HAZRETİ
MERYEM
Allah'ın Kuran'da Dikkat Çektiği Kadınlar
İnsanları doğru yola iletecek olan, Kuran ayetlerine
uymaktır. Bu gerçeği Allah, "Andolsun, onlara
(kendilerini şirkten ve bozulmalardan) caydırıp vazgeçirtecek nice
haberler geldi. (Ki her biri) Doruğunda-olgunlaşmış hikmettir..."
(Kamer Suresi, 4-5) ayetleriyle bildirmiştir. Bir başka
ayette ise Allah, "Andolsun, onların kıssalarında
temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kuran) düzüp uydurulacak
bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin
'çeşitli biçimlerde açıklaması' ve iman edecek bir topluluk için
bir hidayet ve rahmettir." (Yusuf Suresi, 111) sözleriyle,
Kuran'daki kıssaların hikmet gözüyle bakanlar için ibret veya örnek
alınacak pek çok öğüt içerdiğini hatırlatmıştır.
Allah, iman edenlerin öğüt ve ibret almaları gereken
bu kıssalarda, iman edip Kendisi'ne gönülden teslim olan saliha
kadınlardan bahsetmiş, onların örnek alınacak güzel ahlak özelliklerine
dikkat çekmiştir. Bunun yanı sıra ayetlerde, imana davet edildikleri
halde, müşrik ahlakı göstermekte direnerek Allah'ın rahmetinden
uzaklaşan kadınlar hakkında da bilgi verilmiştir.
İlerleyen satırlarda Allah'ın Kuran'da yer verdiği
saliha kadınların iman edenler için örnek oluşturan güzel ahlaklarına
dikkat çekecek, bunun yanında peygamberlerin himayesi altında oldukları
halde imanın üstünlüğünü kavrayamayarak inkara sapan kadınların,
ibret alınması gereken yönlerini ortaya koyacağız.
Firavun'un Eşinin Güzel Ahlakı
Allah, Kuran'da iman edenler için iki örnek kadından
bahsetmiştir. Bunlardan biri Hz. Meryem diğeri ise Firavun'un hanımıdır.
Kitabın başından bu yana detaylı olarak dikkat çekildiği gibi, Allah
Hz. Meryem'in iffetini, Allah'a olan gönülden bağlılığını ve güçlü
imanını örnek vermiş ve onu tüm alemlerin kadınlarına üstün kıldığını
bildirmiştir. Firavun'un hanımının üstün ahlakını ise Allah Kuran'da
şöyle bildirmektedir:
Allah, iman edenlere de Firavun'un
karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana Kendi Katında,
cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar
ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (Tahrim Suresi, 11)
Allah'ın Kuran'da tüm iman edenler için bir örnek
olduğunu bildirdiği Firavun'un hanımı, Mısır'ın hükümranı olan Firavun'un
zorba ahlakına en yakından şahit olan, onun inkarda ne kadar ileri
giden bir kimse olduğunu, İsrailoğulları'na nasıl bir zulüm uyguladığını
çok iyi bilen kişilerden biridir.
Allah'ın "... Firavun, gerçekten
yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı."
(Yunus Suresi, 83) ayetiyle bildirdiği gibi, Firavun Mısır'da
acımasız yöntemleri, zalim karakteri ve halkına uyguladığı şiddet
ile tanınan biriydi. Kavminin kadınlarını sağ bırakarak tüm erkek
çocuklarını öldürüyor ve halkına dayanılmaz işkenceler uyguluyordu.
Tüm Mısır ona aitti; dolayısıyla çok büyük bir zenginlik ve ihtişam
içerisinde yaşıyordu. Kimse Firavun'a itiraz edemiyor, ona baş kaldıramıyordu.
Kendisinin Mısır'ın ve tüm İsrailoğulları'nın ilahı olduğunu iddia
ederek sapkınca büyükleniyordu.
Allah, Firavun'a bir uyarıcı, İsrailoğulları'na
ise bir kurtarıcı olarak Hz. Musa'yı gönderdi. Hz. Musa, Mısır halkını
Allah'ın hak dinine davet ediyor, onları putlara tapmaktan vazgeçip,
yalnızca Allah'a kulluk etmeye çağırıyordu. Firavun tüm kavmini
olduğu gibi "... Andolsun, benim dışımda bir
ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." (Şuara Suresi,
29) sözleriyle Hz. Musa'yı da tehdit etmişti. Onun bu tehditleri
ve uyguladığı işkenceler nedeniyle, Allah'ın "Sonunda
Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun
ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla-
iman eden olmadı..." (Yunus Suresi, 83) ayetiyle bildirdiği
gibi, bir kısım gençler dışında Hz. Musa'ya iman eden olmadı. Hz.
Musa'nın tebliği karşısında imana gelen Firavun'un emrindeki sihirbazlar
ise, bu seçimlerinden dolayı Firavun'un zalim ve şiddet dolu tavırlarıyla
karşı karşıya kaldılar:
Firavun: "Ben size izin vermeden önce
O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı burdan sürüp-çıkarmak
amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık
ne yapacağımı) bileceksiniz. Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı
çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim." (Araf Suresi, 123-124)
Sihirbazların karşılaştıkları bu acımasız uygulamanın
tek sebebinin de yine 'Allah'a iman etmeleri' olduğu bir başka ayette
şöyle haber verilmektedir:
Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde
Rabbimiz'in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam
almıyorsun. "Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak
öldür." (Araf Suresi, 126)
Görüldüğü gibi Firavun'un zalimliği ve kendi hükümranlığını
reddederek Allah'a iman eden kimselere olan tavrı çok açık bir şekilde
ortadaydı. Ancak hanımı, tüm bunları yakından bilen bir kimse olmasına
rağmen, Firavun'un onun imanını öğrendiğinde gösterebileceği tepkiden
ve kendisine uygulayabileceği zulümden hiçbir şekilde çekinmemiş,
Allah'ın rızasını, sevgisini ve yakınlığını kazanmayı bundan çok
daha önemli görmüştür. Bu samimiyeti, Allah'a olan teslimiyeti,
zor şartlar altında imanını gizlemek için göstermiş olduğu sabrı
ve tevekkülü, Allah sevgisinden kaynaklanan cesareti tüm inananlar
için güzel bir örnektir.
Bunun yanı sıra, Firavun'un tüm Mısır'ın sahibi
olduğu, tüm hazineleri ve nimetleri elinde bulundurduğu da unutulmamalıdır.
Firavun'-un hanımı elindeki bu imkanların hiçbirini önemsememiş,
imanı, Allah'ın rızasını kazanabilmeyi, O'nun istediği ahlakı yaşayabilmeyi
tüm bu dünya nimetlerinden çok daha üstün tutmuştur. Nitekim Allah'a
olan duasında da bu samimiyeti çok açık bir şekilde görülmektedir.
Dünya hayatında sahip olduğu tüm bu imkanlara rağmen, Allah'tan
kendisini Firavun'dan ve onun zalim sisteminden kurtarmasını dilemiş
ve kendisine cennette bir ev vermesini istemiştir:
... Hani demişti ki: "Rabbim bana
Kendi Katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından
kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (Tahrim Suresi,
11)
Firavun'un hanımı bu üstün ahlakıyla dünya hayatına
bağlı olmadığını, asıl olarak Allah'ın rızasını ve cennetini istediğini
ortaya koymaktadır. Allah onun bu samimi imanını, tüm müminlere
örnek vermiş, onu hem dünya hayatında hem de ahirette üstün kılmıştır.
Hz. Musa'nın Annesinin Tevekkülü
Allah Kuran'ın "Gerçek şu ki,
Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım
fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor,
erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü
o, bozgunculardandı." (Kasas Suresi, 4) ayetiyle, önceki
satırlarda da değinilen Mısır Firavunu'nun azgın ve zalim bir hükümranlık
sürdüğünü, halkına büyük bir zulüm uyguladığını, kavmindeki tüm
erkek çocuklarını boğazladığını bildirmiştir.
Hz. Musa, Firavun'un bu zorba hakimiyeti sırasında
Mısır'da dünyaya gelmiştir. Allah Hz. Musa'yı seçmiş ve onu Firavun'un
bu azgın tavrına karşı mücadele etmekle görevlendirmiştir.
Allah, Firavun'un tüm erkek çocuklarının öldürülmesini
emrettiği bir dönemde dünyaya gelen Hz. Musa'nın hayatta kalabilmesi
için annesine vahiyde bulunmuş ve ona Hz. Musa'yı bir sandığa koyarak
suya bırakmasını bildirmiştir:
"Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik,
(şöyle ki:) Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile
bıraksın; onu Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır..."
(Taha Suresi, 38-39)
Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet
onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü
onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden)
kılacağız" diye vahyettik (bildirdik). (Kasas Suresi, 7)
Allah, Hz. Musa'nın annesine korkmamasını ve üzülmemesini
hatırlatmıştır. Allah ona Hz. Musa'nın peygamberlikle müjdeleneceğini,
Kendi koruması altında olacağını bildirmiş ve onu ileride yeniden
kendisine kavuşturacağını haber vererek kalbini yatıştırmıştır.
Musa Peygamberin annesi bu olayla önemli bir denemeden
geçmiştir. Yeni doğmuş bebeğini bir sandığa koyarak terk edecek
ve onu suya bırakacaktır. Bir insanın endişeye kapılmadan yeni doğmuş
bir bebeği suya bırakabilmesi için Allah'a karşı çok samimi bir
imana sahip olması ve O'na çok güçlü bir güven duyup teslim olmuş
olması gerekmektedir. Allah, Hz. Musa'nın annesini böyle bir olayla
denemiş ve onun bu üstün ahlakını; Kendisi'ne olan bağlılığını ve
tevekkülünü kıyamete kadar yaşayacak olan tüm iman sahipleri için
önemli bir örnek kılmıştır.
Musa Peygamberin annesi, Allah'ın kendisine vahyettiği
gibi Hz. Musa'yı suya bırakmıştır. Allah, zorlu bir denemeden geçtiğini
bilerek, Kendi Katından bir sabır ve dayanıklılık ile onu desteklemiştir:
Musa'nın annesi ise, yüreği boşluk
içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı
ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu)
açığa vuracaktı. (Kasas Suresi, 10)
Allah'ın "Ve onun kız kardeşine:
"Onu izle," dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu
uzaktan gözetledi." (Kasas Suresi, 11) ayetiyle bildirdiği
gibi, annesi, Hz. Musa'nın kız kardeşine kimseye fark ettirmeden
onun nereye doğru sürüklendiğini izlemesini söylemiştir.
Allah, Hz. Musa için bir kader belirlemiş ve tüm
olayları, bu kaderin işleyişi doğrultusunda en güzel şekilde yaratmıştır.
Allah, Firavun'a karşı zorlu bir mücadele verecek olan Musa Peygamberi,
doğumundan hemen sonra onun sarayına getirtmiş ve Firavun ailesi
tarafından sahiplenilmesini sağlamıştır. Allah ayrıca Hz. Musa'ya
tüm süt analarını haram kılarak, onun yeniden annesine kavuşmasını
da sağlamıştır. Allah'ın "Biz, daha önce ona
süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) "Ben, sizin adınıza
onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir
aileyi size bildireyim mi?" dedi." (Kasas Suresi, 12) ayetiyle
bildirdiği gibi, Hz. Musa'nın, Firavun ailesi tarafından bulunduğunu
gören kız kardeşi, Hz. Musa'nın bakımını üstlenmesi ve onu yetiştirmesi
için, onlara kendi annesini tavsiye etmiştir. Bunun sonucunda Allah,
Hz. Musa ile annesini birbirlerine kavuşturmuştur. Allah, bu olayın
bazı hikmetlerini Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Böylelikle, gözünün aydın olması,
üzülmemesi ve gerçekten Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilmesi için,
onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler. (Kasas
Suresi, 13)
Ayetten de anlaşılacağı gibi Allah, Hz. Musa'nın
annesinin Kendisi'ne olan bağlılığını denemiş ve ardından da göstermiş
olduğu sabır, teslimiyet ve güzel ahlaka karşılık 'gözünün aydın
olması ve üzülmemesi' için onu Hz. Musa'nın yanına yerleştirmiştir.
Allah ayrıca bu olayı, ileride Mısır'da çok büyük sorumluluklar
üstlenecek ve İsrailoğulları'nı Firavun'un zulmünden kurtarmak için
mücadele verecek olan Hz. Musa'nın, Firavun'un sarayına yerleştirilmesine,
orada büyüyerek Firavun'a yakın olmasına da vesile etmiştir. Allah
bu durumu Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride
bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye
sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir
yanılgı içindeydi. (Kasas Suresi, 8)
Firavun'un karısı dedi ki: "Benim
için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki
bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (başlarına
geleceklerin) şuurunda değillerdi. (Kasas Suresi, 9)
Allah her olayı belirli bir kader doğrultusunda
yaratmakta ve tüm insanları bu kader içerisinde yaşadıkları olaylarla
denemektedir. Allah'ın "Andolsun, Biz sizi biraz
korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle
imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155)
ayetiyle bildirdiği gibi, Rabbimiz bu olaylar karşısında
sabır gösterenleri müjdelemekte, Hz. Musa'nın annesinin durumunda
olduğu gibi onları rahmetiyle hayırlara yöneltmektedir.
Hz. Musa'nın Yardım Ettiği
Kadınlar
Allah Kuran'da Hz. Musa'nın, Firavun ve kavmini
terk ettikten sonra, Mısır'ın doğusunda yer alan Medyen bölgesine
doğru gittiğini ve burada, hayvanlarını sulayamadıkları için Medyen
suyunun gerisinde beklemekte olan iki kadın gördüğünü bildirmektedir.
Hz. Musa kadınlara durumlarını sorduğunda, kadınlar babalarının
yaşlanmış olması sebebiyle hayvanlarını kendilerinin sulamak durumunda
kaldıklarını ancak, suyun çevresindeki çobanlardan dolayı beklediklerini
söylemişlerdir.
Allah Kuran'da kadınların durumlarını şöyle açıkladıklarını
bildirmektedir:
Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta
olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları
su başına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: "Bu durumunuz
ne?" "Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız;
babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır." dediler. Hemencecik onların
sürülerini suladı... (Kasas Suresi, 23-24)
Medyen suyundaki kadınların bu tavırları, iffetleri
konusunda titizlik gösterdiklerini, bundan dolayı, nezih olmadığını
ve rahatsız olabileceklerini düşündükleri bir ortama girmemeye özen
gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Suyun kenarında bulunan çobanlar
kadınların geride durmalarına neden olmuştur. Ancak buna karşılık
Hz. Musa'nın güven veren görünümü, hayvanlarını sulamak için bekleyen
bu kadınların onunla çekinmeden konuşup diyalog kurabilmelerini
sağlamıştır. Kadınlar orada bulunan çobanlar nedeniyle suyun kenarına
gitmeyip beklediklerini söylediklerinde, Hz. Musa hemen onlara yardımcı
olmuş ve onlar için hayvanlarını sulamıştır.
Medyen suyunda bekleyen bu kadınların göstermiş
oldukları ahlak, tüm Müslüman kadınlar için güzel bir örnek oluşturmaktadır.
İhtiyaç içinde oldukları halde, yine de iffetleri konusunda titizlik
göstermeyi daha öncelikli tutmuş ve kendileri için bir zorluk oluşturmasına
rağmen bu konudan taviz vermemişlerdir. Allah'ın beğeneceği bir
tavırda bulunmayı daha önemli görmüş ve beklemeyi tercih etmişlerdir.
Nitekim Allah bu güzel tavırlarına karşılık onlara güvenilir birini;
Hz. Musa'yı göndererek yardımıyla onları desteklemiştir.
Allah, onlara Hz. Musa'yı göndermekle büyük bir
lütufta bulunmuştur. Musa Peygamber hayvanları sulamasının ardından
"... Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra
muhtacım." (Kasas Suresi, 24) diyerek Allah'a dua etmiştir.
Onun bu duasının ardından, daha önce yardım ettiği kadınlardan biri
yanına gelerek, yaptığı yardım karşılığında babasının kendisini
davet ettiğini söylemiştir:
Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri,
(utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana
karşılık sana mükafat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi...
(Kasas Suresi, 25)
Kadınlardan biri, güçlü ve güvenilir olmasından
söz ederek Hz. Musa'yı ücretle tutması için babasına istekte bulunmuştur:
O (kadın)lardan biri dedi ki: "Ey
babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en
hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir." (Kasas Suresi,
26)
Kadın bu ifadesiyle, Hz. Musa'yı güvenilir bir
insan olarak gördüğünü babasına da açıkça ifade etmiştir. Bunun
üzerine babaları Hz. Musa'nın emin bir insan olduğunu görerek, iki
kızından birini Hz. Musa'yla nikahlamak istediğini söylemiştir.
İffetlerine olan düşkünlükleriyle dikkat çeken
bu kadınların tavırları tüm Müslümanlar için güzel bir örnek oluşturmaktadır.
Allah, kadınların bu konudaki titizlikleri karşılığında onlara rahmet
etmiş, hem Hz. Musa gibi güvenilir bir insan ile işlerini kolaylaştırmış,
hem de bu olayı, kadınlardan birinin Hz. Musa'nın eşi olmasına vesile
etmiştir.
Sebe Melikesi Belkıs
Hz. Süleyman, yaşadığı dönemde, Allah'ın lütfu
ve nimetleri sayesinde, yüzyıllar sonrasında bile insanların hayranlığını
ve dikkatini üzerine çekmeye devam eden büyük bir hükümranlık kurmuştur.
Hz. Süleyman cinlerden ve insanlardan oluşan ordusu ile çok güçlü
bir hakimiyet elde etmiştir. Hz. Süleyman'ın sarayı ise, dönemin
en ileri tekniği kullanılarak, üstün bir estetik anlayışı ile inşa
edilmiştir.
Sebe Melikesi Belkıs ise, Hz. Süleyman'ın bu hükümranlığı
döneminde yaşamış, başka bir ülkenin başında yönetici konumunda
olan bir kadındır. Kuran'da Hz. Süleyman ile Sebe Melikesi Belkıs
arasında iki ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkileri hakkında süregelen
bazı diyaloglar yer almaktadır. Hiç kuşkusuz tüm bu bilgiler, iman
edenler için pek çok hikmet ve öğüt içermektedir.
Allah Kuran'da Hz. Süleyman'ın ordusunda bulunan
Hüdhüd'ün, ona Sebe Melikesi hakkında önemli bazı bilgiler verdiğini
bildirmektedir:
Derken uzun zaman geçmeden geldi ve
dedi ki: "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım
ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara
hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona herşeyden (bolca) verilmiştir
ve büyük bir tahtı var. Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da Güneş'e
secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir,
böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar
hidayet bulmuyorlar. Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya
çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen
Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar)." (Neml Suresi, 22-25)
Hüdhüd öncelikle Hz. Süleyman'a, Sebe Melikesi'nin
bazı önemli özelliklerini anlatmıştır. Sebe Melikesi'nin Sebe'ye
hükmettiğini, kendisine herşeyden bolca verilmiş olduğunu ve tahtının
büyüklüğünü dile getirerek, onun hükümranlığının ve devletinin gücüne
dikkat çekmiştir.
Hz. Süleyman Hüdhüd'den aldığı bilgiler üzerine
Sebe Melikesi'ni Allah'a iman etmeye ve kendisine teslim olmaya
davet eden bir mektup yollamıştır. Sebe Melikesi bu mektubun önemini
hemen kavramış ve bundan dolayı da önde gelen yakın çevresine bu
konuyu istişareye açmıştır. Allah Kuran'da bu konuyu şöyle bildirmektedir:
(Hüdhüd'ün mektubu götürüp bırakmasından
sonra Saba Melikesi Belkıs:) Dedi ki: "Ey önde gelenler gerçekten
bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı. Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır
ve 'Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla' (başlamakta)dır.
(İçinde de:) "Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana Müslüman olarak
gelin" diye (yazılmaktadır). Dedi ki: "Ey önde gelenler, bu işimde
bana görüş belirtin, siz (herşeye) şahidlik etmedikçe ben hiçbir
işte kesin (karar veren biri) değilim." (Neml Suresi, 29-32)
Bunun yanı sıra, yardımcılarının kendisine "...
Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir,
artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız)." (Neml Suresi, 33)
şeklinde cevap vermeleri de, onun kavmi üzerinde güçlü bir
yönetim gücüne sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Yardımcılarının, "... Gerçekten
hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar
ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte
onlar, böyle yaparlar." (Neml Suresi, 34) şeklindeki uyarılarını
dikkate almış ve "Ben onlara bir hediye göndereyim
de, bir bakayım elçiler neyle dönerler." (Neml Suresi, 35)
diyerek temkinli davranmıştır. Göndereceği bu hediye ile öncelikle
Hz. Süleyman'ın amacını öğrenmek istemiştir. Ancak Hz. Süleyman,
Sebe Melikesi'nin niyetini anlayarak hediyesini geri çevirmiş ve
ona şöyle haber göndermiştir:
"Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla
geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve biz onları ordan
horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız."
(Neml Suresi, 37)
Hz. Süleyman bu mesajı ile Sebe Melikesi'ne, ordularının
karşı konulmaz gücünü hatırlatmış ve onu bir kez daha teslim olmaya
davet etmiştir. Bunun yanında, ordusundaki önde gelenlerden, Sebe
ülkesinin hükümranlığının ifadesi olan Sebe Melikesi'nin tahtını
kendi sarayına getirmelerini istemiştir.
Cinlerden bir İfrit'in bir göz açıp kapama süresi
içerisinde tahtı kendisine getirmesinin ardından Hz. Süleyman, tahtı
bazı değişikliklere uğratmıştır. Kendisine geldiğinde ise Sebe Melikesi'ne,
tahtın kendisine ait olup olmadığını sormuştur:
Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona:
"Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki: "Tıpkı kendisi. Bize
ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk." Allah'tan
başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu.
Gerçekte o, inkar eden bir kavimdendi. (Neml Suresi, 42-43)
Sebe Melikesi, Güneş'e tapan bir kavim içerisinde
yaşamasına rağmen, Hz. Süleyman'ın samimi bir üslup ile yazmış olduğu
mektubundan, akılcı tavrından, güçlü hakimiyetinden ve ihtişamlı
sarayından son derece etkilenmiş, ve tüm bunlar onun iman edip Müslüman
olmasına vesile olmuştur.
Kuran'da Sebe Melikesi'nin Allah'a teslim olduğunu
şöyle ifade ettiği bildirilmektedir:
Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce
derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:)
Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir."
Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la
birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Suresi,
44)
Allah'ın Kuran'da bildirdiği Sebe Melikesi hakkındaki
tüm bu bilgilerde, hikmet gözüyle bakanlar için pek çok öğüt ve
hikmet yer almaktadır. Sebe Melikesi'nin akılcı düşünebilmesi doğru
olanı daha kolay görebilmesini ve samimi hareket edebilmesini sağlamıştır.
Ayrıca hakkı gördüğünde, öncesinde çok farklı bir inanca sahip olmasına
rağmen hiç tereddüt etmeden Allah'a teslim olup iman etmiş olması
da, örnek alınması gereken bir tavırdır.
İnkarcı Kadınlar; Hz. Lut'un
ve Hz. Nuh'un Eşleri
Allah Kuran'da, imanlarındaki samimiyetleri ve
ahlaklarının güzelliğiyle örnek olan kadınların dışında, inkar eden
ve bundan dolayı cehennem ile karşılık görecek kadınlar hakkında
da bilgi vermiştir. Allah'ın Kuran'da dikkat çektiği iki kadının
en önemli özellikleriyse, her ikisinin de 'peygamberlerin eşleri'
olmalarıdır.
Peygamberler Allah'ın seçkin kıldığı, elçiliğiyle
şereflendirdiği, bilgi ve beden güçlerini artırdığı üstün insanlardır.
Bu nedenle Hz. Nuh'un ve Hz. Lut'un eşlerinin, peygamberlerin samimi
kişiliklerine, güzel ahlaklarına, hikmetli konuşmalarına, akılcı
kararlarına her an şahit oldukları, ve onların Allah'tan gelen hak
bir söz üzerine hareket ettiklerini bildikleri halde iman etmemiş
olmaları son derece önemlidir. Onların bu tavırları, tüm iman edenler
için önemli bir ibret vesilesi olmalıdır. Allah'ın, Hz. Nuh'un ve
Hz. Lut'un eşleri olduklarını bildirdiği bu kadınlar, peygamberlerle
nikahlanmışlar ancak daha sonra onlara ihanet etmişlerdir. Allah,
bu iki kadının durumu hakkında Kuran'da şöyle bilgi vermektedir:
Allah, inkar edenlere, Nuh'un eşini
ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan
iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler.
Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle
yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte
girin" denildi. (Tahrim Suresi, 10)
Allah'ın sevdiği, razı olduğu, cennetiyle müjdelediği
bu mübarek insanlarla evli olacak kadar yakın oldukları halde, bu
yakınlık, samimiyetsizlikleri nedeniyle onlara Allah'ın rahmetinden
yana hiçbir şey kazandırmamıştır. Tam tersine Allah'ın azabıyla
karşılaşmışlardır. Allah Neml Suresi'nde Hz. Lut'un karısının, Hz.
Lut'a iman etmeyen sapkın kavmiyle birlikte nasıl helak olduğunu
şöyle bildirmektedir:
Kavminin cevabı: "Lut ailesini şehrinizden
sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka
olmadı. Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç;
onu geride (azab içinde kalanlar arasında) takdir ettik. Ve üzerlerine
bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür. (Neml Suresi,
56-58)
... "Gerçek şu ki, Biz bu ülkenin
halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular." Dedi
ki: "Onun içinde Lut da vardır." Dediler ki: "Onun içinde kimin
olduğunu Biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve ailesini
muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır."
Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti
ve içi daraldı. Dediler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın
dışında, seni ve aileni muhakak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır.
Şüphesiz Biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne
gökten iğrenç bir azab indireceğiz." (Ankebut Suresi, 31-34)
Görüldüğü gibi, Allah bu kadınların her ikisine
de dünya hayatında çok büyük bir imkan nasip etmiş, onları peygamberlerin
eşleri kılmıştır. Ancak her ikisi de, kendileri için hem dünya hayatında
hem de ahirette büyük bir nimete dönüşebilecek bu imkanı gereği
gibi değerlendirememiş ve bu şerefli makama erişememişlerdir. Bundan
dolayı Allah'ın azabıyla karşılık bulmuşlar, horlanmış ve aşağılanmışlardır.
Hz. Yusuf Dönemindeki Mısır'lı
Aziz'in Karısı
Allah'ın, Kuran'da dikkat çektiği kadınlardan biri
de, Mısır'da bulunan bir Aziz'in karısıdır. Hz. Yusuf, kardeşlerinin
kendisine kurduğu bir tuzak sonucunda, bir köle tüccarı tarafından
bu Mısır'lı Aziz'e satılmıştır. Allah Kuran'da Aziz ile karısının,
Hz. Yusuf'u yanlarına alışını şöyle haber vermektedir:
Onu satın alan bir Mısır'lı (Aziz,)
karısına: "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize
bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz" dedi. Böylelikle Biz,
Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan
(olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak
insanların çoğu bilmezler. Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm
ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.
(Yusuf Suresi, 21-22)
Allah, Hz. Yusuf'u Aziz'in yanına yerleştirmiş
ve böylece onu Mısır'da yerleşik kılmıştır. Hz. Yusuf, Aziz ve karısının
yanında büyümüş, erginlik çağına ulaştığında ise, Allah ona Katından
bir ilim ve hikmet vermiş, sözlerin yorumunu öğretmiş, onu seçkin
kılmış ve rahmetiyle desteklemiştir.
Allah, hayatının bu döneminde Hz. Yusuf'u önemli
bir denemeden geçirmiştir. Aziz'in karısı, yanlarında kalmakta olan
Hz. Yusuf'tan ayette bildirilen ifadeyle "murad almak istemiş" ve
bu isteğini gerçekleştirebilmek için bir düzen kurarak, onu tuzağa
düşürmeye çalışmıştır. Bunun için bulunduğu yerin kapılarını sıkıca
kapatmış ve Hz. Yusuf'a istekleri doğrultusunda çağrıda bulunmuştur.
Hz. Yusuf ise, haram bir fiil işlemekten Allah'a sığındığını söyleyerek
kadından yüz çevirmiştir.
Hz. Yusuf, kadının bu tavrından vazgeçmesi için
ona Aziz'in durumunu hatırlatmış, onun kendisinin efendisi olduğunu,
ona hoşnut kıldığını ve iyi baktığını söyleyerek, efendisine karşı
bir sadakatsizlikte bulunmayacağını ifade etmiştir. Hz. Yusuf kadına
ayrıca zalimlerin kurtuluşa eremeyeceğini de söyleyerek, bunun zalimce
bir davranış olacağını hatırlatmıştır. Allah, Kuran'da Aziz'in karısının
bu girişimini ve Hz. Yusuf'un ihlaslı tavrını şöyle haber vermektedir:
Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan
murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin
içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü
o benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler
kurtuluşa ermez." (Yusuf Suresi, 23)
Allah'tan korkan ve samimi iman sahibi olan Hz.
Yusuf, Allah'ın yardımıyla Aziz'in karısının bu teklifini geri çevirmiş
ve Allah'ın sınırlarını korumakta kararlılık göstermiştir. Allah,
Hz. Yusuf'un bu tavrını Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer
Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi-
o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve
fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis
kullarımızdandı. (Yusuf Suresi, 24)
Hz. Yusuf bu kararlılığı nedeniyle kadından uzaklaşmaya
çalışırken kadının efendisiyle karşılaşmıştır. Aziz'in karısı bu
noktada bir kez daha hileli bir düzene başvurmuş ve Hz. Yusuf'un
iffetli ve ihlaslı tavrına rağmen, kendisini temize çıkarabilmek
için, Hz. Yusuf'a iftira atmıştır. Hz. Yusuf'un kendisine kötü niyetle
yaklaştığını söyleyerek, Aziz'den onun cezalandırılmasını istemiştir.
Zindana atılmasından ya da acı bir azapla azaplandırılmasından başka
bir seçenek olmadığını öne sürerek, suçsuzluğuna şahit olduğu Hz
Yusuf'un cezalandırılması için Aziz'i kışkırtmaya çalışmıştır. Allah
Kuran'da bu olayı şöyle aktarmaktadır:
Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın
onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının
efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin,
zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?"
(Yusuf Suresi, 25)
Aziz'e sadakatsizlik ederek, haram bir fiile yanaşmak
istemesi, ardından da masum olduğunu çok iyi bildiği halde yalan
söyleyerek Hz. Yusuf'a iftira atması, Aziz'in karısının Allah korkusundan
yoksun ve zalim bir karaktere sahip olduğunu açık bir şekilde ortaya
koymaktadır. Tüm bunlar aynı zamanda nefsinin vicdanını nasıl örttüğünü
de göstermektedir.
Hz. Yusuf, kadının bu vicdansızca suçlamaları karşısında
"Onun kendisi benden murad almak istedi." (Yusuf
Suresi, 26) diyerek, Aziz'e olayın doğrusunu söylemiştir.
Kadının yakınlarından biri ise kimin doğru söylediğinin anlaşılabilmesi
için şöyle bir öneride bulunmuştur:
(Yusuf) Dedi ki: Kadının yakınlarından
bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa
bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.
Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın
yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir." (Yusuf
Suresi, 26-27)
Kadının bu konuyu hatırlatması sonucunda ise, Hz.
Yusuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğu görülmüştür. Dolayısıyla
Hz. Yusuf'un kapıya doğru yöneldiği, kadının ise onun arkasından
koştuğu deliliyle birlikte ortaya çıkmıştır. Böylece, Hz. Yusuf'un
suçsuzluğunu, asıl karısının ondan murad almaya çalıştığını, Aziz'in
kendisi de açıkça anlamıştır. Allah Kuran'da Aziz'in bu konudaki
sözlerini şöyle bildirmiştir:
Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını
gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir.
Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi. "Yusuf, sen bundan yüz
çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu
sen günahkarlardan oldun." (Yusuf Suresi, 28-29)
Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Aziz, Hz. Yusuf'un
haklı olduğunu vicdanen anlamıştır. Ancak bu konu burada kapanmamıştır.
Allah'ın "Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz
(Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş.
Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık
içinde görüyoruz." dedi." (Yusuf Suresi, 30) ayetiyle bildirdiği
üzere, bu olay şehirde kadınlar arasında yayılmıştır. Şehirdeki
kadınlar, suçlu olanın Hz. Yusuf değil de, Aziz'in karısı olduğunu
anlamış ve kendi aralarında vezirin karısını kınayan konuşmalar
yapmışlardır. Aziz'in karısı ise, kendisi hakkında konuşulduğunu
anladığında, bunu yapan kadınlara da bir düzen hazırlamıştır.
Kurduğu bu düzen ile, Allah'ın ayetlerde dikkat
çektiği gibi, kendisinin, üstün bir güzelliğe sahip olan Hz. Yusuf'tan
murad almak istemekteki haklılığını kadınlara kanıtlamaya çalışmıştır.
Bu şekilde, onları da kendi konumuna düşürmek ve kendi suçuna ortak
etmek istemiştir. Bu doğrultuda, kadınları yanına davet etmiş ve
geldiklerinde de her birinin eline meyve soymaları için birer bıçak
vermiştir. Ardından da Hz. Yusuf'u yanlarına çağırarak verecekleri
tepkiyi görmek istemiştir. Kadınlar Hz. Yusuf'un güzelliğini gördüklerinde
büyük bir şaşkınlığa düşmüş ve hayranlıklarından bıçaklarla ellerini
kesmişlerdir. Allah Kuran'da kadınların bu durumunu şöyle bildirmektedir:
(Kadın) Onların düzenlerini işitince,
onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı
ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak
verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu
(olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde)
büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih
ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler.
(Yusuf Suresi, 31)
Hz. Yusuf'un güzelliği bu kadınlara Allah'ı hatırlatmış
ve onlar da bu olağanüstü güzellik karşısında Allah'ı tesbih etmişlerdir.
Onun güzelliğini insan üstü bir güzellik olarak yorumlamış ve hatta
melek olduğunu dahi iddia etmişlerdir.
Aziz'in karısı, Allah'ın "Kadın
dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun
nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun,
eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana
atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak." (Yusuf Suresi,
32) ayetiyle bildirdiği gibi, yanındaki kadınlara kendisinin
suçlu olduğunu, Hz. Yusuf'un ise iffetini korumak istediğini açıkça
itiraf etmiştir. Ancak bunun yanı sıra topluluk önünde, Hz. Yusuf'a
karşı olan çirkin teklifini bir kez daha tekrarlamıştır.
Gösterdiği bu tavır, kadının ne kadar zalim ve
çirkin bir ahlak sahibi olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Kadın belki Mısır'daki konumuna ve zenginliğine güvenerek Hz. Yusuf'u
harama girmeye zorlamaktadır. Bu son derece iffetsiz bir tekliftir.
Hz. Yusuf ise, "... Rabbim, zindan, bunların
beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları
düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir,
(böylece) cahillerden olurum." (Yusuf Suresi, 33) diyerek,
kadının bu davranışından Allah'a sığınmıştır.
Allah Yusuf Peygamberin duasını kabul etmiş ve
onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırmıştır.
Hem Aziz'in kendisi, hem de karısının teklifine
şahit olan diğer kadınlar, Hz. Yusuf'un suçsuzluğuna çok açık bir
şekilde şahit oldukları halde, bu konuda haktan yana tavır koymamış
ve vicdansızca hareket etmişlerdir. Bunun sonucunda, Allah'ın "Sonra
onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından,
mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı."
(Yusuf Suresi, 35) ayetiyle bildirdiği gibi, Hz. Yusuf zindana
gönderilmiş ve nice yıllar orada kalmıştır. Allah, kadınların düzenini
peygamberden uzaklaştırmış ve Kendisi'ne karşı gösterdiği ihlas
ve samimiyet nedeniyle de, daha sonra Hz. Yusuf'u zindandan çıkararak,
suçsuzluğunu insanlara göstermiş ve onu Mısır'a yönetici kılmıştır.
Tüm bu olayların düşünülmesi ve ibret alınması
gereken pek çok yönü vardır. Aziz'in karısının ve diğer kadınların
tavırları, Allah'tan korkmayan insanların sapkınlıkta ne kadar kararlı
ve çirkin bir cesarete sahip olabildiklerini ve nasıl düzenler kurabildiklerini
açıkça ortaya koymaktadır. Allah korkusu olmayan bir insan, kolaylıkla
her türlü vicdansızlıkta bulunabilmekte, nefsinin istekleri doğrultusunda
insanlara tuzak kurmakta, iftira atmakta tereddüt etmemektedir.
Allah'ın ayette, Aziz'in "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir.
Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" sözüyle dikkat çektiği gibi,
Allah korkusu olmadığında, 'düzen kuruculuk' kadın ahlakında rahatlıkla
hayat bulabilmektedir. Allah, iman sahibi olmayan kadınların nefsindeki
bu özelliğe Kuran'ın bazı ayetlerinde şöyle dikkat çekmiştir:
Bir ümmet diğer bir ümmetten (sayıca
ve malca) daha gelişkindir diye, yeminlerinizi kendi aranızda bir
bozuculuk unsuru yaparak, ipini kuvvetle eğirdikten sonra bozup-çözen
(kadın) gibi olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla imtihan etmektedir.
Kıyamet günü hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyi size muhakkak açıklayacaktır.
(Nahl Suresi, 92)
De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.
Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
düğümlere üfüren-kadınların şerrinden. (Felak Suresi, 1-4)
Allah, düzen kurarak, hileye ve kötülüğe başvurarak
nefsin istekleri için başkalarına kötülükte bulunmaktan çekinmeyen
insanların şerrinden sakınılmasını hatırlatmaktadır. Allah'ın bu
ayeti, bu ahlakı benimseyen kadınların şerrinin gerçekten büyük
olabildiğini göstermektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki, Hz. Yusuf örneğinde olduğu
gibi, Allah insanların hileli düzenlerini daima bozacağını bildirmektedir.
Kötü ahlak, daima insanın kendisine zarar verir. Allah korkusu ve
dürüstlük ise, -Allah'ın dilemesiyle- daima Allah'ın yardımı ve
nimeti ile karşılık bulur.
|