailoğulları içindeki müminler ise Karun'a hiçbir
şekilde özenmedikleri gibi, gerçekte onun acınacak bir cehalet içinde
olduğunu anlamış ve ona şöyle öğüt vermişlerdir:
...Hani kavmi ona (Karun'a) demişti
ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları
sevmez."
"Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi
payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de
ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk
yapanları sevmez." (Kasas Suresi, 76-77)
Aynı mümin kişiler, Karun'a özenen Yahudilere de
öğüt vermiş ve onları mümin şerefiyle düşünmeleri ve hareket etmeleri,
dünyanın geçici süsüne değil Allah'ın rızasına talip olmaları için
uyarmışlardır:
...Dünya hayatını istemekte olanlar:
"Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten
o, büyük bir pay sahibidir" dediler. Kendilerine ilim verilenler
ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde
bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası
kavuşturulmaz" dediler. (Kasas Suresi, 79-80)
Karun,
Hz. Musa'nın kavminden olmasına rağmen Mısır'da Firavun
yanında büyük bir mülk edinmiştir. Kuran'da, Karun'un hazinelerinin
anahtarlarının taşınmasının bile zor olduğu belirtilmektedir.

  
Ancak Karun kendisine
Allah'ın bir imtihanı olarak verilen tüm bu mülk karşısında
şımarmış ve kibirlenmiştir. Bunun üzerine Allah ise Karun'un
mülkünü helak ederek, ona özenip de dinden yüzçeviren cahiller
ve sonradan gelecekler için bir ibret kılmıştır.
"Böylelikle
kendi ihtişamlı süsü içinde kavminin karşısına çıktı..."
(Kasas Suresi, 79) 
"Sonunda
onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a
karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı... (Kasas Suresi,
81)
İsrailoğulları,
Mısır dinindeki sapkın inanışlardan etkilenmişlerdi. Hz.
Musa onlara gerçeği getirmesine rağmen, bu cahiliye kültürünü
terk etmediler. Mısır dininde yer alan ve üstteki gravürde
temsil edilen "buzağıya tapınma" sapkınlığı, İsrailoğulları'nı
da imandan sonra inkara düşürecekti.
|
Karun'un sapmasının temel nedeni ise, "kendisinde
bir bilgi bulunduğuna" inanması, yani kendisinin diğer insanlardan
üstün olduğunu düşünerek kibirlenmesidir:
Dedi ki: "Bu, bende olan bir bilgi
dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi ki gerçekten Allah, kendisinden
önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan
sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan
kendi günahları sorulmaz. (Kasas Suresi, 78)
Ancak Karun'un büyüklenmesi kendisine yarar değil
zarar getirmiştir. Allah'a başkaldırıp nankörlük ettiği, sahip olduklarını
kendinden bilerek büyük bir kibir içinde azgınlık yaptığı için kendi
kendini azaba sürüklemiş, Allah'ın karşısında yapayalnız ve aciz
bir kul olduğunu anlamıştır. Çünkü Karun'un kibirlenmesine ve cahillerin
de ona özenmesine neden olan malı ve mülkü, Allah helak etmiştir:
Sonunda onu da, konağını da yerin
dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu
olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
(Kasas Suresi, 81)
Bu helakla birlikte artık Karun, çevresindekiler
ve aynı zamanda kendinden sonra gelenler için bir ibret ve düşünme
konusu haline geldi. Bir gün önce ona özenenler, hırsla istedikleri
şeyin aslında geçici ve değersiz olduğunun farkına vardılar. Büyüklenenlerin
sonunda kurtuluşa eremeyeceklerini gördüler ve Allah'a mutlaka hesap
vereceklerini anladılar:
Dün, onun yerinde olmayı dileyenler,
sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin
rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah,
bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek
gerçekten inkâr edenler felah bulamaz" demeye başladılar. (Kasas
Suresi, 82)
Böylelikle Karun da Firavun ve Haman gibi helaka
uğrayanlardan oldu:
Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (yıkıma
uğrattık). Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak
yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azabtan kurtulup) geçecek
değillerdi. (Ankebut Suresi, 39)
Karun kıssası, bizlere mal ve mülk dolayısıyla
kibirlenen veya kendisini diğer insanlardan daha bilgili veya akıllı
görerek büyüklenen insanların Allah katında kesinlikle sevilmediklerini
göstermektedir. Karun dışında Allah bize geçmiş kavimleri de örnek
vermektedir. Daha önce de bir çok medeniyet geçmiş ve bunlar çok
büyük güçlere ve maddi saltanata ulaşmışlardır. Fakat şu anda hiçbiri
yeryüzünde yoktur. Allah, dünyaya hakim olduklarını düşünen o kişilerin
de canını almış, ihtişam dolu sarayları ise ancak harabe şekilde
günümüze kadar kalmıştır:
(Halkı) Zulmediyorken yıkıma uğrattığımız
nice ülkeler vardır ki, şimdi onların altları üstlerine gelmiş ıpıssız
durmakta, kullanılamaz durumdaki kuyuları (terk edilmiş bulunmakta),
yüksek sarayları (çın çın ötmektedir). (Hac Suresi, 45)
Yine Karun kıssasında öğretilen bir diğer husus,
dünyanın geçici süsüne ve bu süse sahip olan insanlara imrenmemektir.
Asıl imrenilecek insanlar, Allah yolunda sıkıntılara göğüs geren,
mallarını ve canlarını O'nun yolunda kullanıp harcayan, malla değil
iman, akıl ve takva yönünden zengin olan insanlardır. Dünyada çok
büyük rahatlık ve ihtişam içinde gibi gözüken kibirli kişiler ise,
gerçekte manevi azaplar içinde yaşayan ve her gün cehenneme doğru
sürüklenen kimselerdir. Allah bu durumu şöyle bildirir:
Şu halde onların malları ve çocukları
seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında
azablandırmak ve canlarının inkâr içindeyken zorlukla çıkmasını
ister. (Tevbe Suresi, 55)
Mal, yalnızca ihtişam ve zevk için istenmez. Unutulmamalıdır
ki, Allah insanları mallarıyla da imtihan etmektedir. Bu mallar
Allah'ın rızası için kullanıldığı ölçüde insana fayda getirir. Karun'a
o kadar malın kontrolü verilmesine rağmen bunlar ona hiçbir yarar
sağlamamıştır. Karun'un konumu aslında tüm nesiller için bir ibret
vesilesi olmalıdır.
|