Ortak İbadetler ve Ahlaki Değerler
Alçakgönüllülük
Alçakgönüllülük inananların ortak bir vasfıdır.
Allah, ayetlerinde kendini büyük gören, kibirli insanları sevmediğini
bildirmiştir.
İnananlar, kendilerine sayısız nimetler bahşedenin
Allah olduğunu, herşeyin gerçek ve tek sahibinin de O olduğunu bilirler.
Hiçbir şekilde kibirlenme içine girmezler. Allah'ın karşısında ne
kadar aciz olduklarının farkındadırlar. Aklın, bilginin, güzelliğin,
zenginliğin, itibarın ve diğer her türlü imkanın kendilerinden kaynaklanmadığını;
bunların Allah'ın bir ihsanı olduğunu bilirler. İşte bu nedenle
mütevazı davranırlar.
Allah, Kuran'da inananların tevazulu tavrını şöyle
belirtmiştir:
O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde
alçakgönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları
zaman "Selam" derler. (Furkan Suresi, 63)
Diğer bir Kuran ayetinde de mütevazı müminler cennetle
müjdelenmiştir:
... İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık
yalnızca O'na teslim olun. Sen alçakgönüllü olanlara müjde ver.
(Hac Suresi, 34)
Alçakgönüllülüğün önemi ve bu tavrı gösterenlerin
Allah katında üstün kılınmış insanlar oldukları İncil'de şöyle ifade
edilir:
Her bakımdan alçakgönüllü, yumuşak huylu, sabırlı
olun, sevgiyle birbirinize katlanın. (Efesoslulara Mektup, Bap 4,
2)
Aynı şekilde Tevrat'ta da kibirli olmaktan sakınmak
gerektiği, Allah'ın alçakgönüllü kullarından razı olacağı bildirilmektedir.
Tevrat'a göre inananlar mütevazı olmakla sorumludurlar, kibirli
davrananlar ise muhakkak küçük düşürüleceklerdir. Konuyla ilgili
bazı Tevrat pasajları şu şekildedir:
Dinleyin ve kulak verin, kibirli
olmayın; çünkü Rab söyledi. (Yeremya, Bap 13, 15)
...Rabbin hükümlerini yapmış olan
dünyanın bütün alçakgönüllüleri, Rabbi arayın; salahı arayın, alçakgönüllülüğü
arayın... (Tsefanya, Bap 2, 3)
Alçakgönüllüleri kurtarır, gururluları
gözler, gururunu kırarsın. (2.Samuel, Bap 22, 28)
Büyüklük Taslamamak
Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük
gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne
kötü bir yataktır o. (Bakara Suresi, 206)
İncil
... Allah kibirlilere karşıdır, ama
alçakgönüllülere lütfeder. (Yakup'un Mektubu, Bap 4, 6)
... Gururlanmamalarını, gelip geçici
zenginliğe ümit bağlamamalarını buyur. Zevk almamız için bize herşeyi
bol bol veren Allah'a ümit bağlasınlar. (Timoteos'a I. Mektup, Bap
6, 17)
Tevrat
Onları Kutsal Yasa'na dönmeleri için uyardınsa
da, gurura kapılarak buyruklarına karşı geldiler. Kurallarını çiğneyip
günah işlediler. Oysa kim kurallarına bağlı kalırsa yaşam bulur.
Allah'ın Ayetlerinin
İnkar Edildiği Ortamdan Uzaklaşmak
O, size Kitap'ta: "Allah'ın ayetlerinin inkar
edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka
söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar
gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve
kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır. (Nisa Suresi, 140) Tevrat
Ne mutlu o insana ki, kötülerin öğüdüyle yürümez,
günahkarların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz. Ancak
zevkini Rabbin Yasası'ndan alır. Ve gece gündüz onun üzerinde derin
derin düşünür. (Mezmurlar, Bap 1, 1-5)
Boş Şeylerden
Yüz Çevirmek
Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir;
(Müminun Suresi, 3)
İncil
Bayağı ve boş sözlerden sakın... (Timoteos'a II.
Mektup, Bap 2, 16) Tevrat
Gözlerimi boş şeylerden çevir, beni Kendi yolunda
yaşat. (Mezmurlar, Bap 119, 37)
Her İşte Allah'ı
Anmak
Onlar, ayakta iken, otururken, yan
yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda
düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın.
Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi,
191)
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne
alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan
ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin
ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı)
günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)
Tevrat
Ne mutlu o insana ki.... zevkini
Rabbin Yasası'ndan alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin
düşünür. (Mezmurlar, Bap 1, 2)
Yaptığın her işte Rabbi an, O senin
yolunu düze çıkarır. Kendini bilge biri olarak görme, Rab'den kork,
kötülükten uzak dur. Böylece bedenin sağlık ve ferahlık bulur. (Süleyman
Meselleri, Bap 3, 6-8)
Tevekkül Etmek
Allah inananların en büyük dostu ve yardımcısıdır.
İnananlar bir zorlukla veya sıkıntıyla karşılaştıklarında da, rahatlık
ve güven içinde olduklarında da Allah'ın kendileri ile beraber olduğunu
bilir, yalnızca Allah'a yönelip dönerler. Sadece O'na güvenip dayanırlar.
İman eden bir kimse, mevcut koşullar dahilinde tüm tedbirleri alır,
her türlü aşamayı düşünerek plan yapar, ancak herşeyin yalnızca
Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğini unutmaz. Sonuç ne olursa olsun
bunda bir hikmet ve güzellik olduğunu bilir. Örneğin, müminler tedbir
olarak sağlığa zararlı şeylerden kaçınırlar; buna rağmen ölümcül
bir hastalığa yakalanmaları durumunda da bunun Allah'tan olduğunu
bilirler, asla panik ve ümitsizliğe kapılmazlar; sabır ve tevekkülle
karşılık verirler. İnananlar, olaylar karşısında üzüntü, kaygı ve
endişe duymaz, tevekkülün verdiği rahatlık ve huzuru yaşarlar.
Tevekkül, inkarcıların habersiz olduğu, sadece
inananların yaşadıkları bir konfor ve güzelliktir. İnkarcıların
dünya hayatındaki sıkıntı ve üzüntülerinin, stres ve depresyonlarının
en temel nedenlerinden biri de bu gerçeğe sırt çevirmeleridir. Tevekkülün
inananların önemli bir vasfı olduğu çeşitli Kuran ayetlerinde bildirilmiştir:
... Kim Allah'tan korkup-sakınırsa,
(Allah) ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hesaba katmadığı bir
yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter.
Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah,
herşey için bir ölçü kılmıştır. (Talak Suresi, 2-3)
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları
dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır.
Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe
Suresi, 51)
Tevekküllü olmak, yalnızca Allah'a dayanıp güvenmek,
dindar Hıristiyan ve Yahudilerin de yaşamaları gereken bir özelliktir.
İnsanların kaygıya kapılmalarının anlamsız olduğu, her konuda Allah'a
güvenmeleri gerektiği İncil'de şöyle ifade edilmektedir:
Ama Rab güvenilirdir. O sizi pekiştirecek,
kötü olandan koruyacaktır. (Pavlus'un Selaniklilere II. Mektubu,
Bap 3, 3)
İsa öğrencilerine şöyle dedi: "Bu
nedenle size şunu söylüyorum: Ne yiyeceğiz? diye canınız için, ya
da ne giyeceğiz? diye bedeniniz için kaygılanmayın... Kargalara
bakın! Ne eker, ne biçerler; ne kilerleri, ne ambarları vardır.
Allah yine de onları doyurur... Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü
bir anlık uzatabilir? Bu küçücük işe bile gücünüz yetmediğine göre,
öbür konularda neden kaygılanıyorsunuz? (Luka, Bap 12, 22-26)
Tevrat'ta ise yalnızca Allah'a yönelen ve Rabbimiz'e
dayanıp güvenen kimseyi Allah'ın başarıya ulaştıracağı bildirilmektedir.
İman eden Yahudilerin Allah'a tevekkül etmeleri gerektiği şöyle
ifade edilmektedir:
... Beni dinleyin, ey Yahuda halkı
ve Yeruşalim'de oturanlar! Allah'ınız Rabbe güvenin, güvenlikte
olursunuz. O'nun peygamberlerine güvenin, başarılı olursunuz. (2.
Tarihler, Bap 20, 20)
Bütün yüreğinle Rabbe güven ve kendi
anlayışına dayanma. (Süleymanın Meselleri, Bap 3, 5)
Allah İnananların
Koruyucusudur
(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz
Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." (Şuara
Suresi, 62)
Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla
ve iyilik edenlerle beraberdir. (Nahl Suresi,128)
Hiç şüphesiz, benim velim Kitabı indiren
Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor. (Araf
Suresi, 196)
Tevrat
Sana güçlü ve yürekli ol demedim
mi? Korkma, yılma. Çünkü Allah'ın Rab gideceğin her yerde seninle
birlikte olacak. (Yeşu, Bap 1, 9)
Beklenmedik felaketten ya da kötülerin
uğradığı yıkımdan korkma. Çünkü senin güvencen Rab'dir... (Süleyman
Meselleri, Bap 3, 25-26)
Adalet Anlayışı
Adil olmak iman eden insanların en önemli özelliklerindendir.
Allah kullarına insanlar arasında adaletle hükmetmelerini, kendilerinin
veya yakınlarının aleyhine dahi olsa adil olmalarını emretmiştir.
İnananlar, yeryüzünde adaleti koruyan ve haksızlığa izin vermeyen
insanlardır. Rabbimiz Kuran'da Müslümanlara adil olmaları gerektiğini
şöyle bildirmektedir:
Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine)
teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi
emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu
Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)
Müslüman için karşısındaki insanın zengin ya da
fakir olması veya alacağı kararın menfaatleriyle çatışması ihtimali
birşeyi değiştirmez. Koşullar ne olursa olsun mümin, adaletten taviz
vermez. Bu üstün ahlak bir Kuran ayetinde şöyle anlatılır:
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız
aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun.
(Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara
daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın.
Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz,
şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Başka bir Kuran ayetinde, kin duygusunun insanları
adalete aykırı düşen tavırlara sürüklememesi gerektiği bildirilmiştir:
Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için,
hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın.
Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır... (Maide Suresi, 8)
Adalet İncil ve Tevrat'ta da üzerinde durulan bir
konudur. Adaleti göz ardı eden sözde din bilginleri ve Ferisiler
İncil'de şöyle kınanmıştır:
Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler!
Siz nanenin, anasonun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal
Yasa'nın daha önemli yönleri olan adalet, merhamet ve sadakati ihmal
edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları yerine getirmeniz
gerekirdi. (Matta, Bap 23, 23)
İncil'de yer alan başka bölümlerde de insanların
adil olmaları gerektiği şu şekilde ifade edilmektedir:
Dış görünüşe göre yargılamayın, yargınız
adil olsun. (Yuhanna, Bap 7, 24)
Siz, efendiler uşaklarınıza adalet
ve eşitlikle davranın... (Koloselilere Mektup, Bap 4, 1)
Tevrat'ta da güzel ahlaklı insanın tarifi
yapılırken önemle üzerinde durulan konulardan biri adil olmaktır.
Adil ve doğru insanın elini kötülüklerden çektiği, kimseye haksızlık
etmediği, yoksulları koruduğu ifade edilir. Tevrat'ta adil olmayı
öven açıklamalardan bazıları şu şekildedir:
... Bunların yerine adil bir yönetim
için bilgelik istedin; isteğini yerine getireceğim... (1.Krallar,
Bap 3, 11-12)
Rab şöyle diyor: "Adil ve doğru
olanı koruyup yerine getirin..." (İşaya, Bap 56, 1)
Yoksullardan adaleti esirgemek,
halkımın düşkünlerinin hakkını elinden almak... Öksüzlerin malını
yağmalamak için haksız kararlar alanların, adil olmayan yasalar
çıkaranların vay haline! (İşaya, Bap 10, 1-2)
İftira ve Saldırılardan
Çekinmemek
Elçiler tarih boyunca insanları doğru yola, Allah'ın
dinine davet etmişler, onları aydınlatan ve yol gösteren kişiler
olmuşlardır. Ancak her dönemde, hak dini anlattıkları toplum içinde
bazı çevreler Allah'ın elçilerine karşı tavır almışlardır. Onların
tebliğini kendi akıllarınca engellemek için pek çok yönteme başvurmuşlardır.
Bu insanlar, Allah'ın, üstün ahlakı ile tüm insanlara örnek ve yol
gösterici olarak gönderdiği elçilere birçok iftira atarak onları
engelleyebileceklerini sanmışlar, iftiralarının işe yaramadığını
gördüklerinde ise peygamberleri yurtlarından sürmeye, tutuklamaya
ve hatta öldürmeye dahi yeltenmişlerdir.
Kuran-ı Kerim'de geçmişte yaşamış olan peygamberlerin
mücadeleleri ve karşılaştıkları iftiralar detaylı olarak anlatılmaktadır.
Aynı şekilde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in de Mekkeli
müşriklerle, münafıklarla ve inkar edenlerle olan mücadelesi Kuran'da
bildirilmiştir. Tarih boyunca bütün peygamberler ve iman edenlerin
benzer iftiralarla karşılaştıkları Kuran'da bildirilen bir gerçektir.
Bir diğer önemli gerçek de, iman edenlerin bu iftiralar ve saldırılar
karşısında hiçbir zaman yılgınlığa ve gevşekliğe kapılmamaları,
mücadelelerine aynı şevk ve azimle devam etmeleridir.
"Cinlenmiş" olmak (Hicr Suresi, 6), "delilik"
(Kalem Suresi, 51), "yalan söylemek" ve "büyücülük"
(Sad Suresi, 4) gibi iftiralar Kuran'da yer alan ve peygamberlere
atılan iftiralardandır. Bu ve benzeri iftiraları inkarcılar, üstün
ahlak sahibi Hz. Muhammed (sav)'e karşı da kullanmışlar ve Peygamberimizi
"tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla"
kendisine tuzak kurmuşlardır. (Enfal Suresi, 30)
Elçilerin yaşadıklarının benzerlerini, onlarla
birlikte olan ve onların yolunu izleyenlerin de yaşayacakları Kuran'da
şöyle bildirilmiştir:
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza
gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk,
öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda
elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?"
diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara
Suresi, 214)
İncil'de ise Hz. İsa'nın benzer şekilde, "cin
çarpmışlık"la (Yuhanna, 7/20, 8/48, 8/52), "delilik"le
(Yuhanna, 10/20), toplumu "yoldan saptırmak"la (Luka,
23/2), "ataların töresine aykırı davranmak"la (Markos,
7/5) itham edildiği yer almaktadır. Yine İncil'in çeşitli bölümlerinde
inanmayanların Hz. İsa'yla alay etmeye yeltendikleri, kendisinin
ağır hakaretlere ve fiili saldırılara uğradığı geniş olarak tasvir
edilmiştir.
Hiç şüphesiz inkar edenlerin bu çirkin iftiraları,
kendi düşük akıllarının ve sapkın inanışlarının gerçek dışı ürünleridir.
Allah tüm peygamberleri, insanlığa örnek olacak üstün bir akıl,
feraset ve ahlakla yaratmıştır.
Sadece elçiler değil, onlarla birlikte olan inananlar
da çeşitli iftira, hakaret ve saldırılarla karşılaşmışlardır. Ancak
bundan dolayı, ne gevşekliğe kapılmışlar ne de umutsuzluğa düşmüşlerdir.
Bu gerçek Kuran'da Al-i İmran Suresi'nin 146. ayetinde şu şekilde
bildirilmektedir:
Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler
savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük
ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler.
Allah, sabredenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 146)
Elçiler, kendilerine inananları bu yönde bilgilendirmiş
ve müjdelemişlerdir. Peygamberimiz (sav)'le birlikte olan müminlerin
başlarına gelen zorluklar karşısında, "Bu,
Allah'ın ve Resulü'nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru
söylemiştir." (Ahzab Suresi, 22) dedikleri Kuran'da
bildirilmektedir. Ayrıca Rabbimiz bu kararlılığı ve üstün ahlakı
gösterenlerin, imanlarını ve teslimiyetlerini artırdığını da müjdelemiştir.
Peygamberlerin mücadeleleri ve çeşitli zorluklarla
karşılaştıkları Tevrat'ta da kapsamlı olarak yer almaktadır. İncil'de
ise inananların zorluk ve sıkıntılarla karşılaşacakları ancak samimi
olarak iman edenler için bunun bir sevinç vesilesi olduğu anlatılmaktadır:
Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere!... Bana
olan bağlılığınızdan ötürü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan
yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu
size! Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü ödülünüz büyüktür. Sizden önce
yaşamış olan peygamberlere de böyle zulmettiler. (Matta, Bap 5,
10-12)
Yine Matta'da, Hz. İsa'nın öğrencilerini başlarına
gelecek zulümlere karşı uyardığı (ve aynı zamanda müjdelediği) yazılıdır:
Ama siz kendinize dikkat edin! İnsanlar sizi mahkemelere
verecekler, havralarda dövecekler. Benden ötürü valilerin ve kralların
önüne çıkarılacak, böylece onlara tanıklık edeceksiniz.... Sizi
tutuklayıp mahkemeye verdiklerinde, `Ne söyleyeceğiz?' diye önceden
kaygılanmayın. O anda size ne esinlenirse onu söyleyin. Çünkü konuşacak
olan siz değil, Kutsal Ruh olacak... Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır.
(Luka, Bap 24, 12-15)
Korkmamak
ve Hüzne Kapılmamak
Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın
risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve
Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak
Allah yeter. (Ahzab Suresi, 39)
Dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten,
onun bize karşı 'taşkın bir tutum takınmasından' ya da 'azgın davranmasından'
korkuyoruz." Dedi ki: "Korkmayın, çünkü Ben sizinle birlikteyim;
işitiyorum ve görüyorum." (Taha Suresi, 45-46)
Onlar, kendilerine insanlar: "Size
karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri
halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir"
diyenlerdir. Bundan dolayı, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan
bir bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar,
Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.
İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın,
eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun. (Al-i İmran Suresi, 173-175)
İncil
Doğruluk uğruna acı çekseniz bile, size ne mutlu!
İnsanların korktuklarından korkmayın ve telaşlanmayın. (Petrus'un
Birinci Mektubu, Bap 3,14) Tevrat
Kuvvetli olun ve yürekli olun, korkmayın
ve onların yüzlerinden yılmayın, çünkü seninle beraber yürüyen Allah'ın
Rab'dir, seni boşa çıkarmaz ve seni bırakmaz. (Tesniye, Bap 31,6)
Ve senin önünde yürüyen Rab'dir.
O seninle olacak, seni boşa çıkarmaz ve seni bırakmaz, korkma ve
yılgınlığa düşme. (Tesniye, Bap 31,8)
Güçlü ve yürekli olun! Asur Kralı'ndan
ve yanındaki büyük ordudan korkmayın, yılmayın. Çünkü bizimle olan
onunla olandan daha üstündür. (II. Tarihler, Bap 32, 7)
Karanlıklarda
Kötülük Tasarlayanlar
"Tamam-kabul" derler. Ama yanından çıktıkları
zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini
kurarlar. Allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan
yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa
Suresi, 81) Tevrat
Tasarılarını Rab'den gizlemeye uğraşanların vay
haline! Karanlıkta iş gören bu adamlar, "Bizi kim görecek,
kim tanıyacak?" diye düşünürler. (İşaya, Bap 29, 15)
Ataların Batıl
Töresine-Dinine Uymamak
Allah Kuran'da bazı insanların, içinde bulundukları
toplumda kökleşen batıl inançları, sözde din adına ortaya koyulan
bazı çarpık anlayışları, alışkanlık haline gelmiş birtakım uygulamaları
bahane ederek peygamberlerin getirdiği hak dine karşı çıktıklarını
bildirmiştir. Kuran'da "ataların dini" olarak bildirilen
bu sapkın inanış ve uygulamalar, İncil ve Tevrat'ta ise "ataların
töresi" tanımlamasıyla yer almaktadır. Oysa Allah Katında hak
olan din, elçiler tarafından tebliğ edilen dindir. İnananlar, batıl
inanışlardan ve geleneklerinden değil Allah'ın Kitabı'ndan ve Peygamberin
sünnetinden sorumlu tutulacaklardır. Körü körüne atalarından öğrendikleri
batıl anlayışları uygulayan ve bu çarpık inanışları nedeniyle hak
dinden yüzçeviren insanların durumları Kuran'da şu şekilde bildirilmiştir:
Onlara, "Allah'ın indirdiklerine uyun"
denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz
şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına
çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)? (Lokman Suresi, 21)
Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin"
denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter"
derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor
idilerse? (Maide Suresi, 104)
Tevrat'ta da insanların kendilerine hak din anlatılmış
olmasına rağmen atalarından öğrendikleri sapkın geleneklere yöneldikleri
ve bunun büyük bir kötülük olduğu anlatılmaktadır. Peygamberlere
itaat etmek istemeyen insanların batıl inanışlarına dönüşlerini
ve bundan dolayı alacakları karşılığın nasıl olacağını anlatan açıklamalardan
bir tanesi şu şekildedir:
Sözlerimi dinlemek istemeyen atalarının fesatlarına
döndüler ve başka ilahlara kulluk etmek için onların ardınca gittiler...
İşte onlara bir kötülük getireceğim ki içinden çıkamayacaklar...
(Yeremya, Bap 11, 10-11)
İncil'de Hz. İsa'nın ve kendisine tabi olanların,
o dönemdeki sözde din bilginleri (Ferisiler ve Sadukiler) tarafından,
"atalarının töresinden" ayrılmakla itham edildikleri anlatılmaktadır.
Oysa doğru olan, bu insanların ısrarla savundukları batıl gelenekleri
değil, Hz. İsa'nın getirmiş olduğu din ahlakına uymaktır. Samimi
olarak iman edenlerin Hz. İsa'nın getirdiği dine uymaları ve kendisine
itaat etmeleri gerektiği ise açıktır.
Matta İncili'nde Hz. İsa'nın tebliğ ettiği dine
uymamakta direnenlerin, Hz. İsa'nın öğrencilerini, atalarının törelerinden
uzaklaştıkları için kınadıkları şu şekilde ifade edilmektedir:
Bunun üzerine, Yeruşalem'den Ferisiler ve dinsel
yorumcular İsa'ya gelip, "Öğrencilerin neden ataların töresini
çiğniyor?" dediler... (Matta, Bap 15, 1-2)
Markos İncili'nde ise, Hz. İsa'nın öğrencilerini
atalarının törelerine uymadıkları için kınamaya kalkışanlara şöyle
cevap verilmektedir:
Ferisiler'le dinsel yorumcular İsa'ya sordular:
"Öğrencilerin neden ataların töresine aykırı davranıyor?"...
Siz Allah'ın emrini bırakıp insanların töresini tutuyorsunuz. Ve
onlara de ki: İnsanların töresine uymak için Allah'ın emrini reddediyorsunuz.
(Markos, Bap 7, 5-9)
Gösteriş ve
İkiyüzlülükten Kaçınmak
İnananların ortak ahlak özelliklerinden biri de
samimiyettir. Mümin, Allah'ın herşeyden haberdar olduğunu, ahirette
tüm düşüncelerinin, konuşmalarının ve davranışlarının hesabını vereceğini
bilir. Bu nedenle yaşamı boyunca yalnızca Allah'ın rızasını elde
etmek için çalışır. İçtenlikle hareket eder, samimiyetsizlikten
kaçınır. Yaptıklarının karşılığını Allah'tan beklediği için ufak
hesaplar peşinde olmaz; insanların sevgi ve ilgisini kazanmaya yönelik
samimiyetsiz tavırlar içine girmez.
Konuyla ilgili olarak, Kuran'da, peygamberlerin
ihlaslı tavırları müminlere örnek olarak gösterilmiştir. Allah'ın,
"Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a
içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır." (Zümer
Suresi, 17) ayetinde bildirildiği gibi samimi kullar için
müjde vardır. İbadetlerini gösteriş amacıyla yapanlar hakkındaki
bazı ayetler şöyledir:
Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp,
insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet
ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu,
üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak
bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından
hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna
hidayet vermez. (Bakara Suresi, 264)
İşte (şu) namaz kılanların vay haline, ki onlar,
namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar... (Maun
Suresi, 4-6)
İncil'de inananlara "doğruluğunuzu
insanların gözü önünde gösteriş amacıyla uygulamaktan sakının"
(Matta, Bap 6, 1) diye öğüt verilmiş,
"işlerinin tümünü insanlara gösteriş için yapan" (Matta,
Bap 23, 5) sözde din bilginleri ile Ferisiler kınanmıştır.
Onların ikiyüzlülüğü, dıştan parlak görünen ama içleri her türlü
iğrençlikle dolu badanalı mezarlara benzetilerek tasvir edilmiştir:
Siz badanalı kabirlere benzersiniz ki, dıştan güzel
görünürler, fakat içten ölü kemikleri ve her türlü murdarlıkla doludurlar.
Siz de böylece insanlara dıştan salih görünürsünüz, fakat içten
ikiyüzlülük ve fesatla dolusunuz. (Matta, Bap 23, 27-28)
Tevrat'ın çeşitli bölümlerinde de ibadetlerini
gösteriş için yapanlar kınanmış, söyledikleriyle insanları hoşnut
etmeye çalışan ancak anlattıkları ahlakı gereği gibi yaşamaktan
kaçınan insanların kötü bir yol üzerinde oldukları bildirilmiştir.
Tavır ve sözleri ile Allah'a yakın gibi görünmeye çalışan ancak
kalben Allah'ı gereği gibi takdir edemeyen insanların durumu şu
şekilde tarif edilmiştir:
... Ağızlarında Sen yakınsın, fakat gönüllerinden
uzaksın. (Yeremya, Bap 12, 2)
Din Ahlakında
Sevginin Önemi
Katımızdan ona bir sevgi duyarlılığı
ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi. (Meryem Suresi,
13)
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar
ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem
Suresi, 96)
Tevrat
Sevgiyi, sadakati hiç yanından ayırma,
bağla onları boynuna, yaz yüreğinin levhasına. Böylece Allah'ın
ve insanların gözünde beğeni ve saygınlık kazanacaksın. (Süleyman
Meselleri, Bap 3, 3-4)
Nefret çekişmeyi azdırır, sevgi
her suçu bağışlar. (Süleyman Meselleri, Bap 10, 12)
İncil
Size şu buyruğu veriyorum: "Birbirinizi
sevin!" (Yuhanna, Bap 15, 17)
Sevgi, Allah'ın buyruklarına uygun
yaşamamız demektir. Başlangıçtan beri işittiğiniz gibi, O'nun buyruğu
sevgi yolunda yürümenizdir. (Yuhanna'nın II. Mektubu, 6)
Allah Kendisi'ne
Yakınlaşmak İsteyene Yol Gösterir
Kullarım Beni sana soracak olursa,
muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua
edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap
versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş)
olurlar. (Bakara Suresi, 186)
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının
ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad
edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi, 35)
Tevrat
Beni sevenleri Ben de severim, gayretle arayan
Beni bulur. (Süleyman Meselleri, Bap 8, 17)
İncil
Dileyin, size verilecek; arayın,
bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. (Matta, Bap 7, 7)
Allah'a yaklaşın, O da size yaklaşacaktır...
(Yakup'un Mektubu, Bap 4, 8)
Güzel Söz
Söylemek
Görmedin
mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir
ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle
her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir, umulur
ki onlar öğüt alır düşünürler. (İbrahim Suresi, 24-25)
Tevrat
Sabırla bir hükümdar bile ikna edilir,
tatlı dil en güçlü direnci kırar. (Süleyman Meselleri, Bap 25, 15)
Bilge yüreklilere akıllı denir,
tatlı söz ikna gücünü artırır. (Süleyman Meselleri, Bap 16, 21)
İncil
Ağzınızdan hiç kötü söz çıkmasın.
İşitenler yararlansın diye, ihtiyaca göre, başkalarının gelişmesine
yarayacak olanı söyleyin. (Efosuslulara Mektup, Bap 4, 29)
Sözünüz tuzla terbiye edilmiş gibi
her zaman lütufla dolu olsun. Böylece herkese nasıl karşılık vermek
gerektiğini bileceksiniz. (Koloselilere Mektup, Bap 4, 6)
Verilen Öğütleri
Dinlemek
Andolsun, Biz öğüt alıp-düşünsünler
diye, sözü birbiri ardınca dizip-indirdik. (Kasas Suresi, 51)
Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde
ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten
sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri
öğüt alıp-düşünürler." (Zümer Suresi, 9)
Tevrat
Uyarıları zihnine işle, bilgi dolu sözlere kulak
ver. (Süleyman Meselleri, Bap 23, 12)
İncil
Önderlerinizin sözünü dinleyin, onlara
bağlı kalın... (İbranililere Mektup, Bap 13, 17)
Allah sözünü yalnız duymakla kalmayın,
sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz.
(Yakup'un Mektubu, Bap 1, 22)
İyilik Anlayışı
İnsanlar genellikle iyiliğin anlamı hakkında farklı
görüşlere sahiptirler. İyiliği, kimi bir fakire cüzi miktarda para
vermek, bazısı yaşlı bir insanın yolda karşıdan karşıya geçmesine
yardımcı olmak, kimi yalan söylememek şeklinde düşünür. Elbette
bunlar iyi ve güzel davranışlardır; ancak iyiliğin ne demek olduğunu
tanımlamak için yeterli değildirler. Allah gerçek iyiliğin ne olduğunu
Kuran'da kullarına bildirmiştir:
Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz
iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere,
Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu
yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene
ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı
veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda,
hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum
ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar
da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)
Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu)
isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık
olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü
iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu
(ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 22)
İnananlar, haksızlıktan sakınan, haksız kazanca
asla yanaşmayan, dürüstlükten hiçbir koşulda taviz vermeyen, yoksulları
koruyan, insanlara karşı nazik ve saygılı olan, merhametli ve yumuşak
huylu davranan iyi insanlardır. İyilik yapar, insanları da iyiliğe
davet ederler. Tevrat'ta inananların iyilik anlayışını tarif eden
pasajlardan bazıları şu şekildedir:
Ama doğru yolda yürüyüp doğru dürüst
konuşan, zorbalıkla edinilen kazancı reddeden, elini rüşvetten uzak
tutan... (İşaya, Bap 33, 15)
Diyelim ki, adil ve doğru olanı
yapan doğru bir adam var. Dağlarda putlara sunulan kurbandan yemez,
İsrail halkının putlarına bel bağlamaz... Kimseye haksızlık etmez,
rehin olarak aldığını geri verir, soygunculuk etmez, aç olana ekmeğini
verir, çıplağı giydirir. Faizle para vermez, aşırı kar gütmez. Elini
kötülükten çeker, iki kişi arasında doğrulukla yargılar. Kurallarımı
izler, ilkelerimi özenle uygular. İşte böyle biri doğru kişidir...
(Hezekiel, Bap 18, 5-9)
İncil'de insanların ancak iman edip iyilik yaptıkları
takdirde dünyada ve ahirette güzellik kazanabilecekleri bildirilmektedir.
İncil'de bildirilen iyilik anlayışını tarif eden açıklamalardan
biri şu şekildedir:
Yalnız bir tek iyi vardır. Eğer yaşama kavuşmak
istersen, buyrukları tut. Delikanlı, "Hangilerini?" diye
sordu. İsa onu şöyle yanıtladı: "Adam öldürmeyeceksin, zina
etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, babana
ve annene saygı göstereceksin, insan kardeşini kendin gibi seveceksin."
Delikanlı, "Bunların tümünü tuttum" dedi, "Daha ne
yapmam gerekir?" İsa, "Eğer eksiksiz olmak istiyorsan,
git varını yoğunu sat, yoksullara dağıt" diye yanıtladı, "...
Sonra da ardım sıra gel!" (Matta, Bap 19, 17-21)
İncil'de yer alan bir başka açıklamada ise iyilik
yaparken göz önünde bulundurulması gereken ölçü şöyle vurgulanmıştır:
Sizden bir şey dileyen herkese verin, malınızı
alandan onu geri istemeyin. İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız,
siz de onlara öyle davranın. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz,
bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile kendilerini sevenleri
sever. Yalnız size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne
övgü kazandırır? Günahkarlar bile böyle yapar." (Luka, Bap
6, 30-33)
Kötülüğü İyilikle
Uzaklaştırmak
İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla
ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (Kasas
Suresi, 54)
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen,
en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün
ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir
dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)
İncil
Kötülüğe kötülükle, sövgüye sövgüyle
değil, tersine kutsamayla karşılık verin. Çünkü kutsanmayı miras
almak üzere çağrıldınız. (Petrus'un Birinci Mektubu Bap 3, 9)
Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum:
Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size
lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua
edin. Bir yanağınıza tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Abanızı
alandan mintanınızı da esirgemeyin. (Luka, Bap 6, 27-29)
Tevrat
Düşmanın acıkmışsa doyur, susamışsa su ver. Bunu
yapmakla onu utanca boğarsın ve Rab seni ödüllendirir. (Süleyman
Meselleri, Bap 25, 21-22)
Kötü Ahlak
Özellikleri
Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin
edip duran, aşağılık, alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip
götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan), hayrı engelleyip
sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar, zorba-saygısız, sonra
da kulağı kesik. Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye, kendisine
ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır"
diyen. (Kalem Suresi, 10-15)
Sonra onların arkasından öyle nesiller
türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine
kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.
(Meryem Suresi, 59)
İncil
Her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük ve kinle
doldular. Kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile ve kötü niyetle
doludurlar. Dedikoducu, yerici... küstah, kibirli, övüngen, kötülük
üreten, ana baba sözü dinlemeyen, anlayışsız, sözünde durmaz, sevgiden
yoksun ve acımasız insanlardır. (Pavlus'un Romalılara Mektubu Bap
1, 29-31) Tevrat
Ve ataları gibi inatçı ve asi, yüreğini
pekiştirmemiş ve ruhu Allah'a sadakatsiz bir nesil olmasınlar. (Mezmurlar,
Bap 78, 8)
Fakat bu adam, zorbalık eden, kan
döken ve bunlardan birini işleyip o vazifelerden hiçbirini yapmayan,
ancak dağların üzerinde yiyen ve komşusunun karısını murdar eden,
düşküne ve yoksula haksızlık eden, soygunculuk eden, rehini geri
vermeyen ve gözlerini putlara kaldıran, mekruh şeyi yapan. (Hezikiel,
Bap 18, 10-12)
Hilekarların düşüncelerini bozar,
ve düzenlerini elleri yapamaz. Hikmetlileri kendi hilelerinde yakalar;
Ve eğrilerin öğüdü hemen yıkılır. (Eyüb, Bap 5, 12,13)
Yalan haber taşımayacaksınız. Haksız
yere tanıklık ederek kötü kişiye yan çıkmayacaksınız. Kötülük yapan
kalabalığı izlemeyeceksiniz. Bir davada çoğunluktan yana konuşarak
adaleti saptırmayacaksınız... Duruşmada yoksula karşı adaleti saptırmayacaksınız.
Yalandan uzak duracak, suçsuz ve doğru kişiyi öldürmeyeceksiniz.
Çünkü Ben kötü kişiyi aklamam. Rüşvet almayacaksınız. Çünkü rüşvet
göreni kör eder, haklıyı haksız çıkarır. (Çıkış, Bap 23, 1-8)
Bağışlayıcı
Olmak
İnsan, yanılmaya ve hata yapmaya açık bir varlıktır.
Yaşamı boyunca pek çok kez hata yapar; aynı zamanda pek çok defa
çevresindeki insanların kendisini ilgilendiren hatalı davranışlarıyla
karşılaşır. Cahiliye ahlakını yaşayan insanların büyük kısmı hatalara
karşı tahammülsüzdür, hata yapan kişiye karşı sabır gösteremezler.
Özellikle de yapılan hatadan zarar görmeleri söz konusu ise, hatayı
yapan kişiye karşı acımasızca davranabilirler. Din ahlakı ise bağışlayıcı
ve hoşgörülü olmayı gerektirir. İman edenler, aciz birer kul olduklarının
bilincindedirler. Karşılarındaki insanın yaptığı hatanın bir benzerini
kendilerinin de yapabileceğini bilerek davranırlar. İnsanlara güzel
söz söyler, affedici olurlar. Bağışlayıcı olmanın Rabbimiz Katında
övülen bir ahlak olduğu Kuran'da şu şekilde bildirilmektedir:
Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden
eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı
olmayandır, yumuşak davranandır. (Bakara Suresi, 263)
Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız
veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz Allah, affedicidir, güç
yetirendir. (Nisa Suresi, 149)
Sen af yolunu benimse, uygun olanı
emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199)
Kuran'da, Allah'ın kendisini bağışlamasını isteyen
kişinin affedici ve hoşgörülü olması gerektiği bildirilmiştir.
Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara,
yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar,
affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez
misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 22)
Tevrat'ta da iman eden kişinin mutlaka sabırlı
ve hoşgörülü olması gerektiği bildirilmiştir. Bir hatayla karşılaştığında
"onu diline dolamamak", insanlara karşı öfke duyup intikam
almaya kalkışmamak inananlara öğütlenmiştir. Konuyla ilgili bazı
Tevrat pasajları şu şekildedir:
Sağduyulu kişi sabırlıdır, kusurları
hoş görmesi ona onur kazandırır. (Süleyman Meselleri, Bap 19, 11)
Sevgi isteyen kişi suçları bağışlar,
olayı diline dolayansa can dostları ayırır. (Süleyman Meselleri,
Bap 17, 9)
"Bana yaptığını ben de ona
yapacağım, ödeteceğim bana yaptığını" deme. (Süleyman Meselleri,
Bap 24, 29)
İncil'de, kişinin karşısındakini bağışlaması
durumunda kendisinin de bağışlanacağı (Luka, Bap 6, 37) ifade edilmiş;
inananlara, "bize karşı suç işleyenlerin suçunu bağışladığımız
gibi Sen de bizleri bağışla!" (Matta, Bap 6, 12) şeklinde Allah'a
dua etmeleri tavsiye edilmiştir. İnananların insanlara karşı hoşgörülü
ve bağışlayıcı davranmaları gerektiği bir başka İncil açıklamasında
ise şöyle bildirilmiştir:
... Yürekten sevecenliği, iyiliği, alçakgönüllülüğü,
sabır ve yumuşaklığı giyinin. Birbirinize hoşgörülü davranın. Eğer
birinizin ötekinden bir şikayeti varsa, Rabbin sizi bağışladığı
gibi, siz de birbirinizi bağışlayın. (Pavlus'un Koloselilere Mektubu,
Bap 3,12-13)
Cimrilikten
Kaçınmak
Cimrilik Kuran'da yerilen kötü ahlak özelliklerindendir.
Malın ve mülkün asıl sahibinin Allah olduğu gerçeğini kavrayamayan
insanlar, sahip oldukları imkanlara tutkuyla bağlanır ve bunların
sonsuza kadar kendilerinde kalacağını sanırlar. Ya da sahip oldukları
zenginlik nedeniyle hiçbir zarara uğramayacaklarını, maddi imkanlarının
kendilerini koruyacağını zannederler. Oysa mal varlığına ve zenginliğine
güvenmek çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü insanın sahip olduğu herşeyin
gerçek sahibi Yüce Allah'tır. Allah dilediği kişiyi zengin dilediği
kişiyi fakir kılar. Zengin olan insanın sahip olduğu imkanlar nedeniyle
kibire kapılması, fakir olan kimsenin de bu nedenle umutsuzluğa
düşmesi Kuran'da yasaklanmış tavırlardır. İman edenler Rabbimiz'in
verdiği nimetler karşısında O'na gönülden şükreder ve kendilerine
verilen nimetleri yine Allah yolunda en güzel şekilde değerlendirirler.
İmkanı olmayanlar da bu durumun muhakkak bir hayrı ve hikmeti olduğunu
bilerek güzellikle sabrederler.
Cahiliye ahlakını yaşayan insanların bir kısmı
ise oldukça cimridirler. Malları ile övünür, ihtiyacı olanlara yardımda
bulunmaktan şiddetle kaçınırlar. Kuşkusuz bu akılcı olmayan bir
davranıştır. Unutmamak gerekir ki Allah, her türlü eksiklikten münezzehtir;
hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. İnfak ederek ecir kazanmaya muhtaç
olan ise insandır. Cimrilik eden kişinin bu tavrı kendi aleyhine
olacaktır. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:
İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye
çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik
ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ganiy
(hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer
siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir.
Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar. (Muhammed Suresi, 38)
Malın, mülkün ve zenginliğin kendisini ebedi kılacağını
sanan insan büyük bir hata yapmaktadır. Bunların Allah Katında hiçbir
değerinin olmadığı bazı Kuran ayetlerinde şöyle anlatılır:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek, mutlaka
oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': "Gerçekten biz,
sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir.
Ve: "Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve
bir azaba uğratılacak da değiliz" de demişlerdir. De ki: "Şüphesiz
benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak
insanların çoğu bilmiyorlar." Bizim Katımızda sizi (Bize) yaklaştıracak
olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır; ancak iman edip salih
amellerde bulunanlar başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına
karşılık olmak üzere kat kat mükafat vardır ve onlar yüksek köşklerinde
güven içindedirler. (Sebe Suresi, 34-37)
Tevrat'ın İşaya bölümünde yer alan, "Evlerine
ev, tarlalarına tarla katanların vay haline! Oturacak yer kalmadı,
ülkede bir tek siz oturuyorsunuz." (İşaya, Bap 5, 8) ifadesiyle
bildirildiği gibi, mal yığıp biriktirmek ve bu konuda hırsa kapılmak
Yahudilik'te de kınanan kötü bir ahlak özelliğidir.
İncil'de bu konuya dikkat çekilmiş, kimi zaman
zenginliğin insanları din ahlakını yaşamaktan engelleyebileceği
ifade edilmiştir. (Matta, Bap 19, 23) İnsanların "hem Allah'a
hem de zenginlik ilahına" (Allah'ı tenzih ederiz) kulluk edemeyecekleri
bildirilmiştir. (Luka, Bap 16, 13) Malını yığıp biriktirerek kendini
güvence altına aldığını zanneden akılsız bir zenginin kıssası da
İncil'de şöyle anlatılmıştır:
Varlıklı bir adamın tarlaları bol ürün verdi. Adam
içinden, "Ne yapacağım ben?" diyordu, "Çünkü ürünlerimi
koyacak yerim yok!" Sonra, "Ne yapacağımı biliyorum"
dedi, "Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini kuracağım. Buğdayımın
tümünü ve başka herşeyimi de oraya koyacağım. Canıma da diyeceğim
ki, ey can, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak.
Ye, iç, mutlu ol!" Ama Allah ona, "Ey akılsız adam, canın
bu gece senden isteniyor" dedi. "Biriktirdiklerin kimin
olacak?" Kendi yararına mal biriktiren ama Allah önünde zengin
olmayan insanın durumu budur. (Luka, Bap 12, 16-21)
İnfak Etmek
Ey iman edenler, kazandıklarınızın
iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin.
Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın
ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye
layık olandır. Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin
hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size Kendisi'nden bağışlama ve
bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.
(Bakara Suresi, 267-268)
Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye
kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz
Allah onu bilir. (Al-i İmran Suresi, 92)
Onlar ki, mallarını gece, gündüz;
gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır,
onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi,
274)
Yalnızca Allah'ın rızasını istemek
ve kendilerinde olanı kökleştirip- güçlendirmek için mallarını infak
edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında
ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona sağnak
yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı
görendir. (Bakara Suresi, 265)
İncil
İsa tapınağın para kutusu karşısında
oturup topluluğun kutuya para atışını gözledi. Birçok varlıklı kişi
bol para attı. Bu arada yoksul bir dul kadın yaklaşıp bir metelik
değerinde iki bakır kuruş attı. İsa öğrencilerini yanına çağırarak,
"Doğrusu size derim ki" dedi, "Bu yoksul dul kutuya
para atanların tümünden daha çok para attı. Çünkü ötekilerin tümü
varlıklarının bolluğundan bıraktılar. Ama bu kadın yoksulluğundan
–nesi varsa onu, tüm geçim olanağını- bıraktı." (Markos, Bap
12, 41-44)
... İki mintanı olan, birini hiç
mintanı olmayana versin; yiyeceği olan da bunu hiç yiyeceği olmayanla
paylaşsın... (Luka, Bap 3, 11)
İhtiyaç içinde olan kutsallara yardım
edin. Konuksever olmaya bakın. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, Bap
12, 13)
Başkalarını
Uyarıp Kendini Unutmamak
İnananlar diğer insanları Allah'ın istediği şekilde
yaşamaya teşvik ederler, hatalarını düzeltmelerinde onlara yardımcı
olurlar. İnananlar uyarılarını yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak
için yaparlar. İkiyüzlü ve samimiyetsiz kişiler ise uyarılarını
dünyevi çıkar ve amaçlar gözeterek yaparlar. Bunlar Allah'ın dinine
hizmet etmek için hareket etmezler; itibar görmek, toplumdaki makamlarını
korumak veya insanların beğeni ve saygısını kazanmak gibi boş ve
şeytani amaçlar güderler.
Sözü edilen samimiyetsiz kişiler Kuran'da da şöyle
uyarılmışlardır:
Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor
musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?
(Bakara Suresi, 44)
İncil'de Hz. Musa'nın izinden gittiklerini iddia
eden, ancak yaşamlarıyla Hz. Musa'nın kendilerine öğrettiği ahlaka
uymayan sözde din adamları şiddetle kınanmıştır. Onların bu özelliği
şöyle anlatılır:
... Söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Ağır
ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının omuzlarına koyarlar
da, kendileri bu yükleri taşımak için parmaklarını bile kıpırdatmak
istemezler. (Matta, Bap 23, 3-4)
Şükretmek
Şükretmek, Allah'ın verdiği nimetlere karşılık,
yürekten O'na olan şükran ve sevgi duygularını dile getirmektir.
Her türlü nimetin Allah'tan geldiğini ifade etmektir. İnsan dikkat
ederse, Allah'ın sayısız nimeti hizmetine verdiğinin, ancak Allah'ın
dilemesiyle bunlara sahip olduğunun farkına hemen varır. Elinizdeki
kitabı okuduğunuz şu anda, vücudunuzdaki yüz trilyon hücrenin her
birinin sizin adınıza çalışması ve görevini aksatmaksızın yerine
getirmesi, Allah'ın üzerinizdeki nimetlerinin yalnızca çok küçük
bir parçasıdır.
İnananlar, hangi durumda olurlarsa olsunlar Allah'a
şükrederler. İnkar edenler ise şükretmeyi akıllarına bile getirmezler.
Şüphesiz bu büyük bir nankörlüktür.
Şükretmek, Kuran'ın çeşitli ayetlerinde bildirilen
ve müminlerin gereken hassasiyeti göstererek içten yerine getirmeleri
gereken bir ibadettir. Bu konudaki bazı ayetler şöyledir:
Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk
et ve şükredenlerden ol. (Zümer Suresi, 66)
Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı
şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O'na kulluk ediyorsanız
Allah'ın nimetine şükredin. (Nahl Suresi,114)
Bunların yanı sıra, Kuran'da, şükredenlerin daha
çok nimete kavuşacakları, nankörlük edenlerinse Allah'ın şiddetli
azabına layık olacakları da haber verilmiştir:
Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer
şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük
ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir. (İbrahim Suresi,
7)
İncil'de "her durumda şükredin" yazılıdır.
(Selaniklilere I. Mektup, Bap 5, 18) Hz. İsa'nın hayatının anlatıldığı
bölümlerde de çeşitli vesilelerle onun Allah'a şükrettiği ifade
edilir. Elbette bu güzel davranış inananlar için bir örnek teşkil
etmektedir.
Tevrat'ta da inananlara şükretmeleri bildirilmektedir.
Bununla ilgili bazı açıklamalar şu şekildedir:
…. Allah'a övgü ve şükür ezgileri
söylenirdi. (Nehemya, Bap 12, 46)
Kapılarına şükranla, avlularına
hamd ile girin; O'na şükredin, ismini takdis edin. (Mezmurlar, Bap
100, 4)
Rabbe ismine hamdedin. (Mezmurlar,
Bap 113/1)
... ben Sana şükrederim ve hamdederim...
(Daniel, Bap 2, 23)
Sana şükrederiz, ey Allah, şükrederiz...
(Mezmurlar, 75/1)
Öfkeyi Yenmek
Öfke, insanın olayları sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmesine,
doğru ve adil karar vermesine engel olur. Öfkenin devreye girmesi
kişiyi, Allah'ın istediği şekilde davranmaktan, hoşgörülü ve merhametli
olmaktan alıkoyar. İşte bu nedenle mümine yakışan tavır öfkesini
yenmektir. Böylece kızgınlık ve hiddet hislerinin neden olabileceği
hatalı davranışlar ve çeşitli zararlardan da korunmuş olur. Kuran'da
öfkelerini yenenlerin ahlakı övülmüştür:
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler,
öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile
(vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Ali İmran Suresi,
134)
İncil'de öfkenin kötü bir özellik olduğu, kardeşine
karşı öfkeye kapılanların "yargılanmayı hak edecek"leri
belirtilmektedir. Bu konudaki bir İncil ifadesi şöyledir:
Her tür acı söz, öfke, kızgınlık, gürültücülük,
sövücülük ve bunların yanı sıra her tür kötülük üzerinizden gitsin.
(Efesoslulara Mektup, Bap 4, 31)
Tevrat'ta yer alan açıklamalar da inananların öfkelenmekten
sakınıp kaçınmaları gerektiğini göstermektedir:
Sefihin öfkesi hemen belli olur;
fakat basiretli adam utancı örter. (Süleymanın Meselleri, Bap 12,
16)
Çabuk öfkelenen akılsızlık eder...
(Süleyman'ın Meselleri, Bap 14, 17)
Dua Etmek
İnsanların çoğu değişik nedenlerle çeşitli zamanlarda
Allah'a dua ederler. Duanın anlamını bilmeyen insan yok gibidir.
Bununla birlikte inananların duası, müşriklerin duasından tamamen
farklıdır. İnananlar yalnızca Allah'a yönelerek, içtenlikle ve sürekli
olarak dua ederler. Ancak insanın gösteriş yapmak, menfaat elde
etmek veya sadece bir sorunla karşılaştığı zamanlarda sıkıntıdan
kurtulmak amacıyla ettiği dualar, Allah Katında makbul olmayabilir.
Duanın anlatıldığı bazı Kuran ayetleri şöyledir:
O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka
ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi'ne halis kılanlar olarak
O'na dua edin... (Mümin Suresi, 65)
Rabbinize yalvara yalvara ve için
için dua edin. (Araf Suresi, 55)
Sen de sabah akşam O'nun rızasını
isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret... (Kehf Suresi,
28)
Kullarım Beni sana soracak olursa,
muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua
edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap
versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş)
olurlar. (Bakara Suresi, 186)
Dua etmenin önemi ve inananların ettikleri duaların
örnekleri İncil ve Tevrat'ta da yer almaktadır.
İncil'de duayla ilgili yer alan açıklamaların bazıları şu
şekildedir:
Her türlü dua ve yalvarışla, her
zaman Ruh'un yönetiminde dua edin. Bu amaçla, tüm kutsallar için
yalvarışta bulunarak tam bir adanmışlıkla uyanık durun. (Pavlos'un
Efeslilere Mektubu, Bap 6, 18)
Dua ederken ikiyüzlüler gibi davranmayın...
(Matta, Bap 6, 5)
Dua ettiğinizde, putperestler gibi
boş sözler tekrarlayıp durmayın... (Matta, Bap 6, 7)
İman ederek dua edince, dilediğiniz
herşeyi alacaksınız. (Matta, Bap 21, 22)
Kendinizi duaya verin. Duada uyanık
kalın ve şükredin. (Pavlos'un Koloselilere Mektubu, Bap 4, 2)
Tevrat'ta da duanın önemli bir ibadet olduğu,
iman edenlerin duasının nasıl olması gerektiği, Allah'ın dualara
icabet eden olduğu bildirilmektedir:
Rab Kendisi'ne yakaran, içtenlikle
yakaran herkese yakındır. Dileğini yerine getirir Kendisi'nden korkanların,
feryatlarını işitir, onları kurtarır. Rab korur Kendisi'ni seven
herkesi... (Mezmurlar, Bap 18-20)
Ellerimi Sana açıyorum; canım kurak
yer gibi, Sana susamıştır. Bana tez cevap ver... Sabahleyin inayetini
bana işittir; çünkü ben Sana güveniyorum. Gideceğim yolu bana bildir;
çünkü canımı Sana yükseltiyorum. Düşmanlarımdan beni azat et, ya
Rab, Sana sığınıyorum. Rızanı işlemeyi bana öğret; çünkü Sen benim
Allah'ımsın... Doğruluk diyarında bana yol göster... Adaletin ile
canımı sıkıntıdan çıkar... (Mezmurlar, Bap 143, 6-12)
Tevbe Etmek
Her insan hayatı boyunca çeşitli hatalar ve yanlışlar
yapabilir. Bunlar için yapması gereken, hatasını anlayıp kesin olarak
düzeltmeye karar vemesi ve Allah'tan bağışlanma dilemesidir. İnsan,
defalarca tevbe edip, bunları tutamamış da olabilir. Bu, bir daha
tevbe edemeyeceği anlamına gelmez. Allah herşeyi görür, işitir ve
bilir; insanın kalbinde gizlediklerini de bilir. Dolayısıyla Allah'ı
kendilerince aldatmaya çalışanlar (Allah'ı tenzih ederiz) aslında
sadece kendilerini kandırmış olurlar.
İnsana düşen, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi
olan Allah'ın kendisine olan merhametine tam bir kulluk şuuru ile
icabet etmesi ve tevbeyi ertelememesidir. Zira ölüm anındaki tevbesi
kabul edilmeyebilir. İnsanların tevbe etmeye çağrıldıkları bazı
Kuran ayetleri de şöyledir:
... Hep birlikte Allah'a tevbe edin
ey müminler, umulur ki felah bulursunuz. (Nur Suresi, 31)
Ancak kim işlediği zulümden sonra
tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini
kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide
Suresi, 39)
Ancak tevbe eden, iman eden ve salih
amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah
iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
(Furkan Suresi, 70)
İncil'de tevbeye ilişkin yer alan bazı ifadeler
ise şöyledir:
Ben doğru kişileri değil, günahkarları
tevbeye çağırmaya geldim. (Luka, Bap 5, 32)
Size hayır diyorum. Ama tevbe etmezseniz,
hepiniz böyle mahvolacaksınız. (Luka, Bap 13, 5)
Sadece Allah'ın
Hoşnutluğunu Aramak
İnsanlar, kendilerine "Allah için ne yaptın?"
diye sorulduğunda birbirinden farklı yanıtlar verirler. Kimi fakirleri
doyurduğunu, kimi çeşitli ibadetler yaptığını, kimi de dua ettiğini
söyler. Bunlar, şüphesiz, güzel davranışlardır. Ancak insanın, sadece
belirli vakitlerde Allah için güzel davranışlarda bulunup, diğer
vakitlerinde ise Allah'ın varlığından ve hesap gününün yakınlığından
gafil bir hal içerisinde olması büyük bir hatadır. Gerçekten iman
etmiş bir insan, Allah'ın kendisini sarıp-kuşatmış olduğunu unutmaz
ve hayatının her anında Allah'ın beğenisini ve sonsuz cenneti kazanmak,
sonsuz cehennem azabından kurtulmak için elinden gelen çabayı gösterir.
Kuran'da, iman edenlerin ibadetlerinin, hayatlarının
ve ölümlerinin yalnızca "alemlerin Rabbi olan Allah" için
olduğu bildirilmiştir. (Enam Suresi, 162) Bu, müminin tüm hayatının
tek bir amaca, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya yönelmesi anlamına
gelir. Allah Kuran'da, Kendisi'nin rızasını kazanmayı tek amaç edinmiş
olan kimselerin kurtuluşa ereceğini bildirmiştir:
Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu
üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek
bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi
içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet
vermez. (Tevbe Suresi, 109)
Kuran'da Hz. Süleyman'ın duasında, Allah'tan kendisine
O'nun rızasını kazanabileceği işleri ilham etmesini istediği bildirilmektedir.
Hz. Süleyman'ın bu duası tüm müminler için güzel bir örnektir:
... Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete
şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et
ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat. (Neml Suresi, 19)
Eski Ahit'te de iman edenlerin, Allah'a "Rızanı
işlemeyi bana öğret" diye dua ettikleri ifade edilmektedir.
Mezmurlar kitabında geçen bu dua şu şekildedir:
Sana sığınıyorum. Rızanı işlemeyi bana öğret. Çünkü
Sen benim Allah'ımsın... (Mezmurlar, Bap 143, 9-10)
İncil'de de Hz. İsa'nın kendisine tabi olanlardan
asıl isteğinin Allah'ın rızasını kazanmak için çalışmak olduğu belirtilmiştir.
Hz. İsa'nın her zaman yalnızca Allah'ın razı olacağı üstün bir ahlak
ve tavır içinde olduğu bildirilmiş ve tüm inananların Hz. İsa gibi
olmaları gerektiği ifade edilmiştir. İman edenlerin nerede, hangi
işle meşgul olurlarsa olsunlar, yaptıklarını mutlaka yalnızca Allah
için yapmaları gerektiği İncil'de şu şekilde bildirilmektedir:
Ne yerseniz yiyin, ne içerseniz için, ne yaparsanız
yapın, tümünü Allah'ın yüceliği için yapın. (Korintoslulara I. Mektup,
Bap 10, 31)
... Rab'den korkarak itaat edin... her ne yaparsanız
insanlara değil, Rabbe yapar gibi candan işleyin. (Koloselilere
Mektup, Bap 3, 22-24)
Sabırlı Olmak
İnsan aceleci olarak yaratılmıştır, her arzusunun
hemen gerçekleşmesini ister. Oysa, her iş için Allah katında belirlenmiş
bir zaman vardır; kimse bunu öne almaya veya ertelemeye güç yetiremez.
Dolayısıyla mümin sabretmeyi bilmelidir. Gerek elçiler gerekse inananlar
karşılarına çıkan zorluklara karşı ölene kadar sabretmişlerdir.
Kuran'da "Rabbin için sabret" (Müdessir
Suresi, 7) hükmü bildirilmiştir. Yani sabretmek bir ibadettir. Müminlerin
sabrı, güzel bir sabırdır. (Mearic Suresi, 5) Kısa dünya hayatında
sabredenler şöyle müjdelenmişlerdir:
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça
mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz.
Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)
Ayrıca sabır, müminlere maddi ve manevi olarak
kuvvet kazandıran bir güzel ahlak özelliğidir. Kuran'da Allah, Peygamberimiz
(sav) döneminde savaşa çıkan müminlerden sabırlı yirmi kişinin,
iki yüz kişiyi mağlup edebileceğini bildirmiştir. Sabırlı yüz kişinin
ise bin kişiyi mağlup edebileceğini haber vermiştir. Bu kıyas, sabırlı
olmanın iman edenlere kazandırdığı gücü açıkça göstermektedir. Konuyla
ilgili ayet şu şekildedir:
... Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa,
iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı
kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener... (Enfal Suresi, 65)
Tevrat'ta da sabrın önemi vurgulanmış ve sabredenlerin
üstün oldukları bildirilmiştir. Bir Tevrat açıklamasında, sabreden
kişilerin gücü şu şekilde vurgulanmıştır:
Sabırlı kişi yiğitten üstündür.. (Süleyman Meselleri,
Bap 16, 32)
İncil'de de inananların sabırlı olmaları çeşitli
açıklamalarla bildirilmiştir. Bunlardan bazıları şu şekildedir:
Rab'bin kulu kavgacı olmamalı. Tersine,
herkese karşı sevecen ve öğretmeye yetenekli olmalı, haksızlıklara
sabırla dayanmalı. (Timoteosa II. Mektup, Bap 2, 24)
... Tahammülle, sevgide birbirinize
sabrederek... (Efesoslulara Mektup, Bap 4, 2)
... Zayıflara destek olun, bütün
insanlara karşı sabırlı davranın. (Selaniklilere I. Mektup, Bap
5, 14)
Düşünmek
Kuran'ın pek çok ayetinde insanlar düşünmeye davet
edilmişlerdir. Allah Kuran'da insanlara, Kuran ayetleri, insanın
yaratılışı, doğa olayları, kendilerine verilen nimetler, diğer canlılar
üzerinde iyice düşünmelerini bildirmiştir. İnsanın çevresindeki
olayları değerlendirirken gereği gibi düşünmesi zorunludur. Bu şekilde
Allah'ın varlığının delillerini ve yaratışının görkemini derinlemesine
kavrayacaktır. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece
ile gündüzün ardarda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde
yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden
sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları
estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip
çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
(Bakara Suresi, 164)
Müminlerin derin düşünen ve düşündüklerinden sonuç
çıkaran insanlar oldukları Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece
ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten
ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı
zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler.
(Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen
pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Ali İmran Suresi,
190-191)
İnsan nereye bakarsa baksın, nereye giderse gitsin
Allah'ın sonsuz ilminin, benzersiz sanatının, sınırsız kudretinin,
yüceliğinin ve büyüklüğünün eserleriyle karşılaşacaktır. Ancak insanın
bu gerçeği fark edebilmesi için ön yargılarından kurtulması, çevresindeki
varlıkları ve olayları dikkatlice incelemesi gereklidir. Samimi
olarak düşünen insan, yaşadıklarından ve karşılaştıklarından anlam
çıkaracak, öğüt alacaktır. Böylelikle Allah'ın kadrini daha iyi
takdir edecek; O'na olan sevgisi, saygısı ve bağlılığı artacaktır.
İncil'de samimi olarak iman edenlerin düşünmeleri
ve gördüklerinden öğüt almaları gerektiği ifade edilmiştir. Düşünmeye
davet eden bazı İncil ifadeleri şöyledir:
... Düşünmüyor musunuz? Anlamıyor
musunuz? Yüreğiniz öylesine mi katılaştı? (Markos, Bap 8, 17)
Kardeşlerim, aldığınız çağrıyı düşünün...
(Korintoslulara I. Mektup, Bap 1, 26)
Dediklerimi iyi düşün. Rab sana her
konuda anlayış verecektir. (Timoteos'a II. Mektup, Bap 2, 7)
Tevrat'ta Allah'ın yaratma sanatını ve kudretini
gereği gibi düşünmenin önemi üzerinde durulmuş, iman edenler derin
düşünmeye davet edilmişlerdir. Tevrat'ta yer alan derin düşünmenin
önemi ile ilgili bazı açıklamalar şu şekildedir:
Ve gece gündüz O'nun şeriatını derin
düşünür. (Mezmurlar Bap, 1, 2)
Yatağ?mda Seni and?ğ?m, gece nöbetlerinde
Seni derin düşündüğüm zaman... (Mezmurlar, Bap 63, 6)
Ve Senin bütün işlerini derin düşünürüm
ve Senin yapt?klar?n hakk?nda düşünceye dalar?m. (Mezmurlar, Bap
77, 12)
Güzel Ahlaka
Çağırmak
Elçiler ve inananlar tarih boyunca insanları Allah'ın
yoluna ve güzel ahlaka davet etmişlerdir. Allah'ı, ahireti, cennet
ve cehennemi, güzel ahlakı anlatarak, onları Allah'ın istediği şekilde
yaşamaya çağırmışlardır. Bir Kuran ayetinde, "Rabbinin yoluna
hikmetle ve güzel öğütle çağır" (Nahl Suresi, 125) şeklinde
emredilmiştir. Çeşitli Kuran ayetlerinde, Allah'a çağıran ve güzel
ahlakın uygulanmasına çaba gösterenler övülmüş ve müjdelenmişlerdir:
Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu)
emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun.
Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)
Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd
edenler, seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler,
kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen
(bütün) müminleri müjdele. (Tevbe Suresi, 112)
Al-i İmran Suresi'nin 113-114. ayetlerinde, Kitap
Ehli'nin, yani Allah katından kendilerine kitap verilmiş olan Yahudiler
ve Hıristiyanların içindeki bir topluluğa dikkat çekilir. Güzel
ahlaka davet eden samimi, salih Yahudi ve Hıristiyanlardan oluşan
bu topluluk ayetlerde şöyle anlatılır:
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir
topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini
okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman
eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda
yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. (Al-i İmran Suresi,
113-114)
Hz. İsa'nın ve öğrencilerinin hayatı bunun güzel
örneklerinden biridir. Konuya ilişkin İncil'deki bazı ifadeler şöyledir:
Biz ise kendimizi duaya ve Allah
sözünü yayma işine adayalım. (Habercilerin İşleri, Bap 6, 4)
Kardeşlerim, içinizden biri gerçeğin
yolundan saparsa ve biri onu yine gerçeğe döndürürse, bilsin ki,
günahkarı sapık yolundan döndüren, ölümden bir can kurtarmış ve
bir sürü günahı örtmüş olur. (Yakup'un Mektubu, Bap 5, 19-20)
Mucize Beklentisi
İçinde Olmamak
Tarih boyunca insanlar, iman etmek için kendilerine
gönderilen elçilerden mucizeler istemişlerdir. Hz. İsa bunu, "Belirtiler
ve göz kamaştırıcı işler görmedikçe hiçbir zaman iman etmeyeceksiniz"
(Yuhanna, Bap 4, 48) diye ifade etmiştir.
İnkarda ayak diretenlerin Hz. Muhammed (sav)'den
de mucize istedikleri Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça
sana kesinlikle inanmayız. Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden
bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.
Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli
ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.
Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize
bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine
de inanmayız."
De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan
bir beşerden başkası mıyım?" (İsra Suresi, 90-93)
Oysa akıl ve vicdan sahibi insanlar, Allah'a inanmak
için mucize görmeye ihtiyaç duymazlar. Çünkü anlayış sahibi bir
insan için herşey Allah'ın bir delilidir. Atomlardan galaksilere
evrenin her parçası Allah'ın varlığının ve yaratmasının delilleri
ile doludur. Israrla mucizeler görmek isteyenlerin gerçek niyeti
ise bir kaçış yolu bulmaktır. Elçilerin mucizeleri karşısında inanmak
yerine onları hayali suçlamalarla, örneğin büyücülük veya bozgunculuk
yapmakla itham etmeleri bunun bir göstergesidir.
Mucize isteyen inkarcıların söz konusu samimiyetsizliği,
İncil'de, "Eğer Musa'yı ve peygamberleri
dinlemiyorlarsa, ölüler arasından biri dirilse bile inanmazlar"
(Luka, Bap 16, 31) şeklinde belirtilmiştir.
Bu insanların mucize görseler bile iman etmeyecekleri
bir Kuran ayetinde de şöyle anlatılmaktadır:
Gerçek şu ki, Biz onlara melekler
indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi karşılarına toplasaydık,
-Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların
çoğu cahillik ediyorlar. (Enam Suresi, 111)
Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine
bir ayet (mucize) gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah'a
yemin ettiler. De ki: "Ayetler (mucizeler), ancak Allah Katındadır;
onlara (mucizeler) gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda
değil misiniz?" (Enam Suresi, 109)
Göz, Kalp
ve Kulakların Duyarsızlaşması
Dediler ki: "Bizi kendisine çağırdığın
şeye karşı kalblerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık,
bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, (yapabileceğini)
yap, biz de gerçekten yapıyoruz." (Fussilet Suresi, 5)
Allah, onların kalplerini ve kulaklarını
mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab
onlaradır. (Bakara Suresi, 7)
Andolsun, cehennem için cinlerden
ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır
bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları
vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha
aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
İncil
Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı,
kulakları ağır işitir oldu. Gözlerini de kapadılar. Öyle ki, gözleri
görmesin, kulakları işitmesin, yürekleri anlamasın ve Bana dönmesinler.
Dönselerdi, onları iyileştirirdim. (Matta, Bap 13, 15)
Gözleriniz olduğu halde görmüyor
musunuz? Kulaklarınız olduğu halde işitmiyor musunuz? Hatırlamıyor
musunuz, beş ekmeği beş bin kişiye bölüştürdüğümde kaç sepet dolusu
yemek artığı topladınız?... (Markos, Bap 8,18-19)
Kendini Yüceltmemek
Hatasızlık ve kusursuzluk yalnızca Allah'a mahsustur.
Mümin, bilerek veya bilmeyerek hata yapabilir, her seferinde gönülden
Allah'a yönelerek tövbe eder, bir daha aynı hatayı yapmamaya özen
gösterir. Kendisini hatasız ve günahsız göstermeye, başkalarını
aşağı görerek kendisini yüceltmeye çalışmaz. Samimiyetten uzak olarak
yaptıkları işlerin, kendilerini kurtaracağını zannederek büyüklenenler
Allah'ın rızasını ve rahmetini kazanamayabilirler:
Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin
mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar, 'bir hurma
çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa
Suresi, 49)
Kuran'da bu ahlaktaki kişilerin samimiyetsiz çabalarının
kendilerini kurtarmayacağı ve hüsrana uğrayacakları bildirilmiştir:
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok
hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya
hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte
güzel iş yapmakta sanıyorlar." (Kehf Suresi, 103-104)
Tevrat'ta inananlara sürekli övülmeyi beklemenin
ve yüceltilmek istemenin kötü ahlak özelliği olduğu bildirilmiştir.
(Mezmurlar, Bap 25, 27) İncil'de yer alan pek çok açıklamada ise,
kibire kapılıp kendisine yüceltmek isteyenin aslında küçük düşmekte
olduğu ifade edilmiştir. Luka İncili'nde geçen aşağıdaki cümle bunun
bir örneğidir:
... Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak,
kendini alçaltan ise yüceltilecektir. (Luka, Bap 18, 14)
Esenlik Dilemek
Selam
vermek veya esenlik dilemek, karşılaşan insanların birbirlerine
en güzel dilek ve temennilerini ifade etme şeklidir. İnananlar,
herhangi bir ortamda biraraya geldiklerinde ve evlere girerken,
bu güzel davranışı titizlikle uygularlar. İşlerinin yoğun veya acil
olması gibi nedenler onları esenlik dilemekten alıkoymaz. Kuran'da,
kendisine selam verilen kişinin o selama daha güzeliyle veya aynısıyla
karşılık vermesi ve inananların evlere girerken selam vermeleri
emredilmiştir:
Bir selamla selamlandığınızda, siz
ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz,
Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır. (Nisa Suresi, 86)
... Evlere girdiğiniz vakit, Allah
tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam
verin. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklar, umulur ki aklınızı
kullanırsınız. (Nur Suresi, 61)
Bu konuda İncil'de yer alan bazı ifadeler ise şöyledir:
Eve girerken oraya esenlik dileyin.
(Matta, Bap 10, 12)
... İsa oraya geldi, ortada durup
onlara, "Üzerinize esenlik olsun" dedi. (Yuhanna, Bap
20, 19)
Kıskançlıktan
Kaçınmak
... Nefisler ise 'kıskançlığa ve bencil
tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik yapar ve sakınırsanız,
şüphesiz, Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi,
128)
De ki: Sabahın Rabbine sığınırım...
Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden. (Felak Suresi, 1,5)
İncil
Benliğin işleri açıktır. Bunlar cinsel ahlaksızlık,
pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık,
öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk,
çılgınca eğlenceler ve benzeri şeylerdir... (Galatyalılara, Bap
5, 19-21)
Yalan Söylememek
... yalan söz söylemekten de kaçının. (Hac Suresi,
30)
Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve sözü doğru
söyleyin. (Ahzab Suresi, 70)
İncil
Çünkü kötü tasarılar yürekten kaynaklanır...
yalancı tanıklık... (Matta, Bap 15, 19)
Birbirinize yalan söylemeyin. (Koloselilere,
Bap 3, 9)
Tevrat
Yalan haber taşımayacaksın, haksız şahit olmak
için kötüye el vermeyeceksin. Kötülük için çokluğun peşinde olmayacaksın
ve bir davada adaleti bozmak için çokluğun ardınca saparak söylemeyeceksin...
(Çıkış, Bap 23, 1-2)
Zina Yapmamak
Zinaya yaklaşmayın gerçekten o 'çirkin bir hayasızlık'
ve kötü bir yoldur. (İsra Suresi, 32) Tevrat
Zina etmeyeceksin. (Çıkış, Bap 20, 14)
İncil
İnsanı kirleten, insanın içinden çıkandır... cinsel
ahlaksızlık, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile,
sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın
yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır
ve insanı kirletir. (Markos, Bap 7, 20-22)
Hırsızlık
Yapmamak
Ey
Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak,
hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri
ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan
bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı
bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla
geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan
mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
(Mümtehine Suresi, 12)
Tevrat
Çalmayacaksınız; ve hile ile davranmıayacaksınız...
(Levililer Bap 19, 11)
İncil
... Adam öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, yalan
yere tanıklık etme, kimsenin hakkını yeme, annene babana saygı göster.
(Markos, Bap 10, 19)
Anne ve Babaya
Karşı En Güzel Tavrı Göstermek
Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya
iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin
yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: "Öf" bile deme ve
onları azarlama; onlara güzel söz söyle. (İsra Suresi, 23)
İncil
... Babana ve annene saygı göstereceksin.
(Luka, Bap 18, 20; Matta, Bap 19, 19)
Ey çocuklar, Rab yolunda anne babalarınızın
sözünü dinleyin. Çünkü böylesi doğrudur. İyilik bulmak ve yeryüzünde
uzun ömürlü olmak için annene babana saygı göster... (Efesoslulara
Mektup, Bap 6, 1-3)
Tevrat
Babana ve anana hürmet et... (Çıkış, Bap 20,12)
|