122
Yuva yapımında savunma ve saklanma açısından kuşların en çok tercih ettiği yerler, sık ve gür dallı ağaçlıklar ya da dikenli koruluklardır. İkinci bir yöntem de doğal boşluklar ya da ağaçlara özel olarak yapılmış oyuklardır. Bazı türler yuva girişini çamurla kapatırlar ya da dişi ve yavruların içinde bulunduğu oyuğun girişine kare bir duvar örerler. Hydorophasianus chirurgus adlı bir kuş, tehlike sezdiğinde yumurtalarının yerini değiştiren tek kuştur. Erkek, yumurtaları boğazı ile göğsü arasına sıkıştırır ve geri geri giderek onları başka yere taşır. Erkekler ayrıca yuvanın herşeyinden ve yavruların yetiştirilmesinden de sorumludurlar.
Giovanni G. Bellani, "Quand L'oiseau Fait Son Nid", s.24
123
Çekirgelerin ağızlarında öğütücü özelliğe sahip güçlü çeneler vardır. Bu ağız yapısı hayvanın bitkisel dokuları kolay öğütmesini sağlar. Arıların alt dudak ve alt çeneleri çiçektozu toplayabilmek için dil şeklindeki alt dudağın çevresinde yer alır. Küçük yassı bir küreğe benzeyen çeneleri ise çiçektozu toplamada kullanılmaz. Lahana kelebekleri ise çiçeklerin balözünü emmek için, kaynaşmış art çenelerden oluşan ve çiçeğin içine erişebilen uzun hortumlarını kullanırlar.
Larousse, Tematik Ansiklopedi, 4. Cilt, s.163
124
Bir tür deniz salyangozunun uzun yumuşak bedeninin üst kısmı çok duyarlı ve değişik renklerdeki dokungaçlarla donanmıştır. Salyangoz bu tüy gibi dokungaçlarıyla suyun yüzeyine yakın yüzer ve denizanalarını avlar. Denizanalarının yakıcı hücreleri vardır. Salyangoz denizanasını yerken bu yakıcı hücreler de salyangozun bağırsağına geçer. Daha sonra da bu yakıcı hücreler salyangozun sırtındaki dokungaçlarına gider. Kendisini avlamaya çalışan hayvanlara karşı bu yakıcı hücreleri kullanır. Bu sayede denizsalyangozu korunmuş olur.
David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, s.32
125
Mürekkep balıkları ve ahtapotlar da renklerini çok hızlı değiştirebilirler. Bazen renk dalgaları bedenlerinde nabız atması gibi görünür. Bu kadar fazla değişikliğin olmasına kızgınlık, yiyecek görme, korku ve bulunduğu yerin rengi gibi farklı nedenler sebep olabilir. Renk değiştiren bir mürekkep balığı gerçekten çok ilginç bir görünüme sahip olur. Yüzü kızarır ve yüzünde kırmızı ve altın yaldız rengindeki küçük benekler gelip gider. Balığın desenleri de küçük beneklerden koyu çizgilere ve göz gibi lekelere dönüşebilir.
Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.18
126
Domuzlan böcekleri su üzerinde yüzerler. Bir tehlike sezince, kendileriyle birlikte bir miktar havayı da sürükleyerek suya dalarlar. Suyun dibinde iken bu yedek havayı kullanırlar. Domuzlan böceğinin larvası ise tehlikeli bir etoburdur. Bu larvaların ağızları yoktur. Ağız yerinde içinden zehirli salya akan bir kanal ve bu kanalın ucunda iki kanca bulunur. Larva, bu kancalarla kurbanını tutar, kendi ürettiği zehirli salyasıyla önce avını felç eder, sonra eriterek sıvı hale getirir ve daha sonra da bu sıvıyı emer.
Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 1987, Sayı:234, s.17
127
Güney Amerika'da yaşayan bir tür böcek yiyen olan Armadillolar bir tür zırhla korunurlar. Genellikle yiyeceklerini toprağı kazarak ararlar. Çok iyi bir koku alma duyusuna sahiptirler. Yiyeceği şeyin kokusunu alan Armadillo son derece büyük bir hızla toprağı kazar. Burnunu toprağa gömerek, adeta kokuyu yitirmekten korkuyormuş gibi telaşla toprağı kazar. Armadillolar'ı bu durumda görenler, hayvanın bu durumda nasıl soluk aldığına şaşabilirler. Oysa Armadillolar bu durumda soluk almazlar. Toprağı kazdıkları sırada, altı dakikaya kadar soluklarını tutabilme yeteneğine sahiptirler.
David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, s.162
128
Kunduzlar yuva yapımlarında karma malzeme kullanırlar. Suyun üstünde çalı çırpıdan yapılan kulübelerin içinde çamur ve balçık kullanılarak sertleştirilmiş bölmeler ve geçitler bulunur. Eğer kulübesinin etrafındaki su yeterince derin değilse kunduz, suyun geldiği tarafta kütükler, büyük dallar ve taş parçalarından bir bent meydana getirerek su seviyesini yükseltir. Oluşturulan bu havuzun su seviyesindeki değişiklikler, kunduzların çoğu zaman büyük bir ustalıkla üstesinden geldikleri çeşitli problemlere yol açabilirler. Örneğin sular birdenbire yükseldiğinde odaların su altında kalması tehlikesi oluşur, bunun üzerine kunduzlar da barajda suyun akmasını sağlayacak delikler açarlar. Buna karşılık eğer su seviyesi düşüyorsa, bendi yükseltmeye veya mevcut delikleri tıkayarak suyun akışını engellemeye çalışırlar.
Thema Larousse, Tematik Ansiklopedi, 4. Cilt, s.143
129
Hidrometre denen su örümcekleri gibi su böceklerinin çoğu su bitkileri üzerine yumurtlarlar. Bazen de erişkin böcekler yumurtadan çıkacak olan yavrular için özel bir sığınak hazırlarlar. Örneğin Arjironet denen su örümcekleri, bahar gelince iki katlı özel bir çan yapararak üst kata 150 kadar yumurta bırakırlar. Kendileri de su içinde kalan alt katta oturarak yumurtalarını korurlar.
Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 1987, Sayı. 234, s.17
130
Kınkanatlılardan domuzlan böcekleri sadece su yüzeyinden karınlarını dışarı çıkararak soluk alırlar. Bunun aksine, bataklıklarda yaşayan en iri kınkanatlılar olan su sinekleri (hidrofil) ise kafalarını sudan çıkararak hava alırlar ve kıllı antenleriyle hava kabarcıklarını gövdelerine yollarlar.
Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 1987, Sayı.234, s.16
131
Hipopotamların(su aygırlarının) derilerindeki bezlerden salgılanan pembe bir sıvı, onları güneş yanıklarından korumaya yarar. Derinin altında, su aygırının vücudunun soğuk suyun altında bile sıcak kalmasını sağlayacak 5 cm. kalınlığında bir yağ tabakası bulunmaktadır.
Johny Stidworthy, Mammals, The Large Plant Eaters, s.24
132
Antarktika'da yaşayan bazı balıklar, donma derecesinin altında olan soğukluktaki sularda bile rahatlıkla yaşayabilirler. Vücut sıvılarının soğuktan donması (kristalleşmesi), genelde başka balıklar için öldürücü olabilir, ama kanlarında bulunan antifiriz maddesi sayesinde bu balıkların vücut sıvıları donmaz. Ayrıca bu balıklarda kana kırmızı rengini veren hemoglobin maddesi olmadığı için kanları şeffaftır.
The Guinnes Encylopedia of the Living World, s.73
133
Ateş karınlı kara kurbağası korkutulduğunda sırtüstü yatarak, karnındaki kırmızı ve siyah desenleri uyarı yapar gibi düşmanına gösterir. Bu yalnızca bir aldatmaca değildir. Çünkü ateş karınlı kara kurbağalarının diğer kurbağalardan farklı olarak derilerindeki bezleri acı tadı olan bir zehir de salgılar.
David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, s.100
134
Esnek kanatları sayesinde Ağustos böcekleri çok yönlü uçuşlar yapabilirler. Ön kanat aşağı doğru iniş esnasında düzdür; kanat damarlarında baştan sona doğru bir hat geçer. Bu, tek yönlü bir menteşe gibi kanadın dış yarısının, yukarı çıkış esnasında aşağı doğru bükülmesini sağlayarak daha geniş bir hız kazanmasını sağlar.
International Wild Life, March-April, 1999
135
Bütün Puf balıkları (Arothorn meleagris) bir tehlike karşısında vücutlarını tam bir yuvarlak olacak şekilde şişirebilirler. Böylece yakalanmaları da, bulundukları yerden çekilmeleri de zorlaşmış olur. Bu balıkların larvaları önce su seviyesindeki sığ kayalıklarda büyür ve daha sonra okyanusa dağılırlar.
Bilim ve Teknik Dergisi, Temmuz 1987, Sayı.236, s.22
136
Kınkanatlı böceklerde (koleopterlerde) dış kanatlar uçuş esnasında katlı durur. Bu böceklerde denge, sinir sistemi yardımıyla sağlanır. Bu sinir sistemi, böceğin yön değiştirmelerine ve duruşuna karşı son derece hassas olan özel organları tarafından uyarılır. Kınkanatlılar, çok yüksek bir kanat çırpma kabiliyetiyle donatılmışlardır ve çok uzun bir süre yüksek hızla uçabilirler. Çok keskin virajları dönebilir veya havada sabit olarak dengede durabilirler.
Science et Vie, No.931, s.4
137
Dünyanın tropik bölgelerinde yağmurlar genelde sele neden olurlar. Su yükseldikçe suda boğulmaktan korunmak için bazı karıncalar bedenlerini birleştirip, bir çeşit kayık şeklini alırlar. Karıncalardan oluşan bu kayık suda giderken, sürekli olarak top gibi yuvarlanır. Böylece, bütün karıncalar sırayla biraz suda kalıp, biraz da nefes alabilmeleri için dışarıda kalmış olurlar.
ZooBooks, Animal Wonders, Ocak 1998, Vol.15 N.4 , s.10
138
Karabatak kuşunun gagasının sonunda balıkçıların oltasını andıran bir çengel bulunur. Bu çengel karabatağın balığı kolayca yakalamasına yardımcı olur.
Ranger Rick, April 98, s.6
139
Geyikler ortamın güvensiz olduğunu anladıklarında ön ayaklarından birini yere vurarak diğer geyiklere tehlikeyi haber verirler. Eğer tehlikenin çok yakında olduğunu anlarlarsa hem ön ayaklarından birini yere vururlar hem de kuyruklarını dikleştirerek sarkaç gibi sallamaya başlarlar.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:207, Şubat 1985 s.33
140
Serçegillerden olan Tırmaşık kuşlarının (Certhia) yuvaları oldukça orijinaldir. Ağaç kabuklarının altını tercih eden bu kuşların yuvası, ters çevrilmiş ince koni şeklindedir ve ağacın kabuğu ile gövdesi arasındaki ince yarıklarda kuruludur. Keçisağan kuşları ise uçuş sırasında yer, uyur ve çiftleşirler. Öyle ki, yavruları, erişkinliklerinin başladığı ve yuva kurdukları 4 yaşına kadar hiç yere inmezler.
Giovanni G. Bellani, "Quand L'oiseau Fait Son Nid", s.79
141
Yetişkin bir fil yiyecek olarak günde yaklaşık 330 kg. bitkiye ihtiyaç duyar. Bu miktar altı küçük balya samana denk gelmektedir. Filler 24 saatlerinin yaklaşık 16 saatini yemek yemeye harcamak zorundadırlar. Bağırsaklarında bulunan bakteriler, fillerin yediklerini sindirmesini sağlamaktadır.
John Stidworthy, Mammals, The Large Plant Eaters, s.7
142
Kuşların gagaları türlere göre çok farklı şekillerdedir. Örneğin Kılıç gagalı sinekkuşu'nda çiçek nektarı emebilmesi için bedeninin dört katı uzunluğunda ince bir gaga bulunur. Makav kuşunun gagası ise, en çetin cevizleri bile kırabilecek çengelli bir yapıya sahiptir. Muhabbet kuşunun gagası tohumları kolay açabileceği bir yapıya sahiptir. Flamingo'nun gagasında ise, minik eklembacaklıların kabuklarını süzmek için kalbura benzer özel bir bölüm vardır.
David Attenborough, Yaşadığımız Dünya, s.127-128
143
Diurne adlı kelebeklerde, kanatların birbirleriyle olan bağlantıları (kuplajı) yine kanatların çok geniş olan yüzey yapısıyla birleştiğinde kelebeğe, en az kas gücünü kullanarak, en yüksek performansta uçabilme imkanını vermektedir. Az sayıdaki kanat çırpma frekansı da (nadiren saniyede 5 çırpmanın üzerinde) onlara dalgalı bir uçuş şekli vermektedir.
Science et Vie, No.931, s.3
144
Bazı böcekler yiyecek elde etmek için zekice tuzaklar kurarlar. Örneğin karınca aslanı karıncalar için kumdan huni şeklide bir tuzak kurar. Tuzağa düşen karınca kurtulmaya çalıştıkça, kumlar ayağının altından kayar. Aşağıda beklemekte olan karınca aslanı da onu yakalar.
ZooBooks, Animal Wonders, Ocak 1998, Vol.15, N.4
145
Çöl oklu kirpisi aslanları bile öldüren savaş taktikleri kullanır. Aslan saldırdığında kirpi hızla kaçar, fakat uygun bir yerde aniden durarak, vücudunun arka kısmını hafifçe kaldırıp oklarını aslana yöneltir. Eğer aslan dişleriyle ısırarak kirpiyi yakalamaya çalışırsa, kirpinin okları ağzına ve yanaklarına batarak, iyileşmesi olanaksız yaralar açar. Aslan hiçbir şey yiyemez hale gelir ve bir süre sonra da ölür.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:221, Nisan 1986, s.13
146
Kartallar her üç saatte bir yumurtaları kabuklarına yapışmasınlar diye çevirirler.
National Geographic, November 1992, s.44
147
Orta ve Güney Amerika'nın tropik ormanlarında yaşayan tembel-hayvan dallar üzerinde tepetaklak asılı durur. Kürkü çevreye çok uyumlu yeşil bir renke sahiptir. Gerçekte bu renk tembel-hayvanın kürkünde yaşayan yeşil bir alg katmanından kaynaklanır. Islak havalarda algler yeşil görünürler; fakat kuru havalarda tembel hayvanın etrafındaki kuruyan yeşilliğe uyum sağlayarak daha kahverengimsi bir renk alırlar.
Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.15
148
Güney Afrika'da yaşayan bir tür kuş olan Savı-Manga bir Güney Afrika çiçeği olan Nicroloma sagıttatum'un polenlerini taşımaya çok uygun bir ağız yapısına sahiptir. Bu kuş, gagasını çiçeğe daldırdığında, dilinin ucuna takılı olan iki küçük polen çantasını içeri doğru uzatır ve bunları pens gibi kullanarak polenleri toplar.
Çaminteresse, N.216, Fevrier 1999, s.94
149
Sarkık dudak orkidesi, Firavun sineği tarafından döllenir. Sinek çiçek üzerine konduğunda büyük taç yapraklarıyla iyice sarılır. Sinek kendini çiçeğin içine yerleştirmeye çalışırken her yanı çiçek tozlarına bulanır. Aynı şeyleri bir başka çiçek üzerinde tekrarlayınca onu döllemiş olur.
Bilim ve Teknik Dergisi, Nisan 1986, s.12
150
Sağan kuşu dikey olarak sarkan bir hurma ağacına (ya da yaprağına) tükürüğüyle lif ve tüy yapıştırır. Bunların üstüne de yine birbirine yapıştırılmış iki yumurtayı yapıştırır. Kendisi de dikey şekilde tutunup kuluçkaya yatar. Yavrular doğduklarında düşmemelerini ve tutunmalarını sağlayacak kıvrık ufak tırnaklara sahiptirler.
Giovanni G. Bellani, "Quand L'oiseau Fait Son Nid", s.135
151
Beyaz boğazlı ispermeçet kuşu (Pseudoseisura gutturalis) 21 cm. uzunluğundadır ve bir kuşun kurduğu en büyük yuva olan 1,5 m. çaplı yuvayı kurar. Güney Afrika'ya ait bir kuş cinsi olan bazı baştankaralarsa, iki bölümlü yuva yaparlar. Gerçek kuluçka odası gizlenmişken diğer giriş ortadadır. Bu avcılar için yapılmış olan bir aldatmacadır.
Giovanni G. Bellani "Quand L'oiseau Fait Son Nid", s.90
152
Zararsız böcekler bazen tehlikeli gözükebilirler ve bu da diğer hayvanların bunlardan uzak durmalarına neden olur. Örneğin timsah böceğinin başında büyük dişler bulunur. Oysa bunlar gerçek dişler değildir, sadece böceğin başındaki çıkıntılardır.
ZooBooks, Animal Wonders, Ocak 1998, Vol.15, N.4
153
Farklı hayvanlar farklı hızlarda renk değiştirirler. Örneğin bukalemunun renk değiştirmesi 15 dakika kadar sürerken, yavru yengeçlerinki sadece 30 saniye kadar sürer. Dikenli-balıklar renklerini yaklaşık dört dakikada değiştirirler ve hani balıkları (mercan yakınlarında yaşayan büyük bir balık türü) birkaç saniyede sekiz farklı desen üretebilirler.
Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.18
154
Nadir bulunan bir tür kelebekte, arka kanatların oluşturduğu karın bölgesinde bir kapak bulunur. Bu kapak kelebeğin üst ve alt kanat yüzeyleri arasındaki hava sızıntısını önleyerek kelebeğin sert rüzgarlarda dahi rahatlıkla uçmasına yardımcı olur.
International Wild Life, March-April, 1999
155
Kutup ayıları çetin koşullarda rahatlıkla yaşabilmelerini sağlayan pek çok özelliğe sahiptirler. Kutup ayılarının sarıya çalan beyaz renkli kürkleri tıpkı ördeklerde olduğu gibi, suyu üzerinden kaydıracak bir yapıya sahiptir. Ayrıca tırnaklarının arası yarı uzunluğuna kadar yüzme zarı ile kaplıdır.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:211, Haziran 1985, s.26
156
Yavru bir baykuş korkutulduğunda, dışa açılan kanatlarını ve kafasındaki tüylerini çok iri gözükene kadar kabartarak korkutucu bir görünüm alır. Bir yandan da davetsiz misafirlere büyük gözlerini ardına kadar açarak bakar. Bu sayede yavru baykuşun yüzü çok daha büyük bir hayvanın yüzü gibi görünür.
Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.44
157
Pisi balığı ve dilbalığı gibi yassı balıklar, bulundukları denizin tabanının rengine hemen uyum sağlarlar. Eğer bir pisi balığının başı ve gözü bir rengin üstünde ve vücudunun kalan kısmı da zıt bir rengin üstüne konursa, vücudunun tamamı gözlerinin görebildiği yerdeki rengi alır.
Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.17
158
Tepeli deve kuşları Avusturalya'da yaşarlar. Erkekler sayıları 1 ile 3 arasında değişen dişinin yumurtaları için kuluçkaya yatarlar. Kuluçkadan çıkan ve sayıları 18-20 olan yavrulara da yine erkek deve kuşları 18 ay boyunca bakarlar.
Giovanni G. Bellani, "Quand L'oiseau Fait Son Nid", s.142
159
Rüzgar aracılığıyla taşınan polenler bir süre havada kaldıktan sonra yere düşerler. Açık tohumlu bitkilerden özellikle çamgillerde polenler iki hava keseciğine sahiptir. Bu nedenle polenler çok uzak mesafelere taşınabilirler. Örneğin çam polenlerinin yüksek hava akımları aracılığıyla 300 km. uzağa taşındığı belirlenmiştir.
Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 1995, Sayı. 330, s.77
160
Parazit sülüklerin tükürüklerinde, sülüğün yapıştığının hissedilmesini engelleyecek uyuşturucu bir madde bulunur. Ayrıca bu tükürük sayesinde sülük kanı emerken, kanın pıhtılaşması da engellenmiş olur.
The Guinnes Encylopedia of the Living World, s.122
161
Ördekler uçarken saatte 50 km.'nin üzerine çıkabilirler. Ayrıca yırtıcı hayvanlara yem olmamak için de uçarlarken sürekli rotalarını değiştirler. Suya dalmaları gerektiğinde bunu o kadar hızlı bir şekilde yaparlar ki avcılar için çok zor bir hedef olurlar.
National Geographic, November 1984, s.581
162
Su kaplumbağaları, yumurtalarını bırakmak için sahile çıktıklarında, tuzlu gözyaşı dökerler. Bunun sebebi, gözlerinin kenarındaki bezlerden vücutlarındaki fazla tuzun atılmasını sağlamaktır. Kaplumbağalar denizde yüzerlerken tuzlu su içerler ve vücutlarındaki fazla tuzdan kurtulmaları gerekmektedir.
ZooBooks, Animal Wonders, Ocak 1998, Vol. 15 N.4 , s.16
163
Karabaş küçük ötleğen kuşları sonbahar göçleri sırasında, 3800 km.lik bir yol katederler ve bu sırada vücut ağırlıklarının yarısını yitirirler. Bilim adamları bu canlıların yakıt verimini litre başına 290.000 km. olarak hesaplıyorlar.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:330, Mayıs 1995, s.68
164
Dünyanın en büyük kabuklusu Japonya sularında yaşayan ve boyuna kıskaçlarının uzunluğu da katıldığında yaklaşık 3-3.5 m. uzunluğunu bulan bir tür yengeçtir. Bu türün dişileri bir seferde yaklaşık 1.5 milyon yumurta yumurtlayabilirler.
National Geographic, April 1984, s.489
165
Okyanus üzerinde uçan kuşlardan pekçoğu, örneğin albatroslar ve sümsük kuşları yedikleri besinlerdeki fazla tuzu böbrekleri vasıtasıyla dışarı atamazlar. Bunun için fazla tuz içeren sıvıyı burunlarında bulunan özel bezlerden veya ağızlarından dışarı atarak çıkartırlar.
The Guinnes Encylopedia of the Living World, s.136
166
Böcekler kimyasal sinyallere karşı son derece duyarlıdırlar. Örneğin bir dişi güvenin, "feromon" adı verilen salgısı, erkek güve tarafından kilometrelerce uzaktan dahi fark edilebilir.
The Guinnes Encylopedia of the Living World, s.126
167
Arıkuşları koloniler halinde yaşarlar ve bu kolonilerdeki sayı 10.000 çifte kadar çıkabilir. Her bireyin bu kadar çok yuva içerisinde kendine ait olan yuvayı nasıl bulabildiği ise bir sırdır.
Giovanni G. Bellani, "Quand L'oiseau Fait Son Nid", s.98
168
Kabarcık karıncası'nın (Myrmica laevinodis) yuvasını sık sık su basar. Bu ani baskınlar karşısında karınca, oluşturduğu hava kesesine tutunarak sudan çıkar ve kendini boğulmaktan kurtarır.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:221, Nisan 1986, s.12
169
Venüs tarağı murex olarak adlandırılan deniz kabuğu tıpkı bir balığın kılçığı görünümündedir. Bu yüzden diğer balıklar, üzerinde et olmadığını düşündüklerinden bu kabuğun yanına bile yanaşmazlar.
ZooBooks, Animal Wonders, Ocak 1998, Vol.15 N.4
170
Avustralya megapod kuşları yaptıkları "Kuluçka Makinesi" tipi yuvalarında ısı izolasyonu için kum kullanırlar. Kuluçkadan 6 ay önce erkek megapod, dev pençeleriyle 3 m. çapında ve 15 m. derinliğinde bir çukur kazar. Sonra bu çukuru çürümekte olan yaş otlar ve yapraklarla doldurur. Çürüyen bitkilerdeki bakteriler, yüksek derecede sıcaklık oluştururlar. Çürüyen bitki yığınının üzerinde huni biçiminde açılmış olan delik, kış boyunca yağmurun içeri sızmasını ve organik maddelerin nemli tutulmasını sağlar. Çürümüş bitki tabakasını toplayan ve havalandırmak üzere zaman zaman altüst eden hep erkektir. Dişi kuş zaman zaman gelerek, erkeğin çalışmasını kontrol eder. Sonunda dişi, çürüyen bitkilerin üzerindeki çukura yumurtlar. Kuvöz benzeri bu yuvadaki sıcaklığı tam 33 derecede tutmak da erkeğe düşen bir görevdir; erkek bunun için havalandırma delikleri açar. Gagasını kullanarak yuva ısısını sürekli kontrol eder. Yazın sıcağında bu önlem yetmeyince, yuvasını kumla örtmeye başlar ve hava sıcaklığı arttıkça kum tabakasını kalınlaştırır. Öyle ki, yaz ortasına doğru kumun kalınlığı 1 m.'yi bulur.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:260, Cilt:22, Temmuz 1989, s.58
171
Sıçrayan tavşanın gövdesi ve kuyruğu aynı uzunlukta olup, boyu 50 cm.dir. Tehlike anında kangurular gibi zıplayarak kaçar ve her sıçrayışta 2 m. gider.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:212, Temmuz 1985, s.13
172
Şapkalı mantarların büyümeleri uzun süre fark edilmez. Sanki birdenbire oluşuvermişler gibi toprağın yüzeyinde bitiverirler. Bunun nedeni gelişmelerinin önemli bir bölümünün toprağın altında gerçekleşmesidir. Toprağın yüzeyine çıktıktan sonra mercimek büyüklüğündeki bir şapkalı mantarın, 8-10 cm. çapında bir mantar haline gelmesi yalnızca beş-altı gün sürer. Şapkalı mantarlar gelişmek için yağmurları beklerler. Çokça yağan bir yağmurun ardından sanki suyu bekliyorlarmış gibi hemen yüzeye çıkarlar. Aslında onlar yalnızca suyu değil, aynı zamanda çürümüş yaprakları, ölmüş hayvanları, ve diğer atıkları da beklemektedirler. Gelişecek canlıların sağlığı için ormanın bu ölmüş canlılardan ve atıklardan temizlenmesi gerekmektedir. İşte şapkalı mantarlar da bu işlemi yaparak hem kendileri hem de öteki canlılar için besin sağlarlar. Bu işin sorumluluğunu böcekler, solucanlar gibi omurgasız hayvanlardan başka akbaba, sırtlan gibi omurgalı hayvanlarla ve en çok da bakterilerle paylaşırlar. Dökülen yaprakları, kırılan dalları, devrilen ağaçları, ölü organizmaları parçalayarak onların yapısında bulunan organik bileşikleri canlıların kullanabileceği duruma getirirler.
Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:379, Haziran 1999, s.94
173
Dalıcı kuşlar gözlerindeki özel lensler sayesinde suyun içindeyken de rahatlıkla etraflarını görebilirler.
The Guinnes Encylopedia of the Living World, s.138
174
Arum zambağı tozlaşmaya hazır hale gelince başağının dışta kalan bölümü ısınır ve keskin kokulu bir amonyak gazı (NH3) yaymaya başlar. Bu ısı ve amonyak, bitki metabolizmasının hızlanması sonucu ortaya çıkan özel bir asitin (glutanamik asit) kimyasal yollarla parçalanmasıyla oluşur. Bitkilerin hemen hemen tamamında kimyasal tepkimelerden ortaya çıkan ısı dışarıya verilmez, başka kimyasal tepkimeler için enerji olarak kullanılır. Arum zambağındaki bu ısınma tepkimesi yalnızca aydınlık saatlerde gerçekleşir. Başağın ucundan yayılan ısı ve gaz, bir sürü böceği cezbederek kendine çeker, zambağın yağlı olan dış yüzeyi sebebiyle de, böcekler kayarak çiçeğin içine düşerler ve burada dişi çiçeğin ürettiği şekerli bir sıvıyla beslenirler. Gece olunca erkek çiçekler açılır ve böcekleri polen yağmuruna tutarlar. Sabah olunca da başağın üzerindeki dikenler bükülerek böceklerin yukarı tırmanması için merdiven işlevi görürler. Merdivenden tırmanan böcekler, özgürlüklerine kavuşur kavuşmaz dölleyici polen yükleriyle birlikte başka bir zambağa giderler ve böylece arum zambağı döllenme işlemini tamamlamış olur.
David Attenborough, The Private Life of Plants, s.131-132
|