Bu site HARUN YAHYA'nın eserlerinden faydalanılarak hazırlanmıştır.
 
 
ALLAH'IN GÜZELLİKLERİNDEN BİR DEMET 1

121

Tropik bölgelerde yaşayan lejyoner karıncalar "göçebe" canlılardır. Sürekli hareket halindedirler. Önlerine gelen her türlü canlıyı yok ederek ilerleyen bu canlıların en önemli özellikleri kolonideki elemanların çoğunun kör olmalarıdır. Harekete geçen lejyoner karıncaların temel kolu küçük işçi karıncalardan oluşur. Bundan başka daha büyük ve iri çeneli işçi karıncalar da ana kolun iki yanından ilerlerler. Koloniden daha ilerilere giderek sürekli keşif yaparlar. Ana kolun geçeceği yolu belirtmek için kokuyla izler bırakırlar. Bu, bir körün başka bir köre yol göstermesi gibi bir durumdur.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.14

122

Kedi güveleri, Notondontid (sırtı dişliler) diye adlandırılan familyadandırlar. Tırtılları, Temmuz ve Ağustos ayları boyunca beslenirler. Sonra, beslendikleri ağacın gövde ya da dallarının, kabuklarında bir yarık seçerler. Kedi güvesi tırtılı ipekten kozasını örerken bunun tabanına ağaç kabuğu parçaları ve çiğnenmiş odun katar. Böylece kozayı çevresinden ayırt etmek zorlaşır. Koza sağlam yapılıdır. Güvenin kozadan çıkmasına yardım eden iki mekanizma vardır. Bunlardan biri mekanik, diğeriyse kimyasaldır. Güve, kozanın içindeki pupa kabuğundan çıktığı zaman, küçük bir parçası başındaki küçük çengellere takılıp kalır. Bu parçada çok sivri uçlu iki diken vardır. Güve bunlarla kozada delik açar ve delikten geçtikten sonra bu kesici aleti ayaklarıyla iterek başından atar. Kesme işini güvenin ağzından salgıladığı yoğun olmayan "sodyum hidroksit" kolaylaştırır. Bu sıvı, ipekten oluşan katı duvarı yumuşatıcı özelliğe sahiptir.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.150

123

Bitkiler ve böcekler bazen birbirlerine özel hizmetler verirler. Örneğin Allomerus türü karıncalar, Amazon havzasının bitkilerinden olan Cordia nodosa'yı diğer böceklerden korurlar. Buna karşılık olarak da bu bitkiler, karıncaları saplarındaki, küçük çukurlarda barındırırlar. Karıncalar aynı zamanda bitkinin çiçeklerini de yerler.

Science et Vie, Ağustos 1998

124

Deniz yılanları, denizde yaşayan ama hava soluyan omurgalılardır. Microcephalophis gracilis türünde olduğu gibi, diğer birçok türde de gövde, baş ve boyundan daha kalındır. Gövde, bu özelliği sayesinde, başın ava iyice yaklaşmasını sağlamak için uzayan boynu rahatlıkla taşıyabilmektedir. Baş ve boynun, gövde ve kuyruğun dörtte biri ağırlığında olması da yılanın avını daha dengeli bir biçimde yakalamasını sağlar. Deniz yılanlarının burunlarının tepesinde bulunan burun deliklerinde, yüzeye çıktıkları anda açılarak hayvanın solumasını mümkün kılan kapaklar vardır.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 4, s.1197

125

Sopa çekirgeleri (Phasmadia) gece beslenen canlılardır, gündüzse hareketsiz kalırlar ve çoğu zaman sanki "ölü taklidi" yapıyormuş gibi dururlar. Bazı kanatlı cinslerse gündüz faaldirler. Renkleri parlaktır ama, böcek bir yere konduğu zaman tamamiyle gözden kaybolur. Sopa çekirgesi rahatsız edildiği zaman aniden kanatlarını açar. Kanatlardaki parlak rengin böyle birdenbire görünmesi, av arayan düşmanını şaşırtır. Daha sonra çekirgenin kanatları kapanır ve o pırıltılı renk de kaybolur. Böylece böceğin bulunduğu asıl yer, etkili bir şekilde düşmanlardan gizlenmiş olur.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.177

126

Yarasalar son derece iyi birer avcıdırlar. Çok az böcek kendilerini yarasalardan koruyabilecek bir sisteme sahiptir. Bu nadir canlılardan biri Amerika'da yaşayan ve yarasaların sonar frekansına uygunluk gösteren bir tür güvedir. Bu güveler, bir yarasanın yaklaştığını duyar duymaz, yarasaların kendilerini takip etmekte zorlanacağı "spiral" bir dalışa geçerek kendilerini yere atarlar. Bunun dışında bazıları da yaydıkları sinyalleri bloke etmeyi başarırlar ya da yarasayı kendilerinin yenilmez olduğuna inandıracak yüksek frekanslı sesler çıkarırlar.

David Attenborough, Life on Earth, s.238

127

Dağlık bölgelerde yaşayan Apollon kelebeği 6.000 m. yükseklikte bile yaşayabilen bir türdür. Bu kelebeklerin vücutları kürke benzeyen siyah tüylerle kaplıdır. Gövdenin koyu rengi böceğin güneşten ısı emmesine yardım eder. Siyah benekli beyaz kanatlar diğer kelebeklerinkine oranla daha büyüktür. Böylece güneşin ışınlarını almak için daha geniş bir yüzey sağlanmıştır. Ayrıca bu kanatlar olağanüstü yükselme yönteminde de kelebeğe yardımcı olur. Kanatları son derece incedir, bu yüzden hemen hemen saydam gibidir. Bu da güneş ışınlarının kelebek tarafından kolay emilmesine yardımcı olur.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.13

128

Afrika'da yaşayan, Macroterme termitlerinde koloni savunması, kısır dişilerin görevidir. Düşmanla savaş için tam donanımlı bir yapıya sahip olan büyük askerler, saldırganların, genç larvaların ve kraliyet çiftinin bulunduğu iç kovana girmelerini önlerler. Savunma için kalkana benzeyen kafaları ve keskin kılıç gibi alt çeneleri vardır. Yine büyük asker termitlerde bulunan kimyasal salgılar, termitin kuru ağırlığının %10'unu bulur ve gövdenin ön tarafında büyük bir torbada saklanır. Bu türün elemanları, alt çeneleriyle düşmanın vücudunda açtıkları yaraya, uzun zincirli karbon bileşiklerinden (alkanlar ve alkenler) oluşan "yağlı parafin" gibi bir karışımla sıva yaparlar. Bu işlem tamamlandığında sıvı kaybını durdurmak için gereken pıhtılaşmanın başlaması ile böceklerde, yaranın iyileşmesi için gereken "kütikül" gelişimi engellendiğinden gövde sıvısı boşalır ve düşman ölür.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 1, s.289

129

Bazı canlılar beslenmek için alet kullanırlar. Örneğin Ardıç kuşları, taşları çekiç gibi kullanarak salyangozların kabuklarını kırarlar. Su samurları ise kabuklu deniz canlılarını yiyebilmek için, yanlarında kendi taş çekiçlerini taşırlar. Mısır akbabaları hedef vurmak için kullandıkları taşlarla, deve kuşu yumurtalarını kırarlar. Bazı şempanzelerse karınca avlamak için ince dal kullanırlar.

John Sparks, The Discovery of Animal Behavior, s.22

130

Her yıl Kaliforniya'da Aralık ve Ocak aylarında gri balinalar Kuzey Buz Denizi'nden Kuzey Amerika'nın güney sahillerinden geçerek Kaliforniya'ya doğru yüzerler. Doğurmak için ılık sulara doğru hareket eder. Bu yolculukları sırasında en ilginç olan ise, hamile olan anne balinanın hiçbir şey yememesi ve buna ihtiyacının da olmamasıdır. Uzun yaz günleri boyunca, kuzeyin besin yönünden zengin sularındaki yiyeceklerle kendini doyurur. Ve böylece uzun süren göç dönemi için gerekli olan enerjiden daha fazlasını içeren kalın bir yağ tabakasına sahip olur. Anne balina, Batı Meksika'nın astropikal sularına ulaşır ulaşmaz doğum yapar. Yavrular, annelerinin sütleriyle beslenir, yağ takviyesi yaparlar, böylece kendi türlerinin Mart ayında başlattıkları kuzeye yapılan göç için güç kazanmış olurlar.

The Ocean World of J. Cousteau, Pharaohs of the Sea, s.35

131

Suyun yüzeyinde hareket eden şişe burunlu yunusun nabzı dakikada 110 kez atar, suyun altında olduğunda ise bu sayı dakikada 50'ye kadar düşer. Bu düşme, birikmiş oksijenin gerekli organlara, özellikle kalp ve beyne gitmesi için kan dolaşımının durdurulmasıyla ilgilidir. Bu sayede yunuslar nefes almak için daha seyrek yüzeye çıkma ihtiyacı duyarlar ve suyun altında daha uzun bir süre kalabilirler.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.28

132

Karınca aslanı (Myrmeleonridae); ince, uzun bir vücudu, ince kanatları olan ve yusufçuğu andıran bir böcektir. Larvaları hayvanlar alemindeki en ilginç tuzaklardan birini kurarak avlanır. Karınca aslanının larvası, öncelikle kumda kazdığı bir çukurun dibine gömülür, sadece iyi kamufle edilmiş başını ve çenesini dışarıda bırakır. Larva yakınından geçen bir karıncanın bir kum taneciğini düşürmesini veya bir örümceğin çukura kaymasını ve böylece kapanı çalıştırmasını bekler. Bu gerçekleşir gerçekleşmez çenesiyle kum alarak bunu kafasının üzerine koyar. Başını öne ve yukarı sallayarak hiç şaşmayan bir nişancılıkla kurbanını kum yağmuruna tutar. Çukurun, dik kenarları ve kumun karınca aslanı tarafından kazılması yüzünden çökmeye hazır olması dolayısıyla kurban aşağıya doğru yuvarlanır. Böylece kurban, larvanın çeneleriyle yakalayabileceği bir yere kadar kayar.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.70

133

Yunusun akciğer kapasitesi, bir kara hayvanının akciğer kapasitesinin yarım katıdır. Ayrıca hayvan akciğerlerini havayla iyice doldurabilir. Kara hayvanları ve insanlar akciğer kapasitelerinin ancak yarısı kadarını kullanırlar ve her nefeste akciğerlerindeki havanın sadece % 10-15'ini tazelerler. Bir yunus ise soluduğu havanın % 90'lık bir bölümünü değiştirebilir. Bu sayede deniz dibinde uzun süre kalabilir.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.28

134

Uzun kuyruklu Baştankara kuşu, yavruları için örümcek ağlarını kullanarak bir yuva inşa eder. Bu kuşun etrafında yuvayı yapabileceği pek çok madde varken, özellikle örümcek ağını seçmesinin nedeni; örümcek ağının elastiki bir yapısının olmasıdır. Örümcek ağları ile yapılan elastiki yuvalar, Baştankara kuşlarının 12 yavrusunu birden taşıyabilecek kadar, sağlam ve güvenlikli yapılardır.

Giovanni G. Bellani, Quand L'oiseau Fait Son Nid, s.86

135

Sinekkuşları kanatlarını sekiz şeklinde hareket ettirirler ve bir saniyede kanatlarını 60 defa sekiz şeklini yapacak şekilde çırparlar. Kanatlarının bu hızlı hareketi onların havada rahatça dolaşmalarını sağlar. Sinekkuşları çiçeklerden nektar içerken bir yandan da dolaşırlar. Uçarken hızlı bir şekilde ters yöne doğru dönebilirler. Hatta arkaya doğru da uçabilirler. Bu diğer kuşların yapamadığı bir şeydir. Diğer kuşlara göre farklı özellikleri olan sinekkuşunun kalbi uçuş sırasında bir dakikada 1200 defa atabilir. (Ne kadar hızlı koşarsa koşsun bir insanın kalbi bir dakikada en fazla 200 defa atabilir.) Sinek kuşunun kalbinin hızlı bir şekilde atması, kanat kaslarına çok fazla miktarda kan pompalar. Bu çok önemlidir çünkü kan, kuşun kanatlarının hızlı bir şekilde çalışabilmesine yardımcı olacak oksijeni taşımaktadır.

Nat. Wildlife Fed., Ranger Rick, Ağustos 1998, s.15

136

Balina yavruları suyun altında bir seferde 1 dakikadan fazla kalamazlar. Bu da beslenmelerinde problem yaratır. Yavrular genellikle sütü, annelerinden emerler. Yavrunun boğulmaması için bu olay yüzeye yakın bir yerde ve aynı zamanda balinalar yavaşça yüzerlerken gerçekleşir. Yavrunun suyun içinde boğulmadan beslenebilmesi için anne balinanın ona yardım etmesi gerekir. Anne bu yardımı sütü yavrunun ağzına fışkırtarak sağlar.

The Ocean World of J. Cousteau, Pharaohs of the Sea, s.39

137

Çıngıraklı yılanlar ısıya duyarlı özel gözleri ile zifiri karanlıkta bile fare, sıçan gibi sıcakkanlı avları bulabilirler. Yılanın 15 cm. yakınında bulunan küçük bir fare, çevresindeki havada yalnızca 0.0050C gibi son derece az, hatta hissedilmeyecek bir sıcaklık değişimi yarattığı halde, yılan tarafından kolayca fark edilir. Yılan, beynine gelen avıyla ilgili bilgiyi, saniyenin 1/20'si kadar kısa bir sürede alıp, değerlendirip tepki gösterebilir. (1 saniyenin, insan gözünün yavaşça açılıp kapanması kadar kısa bir zaman olduğu düşünüldüğünde yılanın akıl almaz hızı daha net anlaşılabilir.) Avının yerini hiç şaşmadan bulan çıngıraklı yılan, şaşırtıcı bir isabet yeteneğiyle saldırır ve zehirli dişleriyle yavaş yavaş hayvanı öldürür.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 7, s.2352

138

Çitalar dünyanın en hızlı koşan kara hayvanları olarak bilinirler. Kısa mesafeleri çok büyük bir hızla aşabilirler. Çitalar saniyeler süren bir zaman içinde hızlarını 72 km.'ye kadar çıkarabilirler. Bazı çıtalar 600 m.'den daha uzunca bir mesafeyi saatte 113 km. gibi inanılmaz bir hızla aşabilmektedirler.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.50

139

Balarıları dışarının ısısı ne olursa olsun kovanın ısısını sabit tutarlar, özellikle kuluçka odalarının sıcaklığına çok dikkat ederler. Sabah vakitlerinde, hava soğuk olduğunda, işçiler petek çevresinde kümelenirler ve vücut sıcaklıkları ile yumurtaları ısıtırlar. Gün ilerledikçe ve hava ısınmaya başladıkça arılar tarafından sıkıca örülen küme yavaş yavaş dağılır. Eğer sıcaklık daha fazla artmaya devam ederse işçilerin bir bölümü kanatlarını yelpaze gibi sallamaya başlarlar. Bu havalandırma işlemini kovanın girişine doğru ve peteklerin üzerine doğru yönlendirerek kovan ısısını düşürmeye çalışırlar. Çok sıcak bir günde arılar daha şiddetli bir soğutma yöntemi kullanmak zorundadırlar. Sulandırılmış bal damlalarını boş hücrelerin ağızlarına yerleştirirler. Kanatları ile oluşturdukları hava akımı bu damlaların içerisindeki suyu buharlaştırır. Bu soğutma sistemiyle kovanın ısısı kısa sürede eski haline döner.

Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.49-64

140

İşçi arıların bütün hayatları boyunca yaptığı işlerin konusu, vücutlarındaki bazı temel değişikliklerle belirlenmektedir. Örneğin, işçi arıların ilk üç günleri kovan temizleyicisi olarak geçer. 3. günden sonraki bir hafta boyunca kafalarında bir çift "dadı" bezi gelişir. İşçiler genç larvalar için gerekli olan bir besin salgılamaya başlarlar ve aniden larvaların bakımı işine yönelirler. 10. günden itibaren ise işçilerin karın bölgelerindeki mum üreten bezler gelişir. Bununla birlikte işçi arılar beslenme görevlerini bırakırlar ve petek yapımı ve onarımına başlarlar. Arılar artık birer "inşaat işçisi"dirler. Doğumlarının 20. günündeyse işçi arılar yine görev değiştirirler. Mum bezleri fonksiyonlarını yitirir ve iğne bezleri gelişir, zehir üretmeye başlarlar. İşçi arıların yeni görevleri kovan girişinde "gardiyanlık" yapmaktır. Arılar yaşamlarının son dönemindeyse "çiçek özü toplayıcısı" olurlar.

Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.49-64

141

Doğum anında dişi yunusların yanında başka iki dişi yunus daha bulunur. Bu hayvanlar anne yunusun iki yanında yüzerler. Görevleri doğum anında savunmasız kalan anne yunusu ve yavruyu korumaktır. Doğum sırasında akan kanın kokusuna gelebilecek köpek balıklarına karşı anneyi ve yavruyu bu yardımcı yunuslar korur.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.29

142

Avustralya'da yaşayan bir termit türünün yuvalarının yassı tarafları doğu ve batıyı gösterecek şekilde inşa edilmiştir. Bunun sebebi ise; Güneş doğudan doğduğunda termit yuvalarının doğuya bakan kısmının güneş ışınları ile ısınmasını sağlamaktır. Güneş batacağı zaman da yuva diğer taraftan yine aynı ışınları alacak ve ısınacaktır. Ama Güneş'in en sıcak olduğu öğlen vakti ışınlar yuvaya tepeden gelecek ve küçük bir bölüme isabet edecektir. Termitler böylelikle bütün gün yuvalarının ısısını ayarlamış olurlar.

Nat. Wildlife Fed., Ranger Rick, Ocak 1993

143

Amerikan Sarıasmagiller cinsinden bir tür kuş, yuvasını yaban arısı topluluklarının yanına kurar. Çünkü bu arılar, yılanları, maymunları, siyah papağanları ve özellikle bir tür sineği, kendi yuvalarının yanına yaklaştırmazlar. Sarıasmagil kuşu da yuvasını bu yaban arılarının yuvasının yanına yaptığında, kendi yavruları bu tehlikeli hayvanlara karşı doğal olarak korunmuş olur. Ancak bu hayvanlar arasında Sarıasmagil kuşu açısından önemli olanı sineklerdir. Çünkü bu sineğin larvaları, kuş yavrularının deri altlarına girerek onların ölümüne sebep olurlar. Bu nedenle yuvaların, yaban arılarının bulundukları yerlere kurulması kuşlar açısından oldukça önemlidir.

Giovanni G. Bellani, Quand L'oiseau Fait Son Nid, s.86

144

Yanağı keseli sincap, hemen yemeyeceği besinini yanaklarındaki keselerde taşır ve bunları kışın kullanmak için depo eder. Yanak keseleri aslında gevşek deri kıvrımlarıdır. Bunların iç kısmı çıplaktır ama nemli değildir. Keseler ağzın yanlarına açılır. Sincap keselerini doldurmak için bir cevizi pençelerinin arasına alır ve bunun iki ucundaki sivri kısımları düzgünce ısırıp koparır. Sonra cevizi keselerden birinin içine koyar. Ondan sonraki cevizi diğer keseye yerleştirir. Keseler böyle sırayla doldurulur. Bu şekilde sincabın yüzü oldukça ilginç bir hal alır ama yine de simetriktir. Hayvan her keseye dört ceviz koyabilir.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Memeliler, s.54

145

Böceklerin vücutlarını kaplayan örtü, hareketi sağlayan eklemler dışında serttir ve esnek de değildir. Böcekler "kitin" denilen bir maddeden oluşan ve esnek olmayan bu kabuk yüzünden, ancak zaman zaman bu dış iskeletlerini atarak büyürler. Kabuğun altındaki yeni iskelet başlangıçta yumuşaktır. Bu özel bir durumdur. Bu sayede böcek kabuk katılaşmadan önce büyümek için kısa bir süre kazanmış olur. Böcekler tekrar büyümek için ikinci kabuk değiştirme işlemini beklemek zorundadırlar.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.6

146

Uçurum kırlangıçları yuvalarını uçurum kenarlarına, bina veya avlu duvarlarına çimento ile yapıştırarak yaparlar. Bu çimentoyu elde ediş yöntemleri ise oldukça pratiktir. Öncelikle gagalarıyla çamur veya kil parçaları toplarlar ve bu inşaat malzemelerini yuvalarına taşırlar. Çamuru yapışkanımsı ağız salgılarıyla karıştırıp, uçurumun yüzeyine sürerler ve üstünde yuvarlak bir açıklık bırakarak düzgün bir çömlek şeklinde biçim verirler. Çömleğin içini yavrularının rahat etmesi için çim ve tüyle doldururlar. Uçurum kırlangıçları yuvalarını çoğunlukla sarkan bir kaya çıkıntısının altına inşa ederler. Bunun nedeni yağmur yağdığında çamurun yumuşayarak yuvayı yıkıp götürme tehlikesinin bulunmasıdır.

Russell Freedman, How Animals Def. Their Young, s.13-14

147

Nadir bulunan Malayan mantis böceği, bir böcek yiyicidir. Pembe orkideleri taklit eder ve nektar arayan böceklerle beslenir. Düşmanları olan kuşlar ve kertenkeleler onu bir çiçek olarak algılarlar. Bacaklarının kalkık kenarları adeta çiçeğin taç yaprakları gibidir. Böceğin göğüs kısmının yeşil kenarlarıysa çiçeğin sapı gibidir. Ayak kısımlarındaki kahverengi izler ve karın kısmıysa, çiçeğin solmuş kısımları gibi gözükmektedir. Bazı durumlarda böcek, çiçeğin rüzgarda sallanmasına benzer bir şekilde rüzgar esiyormuş gibi sallanabilmektedir.

Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.38

148

Avustralya ve Yeni Gine'de yaşayan çardak kuşları ise yuvalarını süslemeleriyle tanınırlar. Bu kuşların bir türü olan Saten çardak kuşu ise gerçek bir "mimari ustası"dır. Bir güvercin boyutlarındaki erkek çardak kuşu yuvasını oluşturmak için topladığı yüzlerce ince dalı karşılıklı iki sıra olacak şekilde diker. Böylece bir çardak oluşturur. Çardağın önünde çevreden topladığı eşyaları yığar. Bunlar bir kelebek kanadı, kuş tüyü, araba anahtarı veya bir paket olabilir. Özellikle mavi renkteki cisimlere karşı özel bir ilgisi vardır. Çardak kuşunun dekorasyonu bunlarla da bitmez. Çardak kuşu yuvasının duvarlarını boyar. Üstelik boyasını da kendisi elde eder. Nasıl mı? Bitki özleri ile veya salgısıyla karıştırdığı kömürle boyar. Ağzında çiğnediği bir parça ağaç akabuğu ile de dalların oluşturduğu duvarına sıva yapar.

Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.297

149

Kutup ayısı geniş, düz ve tüylü pençeleri ve kaygan olmayan ayak tabanları ile buz üzerinde çok süratli koşabilir. Kutbun zorlu ikliminde kalın ve yağlı bir kürke sahip olan kutup ayılarının çok önemli bir koruyucuları vardır. Gözlerinde zarımsı gözkapağı filtresi ile doğuştan bir nevi "güneş gözlüğü"ne sahiptirler ve gözlerindeki bu yapı onları kar körlüğüne karşı korurlar.

Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.4

150

"Sırt üstü yüzen" olarak adlandırılan bir böcek cinsi, tehlike karşısında hemen suyun dibine iner. Böcek sudan çok hafif olduğu için dibe dalması için büyük bir fiziki çaba göstermesi gerekir. Kendisini bıraktığı anda elinde olmadan su yüzüne çıkar. Böceğin batmamasının sebebi kıllarla kaplı olan karnına bastırarak sürekli olarak taşıdığı hava kabarcığıdır. Kürek çeken yarım kanatlı tam anlamıyla bir su böceği olmasına rağmen solungaçları yoktur. Onun için suda erimiş olan oksijenden yararlanamaz, dışarıdan hava sağlamak zorundadır. Bunu zaman zaman yüzeye çıkarak, karnının ucunu sudan dışarıya uzatmak suretiyle yapar. Karnın iki yanında kılların oluşturduğu birer kanal vardır. Böcek suyun yüzeyinde bunları açarak havanın içine girmesini sağlar. Sonra kanalları kapayarak havayı içeri hapseder. Bu hava kabarcıkları böceğin karnının yanlarındaki nefes alma delikleriyle doğrudan doğruya temas halindedir. Soluma deliklerini, havanın içeri girmesine meydan veren ama suyu geçirmeyen kıllardan oluşmuş saçaklar da korur.

Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.20

151

Ceylan benzeri bir hayvan olan İmpala'lar koşarken birtakım sıçramalar yaparlar. Bu da, kendilerine saldıranın bir tek hayvan üzerinde dikkatini yoğunlaştırmasını önleyerek onları şaşırtır.

David Attenborough, Life on Earth, s.181

152

Duyarlı küstüm otunun yaprak sapının iki tarafından da çıkan küçük tüylü yaprakları vardır. Küstüm otunun yaprakları herhangi bir etki ile birkaç saniye içinde sapla birlikte gövdeye doğru yaslanırlar. Bu dönüşümü başlatan mekanizma elektrik akımlarıyla harekete geçer. Bu akım aynı insan vücudundaki sinirlerden geçen akım gibidir. Bitkinin bu akımı taşıyan özel güç taşıyıcı hatları yoktur ve bu nedenle bitkinin reaksiyonları insanda olduğu kadar hızlı değildir. Bununla birlikte bitki özünü taşıyan kanallar aracılığıyla iletilen sinyal 30 cm.'lik mesafeyi bir-iki saniye içinde geçer. Isı ne kadar yüksek olursa, reaksiyon o kadar hızlı olur. Küstüm otunun yapraklarının saplarıyla birleştiği yerlerdeki hücreler sıvıyla dolduğu için oldukça şişkindir. Uyarı buraya ulaştığı zaman, bu şişkinliğin alt yarısı aniden suyunu boşaltır ve aynı anda diğer üst yarı, bu suyu kendi bünyesine alır. Ve yaprak aşağıya doğru düşer. Böylece uyarı ilerlerken, yapraklar domino taşları gibi teker teker ardı ardına kapanır. Bu şekilde bir savunma hareketinden sonra, bitkinin tekrar hücrelerini doldurup, yapraklarını açabilmesi için 20 dakika gereklidir.

Malcolm Wilkins, Plant Watching, s.141-142

153

Gelincik çiçeğinin olduğu yerlerde bulunan Gelincik arısı tek olarak yaşar. Dişi gelincik arısı dört ya da beş saniye içerisinde çene kıskaçlarıyla çiçek yaprağından tırnak büyüklüğündeki bir parçayı keserek alır. Bu sırada ortalıkta devriye gezen erkek tarafından keşfedilir ve döllenir. Sonra dişi bu kopardığı çiçek yapraklarını yuvasına taşır. Bu çiçek yaprakları hiçbir şekilde yiyecek vazifesi görmez, tam tersine bunlar kuluçka odasının dış kaplamasında kullanılır. Gelincik çiçeği yaprakları, koruyucu-konserve edici özelliğe de sahiptirler ve larvayı korurlar, ayrıca larvanın yiyeceklerinin de küflenmesini engellerler. Kuluçka odasının tamamen kaplanabilmesi için 20 ila 40 arasında çiçek yaprağı parçasına ihtiyaç vardır ki, gelincik arısı bunu genellikle aynı çiçekten elde eder. Yuva girişinin ağzını balçık ile kapatan Gelincik arısı, yuvanın üzerine de bulduğu her türlü malzemeyi sürükler. Bu şekilde yuva hiçbir şekilde anlaşılamayacak ve yeri tespit edilemeyecek biçimde gizlenmiş olur.

Geo, Şubat 1997

154

En iyi uçabilen böcek türü olan sinekler çok hızlı uçarlar. Havada hareketsiz kalabilir, çeşitli manevralar yapabilir, hatta geriye doğru bile uçabilirler. Sinekler uçuş için yalnızca ön kanatlarını kullanırlar. Daha küçük olan arka kanatlarını ise uçuş sırasında dengelerini sağlamak için kullanırlar.

David Attenborough, Life on Earth, s.53

155

Arktik tundralarda yaşayan Ptarmigan kuşu beyaz tüyleriyle kışın görünmez gibidir. Sadece karın üstündeki kaya parçalarına benzeyen siyah gözleri ve gagası görünür. Karlar erimeye başlayınca bu kuşların hemen renk değiştirmeleri gerekir. Tüy değiştirerek renk değiştirmek biraz zaman alır ve bu sırada kuşlar daha güvenlikli olması için eriyen kar parçalarının üzerinde biraraya toplanırlar. Bu yüzden önce dişiler tüylerini dökerler. Erkek kuşlarsa beklerler. Dişiler tüy dökme işlemleri biter bitmez, tundraların güvenlikli bodur çalılıklarına doğru uçarlar ve yuvalarını yapmaya başlarlar. Bu erkekler için bir vakit kaybı olmuştur. Beyaz tüyleriyle erkekler kolay bir hedef haline gelmişlerdir. Tüy dökmek yaklaşık 3-4 hafta sürecek bir işlemdir. Bu da erkek kuşlar için ölümcül olabilecek kadar uzun bir süredir. Bununla birlikte erkekler, beyazdan kahverengiye birkaç dakika içinde dönmenin yolunu bulmuşlardır. Bir çamur birikintisine bularak tüylerini beyazdan kahverengiye dönüştürürler ve yeni ortama uyum sağlarlar.

David Attenborough, The Life of Birds, s.166

156

Yılan balığı ve Vatos gibi balıkların bazı türleri, düşmanlarından korunmak veya avlarını etkisiz hale getirmek için vücutlarında ürettikleri elektriği kullanırlar. Bu elektrik akımı 500-600 volta kadar çıkabilir.

Temel Britannica, Cilt 6, s.112

157

Gel-git olayının yaşandığı bölgelerde denizlerin alçalması halinde, birçok yaratık suyun dışında kalır. Eğer bu şartlara dayanıklı bir yapıları yoksa sıcağın ve güneşin etkisiyle yok olurlar. Kuzey Amerika'da ve Avrupa'nın Atlantik kıyılarında sık görülen mavi midyeler ve bir tür deniz salyangozu (periwinkle) da gel-git etkisinde kalan canlılardandır. Her iki yumuşakça da sular çekildiğinde vücutlarında oluşacak olan su kaybını önlemek için kendilerini kabuklarına kapatırlar. Ve sular tekrar yükselene kadar o şekilde saatlerce kalabilirler.

Jacques Cousteau, Instinct and Intelligence, s.84

158

Hepsi birbirinden farklı kanat şekillerine sahip olan kuşlar farklı uçuşlar yaparlar. Örneğin And dağlarında yaşayan tepeli akbabanın uzun ve geniş kanatlarındaki tüylerin ucunda açılıp kapanabilen yarıklar bulunur. Akbaba bu kanatlarıyla, ısınıp yükselen hava akımlarının üzerine çıkar ve saatlerce bir kez bile kanat çırpmadan süzülür. Karakenarlı albatrosun çok uzun ve ince olan kanatları, denizlerde esen güçlü ve düzenli rüzgarların üzerinde yüksek hızla uçmaya uygun bir şekle sahiptir. Kızıl gergedan kuşunun aralarında yarıklar olan kısa ve geniş kanatları, çabuk havalanmasına, kaçmasına, dalların arasına ve yere doğru dalışlar yapabilmesine yarar.

David Attenborough, Life on Earth, s.131

159

Koala zehirli okaliptüs ağaçlarında yaşayan bir memelidir. O da diğer memeliler gibi ağaçlarda bulunan selülozu kendisi sindiremez. Bu konuda kör bağırsağında yaşayan ve selüloz sindirebilen mikroorganizmalara bağımlıdır. Koalanın kör bağırsağı mikropların selülozu sindirdiği yerdir. Burada aynı zamanda okaliptüs yapraklarındaki yağların zehirleyici özelliği de etkisiz hale getirilir.

James and Carol Gould, Olağandışı Yaşamlar, s.130-136

160

Antartika bölgesinde yaşayan Wedel türü ayı balığı, hava sıcaklığının –560C, su sıcaklığınınsa –260C'ye kadar düştüğü sert kış koşullarına bile dayanabilir. Ayı balıkları, çok derinlere daldıklarında yoğun basınç ve ani basınç değişimi yüzünden oluşan vurgundan etkilenmezler. Çünkü uzun süreli dalışlarında su altına girmeden önce birkaç küçük dalış yaparlar. Kaburga kemiklerini ve diyaframlarını açıp kapayarak ciğerlerindeki havayı dışarı atarlar ve ciğerlerini de kapatırlar. Bir süre sonra ciğerlerinde hiç hava kalmadığı için azot eriyerek kana karışmaz ve yaşamsal sorunlar da böylece önlenmiş olur. Ayı balıklarının solunum borusu çoğu memelininkinin tersine yuvarlak değil, düz-oval biçimlidir ve yüksek basınç altında hemen kapanabilmektedir. Aynı şekilde kulaklardaki hava boşlukları da dış basınç belli bir noktaya eriştiğinde şişip burayı tıkayan kan damarlarıyla örülmüştür.

Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 8, s.2660

 

GERİ İLERİ

Bu sitedeki tüm materyali, hakikatler.com sitesini referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin çoğaltabilirsiniz.