Bu site HARUN YAHYA'nın eserlerinden faydalanılarak hazırlanmıştır.
 
 
ALLAH'IN GÜZELLİKLERİNDEN BİR DEMET 2

41

Küçük kayalık penguenleri, karaya çıkmayı cesurca ama zor olan bir yoldan seçerler. Büyük dalgalı ve kayalık deniz kenarlarından kıyıya çıkarlar. Yüksek uçurumlardaki sarp yokuşları tırmanırlar. Her bir dalga geri çekildiğinde bir düzine penguen de dalgalarla yıkanan kayalara kuvvetli gagaları ve uzun, sivri pençeleri ile tutunur, ardından dar, sağa-sola sallanan, sert kenarlı kanatları ile yukarı doğru çıkmaya çabalarlar. Birkaçı bir sonraki dalga gelip de kayaya çarparak çoğunu tekrar denize süpürmeden önce uçuruma tırmanabilir. Hiçbir insan bu hırçın denizde birkaç dakikadan fazla sağ kalamaz ya da bu dik yokuşu tırmanamaz. Ancak penguenler bunu düzenli olarak yapmaktadırlar.

International Wild Life, May-June, 1998, s.45-46

42

Quetzallar Orta Amerika'nın yağmur ormanlarının en gösterişli kuşlarıdır. Bu kuşu bu kadar gösterişli kılan şüphesiz yaklaşık 1 m.'yi bulan parlak yeşil renkli kuyruğudur. Bu kuyruk özellikle erkeğin dişiyi etkilmesi için kullanılmaktadır. Bunlar yuvalarını yerden 1 m. ila 100 m. arasındaki yüksekliklerde ölü ağaçların herhangi bir yerine yapabilmektedirler. Yuva çok büyük olmadığından eğer aileye bir yavru katılmışsa yuvada sadece yavru kuş kalır ve ebeveyn kuşlar yuvanın dışından yavruyu beslerler.

National Geographic, June 1998, s.41

43

Bitkisel maddeler hayvanlar için sindirimi güç besinlerdir. Sadece midedeki sindirim özsularının varlığı bu besinlerin parçalanması yani sindirilmesi için yeterli değildir. Bu nedenle bitki yiyenlerin midelerinde besinleri parçalayacak bakteriler bulunur. Büyük miktarda dal ve odunsu maddeler yiyen fillerin de özel sindirim sorunları vardır. Fillerin öğütücü dişleri ağzın gerisindedir. Bu dişler besini büyük bir güçle ezerler ama bu, odunsu maddelerin sindirimi için yeterli değildir. Bir insanın yediği yemek, bedenindeki bütün işlemlerden yaklaşık 24 saatte geçer. Oysa filde bu işlem iki buçuk gün sürer ve bu zamanın çoğu, midedeki sindirim özsularının besini sindirmeye çalışmasıyla geçer.

David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, s.172

44

Kartalların hem yerden havalanıp uçabilecek kadar hafif olmaları, hem de avlarını yakaladıklarında rahatlıkla taşıyabilecek kadar güçlü olmaları gerekir. Bir kel kartalın 7000'den fazla tüyü vardır, fakat hepsini biraraya koyduğunuzda bütün tüylerinin ağırlığı yaklaşık 500 gram tutar. Ayrıca vücutlarının daha hafif olabilmesi için, kemiklerinin içi de boştur. Bu kemiklerin birçok yerinde havadan başka birşey yoktur. Bir kel kartalın tüm iskeletinin ağırlığı 272 gramdan sadece biraz fazladır.

ZooBooks, April 1993, Vol.10, N.7

45

Geko, sıcak iklimli bölgelerde yaşayan bir tür kertenkeledir. En önemli özelliği dümdüz zeminlere bile rahatlıkla tırmanabilmesidir. Gekolar, ayak parmaklarının emme özelliği sayesinde cam üzerine bile kolayca tırmanabilir. Ayrıca her parmaklarında gizli bir tırnakları vardır. Üzeri pürüzlü yerlere geldiği zaman kedi gibi bu tırnaklarını çıkartır ve yürüyüşüne devam eder.

Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:254, Ocak 1989, s.41

46

Hırsız yengeçler kendilerine yiyecek bulmak için ağaçlara tırmanırlar. Öyle ki, palmiye ağacının gövdesinin 15 metre yüksekliğindeki tepelerine dahi hindistan cevizi alıp yemek için tırmanabilirler. Tepeye eriştiklerindeyse, iri kıskaçlarıyla hindistan cevizlerini keserler. Hırsız yengeçlerin kıskaçları o kadar kuvvetlidir ki, bir metal parçasını bile kolaylıkla bükebilirler.

ZooBooks, Animal Wonders, Ocak 1998, Vol.15, N.4

47

Kuşların kuyruklarının yan tarafında -özellikle de deniz kuşlarında- salgı salgılayan bir tür bez bulunur. Bu salgı, derilerinin üzerinde su geçirmez bir katman oluşturur. Kuşlardaki karakteristik kokunun sebebi de bu salgıdır.

The Guinnes Encylopedia of the Living World, s.136

48

Bir tür deniz kırlangıcının dişisi yuva yapmaz. Bunun yerine krem rengi, kahverengi benekli, hafif küre şeklindeki yumurtasını, parmak kalınlığından biraz daha kalın ve eğimli bir dal üzerine uygun bir şekilde yerleştirir. Dişi kuluçkadan büyük bir dikkatle kalkar ve yerine gelen erkek kuş yine büyük bir özen göstererek kuluçkaya yatar. Dalın üstünde duran yuva, yumurtadan çıkan yavru kuş için de çok risklidir. Fakat yavru kuş, tehlikeye karşı hazırlıklı olarak dünyaya gelir. Büyük, uzun parmaklı ayakları sayesinde doğduğu dala tutunarak kendini düşmekten koruyabilir. Kavrayışı o kadar güçlüdür ki, ani bir rüzgar yavruyu sendeletse bile dalda düşmeden aşağıya doğru asılı kalabilir ve kanatlarını hızlı hızlı çırparak kendini doğrultur.

International Wild Life, March-April, 1998, s.46

49

Yapılan yuvalar bazen sadece dişileri çekmek için kullanılır ve o zaman sadece bir iletişim aracını temsil eder. Mesela Kirazkuşunun erkeği yere iki paralel sıra oluşturacak şekilde dalları saplar, sonra da girişi ince çırpılarla örtüp parlak ve renkli şeylerle (çiçekler, tüyler, inciler, düğmeler...) süsler. Beşikkuşu ise yuvasının içini meyve tanelerini duvarlara sürterek boyar. Bu yuvalar sadece karşı cinsin ilgisini çekmek için kullanılır, hiçbir zaman yumurta barındırmaz.

Larousse, Tematik Ansiklopedi, 4. Cilt, s.143

50

Amfibiyen ebeveynler arasında en iyi yuva kuruculardan biri de, küçük Güney Afrika demirci kurbağası'dır. Yuva, erkek tarafından göl kıyısında inşa edilir. Erkek kurbağa suyun içine doğru ilerler ve çamurda bir delik açana kadar daire şeklinde döner. Burnunu kürek gibi kullanarak çamuru çukurun kenarlarına iter. Sonra elleriyle yerin içine doğru, çamura hafifçe dokunur. Çalışması tamamlandığında bir su havuzu etrafında sağlam bir çamur duvarı inşa etmiş olur. Erkek demirci kurbağası bu havuzda oturur ve bir dişinin ilgisini çekene kadar buradan çiftleşme çağrısında bulunur. Dişiler bu yuvaya yumurtalarını yerleştirirler. Yumurtaları erkek döller ve her ikisi de yumurtalar çatlayana kadar onları gözlerler. Yumurtalardan çıkan iribaşlar duvarla çevrili, balıklardan ve gölün diğer bölümlerindeki böcek düşmanlardan korunmuş olan bu havuzlarda güvenlik içinde yüzerler.

Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.16

51

Kutup ayılarının derilerinin altındaki 10 cm'lik yağ tabakası ısı yalıtımı sağlar. Böylece buzlu sularda saatte 10-11 km. hızla, 2000 km. uzağa kadar yüzerek gidebilirler. Bununla birlikte beyaz kutup ayılarının koku alma duyuları öylesine keskindir ki 1.5 m. kalınlığındaki kar tabakasının altında saklanan bir fok balığının kokusunu bile rahatça algılıyabilirler.

Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:211, Haziran 1985, s.25

52

Hayvanların yaptıkları yuvalar aynı zamanda düşmanlara karşı da çok güvenli bir mekan oluştururlar. Bir termit yuvasının duvarlarının kalınlığı ve sağlamlığı bunun delilidir. Cassin dokumacı kuşlarının yuvalarının girişi, ağaç yılanlarından korunacak şekilde aşağı doğru sarkan uzun bir borunun ucundadır. Rhytidoculus structor türü örümceğin yuvası daha da ilginçtir. Bu örümceğin yeraltında yaptığı yuvasının girişi, menteşeli bir sistemle açılıp kapanabilen birçok bölmeye ayrılmış durumdadır. Eğer av peşinde bir yabanarısı yuvadan içeri dalarsa, örümcek onu ölünceye kadar söz konusu bölmelerden birinin içine hapsedebilir.

Thema Larousse, Tematik Ansiklopedi, 4. Cilt, s.142

53

Deniz iguanaları, bedenlerini uygun bir sıcaklıkta tutmak zorundadırlar. Güneş ışınlarının yüzlerine ve doğrudan göğüslerine gelebileceği şekilde sürekli olarak güneşe dönük dururlar. Su geçirmez derilerinde ter bezleri bulunmadığı için terleyerek serinleyemezler. Bu yüzden bir gölgeye ya da kayaların çatlağına gizlenerek serinlerler. Ayrıca iguanalar soğuk suda uzun süre kalamazlar. Birkaç dakika içinde bedenlerindeki sıcaklık 10 santigrat dereceye kadar iner. Bu nedenle hemen karaya dönerek bedenlerini ısıtmak zorundadırlar.

David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, s.108

54

İpek böcekleri çiftleştikten sonra her biri iğne ucu büyüklüğünde olan 500 tane yumurta bırakırlar. Yumurtladıktan iki-üç gün sonra da ölürler. Yumurtadan çıkan tırtıllar dut yapraklarını yiyerek gece-gündüz demeden 20-30 gün kadar beslenirler. Bu süre içinde tırtılların tükettikleri yaprakların ağırlığı vücut ağırlıklarını kat kat aşar. Tırtıl dört kez deri değiştirdikten sonra olgunlaşır. Artık koza örmeye hazırdır. Kozasının içinde olgunluğa erişen güve, kahverengi bir enzim yayarak kozanın yumuşamasını sağlar. Koza iyice yumuşadıktan sonra en yumuşak yerinden kozayı iterek dışarı çıkar. Tırtıl artık bir ipek böceğidir. Bundan sonraki yaşamında havayla temas ettiğinde anında kuruyan ve bir ipe benzeyen ama aslında çok büyük bir protein molekülü olan ipeği üretecektir.

National Geographic, January 1984, s.24

55

Bazı kuşlar da yuvalarını yerin altında gizlerler. Kıyı kırlangıçları nehir veya sahil şeridi boyunca, dik toprak setlerinin yanlarında uzun tüneller kazarlar. Bu tüneller yukarı doğru eğimlidir, bu sayede yağmur yüzünden yuvalarını selin basması engellenmiş olur. Her tünelin sonunda çim ve tüyle kaplanmış küçük bir odacık vardır. Kıyı kırlangıçları geniş koloniler halinde yuva kurarlar ve aynı kıyıya seneler sonra yeniden dönerler.

Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.13

56

Yön bulabilmek için pusulaya, bir de haritaya ihtiyaç vardır. Harita insana nerede olduğunu, pusulaysa nereye gideceğini gösterir. Tunus'un Akdeniz kıyısındaki Mahore's yakınlarında yaşayan siyah çöl karıncası, sabah güneşinin yükselmesiyle 70 dereceye kadar yükselen çöl kumunun sıcağında, yuvasından ısıya kendisi kadar dayanıklı olmayan başka böceklerin ölülerini aramak için çıkar. Bu uzun bacaklı çöl yaratığı istediğinde saniyede 1 m. yol katedebilir. Çöl karıncası yuvasından başlayarak 200 metre uzağa kadar varabilen bir alanda sık sık durarak ve olduğu yerde dönerek dolambaçlı bir yol izler. Ama bu zikzakların bütün karmaşıklığına rağmen, yiyeceğini bulduğunda, hemen yuvasına doğru düz bir çizgi izleyerek yola koyulur. Çöl gibi bir arazide yön belirlemeye yarayan işaretlerin azlığı düşünüldüğünde, karıncanın başardığı işin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Araştırmalar, karıncaların gökyüzünü bir pusula gibi kullandığını ve görme duyularının özellikle güneşin polarize ışığına duyarlı olduğunu göstermiştir.

Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 1995, Sayı: 330, s.69

57

Pabuç gagalı leyleklerin tahta ayakkabıya benzeyen gagaları vardır. Tuhaf bir görünümü olan bu gagaların yapısı yiyecek yakalamak için çok uygundur. Leylekler gagalarını kullanarak buldukları kurbağaları kürekle çıkarır gibi yakalarlar.

ZooBooks, Ocak 1998, Vol.15, N.4

58

Bitkileri sindirmenin en karmaşık yollarından biri de antilop, geyik, manda, koyun ve inek gibi hayvanlar tarafından uygulanır. Geviş getiren bu canlılar, otlakta otu ön dişleriyle kesip ağızlarına alırlar ve çiğnemeden hızla yutarlar. Dört bölümden oluşan midelerindeki besinler midenin bir bölümü olan ve içinde bakteriler bulunan işkembeye gider. Orada birkaç saat kalıp çalkalanarak lapa şekline getirilir. Sonunda hayvan lapayı tekrar ağzına getirir ve arka dişleriyle iyice ezerek çiğner. Geviş getirme denilen bu olay, hayvan otlaktan ayrılıp güvenli bir yerde dinlenirken de olabilir. Böylece lapa ikinci kez çiğnenip midenin diğer bölümüne gider.

David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, s.172

59

Yayın balığı yumurtalarını genelde sığ sulardaki bitkilerin köklerine ve kamışlara yakın bir yerlere bırakır. Yumurtalar yapışkandır ve köklere yapışır. Dişi yayın balığı, yumurtalarını bıraktıktan sonra gider. Erkek balıksa orada kalıp bekçilik yapar. Küçük balıklar yumurtalara saldırdığında bazen erkek yayın balığı solungaçları sayesinde bir homurdanma sesi çıkararak onları kovalar. Yavrular tamamen büyüyene kadar 40-50 gün boyunca onları korumaya devam eder.

Guy Murchie, The Seven Mysteries of Life, s.12

60

Duvarcı eşek arıları yuvalarını kilden yaparlar. Çalışma biçimleri kağıttan yuvalar yapan eşek arılarına çok benzer. Yalnız yaşayan duvarcı eşek arısı, kilden minik çömlekler yaparak bunları dallara yapıştırır. Daha sonra minik kil kürelerini üstüste yapıştırarak, şişeyi andıran dar boyunlu içi boş bir çömlek yapar. Bu çömleğin içine de besin depoladıktan sonra yumurtlar. Gerektiğinde midesinde depo ettiği suyu kil üzerine püskürterek yuvasını nemlendirir. Yumurtalar eşek arılarının yumurtlarken salgıladıkları bir iplikle birbirine bağlıdırlar.

Bilim ve Teknik Dergisi, Temmuz 1998, Sayı:260, s.59

61

Tüm balıklar insanların sahip olmadığı bir duyuya sahiptirler. Bedenlerinin yanı boyunca, diğer yerlerinden farklı bir yapıya sahip ince bir çizgi uzanır. Bu çizgi pek çok sayıda delik ya da gözenekten oluşmuştur. Balık bunlarla suda meydana gelen basınç değişmelerini saptar. Yüzerken önünde ilerleyen bir basınç dalgası oluşturur. Bu dalga, bir cisme çarparsa, balık basınçtaki değişmeyi hemen algılar. Bu duyu yeteneği özellikle sürüler halinde yüzen balıklar için çok önemli bir güvenlik unsurudur.

David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, s.85

62

Bir kartal uçmak için kendisine gereken gücün çoğunu kanatlarını çırpışı sırasında, kanadının aşağıya doğru olan hareketinden alır. Bu yüzden, kartalın kanatlarını aşağıya doğru iten kasların sayısı, kanatları yukarı doğru iten kasların sayısından daha fazladır. Bir kartal için uçuş kasları çok önemlidir. Bu kaslar genelde kuşun vücut ağırlığının yarısı kadar bir ağırlığa sahiptir. Ayrıca kartallar kanatlarının pozisyonunu değiştirerek daha, hızlı veya daha yavaş uçabilirler. Hızlı uçmak istediklerinde, kanatlarının ön kenarlarını rüzgarın içine doğru çevirir ve böylece "havayı keserler". Kendilerini yavaşlatmak istediklerinde ise, bu sefer de kanatlarının geniş kısmını rüzgara doğru çevirirler.

ZooBooks, April 1993, Vol.10, N.7

63

Karıncaların ve bazı böceklerin antibiyotik bir madde salgılayan bezleri vardır. Böcekler düzenli olarak vücutları üzerine bu maddeleri sürerek yuvalarında bakteri ve mantar oluşumunu engellerler. Kuşlar ise karıncalar gibi kimyasal maddeler salgılayamazlar; bu nedenle karıncaları birer temizlik malzemesi olarak kullanırlar. Karıncaların formik asitleri parazitlere karşı oldukça etkilidir. Bu nedenle kuşlar, sıklıkla karınca tepelerinin üzerine uzanır ve karıncaların tüylerine gelmesini beklerler.

International Wild Life, March-April 1998, s.14

64

Son zamanlarda yapılan araştırmalar, karada, suda ve havada yaşayan birçok hayvanın inanılmaz derecede hassas duyulara sahip olduğunu göstermiştir. Örneğin göç eden bir güvercin morötesi ışınları görebilir ve binlerce kilometre uzaktan, rüzgarın çıkardığı çok alçak frekansa sahip sesleri bile duyabilir.

Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 1995, Sayı. 330, s.69

65

Birçok sinek kuşu ilkbaharda yuva yapabileceği bir yere, sonbaharda da sıcak yerlere göç ederler. Kırmızımsı kahverengi bir renge sahip olan sinekkuşu Alaska'da yazını geçirir ve sonra da Meksika'da kışını geçirmek için 4320 km. kadar uzağa, güneye doğru uçar. Sinek kuşunun dili, tüylü uçlarıyla uzun ve çatallıdır. Tüylü uçlar, sinekkuşunun, çiçeklerin içerisinde bulduğu tatlı nektarı yalayarak içebileceği kadar büyüktür. Aynı zamanda sinekkuşu gagasıyla böcekleri de yakalayabilir. Uzun, ince gagası tüp şeklindeki çiçeklerin derinliklerine girebilmesi açısından ideal bir yapıdadır. Bazı sinekkuşları daha kısa gagalara sahiptirler. Bazılarının ise kavisli gagaları vardır. Bundan başka sinekkuşu, her gün en az kendi vücudunun ağırlığı kadar nektar yemektedir. Ayrıca bir sinekkuşu bir günde ihtiyacı olan nektarı alabilmek için 2000'den daha fazla çiçeği ziyaret edebilmektedir.

Ranger Rick, August 1998, s.10

66

Yerin altında, hiçbir şey yıldız burunlu köstebek gibi hızlı hareket edemez. Yumuşak toprakta, bu tüylü küçük hayvan yaklaşık 45 metre uzunlukta bir tüneli bir saat içinde kazar. Burnunun üzerindeki yıldız şeklindeki duyargalarıyla yeri kontrol eder ve böylece toprağın en kolay nereden kazılacağını bulur. Keskin pençeleri, 10 küçük kürek gibi müthiş bir hızla ilerler. Köstebeğin kullandığı enerji çok fazladır. Bu şekilde devam edebilmek için her 24 saat içinde kendi bedeninin ağırlığı kadar yiyecek yemesi gerekmektedir.

ZooBooks, January 1998, Vol.15, N.4, s.3

67

Gouldian ispinozları renklere karşı hassastırlar. Yavruların ağızlarının her iki köşesinde de büyük yumrular vardır. Bu yumrular yanardöner yeşil ve mavi renklerdedir. Bu renkler yuvadaki yavrulardan hangisinin besine ihtiyacı olduğunu gösterir. İspinozlardan başka genç Linnetler'in de (güzel öten ve ketenkuşuna benzeyen küçük bir kuş) ağızları, boğazlarının hemen yanından geçen kan damarları nedeniyle kırmızıdır. Fakat yavrulara besin verildiği zaman bu kanın büyük kısmı, sindirilen besinleri toplamak için midelerine gider. Hala aç olan yavruların ağızları en fazla kırmızı olanlardır ve deneysel olarak annelerin hangi yavruya besin vermeleri gerektiğini bu renklerin farklılığından ayırt ettikleri bulunmuştur.

David Attenborough, The Life of Birds, s.263

68

Dipterler (sinek, sivrisinek gibi çifte kanatlı böcekler) gerçek birer hava akrobatıdırlar. Olağanüstü hızlı çarpan iki küçük kanatlarıyla (küçük sineklerde saniyede 1000 çırpma) her türlü hareketi yapabilirler. Örneğin havada hareketsiz bir şekilde dengede durabilirler ya da bir daire çizecek şekilde hava hareketi yapabilirler, havada taklalar atarlar ya da bir şeyi havada yakalayabilirler. Bu böceklerdeki en ufak bir dış etkiye ve hız artışına karşı çok hassas olan orijinal dış kanatlar, böceğe, uçuşunun tüm aşamalarında kesintisiz olarak ayarlamalar yapma imkanı sağlamaktadır.

Science et Vie, No.931, s.1

69

Böceklerde bakıcılık yapanlar, genelde sadece yumurtaları korurlar; fakat bazı türlerde ebeveynlerden biri veya ikisi yavrular yumurtadan çıktıktan sonra da bakıcılık yapmaya devam ederler. Böyle bir durumda, ebeveyn ve yavruların birbirleriyle bağlantılı hareket etmeleri gerekmektedir. Gargaphia şeritli böcekleri, testere sinekleri, kaplumbağa böcekleri ve mantar böcekleri, larvalarını yiyecek temin etmek için uğraşırken de koruyabilirler. Bir anne yavrularını sadece tek grup halindeyken koruyabilir, bu yüzden anne, zaman zaman yanından ayrılan ve düzensiz duran yavrularının yollarını kapatarak onları bir sürü haline getirir.

Scientific American, January 1999, s.53

70

Kuzey Amerika geyiği ve antilobu genellikle ürkek ve heyecanlı canlılardır. Fakat yavrularını tehdit eden tilki ve kurtlara karşı sivri, kesici toynaklarını kullanmakta hiç tereddüt etmezler. Bufalo ve misk sığırı gibi hayvanların da eğri ama son derece sağlam boynuzları vardır. Sürüleri kurt saldırısına uğradığında, hemen buzağılarının etrafını sararlar, başlarını eğerler ve boynuzlarıyla düşmana darbe indirirler. Dağ keçileri ise uzun, ince boynuzlarını hançer olarak kullanırlar. Yavrusu düşman tarafından tehdit edilen bir anne geyik de düşmana karşı cesurca savaşır. Örneğin bir ayıyı, boynuzlarını saplayarak öldürebilir. Afrika'da bir öküz başlı dişi antilopsa buzağısını kovalayan sırtlanları, çakalları veya vahşi köpekleri boynuzuyla yaralar. Bir gergedanın burnundaki sivri boynuzu, yavrusunu tehdit eden herhangi bir yırtıcı hayvana karşı kullanılacak kadar büyük ve tehlikelidir.

Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.57

71

Bazı kurbağalar sudan fırlayarak uçan kuşları bile yakalayabilirler. Büyük boğa kurbağasının boyu 20 cm. uzunluğa erişebilir ve çok hızlı atlayabilir. Kurbağa suyun içinde sadece gözleri dışarıda kalacak şekilde oturur. Suyun üzerinden küçük bir kuş geçtiğinde büyük bir atlayış yaparak onu yakalar.

ZooBooks, Animal Wonders, Ocak 1998, Vol.15, N.4

72

Bazı hayvanların başlarının üzerinde koyu renk çizgiler bulunur. Bu, gözlerinin onları ele vermemesi için onlara verilmiş bir özelliktir. Özellikle ışık vurduğunda gözler parlar ve düşmanların dikkatini çeker. Bu kamuflaj yöntemi bir çok balık tarafından da kullanılır. Balıkların göz kapakları yoktur, gözlerini gizleyebilmelerinin tek yolu budur. Bazı kuşlarda ve balıklarda ise başlarının üzerinde çok fazla renkte benek vardır, böylece hangisinin göz olduğunu seçmek güçleşir. Memeliler, kuşlar ve kurbağalarsa, gözlerinin üzerinde kapayacakları göz kapaklarına sahip olmanın avantajını yaşarlar. Bukalemunların gözleriyse, kafalarına uyum sağlayacak şekilde neredeyse tamamen pullarla örtülüdür.

Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.25

73

Deniz kenarlarında ve sulak bölgelerde yaşayan kuşlar, batmaz özellikte ve su üstünde durabilen yuvalar yaparlar. Bu, ani kabarmalara karşı alınmış çok önemli bir önlemdir. Sazlık bölge kuşlarıysa, sazları sallayan rüzgarın yumurtaları düşürmemesi için derin kesimli yuvalar inşa ederler. Çorak bölgede yaşayan bir tür kuş (Alaemon alaudipes) yuvasını, hava sıcaklığının toprak seviyesine göre 10 derece daha az olduğu çalılara kurar. Çünkü yer seviyesindeki 45 derecelik bir sıcaklık yavrular için öldürücü olacaktır.

Giovanni G. Bellani, "Quand L'oiseau Fait Son Nid", s.16-17

74

Böcekler otları kemirirken veya ısırırken bir takım proteinler serbest kalır. Bu da bitkilerin daha hızlı gelişmesine sebep olur. Örneğin Romelea guttata isimli bir çekirge türünün 1000 tanesi üzerinde yapılan araştırmalarda bu çekirgelerin kursağında ve orta barsağında 6 tane protein olduğu tespit edilmiştir. Bilim adamları bu proteinleri Sorghum bitkisinin filizlerine aktararak bir deney yapmışlardır. Filizlerin boyları çok kısa bir süre içerisinde (24 saat içerisinde % 49 gibi bir oranda) uzama göstermiştir. Yapılan deneylerde, çekirgenin tükürüğünde ve sindirim suyunda çok güçlü proteinlerin olduğu ve bitkilerin böcekler tarafından kemirilmesi sırasında bu proteinlerin belli dozlarda bitkiye geçtiği sonucu elde edilmiştir.

GEO, October 1995, s.194

75

Kuşlar yavrularını çok değişik türlerde besinlerle beslerler. Birçok serçegil, (arıkuşu gibi), yavrularına böcek getirirken; yalıçapkınları ve ırmak kırlangıçları küçük balıklar getirirler. Değişik serçegiller boğazlarının altında bulunan bir tür cebe sahiptirler. Bazıları büyük miktarlarda topladıkları tohumları burada taşıyarak yavrularına götürürler. Bazıları ise uçuş sırasında yakaladıkları böcekleri burada biriktirir ve daha sonra yavrularına yedirirler.

Giovanni G. Bellani, "Quand L'oiseau Fait Son Nid", s.22

76

Bitkiler için zehirli tohumlarının olması etkili bir korunma yöntemidir ama bazı kuşlar bu savunma metodunu nasıl geçeceklerini çok iyi bilirler. Macaw'lar (tropikal Amerika'ya özgü bir çeşit papağan türü) zehirli tohumları alma konusunda uzmandırlar. Dev bir kancayı andıran gagaları ile çok sert kabukları bile kırabilen bu kuşlar, zehirli tohumları yedikten sonra hemen kayalıklara doğru uçarlar ve orada bulunan killi kaya parçalarını kemirip yutarlar. Bu killi kaya parçaları tohumların içindeki toksini emer ve böylece kuşlar yiyeceklerinin besin maddesi taşıyan kısımlarını mide ağrıları çekmeden sindirebilirler.

David Attenborough, The Life of Birds, s.78

77

Kışın bitimiyle birlikte hayat ilkbaharda yeniden canlanır. Aslında bunun hazırlıkları çok daha önceden başlamaktadır. Kış boyunca bakteriler, suyun dibine çöken organik atıkları (hayvan ölüleri ve bitki artıkları) ayrıştırarak minerallere çevirirler. Bu olay gölün temiz kalmasını sağlar. Aynı zamanda dipte çeşitli mineraller ve özellikle fosfor, azot ve silisyum gibi iyonlar birikir. Soğuyan yüzey sularının derinlere inmesiyle oluşan akıntılar minerallerin suya dağılmasını sağlar. Böylece baharda canlılar uyanınca, gölde beslenecekleri mineralleri hazır bulmuş olurlar.

Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 1987, Sayı:234, s.17

78

Tuna balıklarının saatteki hızları ortalama 8 kilometredir. Fakat bazı durumlarda birkaç saatte 72 kilometre hıza kadar çıkabilirler. Tuna balıkları sürekli yüzerler, hiç dinlenmezler. Başka hiçbir kemikli balık açık denizde bu kadar geniş çapta yer değiştirmez. Bunun nedeni köpekbalıklarında da olduğu gibi Tuna balıklarında da onları su üstünde tutan gaz kesesinin bulunmamasıdır. Bu nedenle batmamak için sürekli yüzmek zorundadırlar. Yapılan araştırmalar bu balığın ortalama 50 günde Florida'dan Norveç sahillerine kadar, yani 8.000 kilometrenin üzerinde bir mesafe katettiğini göstermiştir. Su havadan 800 kez daha yoğundur. Bu yüzden suda hareket de son derece zordur. Hiç durmadan yüzen Tuna balıkları da bu sebeple çok fazla besine ihtiyaç duyarlar. Günlük olarak vücut ağırlıklarının onda biri kadar besin tüketirler.

The Ocean World Of Jacques Cousteau, Quest for Food, s.40

79

Hecin develeri çöllerde hiç susuzluk çekmeden çok uzun süre kalabilirler. Bunun nedeni bilinenin aksine devenin hörgücünde su depolaması değil, hörgücünde biriktirdiği yağlardır. Bu yağlar kuraklık zamanında parçalanırlar ve bu sayede hidrojen açığa çıkar. Hidrojen, hayvanın soluma sonucu aldığı oksijenle birleşir ve bu sayede devenin yaşayabilmesi için gerekli su vücut içinde oluşur.

Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:213, Ağustos 1985, s.35

80

Su bitlerinin gözlerinin özel yapısı avlanırken işlerini oldukça kolaylaştırır. Gözlerinin üst yarısı havayı görürken, alt yarısı suyun içini görür.

Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 1987, Sayı.234, s.16

81

Kuzey Amerika ve Avrupa boyunca gölcük ve nehirlerde bulunan erkek dikenli balıklar özenle hazırlanmış yuvalar kurarlar. Üç dikene sahip bir dikenli balık, yuva yapmak için su bitkilerinin parçalarını toplar. Böbreklerinden salgılanan yapışkan bir sıvıyı onlara fışkırtır ve bitki parçalarını birbirlerine yapıştırır. Yuvaya uzun düzgün bir yığın biçimi verirken, etrafında sürtünerek yüzer. Sonra ön ve arka girişi olan ve arasından suyun aktığı bir tünel oluşturarak, yolu yığının ortasından geçirir. Bir dişi yuva alanına girdiğinde, Dikenli balık zikzaklar çizerek bir kur dansı yapar. Dişiyi tünel şeklindeki yuvasına götürür ve burnuyla yuvanın girişini işaret eder. Yumurtalarını bırakmak için tünelin içine girer. Sonra erkek yumurtaları döllemek için önden girerken, dişiyi arka çıkıştan dışarı iter. Yuva birkaç dişi tarafından yumurtayla doldurulduğunda erkek nöbet tutar ve tünel içine taze su yelpazeler. Ayrıca yuvanın kırılıp giden bölümlerini onarır. Yumurtalar çatladıktan sonra, birkaç gün daha nöbet tutmaya devam eder.

Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.17

 


GERİİ İLERİ
Bu sitedeki tüm materyali, hakikatler.com sitesini referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin çoğaltabilirsiniz.