HAZRETİ
SÜLEYMAN
HZ. SÜLEYMAN, HZ. ZÜLKARNEYN VE MEHDİ BENZERLİKLERİ
Kitabın önceki bölümlerinde Hz. Süleyman
kıssasından ahir zamana yönelik olan çeşitli işaretler üzerinde
durduk ve ahir zamanda, Altınçağ'da İslam ahlakının dünya üzerinde
hakim olmasının Hadi sıfatını taşıyan bir şahs-ı manevinin (Mehdi)
vesilesiyle olacağını belirttik.
Peygamber Efendimizden rivayet edilen hadislerde ahir zamanın ve
Altınçağ'ın alametleri haber verilmiştir. Günümüzde gerçekleşen
olayları bu alametler ile kıyasladığımızda ise, ahir zamanın içinde
yaşadığımız dönem olduğunu gösteren ve aynı zamanda Altınçağ'ın
gelişini müjdeleyen pek çok işaret görmekteyiz.
Ahir zamanın başlangıcı, hadislerde, fitnelerin çoğaldığı, savaş
ve çatışmaların arttığı, dünya üzerinde çok büyük bir ahlaki yozlaşmanın
baş gösterdiği din ahlakından uzaklaşıldığı bir kaos ortamı olarak
tanımlanmıştır. Söz konusu dönemde, dünyanın dört bir yanında doğal
felaketler olacak, fakirlik hiçbir dönemde olmadığı kadar artacak,
suç oranlarında çok büyük bir tırmanma görülecek, cinayetler ve
katliamlar birbirini takip edecektir. Ancak bu ahir zamanın sadece
ilk aşamasıdır; ikinci aşamada Allah Mehdi'yi vesile kılarak insanlığı
bu kaos ortamından kurtaracaktır.
Elbette burada sayılan olaylar tarih boyunca birçok kez yaşanmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca pek çok savaş, doğal felaket ya da deprem
gerçekleşmiştir. Ahlaki dejenerasyon her dönemde farklı toplumlarda
görülmüş, fakirlik ve açlık dünyanın dört bir yanında asırlardır
süregelmiştir. Ahir zaman alametlerini bu olaylardan ayıran fark
ise bu alametlerin hepsinin aynı dönem içinde, birbiri ardına ve
hadislerde belirtilen bazı özel şekillerde gerçekleşmesidir. Burada
şunu da müjdelemeliyiz ki; Peygamberimizin hadislerinde anlatılan
bu büyük kaos sadece geçici bir dönem yaşanacak ve Altınçağ'ın başlangıcı
bu çalkantılı dönemi sona erdirecektir.
Altınçağ savaşların ve çatışmaların son bulduğu, insanlığa büyük
belalar getiren dinsiz ideolojilerin tarihin karanlıklarına gömüldüğü
ve dünyanın bolluk, bereket ve adaletle dolup taştığı bir dönem
olacaktır. İslam ahlakı tüm dünyaya yayılacak, insanlar akın akın
dine yöneleceklerdir. İslam ahlakının bu büyük hakimiyeti -daha
önce de vurguladığımız gibi- Peygamber Efendimizin bazı hadislerinde
Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn'in dünya hakimiyetlerine benzetilerek
tarif edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir.
(El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiy-il Muntazar, s.29)
Tüm olarak yeryüzünün meliki dört tanedir. Onların ikisi: Zülkarneyn
ve Süleyman müminlerden, diğer ikisi, Nemrud ve Buhtunnasr kafirlerdendir.
Yere beşinci olarak ehli beytimden biri sahip olacak. Yani Mehdi.
(Mektubat-ı Rabbani, 2/1163)
İlerleyen bölümlerde ahir zamanda olduğumuzu ve aynı
zamanda da kutlu Altınçağ döneminin çok yakın olduğunu gösteren
alametlerden bazı örnekler verilecektir. (Ahir zaman alametleriyle
ilgili detaylı bilgi için Kıyamet Alametleri, Altınçağ, Altınçağ
ve Dabbetü'l-Arz, isimli kitaplarımıza bakabilirsiniz. )
 |
|
Zamanın
inkitaa uğradığı (sistemlerin değiştiği) bir dönemde
Mehdi denen bir adam gelecek... (Kitab-ül Burhan
fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14) |
|
|
 |
Bu hadiste Peygamber Efendimiz, Mehdi'nin "sistemlerin değiştiği"
bir dönemde geleceğini bildirmiştir. Bu hadiste işaret edilen "sistem
değişikliği"nin, 20. yüzyılda dünyanın dört bir yanında hakim olan
ve yüzyılın sonlarına doğru yıkılan komünist rejimler olması muhtemeldir.
20. yüzyıla damgasını vuran kanlı savaşların ve katliamların en
büyük nedenlerinden biri, materyalist felsefenin ürünü olan komünist
ideolojinin hakimiyetidir. Bu ideoloji, Avrupa'dan Asya'ya, Güney
Amerika'dan Afrika'ya kadar dünyanın büyük bölümünde etkili olmuş,
birçok ülke on yıllar boyunca komünist rejimler tarafından yönetilmiş
veya komünist örgütler tarafından hedef alınmıştır. 1990'lı yıllara
kadar devam eden soğuk savaşın ve en acımasız katliamların nedeni
komünizm olmuştur.
Komünist rejimler diğer ülkelerle savaşarak ideolojilerini yaymaya
çalışmanın yanında, kendi halklarına da büyük bir zulüm uygulamışlar,
çok geniş kitleleri idamlar, toplu katliamlar, toplama kamplarındaki
ağır koşullar ve kıtlıklar gibi yöntemlerle öldürmüşlerdir.
Komünist rejimler, tarihçilerin hesaplamalarına göre, 20. yüzyıl
boyunca 120 milyon insanın ölümüne neden olmuştur. Bunların çoğu,
bir savaş sırasında cephede ölen askerler değil, komünist devletlerin
kendi halklarının içinden öldürdükleri sivillerdir. On milyonlarca
erkek, kadın, yaşlı, küçük çocuk, bebek, sadece komünist rejimlerin,
katı ve vahşi özellikleri nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Bunun
dışında milyonlarca insan, komünistlerin zulmüne uğramış, bu yüzden
göçe zorlanmış, ellerinden malları, tarlaları alınmış ve her an
öldürülme, suçsuz yere tutuklanma veya zulüm görme korkusu altında
yaşatılmışlardır.
Berlin Duvarı'nın 1989 yılında yıkılması
komünizmin çöküşünün de bir sembolü olarak görülmektedir.
Komünist ideolojinin en önemli liderlerinden sayılan Lenin'in
dev boyutlardaki heykellerinin yıkılıp, halk tarafından parçalara
ayrılması ise hadiste belirtilen sistem değişikliğinin en
açık delillerinden biridir. |
Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru, çok güçlü ve sarsılmaz sanılan
bu ideolojiye sahip rejimler birer birer çökmeye, güç kaybetmeye
başlamışlardır. Bu çöküşün en belirgin sembolü, 1989 yılında Berlin
Duvarı'nın yıkılmasıdır. İki yıl sonra, dünyanın en büyük ve en
güçlü komünist devleti olan Sovyetler Birliği yıkılmış ve Doğu Bloku
tamamen parçalanmıştır. Afrika'dan Hindiçini'ne kadar uzanan bir
coğrafyada farklı komünist rejimler birbiri ardına çökmüş, 1945'ten
beri dünyanın sabit uluslararası sistemi olan "iki kutuplu dünya
düzeni" ortadan kalkmış, siyasi yorumcuların deyimiyle yeni bir
dünya düzeni kurulmuştur. Son derece şaşırtıcı bir şekilde gerçekleşen
bu gelişmeyle, hadiste belirtilen "sistem değişikliği" gerçekleşmiştir.
Günümüzde ise, gerek komünizmin -gerekse onunla aynı fikri kaynaklara
dayanan bir diğer totaliter sistem olan faşizmin- son fikri ve siyasi
kalıntıları da yok olmakta, dünya bu kanlı ideolojilerden tamamen
temizlenmektedir. İslam ahlakının dünyaya yayılması ile bu sistemlerin
dünyanın dört bir yanına getirdiği zulüm, acı, karanlık ve yokluk
yeryüzünden gerçek anlamda silinecek, insanlar güzelliğe, zenginliğe,
refaha ve huzura kavuşacaklardır. Allah, zorlukların, karanlıkların,
savaş, katliam ve acıların ardından, rahmetinin ve ihsanının bir
tecellisi olarak insanlara eşsiz nimetler sunacaktır.
 |
|
Ahir
zamanda ümmetimin başına sultanlarından şiddetli
belalar gelir, öyle ki yerler Müslümanlara dar
gelir. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il
Ahir Zaman, s. 12) |
|
|
 |
Bu hadis, Mehdi gelmeden önce bazı Müslüman ülkelerde, din ahlakından
uzak, zalim ve acımasız karakterli veya başarısız kişilerin iktidarda
olacağına işaret etmektedir. Gerçekten de bugün İslam dünyasının
bir bölümünde iktidarda olan yöneticiler, Müslüman halka eziyet
etmekte, baskıcı ve despot rejimleri ile insanları ezmektedirler.
Bir kısmında ise, ehil olmayan yöneticiler nedeniyle halk çeşitli
belalara maruz kalmaktadır. Irak, Libya, Suriye, Somali, Etiyopya,
Afganistan, Tunus ve Cibuti gibi ülkeler başta olmak üzere Müslümanlar,
ülke yönetimindeki liderler tarafından baskı altına alınmakta, çeşitli
zorluk ve sıkıntılara maruz bırakılmaktadırlar. Müslümanların dinlerini
özgürce yaşamaları ve ibadetlerini yerine getirmeleri engellenmekte,
ekonomik sıkıntılar yaşamı zorlaştırmaktadır. Bu ülkelerden bazılarında
yaşanan olaylara örnekler şunlardır:
İran'la yaptığı savaşta 3 milyonluk nüfusunun yaklaşık bir milyonunu
kaybeden Irak'ta, faşist diktatör Saddam Hüseyin halkına akıl almaz
işkenceler ve zulüm uygulamıştır. Irak Müslümanları halen Saddam'ın
faşist uygulamaları altında ezilmekte, Saddam'ın akılsız politikaları
nedeniyle uluslararası yaptırımlara maruz kalmaktadırlar.
Hafız
Esad iktidarda bulunduğu 30 yıl boyunca çok büyük katliamlar
gerçekleştirdi. Bunlardan bir tanesi de Hama şehrinde bir
gün içinde 40 bin Müslümanın vahşice öldürülmesidir.
Afganistan'da 10 yıl süren Kızıl Ordu
işgali, ardında on binlerce ölü, bir o kadar da sakat bıraktı.
Sovyetlerin geri çekilmesinin ardından başlayan kanlı iç çatışma
ise ülkeyi daha büyük bir kaosa sürükledi. |
1979 yılında Sovyet Rusya tarafından işgal edildiği günden beri
Afganistan'da, istikrarsızlık ve kargaşa hakim olmuş, gerçek İslam'ı
hiçbir şekilde temsil etmeyen iktidarlar, son derece baskıcı, acımasız
ve hoşgörüsüz bir sistem kurmuşlardır.
Afrika'nın en küçük ülkelerinden biri olan Cibuti, 1977 ve 1991
yılları arasında, yaklaşık 2 bin Müslümanın katledildiği, 7 bin
kişinin de hiçbir mazeret gösterilmeden tutuklanıp işkence gördüğü
katı bir rejimle yönetildi.
Somali'de 1969 yılından 1991 yılına kadar yaklaşık 20 yıl boyunca
doğrudan Müslümanları hedef alan, Tümgeneral Muhammed Siad Barre'nin
liderliğinde baskıcı bir rejim uygulandı.
Tunus, 31 yıl boyunca Habib Burgiba'nın dikta rejimi altında yönetildi.
Kendisini "hayat boyu cumhurbaşkanı" ilan eden Burgiba, iktidarda
olduğu müddetçe Müslüman halkı baskı altında tuttu.
Suriyeli Müslümanlar Hafız Esad'ın 30 yıl süren diktatörlüğü boyunca
çeşitli acımasızlıklara maruz kaldılar. Kadınlara tecavüz edildiği,
erkeklere her türlü işkencenin uygulandığı katliamlarda bazı şehirler
tamamen ortadan kalktı.
 |
|
Tozlu
dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu diğerleri
takip edecek...
(Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir
Zaman, s. 26) |
|
|
 |
Bu hadiste ise, Mehdi'nin çıkışından
önce, tozlu ve dumanlı, karanlık bir fitnenin görüleceğinden söz
edilmektedir. Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak
ve hakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma, karışıklık, ihtilaf,
kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimedir.17Hadiste
bu fitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilir. Ayrıca bu
fitnenin "karanlık" olarak nitelendirilmesi, nereden geldiği belli
olmayan, umulmadık bir olay olduğuna işaret kabul edilebilir.
Bu açılardan bakıldığında söz konusu hadisin, 11 Eylül 2001 tarihinde
Amerika Birleşik Devletleri'nin New York ve Washington şehirlerinde
meydana gelen, dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen
saldırıya işaret etmesi muhtemeldir. Televizyon ekranlarında ve
gazetelerde de şahit olunduğu gibi, bu iki büyük terör olayının
ardından büyük bir toz bulutu ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştır.
 |
NEW YORK IN RUINS

|
Milliyet, 12 Eylül 2001
|
Hadiste belirtilen
"tozlu ve dumanlı, karanlık fitne" resimlerde görüldüğü gibi
11 Eylül terör saldırısının en belirgin özelliklerindendi.
|
New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'da Pentagon
binasına çarpan uçakların yakıtlarının sebep olduğu patlamalar sonucunda
büyük bir duman oluşmuş ve bu duman tüm şehirden ve hatta civar
kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş ve yayılmıştır. Patlamalar
sonucunda çöken binalar ise, daha büyük bir toz bulutunun oluşmasına
neden olmuş, hatta çevredeki insanların üzerleri tamamen bu tozla
kaplanmıştır.
Bu olay, hem dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından biri
olması, hem diğer alametlerle yakın dönemlerde vuku bulması ve ayrıca
hadiste yapılan tarife benzer özellikler taşıması sebebiyle son
derece önemlidir. Dolayısıyla binlerce masum insanın ölümüne ve
yaralanmasına neden olan, insanlık tarihinin bu en elim terör olayı,
hadiste haber verilen ve Mehdi'nin çıkışının bir alameti olarak
bildirilen "tozlu dumanlı, karanlık fitne" olabilir.
 |
|
Mehdi'den
önce, yaygın katliamların vuku bulacağı büyük
bir fitne görülecektir.
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar,
s. 37) |
|
|
 |
Peygamberimizin Mehdi'nin gelişi ile ilgili bildirdiği hadislerin
büyük bir kısmında, Mehdi gelmeden önce dünyada karmaşa, güvensizlik
ve huzursuzluğun hakim olacağı üzerinde durulmaktadır. Savaşlar
ve çatışmaların yanı sıra, toplu katliamların yaşanacak olması da
bu dönemin belirgin özellikleri arasındadır. Ayrıca hadiste katliamların
yaygın olacağına, yani tüm dünya çapında yaşanacağına dikkat çekilmektedir.

Amnesty International'ın raporlarına
göre Saddam Hüseyin Halepçe'de 5000 sivili vahşice katlettirmiş,
binlerce kişi de benzer saldırılarda kaybolmuştu.
|
Geçtiğimiz yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşanmış ve sırf bu
savaşlarda 65 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 20. yüzyıl boyunca
siyasi nedenlerle katledilen sivillerin sayısının 180 milyonu aştığı
tahmin edilmektedir. Bu daha önceki yüzyıllarla kıyaslandığında
olağanüstü derecede yüksek bir rakamdır. Gerçekte 20. yüzyıla dek
dünya üzerindeki savaşlar çoğu zaman bir cephe savaşı şeklinde yaşanır,
yani belirli bir hat üzerinde savaşan ordular arasında geçerdi.
Oysa 20. yüzyıldaki silah teknolojisi ve buna bağlı olarak geliştirilen
askeri stratejiler, "topyekün savaş" kavramını ortaya çıkarmış,
savaşlar sadece cephedeki askerleri değil, cephe gerisindeki sivilleri
de büyük ölçüde hedef almıştır. Şehirlerin bombalanması, kimyasal,
biyolojik veya nükleer silahlar, soykırım, toplama kampları gibi
kavramlar, sadece 20. yüzyıla özgüdür.
Söz konusu vahşet sürmekte, bugün hala dünyanın dört bir yanında
kanlı savaşlar ve çatışmalar devam etmektedir. Bu savaşların ortak
özelliği ise, yukarıdaki hadiste de belirtildiği gibi toplu katliamların
yaşandığı savaşlar olmasıdır. Bir yandan kitle imha silahlarının
kullanılmaya başlanması, diğer yandan da çatışmayı ve kan dökmeyi
teşvik eden ideolojilerin fikri egemenliği, katliamların çok geniş
kapsamlı olmasına neden olmaktadır.
Yakın tarihe bakıldığında pek çok insanın hayatını kaybettiği çeşitli
katliam örnekleri görülecektir. Örneğin Bosna Savaşı, ağırlıklı
olarak sivil halkın hedef alındığı, kadın, çocuk, yaşlı denmeden
binlerce insanın katledildiği bir savaş olarak tarihe geçmiştir.
Savaş sonrasında ortaya çıkarılan toplu mezarlar ise katliamın boyutlarını
gözler önüne seren çarpıcı bir delil olmuştur.
Filistin halkına karşı 1940'lardan beri yürütülen bir diğer "etnik
temizlik" operasyonu ise, daha uzun vadeli bir katliam politikasıdır.
Bu politikanın Sabra ve Şatilla katliamları gibi örnekleri, yaşanan
olayların boyutlarını gözler önüne sermektedir.
Afrika kıtasında da sık sık çeşitli farklı etnik kökenler arasında
şiddetli çatışmalar yaşanmakta ve binlerce insan hayatını yitirmektedir.
1997 yılının ilkbaharında 5 büyük ülkeyi, Zaire, Ruanda, Uganda,
Burundi ve Tanzanya'yı içine alan bir bölgeyi etkileyen bir savaş,
iki büyük kabile arasında yaşandı: Hutu ve Tutsi kabileleri. Bu
etnik savaşta yarım milyona yakın insan hayatını yitirdi. On binlerce
kişi ormanlarda açlıkla, sefaletle, salgın hastalıklarla mücadele
etti ve çok büyük bir bölümü öldü. Küçük çocuklar ve bebekler bile
sırf başka bir kabileden oldukları için vahşice öldürüldüler.
 |
|
Masum
insanlar katloluncaya kadar Mehdi çıkmayacak ve
katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül
edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir...
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar,
s. 37) |
|
|
 |
Mehdi'nin çıkışı ile ilgili hadislerde katliamların yaygınlaşmasından
bahsedilirken, bu katliamların masum insanları hedef alacağına özellikle
dikkat çekilmiştir. Daha önce de ele aldığımız gibi, günümüzde hemen
hemen tüm savaşlarda asıl hedef sivil halk olmaktadır. Katliamlar
da asıl olarak sivil ve masum halka yönelik olarak gerçekleştirilmekte,
çoğunlukla çocuklar, yaşlılar ve kadınlar katledilmektedir. Özellikle
kendilerini savunma imkanı olmayan bu insanların seçilmiş olması
katliamların çapının geniş, hayatlarını kaybeden insanların sayısının
yüksek olmasına neden olmaktadır.
Savaşlar veya çeşitli çatışmalar sırasında gerçekleştirilen katliamların
yanı sıra özellikle son yıllardaki terörist eylemler de halkın toplu
olarak imha edilmesi ile neticelenmektedir. Terörizmin amacı halk
arasında korku ve dehşet yaymak olduğundan, bu tür saldırıların
asıl yöneldiği kesim çoğunlukla sivil halktır. Alış veriş merkezleri,
restoranlar, kafeteryalar, okullar gibi savunmasız kadınların, gençlerin
ve çocukların bulunduğu yerleri hedef alan bu eylemler nedeniyle
dünyanın farklı ülkelerinde pek çok insan hayatını kaybetmektedir.
 |
|
Hiçbir
tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur
edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir
tarafa yayılacak..
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar,
s. 21-22) |
|
|
 |
Yukarıdaki hadiste, dünyaya sürekli olarak yayılan ve uzun süreler
devam eden bir fitneden söz edilmektedir. "Fitne" kelimesi ise daha
önce de belirtildiği gibi "savaş, karışıklık, kavga, ihtilaf" gibi
anlamlara da gelmektedir. Kelimenin bu anlamları düşünüldüğünde
özellikle son bir asırdır, hadiste de ifade edildiği gibi "kaldığı
yerden hemen başka bir tarafa yayılan" savaşlar, iç çatışmalar,
kargaşalar dünyanın dört bir yanında bitip tükenmeden devam etmektedir.
Özellikle geride bıraktığımız 20. yüzyıl "Savaşlar Yüzyılı" olarak
anılmaktadır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl ise savaşlar ve terör
olayları ile başlamıştır ve halen de bunlar dünyanın dört bir yanında
devam etmektedir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, 20.
yüzyıl savaşlarında yaklaşık 180 milyon insan hayatını kaybetti.
İnsanlık tarihinde ilk kez, bir yüzyıl içinde bu kadar çok sayıda
insan savaşlar nedeniyle hayatını kaybetmiş oldu. Yine 20. yüzyılda,
her biri en az 6000 kişinin ölümüne neden olan 165 savaş ve çatışma
meydana geldi.18
Son 25 yıl içinde dünyanın hangi bölgelerinde savaş ve iç karışıklık
yaşandığına baktığımızda, dünyanın bir yerde bitip diğerinde başlayan
fitnelerden kurtulamadığını görmek mümkündür. Bosna-Hersek, Kosova,
Arnavutluk, Bulgaristan, İran, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Filistin,
İsrail, Kuzey Kore, Kamboçya, Doğu Türkistan, Etiyopya, Somali,
Yemen, Uganda, Cezayir, Ruanda, Mozambik, Angola, Kongo, Liberya,
Burundi, Sudan, Lübnan, Arjantin, Kuzey İrlanda, El Salvador, Nikaragua,
son 25 yılda savaşların ve iç çatışmaların yaşandığı ülkelerden
sadece bazılarıdır.

Bosna'da, tüm insanların gözü
önünde gerçekleşen büyük bir soykırım yaşandı ve sona
erdi. Ancak birbiri ardına bulunan toplu mezarlar
katliamın gerçek boyutunu ortaya koyuyor.

|
Çeçenistan topraklarında yıllardır
devam eden çatışmalarda binlerce masum insan hayatını
yitirdi. Çok sayıda insan da mülteci durumuna düştü.
Bu insanlardan da birçoğu yollarda hayatını kaybetti.
|
Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısı boyunca,
İsrail yönetiminin içindeki siyonistler savunmasız Filistin
halkına karşı acımasız bir soykırım yürüttü. Binlerce kişinin
öldüğü Sabra ve Şatilla katliamı bunlardan sadece biriydi. bu
zulüm ve baskı günümüzde hala büyük hızla devam etmektedir.
|
Dünya tarihi savaşlar ve çatışmalarla doludur, ancak
20. yüzyılda meydana gelen savaş ve katliamlar, tüm dünya tarihinde
meydana gelenlerden birçok özelliği ile ayrılmaktadır. Daha önce
de söz edildiği gibi, bu savaşlardaki ölü sayısı, tüm savaşların
toplamından çok daha fazladır. Ayrıca, tarih boyunca savaşlar hep
bölgesel olarak kalmış, bir yerden diğerine sıçrayarak tüm dünyaya
yayılmamıştır. Ancak 20. yüzyılda bu çatışmalar tüm dünyaya yayılmıştır.
Geçtiğimiz yüzyılda savaş veya çatışma görmemiş, terör olaylarını
yaşamamış tek bir ülke dahi yok gibidir.
20. yüzyıl savaşlarını diğerlerinden ayıran bir başka özellik ise,
kullanılan silahların gücüdür. Bu yüzyılda özellikle nükleer ve
kimyasal silahların kullanılmasıyla çok daha dehşet verici katliamlar
yaşanmış, sadece o savaşı gören nesiller değil, bir veya birkaç
nesil sonrası da büyük zararlar görmüştür. Bunların başında 1945
yılında Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombası gelmektedir.
Günümüzde de biyolojik savaş en büyük tehlikelerden biri olarak
görülmektedir. Nitekim, 11 Eylül terör saldırılarının ardından ABD'de
önemli adreslere mektuplarla gönderilen şarbon bakterisi bunun bir
örneğidir ve şimdiden birçok kişinin ölümüne neden olmuştur.
Sonuç olarak, hadiste sözü edilen ve dünyanın birçok yerine yayılan
fitnenin, 20. yüzyılda başlayan ve 21. yüzyılda devam eden savaşlar,
çatışmalar, kargaşalar ve terör olayları olması ihtimali çok yüksektir.
Tüm bunlar Altınçağ döneminin yaklaştığının ve ahir zamanın yaşanmakta
olduğunun alametleri olabilir.
|
|
Dünyanın
dört bir yanında birbiri ardına gerçekleşen terörist saldırılarda,
bombalamalarda ve kundaklamalarda hedef olarak her zaman için
masum insanlar seçilmektedir. |
Hadiste ahir zamanın başlangıcında biri
bitmeden diğeri başlayan fitnelerden söz edilmektedir. 20.
yüzyıl da tam hadiste tarif edildiği gibi, bitmek bilmeyen
savaşların, çatışmaların ve katliamların tüm dünyayı sardığı
bir asırdı.
|
 |
|
İnsanların
ümitsiz olduğu ve "Hiç Mehdi falan yokmuş" dediği
bir sırada Allah Mehdi'yi gönderir... (Kitab-ul
Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.
55) |
|
|
 |
Yukarıdaki hadiste Altınçağ alametlerinden birinin insanların "Mehdi'nin
gelmeyeceği yönünde" bir ümitsizliğe kapılmaları olduğu bildirilir.
Ahir zamanda, savaşlarla, yoklukla, açlıkla, adaletsizliklerle,
ahlaki çöküşle ve çeşitli salgın hastalıklarla iç içe yaşayan insanlar
tüm bu olumsuzlukların ortadan kalkabileceğine dair inançlarını
yitirirler. Müslümanlar arasında da pek çok kişi, Altınçağ'ın başlayıp,
İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı yönündeki beklentilerini
kaybeder ve fitnelerin artarak devam edeceğine inanır.
Nitekim günümüzde de bu ruh halinin örnekleri sık sık görülmektedir.
Peygamber Efendimizin Mehdi'nin gelişi ve Altınçağ'da yaşanacak
olan güzelliklerle ilgili çok sayıda hadisi olmasına rağmen birçok
kişi böyle bir dönemin yaşanmayacağını zannetmektedir. İşte bu zan
da ahir zaman alametlerinden biridir. Altınçağ, bu ümitsizlik halinin
insanlar arasında yaygınlaştığı bir zamanda, Allah'ın insanlara
olan rahmeti sayesinde başlayacaktır.
 |
|
Fakirler çoğalacak.
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri,
s. 455)
Açlık ve hayat pahalılığı
alabildiğine yayılacak.
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri,
s. 440)
|
|
|
 |
Mehdi öncesinde yaşanacak olan açlık ve fakirlikle ilgili olarak
Peygamber Efendimizin yukarıdaki hadislere benzer pek çok hadisi
bulunmaktadır. Hiç şüphesiz tarih boyunca açlık ve sefalet hep var
olmuştur. Ancak ahir zamanda fakirlik tüm dünya genelinde çok büyük
bir artış gösterecektir.
Bugün dünyanın dört bir yanında yiyecekten ve içecekten mahrum,
sağlıksız koşullar altında yaşayan, barınacak bir yer bulamayan
insanlar bulunmaktadır. Bu durum Afrika, Asya, Güney Amerika başta
olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinde de yoğun olarak sürmektedir.
İnsanların küçük bir bölümü çok büyük bir refah içinde yaşarken,
milyarlarca insan açlık sınırında yaşamaktadır. 2000'li yıllara
girerken yazılan bir makalede dünyanın içinde bulunduğu durum şu
şekilde açıklanmaktadır:
Yeni bin yıla adım atarken, her gün yoksullukla ilgili sebeplerden
dolayı 35.000 çocuğun hayatını kaybettiği bir dünya ile karşı
karşıya geliyoruz. Bu da her 2.5 saniyede bir çocuk öldüğünü gösteriyor.
Öyle bir dünya ile karşılaşıyoruz ki yoksulluk sınırının altındaki
insan sayısı gün geçtikçe artıyor ve son zamanlarda bu sayı 1.5
milyar. Bu Çin'in nüfusundan daha fazla, Avrupa Birliği'nin toplam
nüfusunun dört katına eş değerdir.
... Yaşadığımız dünyada zengin ve fakir arasındaki fark büyük
bir ivme ile artmaktadır. Birleşmiş Milletler rakamları, 1960
yılında dünya nüfusunun en zengin %20'sinin yine dünya nüfusunun
en fakir %20'sinin varlığının 30 katına sahip olduğunu göstermektedir.
Sonraki 37 yıl içinde, zenginler ilerleme gösterdi ve 1997 yılında
en fakir % 20'nin 74 misli zenginliğe sahip oldular.”
Dünyanın en zengin üç ailesinin varlıkları
birleştirildiğinde en az gelişmiş ülkelerdeki 600 milyon insanın
yıllık gelirlerinden daha fazla etmektedir. Bunun yanı sıra, dünyanın
en fakir ülkelerinin 80 tanesinden fazlasının kişi başına yıllık
geliri 10 yıl öncekine göre daha düşüktür.19
Altınçağ'ın başlamasıyla birlikte tüm bu zorluklar da ortadan kalkacaktır.
Açlık, yoksulluk ve sefalet yerini bolluğa, berekete ve zenginliğe
bırakacaktır. O dönemde ihtiyaç ve yokluk içinde hiçbir insan kalmayacak,
din Allah'ın Kuran'da tarif ettiği şekliyle yaşanacak ve insanlar
"Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip
de) yoksul olan için de bir hak vardı." (Zariyat Suresi, 19) ayetinde
de bildirildiği gibi mallarını ihtiyaç içinde olanlarla paylaşacaklardır.
Zaten İslam ahlakının yaşandığı bir toplumda bazı insanların zengin,
bazı insanların yoksul olması da mümkün değildir. Çünkü eğer bir
insan iman ediyorsa Allah'ın "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı.
Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka
Suresi, 34-35) ayetinde bildirdiği duruma düşmekten korkar. Bu da
toplumda büyük bir sosyal adalet, refah ve bereketin oluşmasına
vesile olur.
Akit, 12 Nisan 2001 |
Evrensel, 14 Temmuz 2001 |
|

Peygamber Efendimizin
ahir zamanı tasvir eden hadislerinde en çok üzerinde durulan
konulardan biri de açlığın, fakirliğin ve sefaletin tüm
dünyayı sarmasıdır. Ancak Altınçağ'da, bu karanlık dönem
sona erecek ve Allah'ın vaadi gerçekleşecek, içinde bulunduğumuz
yüzyıl tüm insanlık için aydınlık bir yüzyıl olacaktır.
|
 |
|
İnsanlar
95. seneye kadar malik olacak, yani işleri iyi
gidecek, 97 veya 99. senede mülkleri zail olacak...
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il
Mehdiyy-il Muntazar, s. 54)
|
|
|
 |
Bu hadiste Altınçağ öncesinde nasıl bir ekonomik durum olacağı
ile ilgili daha detaylı bilgiler verilmektedir.
Hadisteki "95. sene" şeklindeki ifade ile 1995 yılına dikkat çekiliyor
olması muhtemeldir. 1995 yılı insanların nispeten daha müreffeh
bir yaşam sürdükleri, yaşam koşullarının çok zorlaşmadığı bir dönemdir.
Nitekim hadiste bu yıl içinde "işlerin iyi gideceği" haber verilmektedir.
Yani bu dönemde insanlar yaşamlarını idame ettirebilecek bir gelire
sahiptirler ve hala mülk edinebilecek kadar zengindirler. Ancak
1997-1999 yılları ekonominin çok kötüleştiği, fakirliğin ve yokluğun
arttığı bir dönemdir. Bu yıllar arasında malın ve mülkün değeri
kalmayacaktır. Günümüzde Arjantin örneğinde de görüldüğü gibi bu
olay gerçekleşmiştir ve halen de şiddetle devam etmektedir.
Ahir zamanın bir ön alameti olarak,
Altınçağ'ın bereket ve bolluk yıllarından önce şiddetli açlık
ve kıtlık yaşanacaktır. Bu dönemde insanlar tek bir ekmeğe
muhtaç olacak, açlık nedeniyle ölümler artacaktır. Ancak Altınçağ
zamanının başlamasıyla insanlar, Allah'tan bir rahmet olarak,
yeryüzünde görülmemiş bir zenginlik ve bollukla karşılaşacaklardır.
|
 |
|
Ondan
önce Şam ve Mısır melikleri öldürülecektir...
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar,
s. 49) |
|
|
 |
Bu hadiste Mehdi'nin gelişinden önce
Şam ve Mısır yöneticilerinin öldürüleceklerine dikkat çekilmektedir.
Mısır'ın yakın tarihi incelendiğinde hadiste de belirtildiği gibi
bir "meliğin" öldürüldüğü görülmektedir: 1970 yılında Mısır'ın başına
geçen ve 11 yıl iktidarda kalan Enver Sedat.
Enver Sedat 1981 yılında bir resmi geçit sırasında muhalifleri
tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir.
Mısır tarihinde öldürülen yöneticilerden diğerleri de, 1910 yılında
suikaste uğrayan Başbakan Boutros Ghali, 1945 yılında öldürülen
Mısır Başbakanı Ahmed Maher Paşa ve 1948'de yine bir suikast sonucu
öldürülen Mısır Başbakanı Mahmoud Nukrashy Paşa'dır.
Şam kelimesi ise, yalnızca Suriye'deki Şam şehri için kullanılmaz.
Şam, Arapçada kelime anlamı olarak "sol" anlamına gelir ve eskiden
beri Hicaz bölgesinin (Mekke ve Medine şehirlerinin bulunduğu bölge)
sol tarafında kalan ülkeleri ifade eder.20
Şam bölgesi yöneticilerinden de suikaste uğrayan çok sayıda kişi
olmuştur. Bunlardan birkaç örnek şöyledir;
Enver Sedat, 1981
yılında bir resmi geçit sırasında muhalifleri tarafından düzenlenen
bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir. Yanda suikast
esnasında çekilmiş bir resim. Üstte Sedat suikasti ile ilgili
The New York Times gazetesinin haberi. 7 Ekim 1981 |
1920'de öldürülen Suriye'nin eski Başbaşkanı Salah Al-Deen Beetar,
1921'de öldürülen Suriye Başbakanı Droubi Paşa,
1949'da suikaste uğrayan Suriye Başbakanı Muhsin al-Barazi,
1951'de öldürülen Ürdün Kralı Abdullah,
1982'de bombalı suikaste uğrayan Lübnan'da Falanjist Lideri Beşir
Cemayel...21 Önceki sayfalarda ahir zamanda
Mehdi'nin çıkışı öncesi görülecek alametlerin bazılarına değindik.
Bunların yanı sıra Peygamberimizin hadislerinde kıyametin küçük
alametleri olarak sayılan ve kıyametten önceki dönemde yani ahir
zamanın başlangıcında yaşanacak olaylar vardır. Bu alametler Altınçağ
öncesinde gerçekleşeceği için, aynı zamanda Mehdi'nin çıkış alametleri
olarak da görülmektedir.
İlerleyen sayfalarda kıyametin bu küçük alametlerinin bazıları
ele alınmaktadır. Peygamberimizden bize ulaşan bu bilgiler incelendiğinde,
her birinin günümüz toplumlarında yaşanmakta olduğu görülecektir.
Ancak unutmamak gerekir ki ilk bakışta olumsuz görünen bu olaylar
aslında bolluk, bereket, huzur, barış, güvenlik dolu bir çağın başlayacağının
da müjdeleridir. Tüm bu olayların ardından Allah, tüm insanlık için
aydınlık bir çağ açacaktır. Bu, Allah'ın vaadidir; Allah Kuran'da
müminleri şöyle müjdelemiştir:
Andolsun, Biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz
Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi,
105)
Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan
'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele.
(Saff Suresi, 13)
 |
|
Ganimet belirli kişilerin
inhısarında olduğu, emanet ganimet sayıldığı,
zekat ağır bir yük kabul edildiği zaman... (Kıyamet
Alametleri, s. 114)
Emanetin ganimet, zekatın
da (altından zor kalkılacak) bir borç olarak
ittihaz edilmesi... (Kıyamet Alametleri, s.
139)
Büyüğe saygı, küçüğe merhamet
kalkacak. Zina çocukları çoğalacak. O kadar
ki kişi sokak ortasında kadınla zina edecek.
(Kıyamet Alametleri, s.140)
Bir zaman gelecek kadınla
yolun ortasında zina yapılacak. Kimse buna itiraz
etmeyecek. (Kıyamet Alametleri, s. 142)
|
|
|
 |
Zaman, 18 Aralık 2000 |
Milliyet, 10 Mayıs 2000 |
Milliyet, 13 Mayıs 2001 |
 |
|
Dünyanın harap olmuş yerlerinin
imarı, imar edilmiş yerlerinin tahribi kıyametin
şart ve alametlerindendir.
(Kıyamet Alametleri, s.138)
Mamur beldeler harab edilince,
kişi emanetine temerrus edince, kıyametle senin
aranda şu iki parmak arası kadar bir mesafe
kalmış demektir.
(Kıyamet Alametleri, s. 143)
|
|
|
 |
(solda) 1906'da
SanFrancisco'da yaşanan deprem 3000 kişinin ölümüne ve şehrin
büyük bir bölümünün yanmasına neden oldu. (sağda) Günümüzde
San Francisco şehrinin görünüşü.
|
 |
|
Binaların gökdelenler haline
gelmesi...
(Kıyamet Alametleri, s. 146)
|
|
|
 |
Günümüzde modern
şehirlerin birçoğu gökdelenlerden oluşmaktadır. Hadiste bildirilen
olay tam olarak gerçekleşmiştir. |
 |
|
Kişi, kardeşini öldürmedikçe kıyamet kopmaz.
(Kıyamet alametleri, s. 141)
|
|
|
 |
|
Zaire'de Hutu ve Tutsi
kabileleri arasında yaşanan çatışmalar yıllardır sürmektedir.
Bu çatışmalar özellikle çok sayıda çocuğun yaşamını yitirmesine
sebep olmuştur. |
 |
|
Şu üç şeyle karşılaşmadıkça
ümmet güzel bir yol üzere olacaktır: İyilik
kalkmadıkça, ahlaksız çocuklar çoğalmadıkça,
aralarında Essekkarun zahir olmadıkça... Dediler
ki Essekkarun nedir? Cevap verdiler: Ahir zamanda
gelecek bir nesildir ki, aralarındaki selamları
birbirlerine sövüp saymak olacaktır. (Kıyamet
Alametleri, s. 141-142)
|
|
|
 |
 |
|
Herkesin az kazançtan yakınması...
Paraları için zenginlerin saygı görmesi...
(Kıyamet Alametleri, s. 146)
Piyasanın durgun olması,
kazançların azalması...
(Kıyamet Alametleri, s. 148)
İşlerin kesad gitmesi. Herkes
"satamıyorum, alamıyorum, kazanamıyorum!" diye
yakınacak. (Kıyamet Alametleri, s. 152)
|
|
|
 |
Yeni Mesaj, 26 Temmuz 2001
Takvim, 16 Ekim 1999
Günümüzde işsizlik, kazançların azalması, insanların kendilerini
geçindirecek bir kazanca sahip olamaması birçok ülkede yaygın
olarak yaşanan bir sorundur. |
 |
|
Liderlerinizi öldürmedikçe,
dünyanızda kötüleriniz varis olmadıkça kıyamet
kopmaz.
(Kıyamet Alametleri, s. 141)
|
|
|
 |
 |
23
Kasım 1963
Yakın geçmişte pek çok lider öldürülmüştür. Bunlardan birkaçı
da küpürlerde görüldüğü gibi ABD Başkanı J.F.Kennedy, İsveç
Başbakanı Olof Palme, Yugoslavya Kralı 1. Alexander, Pakistan
Devlet Başkanı Ziya Ül-Hak'tır. |
Altınçağ
Buraya kadar verilen hadislerde de görüldüğü gibi ahir zaman alametlerinin
birbiri ardı sıra gerçekleşmesi, dünya üzerinde yaşanmaya başlayacak
olan Altınçağ'ı müjdelemektedir.
Altınçağ tıpkı Hz. Süleyman döneminde olduğu gibi zenginliğin,
ihtişamın, güzelliklerin, huzurun, barışın yaşandığı, Kuran ahlakının
yaygınlaşması ile dünya üzerinde cennet benzeri bir hayatın sürdüğü
bir dönem olacaktır. Kuşkusuz bu, dünya tarihinin son dönemi için
Allah'ın büyük bir müjdesi ve lütfudur. Allah, iman eden kullarına
bu müjdeyi Kuran'da da vermiştir. Ayette şöyle buyurulmaktadır:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde
bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl
'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar
sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine
yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe
çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiçbir
şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar
fasıktır. (Nur Suresi, 55)
Hz. Süleyman Hz. Zülkarneyn Dönemleri Ve Altınçağ
 Önceki
sayfalarda Hz. Süleyman'ın tüm insanlara örnek olan ahlakı ve hayatı
hakkında birçok detay üzerinde durduk. Allah'a olan samimiyetinden,
her işinde O'na yönelip dönmesinden, cesaretinden, adaletli uygulamalarından,
hoşgörülü, affedici, nezaketli, misafirperver, barış yanlısı ve
asil karakterinden bahsettik. Bunların yanısıra devlet yönetiminden,
istihbarat ve diplomasi konusundaki başarılarından, imar çalışmalarından
ve sanatsal girişimlerinden çeşitli örnekler verdik. Aynı şekilde
Hz. Zülkarneyn ile Hz. Süleyman arasındaki benzerlikleri anlatarak,
Hz. Zülkarneyn'in de Kuran'da övülen salih kullardan olduğunu anlattık.
Bu bölüm boyunca verilen tüm detaylar Hz. Süleyman'ın insanların
tahmin dahi edemedikleri ve bilgisine sahip olmadıkları sanatsal
ve bilimsel çalışmalarda bulunduğunu ortaya koymaktadır. O, yaşadığı
dönem boyunca birçok alanda olağanüstü gelişmeler yaşanmasına öncülük
etmiş güçlü bir hükümdar, Allah'ın değerli bir elçisidir. Hz. Zülkarneyn
de yine kendi döneminde dünya üzerinde hakimiyet kurmuş, çok üstün
bir ilimle toplumları yönlendirmiş bir yönetici olmuştur.
Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn kıssalarını incelerken üzerinde
durduğumuz bir diğer konu ise söz konusu kıssalardaki ahir zamana
yönelik işaretlerdi. Peygamberimizin hadislerinden de anlaşılacağı
gibi, Altınçağ da, tıpkı Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemlerinde
olduğu gibi, sanat, bilim, teknoloji gibi alanlarda olağanüstü gelişmelerin
yaşanacağı bir dönem olacaktır. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemleri
geçmişte yaşanmıştır, Altınçağ dönemi ise gelecekte yaşanacaktır.
Ancak üçü de Allah'ın bizlere bildirdiği gerçek haberlerdir.
Mehdilik, Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in üstün ahlaklarının,
ahir zamanda yeniden, daha değişik ve geniş bir zeminde hayat bulmasıdır.
Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in şahs-ı manevileri, ruhları,
mantıkları, akıl tecellileri, sosyal tecellileri ahir zamanda kendini
gösterecektir.
Hz. Süleyman, Hz. Zülkarneyn ve Mehdi dönemleri, İslam'ın, güzel
ahlakın yeryüzünde yaygın şekilde yaşanmasıdır. Her üçü de Allah'ın
beğendiği dönemlerdir. Kuran'da ve Peygamberimizin hadislerinde
bildirilen Buhtunasr, Nemrut ve Firavun dönemleri ise şeytaniyetin
ve imansızlığın hakim olduğu dönemlerdir. Bu dönemlerin hemen ardından
Allah nasıl İslam ahlakını hakim ettiyse, ahir zamanda yani dünyanın
son döneminde de Rabbimiz İslam ahlakının hakim olduğu bir dönemi
kullarına yaşatacaktır. İşte bu Altınçağ'dır.
Bu çağ, Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn devirlerinin daha geniş
çaplı bir yansıması ve tecellisidir. Bir başka deyişle Mehdilik;
huzur, mutluluk, sevgi, kardeşlik, vefa, barış, fedakarlık, insancıllık,
yardımseverlik gibi özelliklerin dünyaya hakim olmasıdır.
Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn ile Altınçağ dönemi arasındaki benzerliklerden
bazı örnekleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Mehdi'nin Dünya Hakimiyeti
Daha önce de vurguladığımız gibi Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn
İslam ahlakını dünyaya hakim kılmışlardır. Çok geniş bir coğrafyaya
hükmetmiş, çok güçlü bir orduya sahip olmuşlardır ve onların dönemi
bu yönüyle Altınçağ ile çok büyük benzerlikler göstermektedir.
Altınçağ dönemi de İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağı, insanların
akın akın Müslüman olacakları, inkarcı ideolojilerin yeryüzünden
silineceği, dinin Peygamberimiz dönemindeki şekliyle yaşanacağı
bir dönemdir. Bazı hadislerde Altınçağ dönemindeki hakimiyet şu
şekilde tarif edilmektedir:
(Mehdi) bütün dünyaya malik olacaktır. ((Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il
Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 10) Mehdi doğu ile batı arasındaki
her yeri fetheder. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamat-il Mehdiyy-il
Muntazar, s. 56)
Mehdi'nin Sahip Olduğu Özel İlim Ve Hz. Süleyman'a
Ve Hz. Zülkarneyn'e Bağışlanan Büyük İlimler
Kitabın önceki bölümlerinde Allah'ın Hz. Süleyman'a çeşitli ilimler
lütfettiğinden bahsettik. O, Allah'ın dilemesiyle cinlere ve şeytanlara
hükmetmiş, kuşlarla konuşmuş, karıncaların kendi aralarındaki konuşmalarını
duyabilmiş, rüzgar ve bakır madeni onun emrine verilmiştir. Bunların
her biri Hz. Süleyman'ı diğer insanlardan ayıran mucizevi özelliklerdir.
Hz. Zülkarneyn için de Kuran'da, "İşte böyle,
onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup-biten
herşeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık." (Kehf Suresi, 91)
şeklinde bildirilmektedir. Bundan da anlaşıldığı gibi Allah'ın ilim
verdiği kullardandır.
Mehdi de aynı bu iki kutlu insan gibi çok özel ilimlere sahip olacaktır.
Taşköprülüzade Ahmet Efendi, Mevzuatu'l ulum isimli eserinde (11/246)
Mehdi'nin cifr ilmine vakıf olacağını kaydetmiştir. Bir diğer hadiste
ise Mehdi hakkında şu bilgi verilmektedir: O kimsenin bilemediği
gizli bir duruma kılavuzlandığı için kendisine Mehdi denilmiştir.
(Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 77) Peygamberimiz
ayrıca Mehdi'nin tıpkı Hz. Süleyman gibi hayvanların dilini bileceğini
ve yine tıpkı Hz. Süleyman gibi insanların yanı sıra cinler üzerinde
de hakimiyeti olacağını bildirmiştir: O (Mehdi), doğrulanmış,
kuş ve bütün hayvanların dillerini bilen biridir. Onun için adaleti,
bütün insanlar ve cinlerce cari olacaktır. (Kıyamet Alametleri, s.
188)
Altınçağ'da Bilim Ve Teknoloji Alanında Yaşanacak
Gelişmeler
Kuran ayetlerinden öğrendiğimiz gibi, Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn
dönemlerinde bilim ve teknoloji alanında çok büyük ve o dönem için
alışılmadık gelişmeler yaşanmıştır. Altınçağ'ı tasvir eden hadisleri
incelediğimizde de benzer bir durumla karşılaşırız.
Altınçağ'da bilim, teknoloji, iletişim ve tıp alanında çok büyük
gelişmeler yaşanacaktır. Her yeni gelişme tüm insanlığın hizmetine
verilecek ve bu şekilde dünyanın dört bir yanında yaşayan insanların
hayatları kolaylaşacaktır. Hadislerde bu konudaki işaretlerden biri
şu şekildedir:
... Kişi elindeki kamçıya konuşacak... (Kıyamet Alametleri, s.
152) Bu hadisle günümüzün en yaygın iletişim aracı olan cep
telefonuna işaret ediliyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah
bilir.)
Hadislerde Altınçağ'daki teknolojik gelişmelere dair dikkat çekilen
bir diğer önemli işaret ise şu şekildedir:
İnsanlar bir ölçek buğday ektiklerinde karşılığında yedi yüz ölçek
bulacak insan birkaç tohum atacak, 700 avuç hasat edecektir... Çok
yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek. (Kıyamet
Alametleri, s. 164) Bu hadis ile teknolojinin bir ürünü olan
makineler aracılığıyla yapılan modern tarıma dikkat çekiliyor olabilir.
Bilindiği gibi eskiden tarlaların ekilmesi ve elde edilen ekinlerin
toplanması son derece zor ve uzun süren bir çalışma gerektirirdi.
Ancak teknolojide yaşanan ilerlemeler tarım alanında da çok büyük
gelişmelere vesile olmuş, yeni üretilen çeşitli makineler gerek
ekimi, gerekse hasatı çok kolaylaştırmıştır. Bunun yanı sıra tohum
ıslahı çalışmaları üretimde çok büyük gelişmeler yaşanmasına vesile
olmuştur. Ve teknoloji ilerledikçe yeni yeni yöntemler geliştirilmekte
ve alınan verim artmaktadır.
Mehdi döneminde bu alanda çok büyük ilerlemeler kaydedilecek, tarımla
uğraşan insanların hayatlarında çok büyük kolaylıklar sağlanacaktır.
(Altınçağ'da yaşanacak olan bilimsel ve teknolojik gelişmelerle
ilgili detaylı bilgi için bkz. Altınçağ, Harun Yahya, Vural Yayıncılık,
1999)
Hayvan Sevgisine Önem Verilmesi
Kuran'da Hz. Süleyman'ın hayvanlara olan şefkatli ve sevgi dolu
tutumu ile ilgili bazı bilgiler de verilmektedir. Önceki bölümlerde
onun, karıncalara zarar vermekten dahi kaçınan tutumunu, atlara
olan sevgisini anlatmıştık.
Altınçağ döneminde de hayvanlara olan sevgi teşvik edilecektir.
Peygamberimizin hadislerinde bu dönemde, her türlü hayvanın rahatlıkla
izlenebileceği ve sevilebileceği ortamlar oluşturulacağı haber verilmektedir.
Bu konudaki hadislerden bazıları şöyledir:
... kişi, koyun ve hayvanlarına haydi gidin otlayın diyecek, onlar
gidecekler, ekinin ortasından geçtikleri halde bir başak bile ağızlarına
almayacak, yılan ve akrebler kimseye eza etmeyecekler, yırtıcı hayvanlar
kapıların önünde duracak da kimseye zararları dokunmayacak... (Kıyamet
Alametleri, s. 245) Yılanlar çocuklarla, inekler aslanlarla
geçinebilecek... (El Kavlu'l Muhtasar, s. 64)
Yukarıdaki hadislerde görüldüğü gibi Altınçağ ile Süleyman dönemi
arasındaki bir diğer dikkat çeken benzerlik de, hayvanlar üzerindeki
hakimiyettir. Hz. Süleyman kuşlar başta olmak üzere çeşitli canlılar
üzerinde nasıl hakimiyet kurduysa, Altınçağ döneminde de hayvanlar
üzerinde, yırtıcı hayvanların dahi insanlara zarar vermesi engellenebilecek
şekilde bir hakimiyet olacaktır.
Barış Yanlısı Olmaları Ve Diplomasi Yolunu
Tercih Etmeleri
Hz. Süleyman'ın komşu ülkelerle olan ilişkilerinde hoşgörülü, affedici
ve barış yanlısı bir tutum içinde olduğunu daha önce vurgulamıştık.
O, sorunları diplomasi yoluyla çözmeyi tercih etmekte ve demokratik
yöntemler izlemekteydi. Hz. Süleyman yaşadığı dönemde çok üstün
bir kültür oluşturmuş ve hakimiyetini de diplomasiyle, sanatla ve
kültürle sağlamıştır. Çok güçlü, karşı konulamaz ordulara sahip
olmasına rağmen, askeri gücünü kullanmamıştır. Hz. Zülkarneyn ise
çevresindeki halklar tarafından "yeryüzünde bozgunculuğu ve fitneyi
önleyen kişi" olarak tanınmış, insanlara barış ve huzur getiren
bir lider olmuştur. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemleri bu
yönüyle Altınçağ dönemiyle çok büyük benzerlikler göstermektedir.
Altınçağ'da da insanlar kendi istekleriyle Müslüman olacak, hiçbir
savaşa gerek kalmadan İslam ahlakı tüm dünyaya hakim olacaktır.
Bu dönemi tasvir eden hadislerde şu şekilde belirtilir:
Zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, ne de bir kimsenin
burnu kanayacaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar,
s. 42) Mehdi, Peygamberin yolunda gidecek, uyuyan kişiyi
uyandırmayacak, kan da akıtmayacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 163)
Hadislerde de belirtildiği gibi Mehdi tüm dünyaya İslam ahlakını,
barış yoluyla hakim edecek, savaş ve şiddetten kaçınacaktır. Mehdi'nin
izleyeceği yol tüm dünya çapında büyük bir kültürel atılım ile insanların
İslam ahlakına yöneltilmesi olacaktır. O dönemde Allah'ın izniyle
aşağıdaki ayetler tecelli edecektir:
Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman ve insanların
Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini
hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok
kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)

Din Ahlakına Davet Konusunda Kararlı
Olmaları Ve Hızlı Davranmaları
Hz. Süleyman aldığı akılcı ve seri kararlar ile tüm müminler için
çok önemli bir örnektir. Sebe Ülkesi'ni iman etmeye davet etmek
için yazdığı mektup onun tebliğ gücünü gösterirken, ilim sahibi
bir kişinin aracılığıyla Sebe Melikesi'nin tahtını getirtmesi hızlı
karar alma konusuna verdiği önemi ortaya koymaktadır. Hz. Zülkarneyn'in
Yecüc ve Mecüc isimli kavmin bozgunculuğunu önlemek için hemen kıyamete
kadar yıkılamayacak kadar güçlü bir set inşa etmesi de onun gücünün
ve akılcılığının bir göstergesidir. Altınçağ da bu yönüyle Hz. Süleyman
ve Hz. Zülkarneyn dönemine çok büyük benzerlik gösterecektir.
Andolsun,
(peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir:
Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır.
Ve hiç şüphesiz; bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar
onlardır. (Saffat Suresi 171-173)
|
Altınçağ döneminde insanlar akın akın İslam'a yönelecek, bunun
için çok geniş kapsamlı ve seri çalışmalarda bulunulacaktır. Toplumlar
birbiri ardına İslam ahlakını benimseyecek, inkarcı ideolojiler
hızlı ve kalıcı girişimlerle dünya üzerinden kalkacak, her türlü
zulüm sistemi tarihin karanlıklarına gömülecektir. Bu konu ile ilgili
olarak büyük İslam alimi Muhyiddin Arabi şunları bildirmektedir:
Allah ona (Mehdi'ye) o kadar güç verecek ki, bir gece içinde
zulmü ve ehlini ortadan kaldıracak, dini ikame edecek, İslamı ihya
edecek, önemsenemez bir hale geldikten sonra ona tekrar kıymet kazandıracak,
ölümünden sonra onu diriltecek... Asrında cahil, cimri ve korkak
olan bir adam hemen alim, cömert ve cesur olacak... Dini, Resulullah
(SAV)'ın zamanında olduğu gibi aynen tatbik edecek...
(Muhyiddin Arabi el-Endülüsu, Futuhat-ül Mekkiye, Bab 66, Kıyamet
Alametleri, s. 186)
İmar İşlerine Büyük Önem Verilmesi
Hz. Süleyman'ın imar çalışmalarına verdiği önemi kitabın önceki
bölümlerinde detaylı olarak incelemiştik. O, emri altında çalışan
bina ustası cinleri ve şeytanları kullanarak kaleler, heykeller,
çanaklar ve kazanlar yaptırmıştır. Onun görkemli sarayını her gören
insan, -başta Sebe Melikesi olmak üzere- hayran kalmıştır. Hz. Zülkarneyn'in
inşa ettiği setin yapımında ise, Allah'ın dilemesi dışında yıkılamayacak
kadar güçlü bir teknik kullanılmıştır.
Peygamber Efendimizin hadislerinde, Altınçağ'da da imar işlerine
çok büyük önem verileceğine dikkat çekilmektedir. Bu dönemde şehirlere
huzur ve barışın yanı sıra, üstün bir medeniyet de götürülecektir.
Bu hadislerden biri şu şekildedir:
Mehdi Konstantiniyye ve diğer beldelerin imarına çalışır. (El Kavlu'l
Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 40) 
Zenginliği ve İhtişamı, İslam'ın Menfaati,
Allah'ın Rızası için Kullanmaları
Hz. Süleyman sahip olduğu zenginlikleri Allah'ın dinini anlatmak
ve İslam ahlakını dünya üzerinde yaymak için en güzel şekilde kullanmıştır.
Fethettiği ülkelerde yaşayan insanları öncelikle Allah'a iman etmeye
ve teslim olmaya davet etmiştir. Sebe Ülkesi'ne gönderdiği İslam'a
davet mektubu bu konuda çok önemli bir delildir. Hz. Zülkarneyn
de "... Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla
yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan) daha hayırlıdır..." (Kehf
Suresi, 95) ayetinden de anlaşıldığı gibi, Allah'ın nimetiyle
sağlam bir iktidara sahiptir. Ve bu büyük gücü, yeryüzünde bozgunculuğu
engellemek için kullanmıştır.
Altınçağ döneminde de insanlar çok büyük bir zenginliğe, refaha
ve huzura kavuşacaklardır. Mehdi yeryüzünün tüm zenginliğini Allah'ın
dinini yeryüzüne hakim kılmak için kullanacak, fethettiği ülkelerde
güzel ahlakı ve barışı esas alacaktır. Onun eşi ve benzeri olmayan
uygulamaları insanların İslam ahlakına karşı kalplerinin yumuşamasına
vesile olacak ve İslam ahlakı çok kısa bir sürede tüm dünyaya hakim
olacaktır. Bu konudaki hadislerden bazıları şu şekildedir:
Ümmetim arasında Mehdi çıkacak, Allah onu insanları zengin kılmak
için gönderecektir. Ümmet nimetlenecek, hayvanlar bol bol yiyip içecek,
arz nebatını çıkaracak...
(Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 15)
... Biattan önce, insanlar grup grup ona akın edecekler
ve oraya giden herkes ondan bereket kazanacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar
Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 25)
|
... Gerçek şu ki, arz Allah'ındır;
ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler
içindir." dedi.
(Araf Suresi, 128) |
Altınçağ'da Yaşanacak Bolluk Ve Bereket
Ayetlerden Hz. Süleyman döneminde çok büyük bir zenginlik yaşandığı
ve insanların müreffeh bir yaşam sürdükleri anlaşılmaktadır. Hz.
Süleyman'ın sarayı son derece görkemlidir, çok büyük orduları vardır
ve o dünyanın dört bir yanına hakim olmuştur.
Altınçağ da bolluk ve bereketiyle Hz. Süleyman dönemiyle çok büyük
bir benzerlik gösterecektir. İnsanlara her istedikleri sayılmadan,
bol bol verilecek, havadaki kuşlar dahi Mehdi'nin hilafetinden razı
olacaktır. Peygamber Efendimizin Altınçağ'daki bolluk, bereket ve
refah ortamını tasvir eden çok detaylı açıklamaları bulunmaktadır.
Bunlardan bazıları şu şekildedir:
O zaman, yer ve gök ehli, bütün yabani hayvanlar, kuşlar, hatta
denizdeki balıklar bile onun hilafetiyle sevineceklerdir. Onun devrinde,
akan ırmaklar bile suyunu fazlalaştıracaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar
Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 31) ... Ümmetim onun
zamanında iyi ve kötünün benzeri ile nimetlendiği bir nimetle nimetlenecek,
sema üzerlerine bol yağmur yağdıracak, arz nebatından hiçbir şey
saklamayacaktır. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman,
s. 9)
... Sema yağmurunu indirecek, yer bereketini çıkaracak, daha
önce görülmemiş bir biçimde ümmetim onun zamanında rahata erecektir.
(Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 9)
Muhammed ümmetinin gönlü, zenginlikle dolacaktır. (El-Kavlu'l
Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)
Gökten bolca rahmet yağacak, yerlerde bereket artacak; bütün
defineleri bulacak. (Kıyamet Alametleri, s. 164)
Altınçağ Dönemindeki Adalet Ve Hoşgörü
Hz. Süleyman hoşgörülü bir yönetime sahiptir ve demokratik uygulamalarıyla
dikkat çekmektedir. Aynı durum Altınçağ için de geçerlidir.
İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olduğu Altınçağ döneminde de
çok hoşgörülü ve barış dolu bir dünya oluşacaktır. İnsanlara şefkatle
ve merhametle yaklaşılacak, her dinden insan huzur içinde, güvenle
yaşayacaktır. Dünya zenginlikleri insanlar arasında eşit bir şekilde
dağıtılacak, yeryüzünden fakirlik ve yokluk kalkacaktır. Bu konu
ile ilgili bazı hadisler şu şekildedir:
Zulüm ve fıskla dolu olan dünya, o geldikten sonra adaletle dolup
taşacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar,
s. 20) Onun adaleti her yeri kaplayacak.. (El-Kavlu'l Muhtasar
Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)
Hz. Mehdi, o kadar merhametli olacaktır ki, zamanında ne bir
kimse uykusundan uyandırılacak, ne de bir kimsenin burnu kanayacaktır.
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 44)
O (Mehdi) arza sahib olur ve kendisinden önce basık ve zulümle
dolu olan arzı adaletle doldurur. Sizden ona kim yetişirse, kar
üzerinde sürünerek dahi olsa gelsin, ona katılsın. Zira o Mehdi'dir.
(Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)
... Onun döneminde iyi insanların iyiliği artar, kötülere karşı
bile iyilik yapılır. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir
Zaman, s. 17)
Bütün ülkeler ona kapılarını açacaklar... Yeryüzünde emniyet
ve sükun hakim olacak. (Kıyamet Alametleri, s. 164)

|
"Korkma" dedik. "Muhakkak sen
üstün geleceksin."
(Taha Suresi, 68)
Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri
için değişiklik yoktur. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk'
budur.
(Yunus Suresi, 64)
|
------------------------------------------------------------
17 Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
Büyük Lügat, Türdav, İstanbul, 2000
18 http://users.erols.com/mwhite28/war-1900.htm
19. John Sayer, "Millennium Article (for South China Morning
Post)." Online at: www.oxfam.org.hk/english/resource/document/millennium.shtml
20. Osmanlica-Turkce Ansiklopedik Buyuk Lugat
(Encyclopedic Great Dictionary of Ottoman Turkish-Turkish,) (Istanbul:
Turdav, 2000).
21. Syrian Human Rights Committee, "Report on the Human Rights
Situation in Syria Over a 20-year Period." Online at: www.shrc.org/books/hr.20year/hr6.htm
|